Kısa Kısa Notlar!-18
Bu gün siye bir hikaye anlatayım. Hikaye dedimse, sanal değil, bizim kasaba da yaşanmış bir olay. Tam da şu Evdıla'nın durumuna culk deyip oturan cinsınden. Hele bir okuyun. Yalanın var diyorsanız, hemen özürümü patlatayım. Ya da son dönemlere moda hale getirilip, bizden de kanıklanmamız istenen küfüre başlıyayım. Yok yok benden uzak kalsın.
Bizim kasadan kendini kabaday sanan zır cahilin biri vardı. Jilet gibi giyinir, saçı jileli, ayakabı ökçesi basılı, elinde kehribar tesbihi eksik olmayan, canı sıkıldı mı, çarşıda esnafı kalaylaması tek sermayesi olan biri. Esnafında günlük eğlencesiydi. Esnafın biri komşusuna küfür ettirmek için bizim kabadayı müsvedesini çağırır, cebine bir şey koyması yeterliydi. O da, buna hazır ve nazırdı.
Bir gün esnaf kendi arasında, kabadayı müsvedesine hiçbir şey vermemeyi kararlaştırır. Bundan haberi olmayan kabadayımız çarşı başında nara ata ata görünür. Görünür görünmesinede esnaf onu görmemezlikten gelir. Uğradığı her mekanda kovulur. Sigara, çay, yemek yok, dahası herkes merhabayı kesmiş. Deli olmamak elden değil. Bizimkisi bir aşağı, bir yukarı gidip gelmekten, nara atmaktan yorulur. Teselisi düşeceken aşağıdan eşeğin yolarını çeke çeke gelen bir köylü gözüne çarpar.
Zavalı köylü durumdan habersiz. Köyden getirdiği bir yük odununu satmış, çoluk-çocuğa birşeyler alıp, sevine sevine evine varmanın hayalinde.
Bizimkisi Allah kısmeti ayağıma yoladı diyerek köylüye doğru koşarak, elini kapması, öpmesi ve kendisine sarılması bir olur;
“Xalé Hes! Altı aydan beri yolunu gözlerim. Xalom gelsinde kendisine bir güzel bir ziyafet çekeyim. Demek ki, kısmet bu günmüş.“
Köylü olup-bittenler karşısında şaşkın;
“Yeğenim ne yemeği, ne ziyafeti, ne yol gözlemesi. Ben seni tanımıyorum. Dahası ben Xalé Hes değilim. Apé Hem'ım.“
Bizimkisi köylüyü dinlemez, yakasını bırakmaz;
“Olur mu Xalé Hes. Daha altı ay önce sizin köye gelmiştik. Bize bir kıdık kesmiştin. Çok hizmet etmiştin. Şimdi sıra ben de.“
Bir bizim kırıq'tan, bir köylüden tartışma sürüp gider. Apé Hem, çaresiz. Bakar yakasını gencin elinde kurtaramiyacak. İşin içinde bir de bedavadan yemek yemekte var;
“Peki yeğenim! Senin gibi olsun“ der.
Eşeği lokantanın kapısındaki ağaca bağlarlar. İçeri dalarlar. Masa da garson biter. Bizimkisi kaşla-göz arası garsona bir şeyler fısıldar.
Çorbadan-kebaba, suluyemektan-pilava, ezme salatadan-cacığa, mevsimin tüm yeşilikleriyle masa donatılıyor. Dr'un gönderdiği bexdanoz'dan bile var.
Yemekler yenilir, sıgaralar sarılır, kahveler söylenir. Bizimkisinin sıvışma zamanı gelmiştir;
“Xalé Hes, bana müsaade. Bir arkadaş geçiyor. Onu da çağırayım. O da gelsin birkaç lokma yesin“ demesi, ayağa kalkması ve krişi kırması bir oluyor. Gidiş o gidiş.
Apé Hem yorgunluktan, yediği yemeğin verdiği ağırlıktan oracıkta tavşan uykusuna dalar. Garsonun başında bitmesi ve;
“Xalo hesap“ demesiyle irkilir.
Önce nerde olduğunu anlamaz. Olup-biteni hatırlamaya çalışır. Gençi sorar ve hikayesini dinler. Fazla uzatmıyayım. Apé Hem, köyde getirdiği ve satığı bir yük odunun parasını garson'a vermek zorunda kalır.
