Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 30 April 2008

Bir cok okurun " aman yahu, biz Kurdler kurtulduk ta, sanki bir de hayvanlari-bitkilerimi dusunecegiz, elimizde degil zaten" diyebileceklerini biliyorum; aslinda mirildanabilecekleri, dusunebilecekleri kinamiyorum da...

Gercektende, Kurdler gibi birakalim Millet, kulturel olarak can damarlari tamamen dumura ugratilmis ; bu sartlar altinda,bizzat kendisi extinction'a maruz bir halktan, zaten basari icin politik yonetimlercede desteklenmesi olmazsa olmaz bir sart olan adimlari organize etmeside beklenemez...

Ama en azindan, bazi sahislarda pozitif duygular uyandirilabilir; nitekim hepimiz benzeri surecten geciyoruz ve sahsen mevcut perspektiflere ancak son sekiz on yilda agir agir yaklastigimida belirteyim.

Belki bazi yerel yoneticilerde- belediye baskanlari hatta muhtarlar- bu bilinc
uyandirilabilir, konunun tartisilmasi gundemde ve sicak tutulabilir.Ayni zamanda enternasyonal duyarliliklarda harekete gecirilebilir; Kurdlerin, Turklerin yansittiklarinin tam tersine, cevreleriyle, dunyayla ilgili bir halk oldugu imajida verilebilir.Ekoloji,zincirleme gider...

Bundan bir muddet evvel , hippopotamus'lar- su aygiri ornegiyle planet uzerindeki fauna'nin buyuk bir extinction- soy tukenmesi riskiyle karsi karsiya oldugu, hatta halihazirda 16,000 bitki ve hayvan turunun tehlikenin sinirlarinda bulunduguna da deginmistim.

O gun evde Tv izlerken, birden bu sevimli hippolarla ilgili bir dokumanter karsima cikmasin mi ?

Helikopterden , meseleyi arastirmaya gelmis Fransiz journalistine aglamakli bir ifadeyle hippolarin bolgedeki bir zamanlar ve mevcut sayilarini veren Kongo'lu uzman, benide duygulandirdi.

Kongo Cumhuriyeti'nin en dogu kisminda mevcut bir ekolojik harikalar diyari olan Lake Edwards( gol) kiyilarinda, yillarin getirdigi ic catisma ve savaslarin da tetikledigi poverty-yoksulluk, en basta hippolar olmak uzere, bir cok canlinin gelecegini karartmaya yetmis bile.

Tum hippo territorisi, geometrik dizi hiziyla artan nufus ve ona bagli gida ihtiyacini muteakip, bu insanlarca illegal olarak tarima aciliyor, isgal edilerek meskun alanlara donusturuluyor.

Ve hippolar gerek aclik, gerekse poaching- avlanma yoluyla hizla extinction'a dogru yol aliyorlar.

Ayrica, Lake Edwards ve cevresi de, hippo katliamindan nasibini aliyor; hippolar gunluk artiklarini gole birakiyor, tum balik turleri icin elzem besin kaynagi yaratiyorlar; bu defa dramatik bicimde azalan hippo sayisina bagli olarak, su urunleride, basta baliklar olmak uzere, hizla azaliyor, extinction'a gidiyor; bu defa tradisyonel olarak balikcilikla gecimini saglayan insanlar issiz kaliyor vs...Zincirleme reaksiyonlar elbette...

Kamera bir anda, soylarinin tukenmekte olduklarindan habersiz golde sevimli sevimli oynasan hippolari gosteririrken, Kongolu uzman elleriyle,evlerin tamda gol kiyisinda rastgele dizildigi genis bir alana isaret ederek, otuz yil evvel 30,000 olan ve simdilerde sayisi otuza dusen bu guzelim ekolojik denge saglayici yaratiklardan huzunle soz ediyor...

Feci etkileniyorum...

Havsalamin ve ruhumun bir yerlerinde, o daglarinda hic dolasamadigim, yabani ciceklerini koklayamadigim, guzelim vahsi hayvanlarindan korkamadigim ve yabani meyvalarini dallarindan koparamadigim agaclariyla, Kuzey Kurdistan beliriyor.

