Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 17 July 2008

"Abdullah Ocalanin yalani cikti" baslikli yaziniza bakinca sasirdim sasirdigim kadarda hayret ettim.

Yalani nasil cikmis Turk adalet bakani aciklama yapmis. Cok komik degilmi? zaten turklerin barbar oldugunu soyliyenlerde yalan soyluyor.bugune kadar Kurdistanda iskence var diyenlerde yalan soyluyor. cunku bu hususta defalarca ve iktidara gelen her turk basbakaninin aciklamalari var. Kurdistanda yapilanlarda yalan, cunku Turk genelkurmayin bu hususta yuzlerce aciklamasi var.bunu uyduranlar yabanci ve bazi hain guclerdir. Kurd isyancilarin idam edildikleride yalan guya onlar intihar ettiler!

ermeni jiosinide yalan yuz yiala yakin bir suredir turklerin her kurumunun bu digrultuda aciklamasi var.

Kurdlerin bagimsizlik istedikleride yalan bunu soyliyenler (hangi turke sorsanbunu soyler. nanxwer gibi hainlerdir.

Demek basta Ocalan olmak uzere Kurdlerin her soyledigi yalan. Dogru nerde Turk adalet bakani ve turk devletindedir.

Bundan sonra resmi aciklamalara bakacagiz bay nanxwer

ben apounun hic bir seyine inanmiyorum,bu konuda tc adalet bakanina inaniyorum. inamam icin iskenceyi izleme komitesi benim icin yeterlidir. valla apodan baska bütün kürdler bagimsizliktan yanadir. bu avrupa mahkemesi karariyla itirafciligi belgelenen apoya niye güveneyimki. aha yakinda bir bomba daha cikacak,semdin sakik,cevat soysal gibi insanlarin yakalanip türkiyeye götürülmesinde aponun basrolde olduguda yakinda ortaya cikacak bunlarin hepsi iddianamede var. bakiyorum son dönemlerde apoculur cok huzursuz,bagirtilar,cagirtilar,kil,tüy,sac kesme bunlarin hepsi aponun itirafciligini maskelemek icin yapiliyor,ama buraya kadarmis,takke düstü kel göründü. ne sac kesme eylemleri,nede kil tüy eylemleri aponun itirafciligini aciga cikarmaya engel olamayacak. biliyorum hepiniz hayal kirikligina ugradiniz,bu güne kadar serok her seyi bilir,o diyorsa öyledir,aciklamalari taktiktir gibi ninnilerle kendi kendinizi uyutunuz ama gercekler ortaya ciktikca benyinize balyoz inmis gibi oldu. sen rahat ol asuri apodan kurtulmak sadece benim icin degil seninde hayrinadir. apoya itirafci demek onun bu psiligini halka anlatmak ihanetse evet ben bir xainim,ve bununla seref duyarim. bu sürecten sonra apocularin gercekten rehabilitasyona ihtiyaci olacak,bunun icin klinikler,doktorlar simdiden ayarlanmali ve bu apocularin intihar etmemeleri icin psikolglar tarafindan gözetim altina alinmalari ulusal bir görev oldugu icin simdiden bu tür klinik vakalari tesbit edip,onlara kilnik ve psikolog ayarlamaya calismalari baslatilmali,bunuda dtp yapabilecek kapasiteddedir. bende kendi capimda simdiden böyle bir calismaya baslamis bulunmaktayim. rehabilitasyon merkezinde görüsmek üzere hoscakal asuri. sakin bunalima girip intihar mintiha etmeyesin

Bu nanxwer burda her habere hemen yorum yapistiriyor. Türk adalet bakani ve diger Türk kurumlari dogru söylüyorsa demek ki Kürtlerin her seyi YALANMIS vay da vay.. Nanxwer ve benzerleri isi iyice zirvanadan cikardilar. Apoya olan kinleri kör bin kin, siyasetle de alakasi yok. Her halde özel bir sey olsa gerek. Sanki Kürtleri apo 4 e böldü. Sanki Kürt dilini ve kültürünü apo yasakladi. Sanki Apo Avrupada saklanin, halkiniz icin emek vermeyin dedi. Apo yanlis olabilir, oda bir insan. Dünyada hata yapmayan siyasetci ve lider yok. ABD baskani bile onlarca skandala sebep oldu, pot kirdi.