Köyün yolunu tutar. Hanıma, çocuklara, dahası işitirlerse köylüye rezil olacak. Kime derdini anlatacak.
İki de bir;
“Şu aklıma edeyim! Ben Apé Hem'dim. Kendimi zorla Xalé Hes yaptım.“
Daha hala kasabamızda olmayacak işlere soyunanlara;
“Xalé Hes'leşme“ derler.
Hikaye o ya!
Kontra bir unsurdan;
“Kürt ulusal önderi“ peyda edildi.
Bunun kontra çetesi açısından bir mantığı vardı.
Her ne olduysa, bu gün o mevkiden alınıp, “halk önderi“ne indirgenirsede, bunu bile anlıyamadılar. Kürd milletinin yok sayıldığını göremediler. Görmeyede niyetleri yoktur.
Onları anladık. Peki anlı-şanlı Kürd aydın müsvedelerine, dahası şu çok etiketli Türk sol hareketlerine ne oluyordu? Bununda bir sebebi olmalıydı.
Kontra bozuntusuna arfedilen “ulusal önder“ etiketinin isim babası Ergenekon merkeziydi. Sömürgeci sistem mamülüydü.
O ağacın altından birilerinin kulağına fısıldandı. Kulaktan kulağa yayıldı.
Mamülün satış baş bayısı Apocu çeteydi.
Türk sol hareketlerinede Birecik çerçiliği rolü düşmüştü.
Yayın politıkalarını Apocu çeteyi övme temeli üzerine inşa eden bu mihraklar, çıkardıkları paçavra yayınlar vasıtasıyla Kürd evlerini tek tek dolaşarak bu kontra bozuntusuna “Kürt ulusal önderi“ sıfatını atfederek, propagandasını yaparak yıllarca kendini yaşattılar.
Apocu çetenin gölgesine sığınarak Kürd yurtsever güçlerine etmedikleri hakaret ve küfür bırakmadılar. Kendilerini burada ürettiler ve tükettiler.
Kazanma amaçları var mıydı, yok muydu, tartışmalı, ama bu politıkalarıyla kaybettiler.
Şu an Erkenekon üyeliği ayan beyan açığa çıkmış Öcalan'ı övmekle kendini yaşatan Türk sol çevreleri var. Sebebsiz değildir. Görev bölüşümüdür. Her ne kadar kendilerine binbir devrimci sıfat taksalarda, üslendikleri rol sömürgeci sistemin yedek lastiğidir.
Apocu çete, mücadele tarihinde tüm milli ve toplumsal kavram ve kurumları kirletti.
Bağımsızlık, özgürlük, savaş, barış, serhıldan, gerilla, şehir, birlik, ulusal kongre, parlemento, hükümet, devlet vs. gibi kavram ve kurumları kirletikleri gibi “ulusal önder“lik mertebesinide kirlettiler.
Sıradan bir yaklaşım değildir. Varoluş nedenine endeksli bir yaklaşımdır.
Onları anladık.
Sıradakiler...
Kendini bilmez aydın kılıklı Kürd yalakaları
ve
hesaplı, kitaplı art niyetli Türk sol örgütleri
tespih taneleri gibi ardı ardına dizilerek papağan misali
“Kürt ulusal önderi“ diye bağırdılar.
Ne oluyordu?
Kürdler, mevcut parlemento, hükümet, parti, kurum ve kuruluşlarıyla yanyana gelip kimseyi ulusal önder ilan etmemişti.
Kürd milletinin böylesine hayati bir kararları yoktu.
Apocu çetenin bu yönlü bir iddiası vardı.
Fakat onlar dışında hiçbir Kürd bireyini bağlamıyordu.
İşin gerçeği buydu.
Ergenekon merkezi ve onun “Kürtçü“ örgütü Apocu çetenin hesabı belliydi.
Fakat Türk sol hareketlerin biz Kürdlere “ulusal önder“ tayin etmesi hayra alamet değildi.
Yoksa kan bağları mı vardı?
Kim bilir!
Yarın birileri de, bunu da deşifre ederse, kimse şaşırmasın.
önemli not!!!!