Aklim Turk gazetelerinde okudugum, topragima, tarihimize, daglarimiz ve barindirdigi guzelliklere yabanci, koku koksuzlukle malul bir takim vahsilerin, ellerinde kalasnikof'la ava cikip, 400 kg lik inanilmaz specie-tur olan o guzelim ayi'yi makinali tuferk atesiyle katletmeleri geliyor.

Yine bir yavrunun , bir su birikintisi cay veya gol kiyisinda cigeri yanmis bicimde su icerken, bilincsizce tas yagmuruna tutularak oldurulmesi...

Yillar once ziyaret ettigim bir hayvanat bahcesinde, hayranlikla hareketlerini izledigim kara panter'in anavataninin Yukari Mezopotamya( kadim Kurdistan-Asuriya-Armenia) oldugunu okuyunca, sasirmistim.

Daha sonra, ulkemizde bulunan muhtelif antik mermer-tas vs yapimi tabletlerde "aslan- panthera leo " figurlerinin sikca resmedilmesinden ; bu hayvanin isminin Kurdlerde ve hatta sonra gelen yabancilarda da yayginligindan, bazi yazilardan,ulkemizde bir zamanlar cok sayida yasadiklarini anlamistim.

Demekki Kurdistan'in , mevcut bulgular isiginda, belkide batiya ve daha da ileriye dogru uzanan genis ova-platolarini, territory olarak secmis olduklarini dusunuyorum.

Bu hayvandan artik eser yok !

Kurdistan daglari gece gunduz yogun olarak bombalanip, her bir mmkaresi yakilmaya baslanmadan evvel, turunun son temsilcisi olan " kaplan-panthera tigris", Kurdistan'in kahraman isgal yoneticileri burokratlar ile askerlerce, o guzelim turune has koyu lacivert stripe- cizgileriyle , basinda katillerinin muzaffer edalariyla , sanki iyi bir halt etmiscesine cektirdikleri fotografta siritan igrenc suratlarina tezat, yerde boylu boyunca yatar halde, 1972 yilinda extinction'un kara kapli defterinde yer aliyordu.

Halbuki bu hayvanlar, Kurdistan'in bizden de binlerce yil evvelki yerlileriydiler. Ne bir kavmi yokettiler, ne de kavimlerine ihanet etmeyi ogrendiler.

Sadece ac olduklarinda avlanan,uzerinde yasadiklari planete degisik vesilelerle can veren, muthis bir ekolojik dengenin elementleriydi bu hayvanlar...

Evet, son kaplanda yok edildi; ulkemizi viraneye, kulturlerimizi hic varolmamisa, tabiatimizi cehenneme ceviren ayni tarafca...

Kaplan, vatanimizda extinctiona ugrayan tum fauna ve flora'nin adina su anda, fiilen kendi cisminde olmasa bile; yuzbinlerce yildir Kurdistan'in her tur canlisina hayat vererek, soykirimlarda parcalanarak atilanlarin cesetlerine mezar yeri olarak, akla gelebilecek kirlilik senaryolarinda yer alarak,yinede direnerek, icinden salina salina gectigi, kivrimlarinin her birinin ugradigi mekanlara guzellik kattigi Dicle Nehri, yani Tigris River yani Kaplan Nehri olarak hayat buluyor.

Kendisi artik yok ama, Grekler binlerce yil evvel kendisine Kaplan ismini vermisler.

Kurdce de ise Tijr deniyor mus kaplana...

Kara panter'in ise, 24 yillik yogun bombardiman, yokedilen habitatiyla, extinction'in kara deliginde bulundugunu saniyorum.

Ama o guzelim varligi, gece karanliginda bir tas kovugunun ardina gizlenmis gerillaya, belkide bir ses, citirti olarak arada bir ulasiyordur, kim bilir...