türk bakani,ve diger türk kurumlari söylüyor diye degil,bunun böyle oldugunu biz türk bakani aciklamadan söyledik ve yazdik. sac meselesinin yalan oldugunu ilk yazanlardanim olayi bu kadar carpitma. türk kurumlari söylüyorsa demekki kürdlerin söyledigi her sey yalanmis diyorsun. ben senin gibi düsünmüyorum,apounun yada apocu basinin söyledikleri kürdlerin söyledigi degildir,apo ve apo basini bütün kürdler degildir,sana göre kürd demek apo demek bana göre öyle degil,apo kürd bile degildir. simdi aponun her söyledigini kürdlermi söylüyor anlamina mi gelir? bana ne abd naskaninin kirdigi potlar baska baskanlarin yaptigi hatalardan ben seninle apoyu konusuyorum abd baskanini degil,kafa karistirmayin. bunu demekle bile aponunda hatali oldugunu zaten kendin acikliyorsun,apocular her tartsimada aponun yalanlarini kendileri bilmeden ortaya koyuyorlar ve bazilari bilincaltinda aponun itirafci olabilecegini yaziyorlar ve farkinda bile olmuyorlar.

M. Kemal yalnız bırakıldı Haftalardır sürdürdüğü M. Kemal - İngiltere, Atatürk - İnönü ilişkilerine bu haftada da değinen Öcalan, şu görüşleri dile getirdi: 'Bu oyunları anlamıyorlar. Bunları iyi anlamak için tarihi iyi bilmek gerekiyor. Ortadoğu sorununun çözümsüzlüğü 1920'lerde yapılan Kahire Konferansı'nda kararlaştırılmış; bu konferansta Ortadoğu'nun denetimi için sorunların çözümsüz bırakılması, ucu açık sorunlar olarak bırakılması kararlaştırılmıştı. Bu karar, bugün de devam etmektedir. Bu kararda İngilizler etkilidirler. Tarihte M. Kemal de İngilizler için bir engeldi. Sağ basının M. Kemal için İngiliz işbirlikçisi, İngiliz çizgisinde olduğu yönünde iddiaları var. Hatta M. Kemal'in Samsun'a çıkışında İngilizlerin etkisinin olduğunu iddia ediyorlardı. Bunlar tartışmalı görüşler. M. Kemal'in aslında yalnız bırakıldığını düşünüyorum. M. Kemal'in anılarında da geçiyor; İngilizlerin kendisine karşı yeni bir hükümet kuracaklarını haber aldığını söylüyor. İngilizler aslında İsmet İnönü'ye oynuyorlardı. M. Kemal, Kazım Karabekir'in idamına karar verdiğinde, generaller sivil kıyafetlerle gelerek bu kararı boşa çıkardılar. Napolyon da tarihte İngilizlere karşı olduğu için tasfiye edilmişti. İngiltere Kraliçesi Elisabeth'in hiçbir ziyareti boşuna değildir. İngiliz oyunlarıyla bağlantılıdır. 12 Mart darbesi döneminde Türkiye'yi ziyaret etmişti, bir de geçenlerde geldi. Bütün kritik süreçler öncesi ziyaretlerde bulunur.' Herkesin Kürt kartı var Öcalan, milliyetçilik, Kürt sorunu ile Ortadoğu ülkeleri arasındaki ilişki konusunda ise şöyle konuştu: 'Burada Türkiye'ye biçilen bir rol var. Bu rolü mal bulmuş mağribi misali üstlendiler. Yeni bir hegemonya var; Turkuaz milliyetçiliği diyorlar. Bu yapılan Türk milliyetçiliği de değil. Ben 40 milyon Kürdü kimseye karşı kışkırtmıyorum. Ama ben gerçek olanı, doğru olanı dile getiriyorum. Savcı da, hâkimler de benim bu söylediklerimi duymuyorlar mı? Aslında onlar da durumu biliyorlar. Buradaki yönetimin de onlarında hiçbir insiyatifi yok. Daha önce disiplin soruşturmaları sırasında KCK konusundaki düşüncelerimi aktardım. Aynen şunu söyledim: KCK sivil bir örgütlenmedir, 50 tane sivil kurum bir araya gelip bir temsiliyete kavuştuğu zaman, bu benim için KCK'dir; KCK sivil toplum örgütlenmesinin koordinasyonudur. KCK sistemini her yer için önermişim; Irak'ta, Suriye, İran'da önermişim. 