Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 8 February 2010

1925, 1927 -1930 ve 1937 Kürt Ulusal Direnişi sırasında ve sonrasında yapılan yargılamalar, o zaman yürürlükteki kanunlara ve pozitif evrensel hukuk ilkelerine aykırı uygulamalardır

Bu nedenle bu üç hareket ile ilgili yapılan yargılamalar hususunda, YARGILAMANIN YENİLENMESİ talebinin hayata geçmesi için tüm KÜRT KURUM, KURULUŞ VE AYDINLARINA bir insiyatif oluşturmak için ÇAĞIRIDA bulunuyorum.

GEREKÇE

20. yüzyıl bir yandan gelişmenin ve aydınlanmanın çağı olurken, diğer yandan insan eliyle yaratılan felaketlerin ve acıların çağı da olmuştur. Bu yüzyılda iki büyük dünya savaşına ve yüzlerce bölgesel savaşa tanık olundu. Ulusların özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleleri yine bu yüzyılın önemli karakteridir. Bütün bu yaşananlardan Kürtler de kendi ülkelerinde kendi paylarını aldılar.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte devletin tek ulus yaratma çabaları, red ve inkar temelinde kıyım, asimilasyon ve sürgün/iskan uygulamaları, çok uzun bir dönem Kürtlerin yaşamının vazgeçilmez parçaları oldular. Bu tutuma elbette ki Kürtler'in itiraz hakları vardı ve bunu yaptılar. Kürtlerin itiraz biçimi dönemin anlayışına ve araçlarına uygundu ancak devletin olanakları ve araçları ile orantılı değildi.

Her itiraz sonrası yapılan katliamlar, meskun mahallerin yıkılması, Kürt Halkın'ın yaşam alanlarından kopartılması bir yana, yapılan yargılamalar da o günün yürürlükte olan kanunlarına ve evrensel hukuk kurallarına aykırıydı. Mahkemelerde yapılanları hukuk dilinde „yargılama“ olarak tanımlamak mümkün değildir. Burada sadece 1925, 1927-30 ve 1937 Kürt Ulus Hareketleri sonrasında yapılan yargılamaların hukuka uygunluğuna bakılacaktır.

A) Bu yargılamalar sırasında neler yapılmış/yapılmamıştır?

a) Şêx Seid ve arkadaşlarının yargılanmalarındaki bazı uygulamalar:

1. Şêx Seid ve arkadaşları İstiklal Mahkemesi adıyla bilinen
özel bir mahkemede yargılanmışlar ve mahkeme heyeti yargıç olmayan kişilerden oluşmuştu. „Tabi hakim“ ilkesine ulyulmamıştır.

2. Yargılama sırasında sanıklara savunma yapma imkanı
tanınmamıştır. Sadece usulen sorgulanmışlardır.

3. Sanıklar avukat tutma hakkından yoksun bırakılmışlardır.

4. Sanıklar hakkında verilen kararlara temyiz hakkı
tanınmamıştır.

5. Sanıklar hakkında verilen idam kararları TBMM'nin onayına sunulmamıştır. İdamlar bir korgeneralin imzasıyla infaz edilmiştir.

6. İdama mahkum edilen sanıklardan 21 kişi çeşitli şekilde öldürüldükten sonra darağacına asılmıştır.

7. Yargılamalar gizli yapılmıştır.

8. İdam edilenlerin naaşının nerede olduğu bilinmemektedir.

9. Bu hareketin asıl lideri Azadi Cemiyetinin kurucusu ve ilk başkanı Cibranlı Miralay Halit Bey ve arkadaşlarının Bitlis'teki yargılamaları ve infazları ise tamamen bir sırdır.

b) 1927-1930 Ağrı Kürt Ulus Hareketi sanıklarına yapılan uygulamalar:

Bu hareketin bastırılmasından sonra 500 cıvarında tutuklu sanık, Doğu Bayazit'te yargılanmaya başladı. Ancak mahkeme „kamu güvenliği“ gerekçesiyle yargılamanın Adana Ağır Ceza Mahkemesinde yapılmasına karar verdi. Bu karar gereğince dava dosyası ve ekleri ile tutuklu tüm sanıklar Adana'ya gönderildiler. Adanaya ancak tutuklu sanıkların yarısı sağ olarak varabilmiştir. Diğerleri yolda öldürülmüşlerdir.