Kaplan = Pılıng (Kürtçe) Kaplan = Tijr (?) (Hangi lehçede) Tigris = Dicle (Grekçe) Tigra = Dicle (Medce) [Tigra: Ok anlamında, Strabon'a göre medler Dicle nehri'ne Tigra diyorlardı, ırmağın hızlı akışına işaret ediyormuş. Strabon, 11 XIV 8] Tig Gal = Dicle (Sumerce) [Ulu ırmak anlamında. Tarih Ansiklopedisi Dicle Maddesi] İdigna (İdidgnu) = Dicle (Sumerce) [İd = Irmak, Dig = Yüksek kıyı, Derin yatakta akan ırmak. Honigmann, RE Tigris maddesi] İdiqlat/Diqlat = Dicle (Asurca, ilaveten Babil Akkadcası) Tigra = Dicle (Akhamenişce, Medce ile aynı anlamda) Dicla = Dicle (Arapça) Dklat = Dicle (Ermenice) KÜRTÇE.. [b]Dik (Dig)[/b] = Herhangi bir akarsuyun iki kıyısından yüksekçe olanı. (Zazaki) [b]La[/b] = Akarsu. Grek Mitolojisinde (Tigris) Kaplan Nehir: Alphesiboia adlı su perisi Dionysos'a aşık aşık olmuş. Dionysos, onu istememiş ve üstüne kaplan saldırtmış. Alphesiboia da kaplanla birleşmiş ve Med'lerin atası sayılan Medos'u doğurmuş. (Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, s.42) Grekler, Dicle'ye yukarda saydığımız halkların hepsinden daha uzak. Sumerler, Asurlular, Babilliler, Ermeniler, İranlılar, Medler, Ermeniler dicle kıyılarında greklerden daha önceki zamanlardan itibaren varolmuşlardır. Ksenophon'un Anabasis'te bahsettiği Kardukları kürt kabul edersek kürtlerin de greklerden önce Dicle boylarında yaşadıklarını gözönünde bulundurmamız gerekecektir. Anılan halkların kendi dillerinde Dicle'ye verecekleri bir isim bulamadıklarını, o güne kadar isimsiz kalmış Dicle'ye bir ad verebilmek için Greklerin bölgeyi istilasını beklediklerini düşünmemek elde değil. İstila ettikleri yörelerdeki dağ, akarsu, ova isimleri gibi coğrafik isimleri ya tümden değiştiren yada kendi dilinde benzer bir isim bularak eski isimle birlikte eski kültürü de aşağılayan grek yaklaşımının açık belirtileri Tigris'e ilişkin grek söylencesinde açıkça sırıtıyor. Bizans'ın dolayısıyla greklerin devamı olan türklerin de aynı yolu seçtiklerini yakın dönem ismlendirmelerinden kendi tecrübelerimizle biliyoruz. Bu nedenle konu hakkında fazlaca yazmaya gerek görmüyorum. Grek söylencesinde zikredilmek zorunda kalınan Medos ismi ve medlerin atası denilerek daha önceki bir devlete ve halka atıfta bulunulmuş olması, Tigris sözcüğünün Tigra'dan bozularak Grekçe'de anlamlandırıldığını ve döneminde oldukça yaygın tapım gören Dionysos'un çapkınlığıyla gerekçelendirildiğini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlıyor. Kürtlerde ise ismin Sumerce versiyonu kullanılmakta. Sumer dilinin Hititlerden beri Kapadokya'ya kadar etki yaptığı, yeryüzünün yazıya geçmiş en eski hint-avrupalı dili olan Hititçe(nesili-nesice)'ye ilaveten kürt dili ile sumer dili arasında da günümüz sözcüklerini kapsayacak mikyasta var olan bir ilginin var olduğu gerçeğinden hareketle kürtlerin Dicle'yi "kaplan nehir" anlamında isimlendirmediklerini söyleyebiliriz. Kaldıki günümüz kürtçesinde kaplan sözcüğü yaşayan bir sözcük olup Dicla'nın telaffuzuyla benzerlik göstermemektedir. Araplar, Digla ismini kürtlerden aldılar. Alfabelerinde 'G' ünsüzü olmadığı için 'C' ünsüzü ile telaffuz edip yazdılar (Gurgan'a Cürcan demeleri ve yazmaları gibi). Arap istilacıların yerini alan diğer istilacıların da arap alfabesini, dolayısıyla bu alfabenin zorunlu kıldığı yazım kurallarını esas almaları sonucu 1200 yılı aşkın bir zaman süresince eğitimde ve resmi yazışmalarda Dicla-Dicle formu kullanıldı ve bu nedenle yaygınlaştı. Kürt medreseleri de aynı yolu izlediler. Kürtler kendilerinden çıkan sözcüğü geri döndüğü haliyle alıp benimsediler. Dicla'nın hikayesi budur.