30-40 milyon Kürdü burada yaptığım konuşmalarla kışkırttığım söyleniyor. Hayır, ben sadece gerçekleri söylüyorum, tespit yapıyorum. Suriye, Türkiye'ye karşı Kürtleri kullanmaya çalışıyor. Suriye, İsrail ile arasındaki sorunda Türkiye'yi en azından nötr pozisyonda tutmak için Kürtleri kullanıyor. Esad'ın bir Kürt kartı her zaman vardır, bunu görmezden gelemeyiz, bu bir gerçek. İran'ın, Türkiye ile ABD müttefik olduğu için doğal bir çelişkiden dolayı her zaman Kürtlerle uzlaşma imkânı vardır. PKK konusunda, Türkiye ile aynı safta görünmesine rağmen her zaman bir Kürt kartı vardır ve Kürtleri kullanmak ister. İran'ın asıl yapmak istediği, ABD ile Türkiye ittifakını bozmaktır.' Güneyde emirlik kurulacak Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: 'Irak; PKK kullanılarak orada bir Kürt devleti kuruldu. Mahir Kaynak da 'Bence PKK bahane, asıl meselenin PKK olduğuna inanmıyorum. Asıl olan karanlık derin devleti yaratma ve yaşatma çabasıdır' demişti. Bunu MİT Müsteşarı, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Başkanı ayarında biri söylüyor. Yani burada Mahir Kaynak kendi devletini suçluyor. Bunu bana verilmeyen kitabında söylüyor. Bunu basından takip edebildiğim kadarıyla söylüyorum. Yani kendi kurumlarının üst düzey bir yetkilisinin kitabının bana verilmesinin ne sakıncası olabilir, onu da bilemiyorum. Güney'de Arap emirlikleri gibi bir emirlik kurmak için bizi buraya getirdiler. Bu oyun halen oynanıyor. Bütün bunları görmüyorlar mı? Kendileri bunları dile getirmeye cesaret edemiyorlar, biz dile getirdiğimizde de bizi suçluyorlar.' Öcalan, 'Mahir Kaynak 'Türkiye'nin boğazından elinizi çekin' diyor. 'Bunlar' dediği kim, açıklamıyor. Ben de soruyorum, 'Türkiye'nin boğazından elinizi çekin' dediğiniz güçler kim, Mahir? 'Açıklayamam' diyor ve sonra da 'Size masal anlatacağım' diyor. Bildiğimiz masal yani. Ve başlıyor bir sürü masal anlatmaya. Ben masaldan anlamıyorum. Mahir Kaynak'a kendi adıma sormak isterim, 'bunlar' dediğiniz kim? Aslında biliyor, açıklayamıyor. Açıklasa kendi devletinin menfaatine ama açıklayamıyor. Yalçın Küçük de gerçekleri biliyor ama o da açıklayamam, masal anlatacağım size diyor.' şeklinde konuştu. Neden Mustafa Kemal'den bahsediyorum 1999 tarihinde İmralı'ya getirildiğinde kendisiyle görüşen devlet görevlilerine ilişkin bilgi veren Öcalan, 'Beni buraya getirdiklerinde benimle görüşen yetkililere de söyledim. Siz ne düşünüyorsunuz, güvenceniz nedir diye sordum. Onlar da 'her şey size