Bir ara vatandaşın biri Kürdlerin özeliklerini saymıştı.
Birkaç gün öncede bazı katılımcı arkadaşlar Kürdlerin cerasetini teste tabi kıldılar.
Bende bugün iki özeliğini sayayım.
Bir taraftan aşırı bir teslimiyet, diğer yanda uzlaşmaz bir tutum.
Bunun sayısız örneği var.
Düşmanın tabularına gösterilen saygı ile karşıdakini etkilebileceği zihniyeti. Kürd milletine kaybetirmiştir.
Dahası düşman bunu Kürdlerin zaafiyeti olarak algılamış ve bıyık altında gülmelerine yol açmıştır.
Bunun ötesi köle iken kendini onun yerine monte etmesi.
Onun sembollerini kendi sembolleri sayması.
En bariz öeneği.
Türk bayrağı Kürd kanı ile yıkanmıştır.
Kürd egemenlik gasbının sembolüdür.
Ama her ne hikmetse kimi Kürd çevreleri, Kürd egemenlik gasbı sembolü olan Türk bayrağını kendi bayrağı olarak kabul eder.
Kimi de Kürd çocukların eline verip salandırır.
Bunun en can sıkıcı olanı Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve beraberindeki heyetin Erbil'i ziyareti sırasında olduğu gibi.
Kuzey bazında ağzını açan kimi Kürd zevatın ikidebir gerdan kırarak Türk bayrağı ile bir sorunumuz yok mesajları sadece birkaç örnek.
Anladık!
Diploması, politıka, siyaset yapılsın, ama Kürd millet hassasiyeti unutularak, düşman hassasiyetini fetişleştirmesi kabullenilecek gibi değildir.
Kürdlerin düşmamlarına karşı bir zihniyet değişimine acilen ihtiyacı var.
Düşmanını tanıma ve ona karşı nasıl davranması gerekir sorununu çözmesi gerekir.
Bilinen bir doğru var.
Kazanmak isteyen buna uyma mecburiyeti var.
Milletler ve ülkeler arasındaki ilişkiler, düz bir hat izlemez.
Ne ebedi düşmanlık, ne de ebedi dostluk esprisi hayatın gerçekliği.
Kürdler, bu konularda aşırı bir politıka sergilemektedirler.
Birde bunun tam tersi bir mantık sergilenir. Türklerden etkilendiği kesin. Düşmana benzeme hikayesi.
Hani onlar, ikidebir derler ya. Aşiret liderleriyle görüşmeyiz diye. Derler de yaşamın gerçekliği karşısından da tükürdüğünü yalamak zorunda kalırlar. Bırakın aşiret liderleriyle görüşmemeyi onların kapını bekleyenlerle görüştükleri sır değildir.
Kürd camiasından da buna benzer yaklaşımlar sergilenir. Düşmanla oturulmaz denilip kesilir atılır.
Ne derseniz deyin. Şununla oturmam, bununla konuşmam türü yaklaşımlar dönüp dolaşıp sahibini vurur. Siz ister isteyin, ister istemeyin birlikte oturacağınız, muhatap alacağınız, konuşacağınız nihayertinde reelpolitik zeminde yerini almış ve koruyan düşmanınız olacaktır.
Peki bu değilde kiminle oturacaksınız? Kiminle konuşacaksınız? Kiminle aynı masada sorunu çözeceksiniz? Aklıselim olarak bu sorulara cevap verdiğinizde cevabınız düşmanınız olur. Ona barış masasında elinizi uzatmaktan kaçınamasınız.
Hoşunuza gitmesede kural budur.