Ben de Dicle'nin Tijr'dan Arapca'ya gectigini dusunuyordum... Tam bilemiyorum...Ayrica kumancideyse kaplan,gercekten Pilling demekmis.Tijr kelimesiniyse forumlardan almistim. Acaba Sorani veya Hawramimi bilemiyorum.Zazakisinin muhtemelen Hawramiyle benzer olabilecegini dusunuyorum. Her neyse, konuya esasli bir katki oldu, sagol

Grekcede kaplan, gercektende iafede ettigim gibi Tigris demekmis; simdi sozluge baktim; tiger kelimeside muhtemelen bundan geliyor bu durumda elbette Tigris'in Tigra'dan geldigi akla cok yatkin gorulmekle beraber, simdi benim kaplan diye okudugum yazida gecen Tijr kelimesinin Kurdce olup olmadigi kafami kurcaliyor. Acaba Tigris bu kelimeden gelmis olamazmi ? Bilemiyorum, linguistic mevzuu. sagol

Anonymous (doğrulanmadı)

Per, 2008-05-01 02:02

In reply to by Anonymous (doğrulanmadı)

Hocam, Kaplan'a zazakide de kurmancide olduğu gibi piling diyoruz. Sorani ve Hewrami lehçelerinde nasıl isimlendirildiğini bilmiyorum. Forumda bilen arkadaşlar varsa yardım edebilirler, bu sayede bilgilerimizi geliştirmiş oluruz. Arapların, Dicla'yı kürtlerden almış olabilecekleri benim ilk elde aklıma gelen ihtimaldi. Arap dilinin akkadcadan beslendiğini biliyoruz. Aramice ve asur dilleri de arapçayı besleyen kaynaklar arasındadır. Asur ve akkad dillerindeki 'İdiqlat/Diqlat' formları sumercenin etkisinde görünüyor. Sumerlerin tarihi önceliği de var. Fakat anlatmaya çalıştığım husus şu ki Dicla'nın arapça teleffuzu akkadcadan fazla farklı değil, 'Q' ünsüzüyle ayrılıyorlar. Arapça alfabe dolayısıyla 'G'nin 'C'ye dönüşmesinin nedenlerini biliyoruz. 'Q' ünsüzü arapçada var. Arapçanın kendisinde varolan bir konsonantı neden değiştirdiğine doyurucu bir açıklama getirilirse Dicla'nın akkadca aracılığıyla sumerceden arapçaya geçtiği de kanıtlanabilir. Akaddlarla arapların etnik ve coğrafik yakınlıları bu nazariyenin daha benimsenebilir olduğunu düşündürüyor. Hiç değilse şimdilik eski formların ve bugünkü Dicla formunun anlamlarını biliyoruz. Bileşik bir isim olduğunu, kök sözcüklerin hangi dilde anlam içerdiğini anlamlarıyla birlikte açıklayabilecek durumdayız. Zaten bizden önce açıklanmış, bize izlemek düşüyor. Sorun, anlamı ve aidiyeti pekte etkilemeyecek olan geçişlerde. Sumerce vasıtasıyla en eski formu bilmemiz geçişler konusunda fikir yürütmemizi olanaklı kılıyor. Dicle'nin İbranicede nasıl isimlendirildiğini bilmek (ki ben bilmiyorum) geçiş nazariyesinin daha derli-toplu olmasına yardım sağlayabilir. Arapça form ile kürtçe telaffuzun yakınlığı aşikar. Geçiş aydınlatılabilirse, hangi yollarla gerçekleştiği konusunda daha sağlıklı açıklamalar yapma imkanını bu sayede yakalamış oluruz. Dikkat ederseniz kesinlikten kaçınıyorum. Henüz varsayım aşamasındayız ve geçişle ilgili farklı ihtimallere kapıyı kapatmanın gereğine binaen temkinli olmayı seçiyorum. Ekoloji üzerine yazınıza cevap yazarak dikkatinizi dağıttığımı düşünüyorum. Kusura bakmayın. Kara Panter'in vatanının Kürdistan'ın bugünkü sınırlarıyla çakıştığını bilmiyordum. Sizden öğrendim. Öğrenmek güzel, hele kürtlerle ilgili olunca daha da anlamlı. Teşekkür ederim.