kalmış' dediler. Ben de kendilerine 'Ben demokratik siyaset, demokratik çözüm için elimden geleni yaparım; tek istediğim demokrasinin uygulanmasıdır ama öyle kandırmaca bir demokrasi değil, gerçek bir demokrasi, evrensel standartlarda uygulanan bir demokrasi. Önemli olan demokratik siyasetin önünün açılmasıdır. Kürt ve Türk halkının sürdürülebilir beraberliklerini sağlayacak hukuki zemin ve demokratik şartlar oluşmalıdır' demiştim.' diye konuştu. Öcalan, şöyle devam etti: 'Benim ikide bir M. Kemal'den bahsetmemin nedeni bundandır. M. Kemal sadece bir cumhuriyet kurmuştur. Cumhuriyeti kurarken de etrafını saran İttihatçı bir kadro, bir grup var, M. Kemal'e devletin ismini Türk Cumhuriyeti koyalım diye 50 defa gidiyorlar, söylüyorlar. M. Kemal bu tuzağı biliyor ve her defasında reddediyor. Namık Kemal Zeybek'in Radikal'de bir yazısını okudum. Diyor ki, 1935 yılında bir ekip İtalya'ya gidip Mussollini yasalarını inceliyor, Recep Peker bunların CHP'nin o zamanki programına alınması için M. Kemal'e öneride bulunuyor. M. Kemal'in çok yorgun olduğu için o gece uyuyacağını, bunları incelemeyeceğini düşünüyor. M. Kemal uyumuyor, sabaha kadar bunları inceliyor. Sabah gittiğinde M. Kemal'in hepsini okumuş olduğunu görüyor. Ve M. Kemal ona diyor ki, 'Çocuk, çocuk, bunlar ne yapıyorlar? Biz cumhuriyeti böyle kurmadık'. Recep Peker-İnönü ikilisi daha sonra bu programı CHP'nin tüzüğüne aldırıyorlar. M. Kemal sadece cumhuriyeti kurmuştur, hatta başta 'Biz bir padişahlık yönetiminin kurulmasına bile razıyız' der.' İstanbul Türkçesi halk Türkçesi değildir 'Şimdi yeni bir hegemonya, yeni bir Türkçülük anlayışı yaratılmaya çalışılıyor.' diyen Öcalan, şunları söyledi: 'Bu, 30 yıldır yerleştirilmeye çalışılıyor. Hürriyet gazetesinin milliyetçiliği, 'Türkiye Türklerindir' deyimi Türkler dışındaki bütün halkları, etnik unsurları yok sayan, hiçleştiren bir söylem, bir anlayıştır. Neo-İttihatçı terimini kullanmıştım daha önce. Bu kavramı ilk ben kullanmadım. Nihal Atsız belirtmişti. Nihal Atsız'ın bütün hayatı hapishanelerde geçmiş, Nazım Hikmet gibi. Nazım Hikmet sınıf, proletarya propagandasından, Nihal Atsız ise soyculuktan hapis yattılar. Nihal Atsız Türkçüdür ama Kürtleri inkâr etmiyor. Tamam, kendine göre bir Türkçülük anlayışı var, Kürtleri geri kalmış bir dağ halkı olarak tanımlıyor, kendine göre bir tanımı var. Ama kendisinin Türkçülüğü de sonradan yaratılan bu Türkçülük, Orta Asya Türkçülüğü değildir. Bu Turkuaz milliyetçiliği sahtedir, sonradan yaratılan yapay bir Türkçülük anlayışıdır. Bu anlayış ta 1925-26'dan beri var fakat son dönemlerde daha da geliştirilmeye çalışılıyor. Bir İstanbul Türkçesini öne çıkardılar, 'Türklerin ortak dili budur' dediler, 'bundan sonra herkes birbiriyle bu şekilde anlaşacak' dediler. Hayır, İstanbul Türkçesinin Anadolu kültürüyle, halkıyla bir alakası yok. Anadolu'nun zengin kültür kaynakları var. Bu Türkçenin Karacaoğlan'la, Yunus