Ceza Hukukunda temel iki kural vardır:

1. Sanık, son hüküm kesinleşinceye kadar mahkemenin güvencesi altındadır.

2. Sanık, son hüküm kesinleşinceye kadar „masun“ yani suçsuz sayılır.

Bu durumda sanıkları mahkeme korumamış ve haklarında herhangi bir ceza verilmeden sanıkların öldürülmesi bir nevi idamın infazıdır. Sanık son hükme kadar „masun“ salyıldığına göre yargılama sonunda beraet etmesi muhtemel olanlar da dahil öldürülmüşlerdir.

c) 1937 Derisim Kürt Ulus Hareketi sanıklarına yapılan/yapılmayan uygulamalar:

1. Hareketin önderi Seyid Rıza yargılandığında 65 yaşın çok üstündeydi. İdam edilebilmesi için yaşı mahkemece küçültülmüş ve delil olarak ancak elli yaşlarında bir tanığın ifadesine dayanılmıştır.

2. Seyid Rıza'nın oğlu Memê Reşik yargılandığında 18 yaşından küçüktü ve idam edilmesi mümkün değildi. Onun da yaşı büyütülmüştür.

3. İdam karı verilmiş kişi hakkında kararın infaz edilebilmesi için kişinin sağlıklı olması gerekir. Oysa Memê Reşik idam edildiği sırada elinden yaralıdır ve hastahaneden getirilerek ceza infaz edilmiştir.

4. Sanıklar özel bir mahkemede yargılanmışlardır.

5. Sanıklara savunma hakkı verilmemiştir, sadece usulen sorgulanmışlardır.

6. Sanıklar avukat tutma hakkından yoksun bırakılmıştır.

7. Kararın temyiz edilme hakkı sanıklara verilmemiştir.

8. İdam kararları TBMM'nin onayından geçmemiştir.

9. Son karar mesainin olmadığı bir tatil gününde verilmiş ve normal proseedür işlemişçesine işlem görmüştür.

10. İdam edilenlerin naaşının nerede olduğu bilinmemektedir.

B) Dönemin yürürlükteki hukuk kuralları:

Yargılamalar gerçekten evrensel hukuka ve dönemin yasal düzenlemelerine uygun mudur?

a) Anayasal ilkeler açısından:

Bu üç hareket döneminde de 1924 Anayasası yürürlüktedir.

1924 Anayasası'nın 4. maddesindeki ifadeye göre, eğemenlik hakkını millet adına sadece Türkiye

Büyük Millet Meclisi kulanır. Bu eğemenlik hakkı bir başka kişi ve kuruma devredilemiyecieği gibi, TBMM'in yetkisini bir başka kişi ve kurum da kullanamaz.

Bu anayasanın 8. maddesine göre yargı hakkı, millet adına sadece bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır. Mahkemelerin bağımsızlığı temel esastır ve bu husus ihlal edilemez.

Anayasanın 26. maddesine göre idam kararları mahkeme aşamalarından geçip kesinleştikten sonra onu yerine getirmek sadece TBMM'nin yetkisindedir.

Anayasanın 59 maddesi savunma hakkı ile ilgili şu hükmü düzenlemiştir: „ Herkesin mahkeme huzurunda hukukunu müdafaa için lüzum gördüğü meşru vesaiti(araçları) istimalde (kullanmada) serbesttir.“

Bu anayasanın 103. maddesinde ise şu kesin hüküm bulunmaktadır: „Hiçbir kanun Teşkilatı Esasiye Kanununa (Anayasaya) münafi (aykırı) olamaz.

b)Ceza Muhakemesi Kanunu:

Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen yargı yollarından biri de „muhakemenin yenilenmesi“ yani yargılamanın yenilenmesi yoludur.

Yukarıda uygulamaları özetlenen her üç yargılama açısından da açık yasal ihlaller vardır ve bu yasal ihlaller kişinin temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırır niteliktedir. En önemli hak ve özgürlük „yaşama hakkı ve özgürlüğü“dür. Bu ihlaller bu temel hakkı ortadan kaldırmıştır.

Ceza Muhakemesi Kanununun 311. maddesinin (b), (c) ve (f) fıkralarının düzenlediği ilkeler karşısında her üç yargılama için de yargılamanın yenilenmesi hususunda yasal imkan bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanununun 313. maddesine göre bu yasal imkanı ve hakkı ancak bu davada yargılanmış olanların mirasçıları kullanabilmektedir. Bu davalarda yargılananların pek çoğnunun yasal mirasçıları hayattadır ve bilinmektedirler.

C) Ne yapılabilir?

Bu girişimi başarıya ulaştıracak, hukukçulardan ve araştırmacılardan oluşan bir kurul oluşturulmalıdır.

Bu kurulun işlerlik kazanabilmesi için bir maddi fon yaratılmalıdır.

Yargılananların mirasçıları saptanarak vekalet alınmalıdır.

Kurul düzenli ve intensiv çalışmalıdır.

Kürt kamuoyuna yaptığım bu önemli çağırının adresini bulacağı umuduyla saygılar sunuyorum.

Osman Aydın

08. 02. 21010 -Hamburg

İletişim :

Tel & Fax : 0049-40-458429

E-mail : [email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.