İkinci paragrafın son cümlesinde geçen 'kapıyı kapatmanın' şeklindeki ibare yanlış. Doğrusu 'kapıyı kapatmamanın' şeklinde olacaktı. Bir 'ma' eksikliğiyle foruma tıkladım. Düzeltir, okurladan özür dilerim.

Sayın Solaxi merhaba Bizim şivemize dikkat ettim Dicle değil, Dijle diyoruz. J harfi diyorum soru işareti bırakıyorum ve Uzmanın yorumuna bırakıyorum.selamlar

Merhaba Sayın Paloyé, 'C' ve 'J' seslerinin her ikisi de kürtçede var. Lehçelerde dönüşümlü olarak kullanıldıklarının örnekleri de var. Diğer bir yanıyla da dönüşümün aşamalarına işaret ediyorlar. 'J' yeni ve son form oluyor. Zazaki, fiillerde bile hala maskülün-feminin ayrımını koruyor. Bu ayrım kurmancide yok. Zazaki eski forma daha yakın. Telaffuzu zor, kullanım alanı sınırlı. Kurmanci daha aşınmış, dolayısıyla kullanımı daha kolay ve yaygın. Geçişlere örnekler: Kadın anlamında kurmanci 'Jin', zazaki 'Cinê'. Jor-Cuar(cor), Jêr-Ciêr, Jêhad-Cîhad. Daha da çoğaltılabilir. J-C konsonantlarının kürt lehçelerinde dönüşümlü kullanımına bakarak Dicla'nın eski formunda bulunan 'G' konsonantının kürt lehçelerinde önce 'C'ye, sonra 'J'ye dönüştüğünü söylemek pekala mümkündür ve dilbiliminin kurallarına aykırı değildir. Aynı dönüşüm ermenicede daha kalın bir konsonant olan 'K'ye evrilme seyri izliyor. Dic(J)la-Dkla, Tigran-Dikran gibi. Ses dönüşümleri dillerin yada lehçelerin fonetiğine göre biçimleniyor. Tigran sözcüğü, Med ve Akhameniş dillerinden orta dönem kürtçesi olan partçaya aynı haliyle geçti. Ermenice, aynı sözcüğü partçadan aldı, Tigran-Dikran şeklindeki her iki formu da koruyor ve kullanıyor. Tigran diyenler Part kökenli hristiyanlardır, eski dönem dilleri partçadır. Bunlar, diğer bir deyişle Zakaryanlardır. Dikran diyenler ise Hay'lardır, Urartulardan inen gerçek ermenilerdir, eski dönem dilleri yafetiktir. Kürtlerin bileşiminde de Zakartu-Zekertu yada Sagarti-Asaragarti'ler bulunduğunu unutmayalım. Her lehçenin, daha da daraltılarak her şivenin, dolayısıyla farklı telaffuz biçimlerinin temelinde farklı diller ve farklı kültürlerle ilişkiler yatar. Vokallerde ve konsonantlarda farklılaşma dillerin doğal evriminin sonucudur. Dilde evrilme bir toplumun kendi dinamikleriye gelişmesinin sonucu olduğu kadar dış dinamikler tarafından da etkilenen bir süreçtir. Özellikle bunu da belirtmek zorundayım. Dilbilimci değilim. Kurdoyi Tijr arkadaş lingusitikten bahsettiyse de yazışmamız lingusitik içerikli değildi. Kelimelerin aidiyeti üzerineydi ve bu konuda yapılmış tesbitleri hatırlayıp değerlendirmekten ibaretti. Dilbilimciler daha geniş ve doyurucu açıklamalar yapabilirler. İltifatınız için teşekkür ederim ama gerçekten uzman değilim. Selamlar.