Emre'yle alakası yok. Bu durum aslında Türkçeyi zayıflatmaktır, onu kendi kökünden kurutmaktır.' Türkiye'yi teslim almışlar Tarihsel arka plandan günümüz Türkiye'sini analiz eden Öcalan, şu çarpıcı hususların altını çizdi: 'Meşrutiyet döneminde Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve İttihat ve Terakki Fırkası var. 1908-2008, bugün de Hürriyet ve İtilaf'ın varyasyonu bir anlayış var. Bu anlayış sadece AKP ile sınırlı değil, bu anlayışı temsil eden başka gruplar da var. Bu anlayış geniş bir kesimi kapsıyor. Bir de İttihat ve Terakki anlayışı var bugün. Almanlar o zamanlar İttihat ve Terakki'yi destekliyordu, İngilizler ise Hürriyet ve İtilaf'ı destekliyordu. Alman-İttihat ve Terakki ittifakı Osmanlı'yı mahvetti. Almanlar bu geleneksel desteğini sürdürerek bugün hala CHP'yi destekliyor. Bugün de İngilizler Hürriyet ve İtilaf'ın anlayışını destekliyor. Yani bir taraftan İttihat ve Terakki zihniyeti, diğer taraftan Türk-İslam mı İslam-Türk mü bilemiyorum, bu her iki anlayışa da karşıyım. Çünkü her ikisinin de ipi pazarda başkalarının elinde, dışarıdan kontrol ediliyor. Türkiye'yi zaten teslim almışlar. Askeriyenin içinde, tümüyle buna teslim olduklarını düşünmüyorum, buna karşı olanlar var ama güç getiremiyorlar. Bu yeni hegemonyayı İngilizler geliştiriyor. Bu politikayı Talabani çok iyi biliyor. Başbakan Erdoğan'ı da Medeniyetler Sekreterliği'ne seçmişler. O, bu işi yapamaz, yapabilecek biri değil, aslında Başbakan Erdoğan basit bir görevlidir Türkiye kamuoyuna seslenme fırsatı verin Kürt sorununun çözümüne değinen Öcalan, kendisine Türkiye kamuoyuna seslenme fırsatı verilmesini isteyerek, şunları söyledi: 'Ben burada devlet yetkililerine sesleniyorum. Kürt sorunu demokrasiyle çözülebilir. Bizim istediğimiz Türklerin ve Kürtlerin sürdürülebilir demokratik birliktelikleridir. Bizim sınırlarla bir sorunumuz yok. Kürt sorunu demokratik değer ve ilkelerle anayasada yapılacak bir takım değişikliklerle çözülebilir. Hatta kendilerine söylemiştim; Bizim istediğimiz, demokratik bir siyasetin önünün açılmasıdır. Bu gerçekleşirse, Türkler ve Kürtler Ortadoğu'nun en gelişkin toplumları olurlar. Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğinden bahsediliyor, sadece söylemelerine gerek yok, Kürtler ve Türkler zaten kardeştir ama bu kardeşlik ve birlikteliklerini demokratik stratejik bir noktaya getirebilirlerse, bu önemlidir. Yani ihtiyaç olan, aralarındaki ilişkilerin demokratizasyonu ve koordinasyonudur. İlişkilerin demokratikleşmesidir. Ben daha önce de ifade etmiştim; bana demokratik siyaset yapma fırsatı verilirse, ben bütün Türkiye halkına hitap edersem, halkım yüzde 90'ı beni desteklemezse, o zaman beni asabilirsiniz. Bana demokratik siyaset imkânı verilirse, bir bölücülük görürseniz, o zaman bana bölücü diyebilir, beni asabilirsiniz. Bizim isteğimiz, gerçek demokrasi ilkeleridir, demokratik birlikteliktir. Yine de demokratik bir adım gelişirse, halkların demokratik ilişkileri için önemli olur. Kemal Pir'in de isteği buydu, biliyorum, Türklerin içinde de gerçek demokrasi istemleri olan çok kimse var. Ama bunların hayata geçirilmesi önemlidir Eskiden beri tüm Kürtleri Irak Kürtlerine bağlamak gibi bir plan var. Bu plan üzerinden Kürtleri kontrol ediyorlar. Benim tasfiye edilme gerekçem de budur. Bunun temeli ta 1920'lerde Kahire Konferansı'nda atılmıştır. Bu konferansta çok usta bir şekilde Kürt sorununun Ortadoğu'da sürekli çözümsüz bırakılması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Kerkük ve Musul'un Irak'a bağlanması, Kahire Konferansı'nda kararlaştırılmıştı. M. Kemal'in tüm politik çabalarına rağmen, Kürtler üzerinden Kerkük ve Musul Türkiye'den koparıldı. Bu plan halen de devam ediyor. ABD, İngiltere ve İsrail tüm bölge ülkelerini Kürtlerle hizaya getirmeye ve kontrol altına almaya çalışıyorlar. Irak'ta Saddam'ı Kürtler eliyle devirdiler. Şimdi de İran'a karşı Kürtleri kullanma hazırlığındalar. ABD, bir nevi K. Irak'ı üs olarak kullanmaktadır.' Yahudiler Kürtlerle Türkleri çatıştıracak Öcalan, Yahudi politikalarının Kürtlerle ilişkisini ise şu şekilde analiz etti: 'Günümüzde Kürtler de böyle bir tehlikeyle yüzyüzedirler. Çok dikkatli ve birlik olunmalıdır. Çok dikkatli ve birlik olunmazsa Kürtler kaybedebilir. K. Irak'ta da böyle bir tehlike var. ABD çekilirse bir Kürt katliamı gelişir; 24 saat içerisinde Araplar, Kürtleri silerler, ezerler. İran'da da böyle bir tehlike var. Türkiye'de de milliyetçilik tehlikesi var. Ben ABD ve İsrail'in Ortadoğu'daki politikalarına karşı durdum ve durmaya devam edeceğim. Türkiye'de de iki milliyetçilik çarpıştırılmak isteniyor. Çatı partisini önermemin nedeni budur. Demokratik güçler birleşseler, çok çalışsalar, her türlü katliamın önüne geçerler. Milliyetçiliğin önüne geçebilmek için yeni kurulacak çatı partisine önemli görevler düşüyor. Her kesimden kadroları içine katarak bu milliyetçiliği engelleyebilirler. Kürtlere ayrılık dayatılsa bile Kürtler bir arada yaşayacaktır. Kürt birlikteliğine ihtiyaç var. Kürtler bir araya gelip birlikte hareket ettiklerini bu dönemde göstermelidirler.' Tehlikelere karşı sol çatı kuralım Öcalan, tehlikelere karşı sol ittifak geliştirilmesi gerektiğini bir kez daha yineleyerek şöyle konuştu: 'Ben diyorum ki gelin bunun koşullarını tartışalım, şartlarını yeniden belirleyelim. Ben kendimi Mustafa Kemal ile kıyaslamak amacıyla söylemiyorum ama Mustafa Kemal'in 1900'lerde Cumhuriyette ısrarlı olduğu kadar ben de 2000'lerde Demokraside ısrarlıyım. Bu konuda iddialıyım. Bu çatı partisi her şehirde ortak propaganda, ortak çalışma, ortak toplantı yapabilir. Kent Meclisleri oluşturabilirler. Çatı partisi için diğer Kürt çevrelerle görüşmek gerekir. Geçen 8 yıllık süre iyi değerlendirilseydi, şimdi çok daha iyi bir konuma gelinmiş olurdu. Akademileri de bu amaçla önermiştim. Kadınlar için Demokratik Siyaset ve Kültür Akademisi önermiştim. Gençlik için, diğerleri için de önermiştim. Bütün bunların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Akademilerde sürekli bir araya gelip tartışmalar yürütülmeli, hiçbir şey olmazsa bile zihinleri açılır. Siyasetçiler buralardan çıkar. Akademi eğitimi normal devlet okullarındaki eğitime benzemez. Açık Toplum denilen olay da budur. DTP'nin akademileri olabilmeli, diğer partilerin de var. DTP de sanırım bundan sonra oylarını artırır, daha iyi çalışır. Siyaset ciddi bir iştir. Bu işi yapabileceklerine inananlar yapsınlar. İnanmayan yapmasın, bu işe girmesin. Bu iş o kadar kolay değil. Çıkıp ben siyasetçiyim diyorlar, bazen anlamakta güçlük çekiyorum. Süreçler çok iyi kavranamıyor, Ortadoğu'da bu sorunlara karşı iyi açılımlar yapılamıyor, bu durum zihin köleliğinden kaynaklanıyor. Kökeni Sümer rahip devletine dayanır.' Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: 'Son dönemde İran ölüm-kalım savaşındadır, onun için çok tehlikelidir. Göç etmek zorunda kalanlar güvenli bölgelere yerleştirilebilir. BM müdahale edip güvenli bölgelerde yerleştirmeleri sağlanabilir. İran'da idamı bekleyen arkadaşımıza desteklerimi sunuyorum, selamlarımı iletiyorum. Cezaevlerindeki arkadaşlara, halkımıza selamlarımı iletiyorum.' İSTANBUL M. Kemal'i kuşatmışlardı Öcalan, bugün yaşanan tartışmaların tarihi arka planı bulunduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: '16 Mayıs'ta Mustafa Kemal'in çıktığı yerden Kraliçe, İngiliz Savaş gemisiyle geliyor. Bunun anlamı, bakın biz bu kadar güçlüyüz, bu kadar gücümüz var, demek istiyorlar. Ben yakından takip ediyorum. Gazetelere baktım, birkaç gazeteci de bunu anlamış gibi. Bu hegemonik savaşın tarihi eskidir. Yahudilerin burada rolü çok büyüktür. Ben bunları dile getirirken anti-semitik değilim. Yahudilerin de Ortadoğu'da demokratik bir şekilde diğer halklar gibi yer almasından yanayım. İspanya Krallığı'nın yıkılması, Fransa Krallığı ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında Yahudi politikaları etkili olmuştur. Bu biraz da Hıristiyanlık karşıtlığıdır. Mustafa Kemal bu ideolojiyi biraz kırmak istemiş ama güç getirememiştir. Benim Mustafa Kemal'i gündeme getirmemin nedeni budur. Mustafa Kemal bunları biliyor, tam anlamak, çözmek istiyor. Tarihi çok inceliyor, okuyor. Ben de tarih konusunda benzer süreçten geçtiğim için daha iyi anlıyorum. Ama Mustafa Kemal güç getiremedi, 1926'da onlarla anlaştı. Türkiye 1926'dan bu yana bu hegemonik güç tarafından kontrol ediliyor. Bu güce teslim olmuştur. Mustafa Kemal'in özgürlükçü olduğuna da inanıyorum, bağımsızlıkçı olduğuna da inanıyorum ve direndiğine de inanıyorum. O nedenle ısrarla Mustafa Kemal'e vurgu yapıyorum. Ama bırakmadılar, güç getiremedi, etrafını kuşattılar. İttihatçı kadro ile Mustafa Kemal'in etrafını sarmışlardı. Dr. Nazım, Cavit Bey onlar İngilizlerin adamıydı. Mustafa Kemal, onların bazılarını astı, onlar da bazılarını ama bir yerde durdu, yoksa her iki taraf da bitecekti, sonuçta uzlaştılar. Mustafa Kemal daha fazla ileri gidemedi, onlarla uzlaştı. İsmet İnönü onlar, İngiliz yanlısıydı. Mustafa Kemal'i Çankaya'ya hapsettiler. Ama Mustafa Kemal de kendi ideolojisini hakim kılmak için çok çaba sarf etti.' M. Kemal'in ideolojisi tasfiye oluyor 'Bugün Mustafa Kemal'in egemen kıldığı ideoloji tasfiye oluyor' diyen Öcalan, şu hususların altını çizdi: 'Türkiye 1926'dan bu yana dış güçlere bağlıdır. Sadece '60'larda Menderes, biraz Ruslara yaklaşmaya çalıştı, onu da astılar. Dış güçler, Türkiye'yle artık bu şekilde yürüyemeyeceğini biliyor. Ortadoğu'ya tam hakimiyetleri için Ilımlı İslam ile birleştirilen bir sistem tasarlamışlar, Ortadoğu için bunu gerekli görüyorlar. Türkiye'ye yeniden bir şekil veriyorlar. Nasıl sonuçlanacak bilemiyorum. Belki de bir müddet böyle devam eder. Çünkü İsrail, Türkiye'nin böyle çatışmalı kalmasını da istiyor olabilir. Kürtler, iyi çalışırlarsa bu durumu atlatabilir. Bu hegemonik çekişmelerde Kürtler taraf olmasınlar. Kürtler ne ulusalcılardan, ne de diğerlerine taraf olsunlar, çok dikkatli olsunlar, kendilerini korusunlar. Ancak bu şekilde bu kaosu atlatabilirler. Bu güçler Denizler için de, onları kullandıklarını söylüyorlar. Yani Denizleri nasıl kullandıklarını anlatıyorlar Çatı Partisi kurulsun Öcalan, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehlikenin üzerinden gelinmesi için de şu öneriyi yaptı: 'Bunları boşuna dile getirmiyorum. Ben boşuna konuşmuyorum. Böyle bir tehlike gördüğüm için bunları dile getiriyorum. Bunun için Çatı Partisi'ni öneriyorum. Halklar birlikte hareket etmezse, dayanışmayı sağlamazlarsa, herkes kendi etnik ve diğer kimliklerini dayatırlarsa herkes kaybeder. Bağımsızlık birbirinden uzaklaşmak değildir. Çatı Partisi, demokratik birlik için önemlidir. Herkes kendi özgünlüklerini koruyarak biraraya gelebilirler. Kaldı ki herkesin buna ihtiyacı var. Toplumların birbirleriyle çatışmasını önlemek için, demokratikleşmek için bu gerekli ve önemlidir. Bu bizi kardeşleşmeye götürür. Demokratik bir toplum için sadece kardeş olmak da yetmez, halkların demokratik birliği, birlikteliği gerekir. Sol, en azından demokratikleşme ilkeleri çerçevesinde biraraya gelebilir, birliklerin sağlayabilir. Bunu başarırlarsa çok parçalı yapısından da kurtulur. Sosyalizm, Batı kökenli bir kelimedir. Anlamı toplumculuktur. Demokratik toplumculuk ilkeleri etrafında tüm güçlerini birleştirebilirler. Tüm demokrat kesimleri de içlerine alabilirler. Demokrat dindarları da içlerine alabilirler. Mazlum-Der de olabilir. Eğer buna inanmayanlar varsa, bunlar kuşkulu kişiliklerdir. Bu kişiler demokratik birlikteliği, barışa ilişkin ortak projeleri bozmak için ortaya birçok farklı yapı ve proje sunabilirler. Dikkatli olmak lazım

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.