Dij-la Dic-le Keimenin kökenine yönelik bir cok sey söylenebilir,ancak söz konusu kelime uzerinde durulursa bir cok sey bulmak mumkun gibi örneklersek DIJLE DIC-LA DIJI-LA DI-LA Firat ve Dijlenin bulustugu Basradan hareketle,Kurcenin kadim lehcesi olan zazaki de Di-la iki nehir anlamina geliyor. Dij-la ise karsi nehir,nehire karsi gibi anlamlar. Saygilar

Merhaba Yahu ne demek dikkat dagilmasi, tam tersine oyle bir memnun oldumki bu hususun desilmesine, anlatamam...Hep siyasetmi konusacagiz; zaten bu hususta yine Kurdistan'la alakali bir yerde, oyle degilmi ? Simdi, ilk cevabinda soyle yazmissin: " Tigra = Dicle (Medce) [Tigra: Ok anlamında, Strabon'a göre medler Dicle nehri'ne Tigra diyorlardı, ırmağın hızlı akışına işaret ediyormuş. Strabon, 11 XIV 8] Tig Gal = Dicle (Sumerce) [Ulu ırmak anlamında. Tarih Ansiklopedisi Dicle Maddesi] İdigna (İdidgnu) = Dicle (Sumerce) [İd = Irmak, Dig = Yüksek kıyı, Derin yatakta akan ırmak. Honigmann, RE Tigris maddesi] İdiqlat/Diqlat = Dicle (Asurca, ilaveten Babil Akkadcası) Tigra = Dicle (Akhamenişce, Medce ile aynı anlamda) " Yukariya aldigim paragrafinda Grekce Tigris, Tigra'dan geliyor gibi, adeta ayni kelimeler; ama Tigris, kaplan demek...Tigra'nin ise ok demekmis...Belki ayni anlamdadir, bilemiyoruz... Simdi; Grekce'de, eger su an yanlis hatirlamiyorsam, " T" harfi okunmuyor; ya da bizdeki c ile d veya z arasi okunuyor. Mesela bizim cacik diye soyledigimiz ( bu da Grekce oluyor), aslinda Tzachiki veya benzeri bicimde yaziliyor ama elbette bu Elen alfabesi degil, Latinceyle; bilmem bir degisiklik yaparmi ? Simdi bu Dijle-dijla-Tigris( T yerine c-d gibi dusun)Tigra bilemem ayni kokten turemis olabilirlermi ? Bu kelimelerden, mesela Tigra, Tigris'in orijinalyse, o zaman kaplan anlamina gelmesi gerekmiyor mu ? Mesela cok kit Kurdcemle sunu soyleyebilirmki- misalolarak- yanlislikla sectigim Tijr kelimesi bana Tigra'dan cokdaha Kurdce geliyor. Tigra sanki Grekceyle alakali. Bu g ile r unsuzlerinin bir arada oldugu kelime koku Kurd dillerinde varmi acaba, bilemiyorum... Ben Yukari Mezopotamya'ya Grek dilinin girmesini Grek istilalarina baglayamiyorum. Anatoli Grekleri, daha dogrusu Ionlar ( Yunan kelimesi buradan geliyor) Kapadokyalilar falan yerli halklar . Aynen Pontuslular gibi... Grek dilinin kullanimi cok genis;mesela bu dil, Italya kelimesini bile Italyanlara hediye etmistir, yani Italya, Grekce bir kelimedir. Mesela goruntu itibariyle, Athenalilar- guneylilerle, Anatoli Grekleri ile Pontuslular, birbirlerinden fark arzediyorlar. Anatoli Grekleri , Guney Yunanistanlilara nazaran daha acik tenli ve Pontuslularda ise esmer-acik tenli karisimi, renkli goz ( Gurcu-Laz etkisimi acaba) yaygin; ama benimki elbette bir olcu degildir. Konuyu cok karistirdim,bir de hizla yaziyorum kusura bakma; yani demem odurki Grek istilalariAnadoluda Grekceyi hakim kilmistir ama benzeri diller konusanlarin uzerinde daha cok etkili olmustur tabiatiyla. 1924 mubadelesi evveli Ortodoks kilisesine bagli Rumlar yani Ion-Pontus harici olanlar arasinda, mesela kiliseye bagli Kurdler ve Ermenilerde vardi ve bunlarin arasinda sag kalanlar, aynen mubadele edilmislerdi.Belki Suryanilerin arasinda da vardi...Ve bu insanlar da kilise dili olmasi hasebiyle bir nevi Grek dili konusuyor olabilirlerdi.Grekce kelime haznesine, kendi dillerinden katkilari olmustur falan. Donelim yine konuya; kaplan'in anavatani olarak bazi kaynaklar Mezopotamyaya isaret ediyor; bazilari ise buradan itibaren diye basliyor...Kara panter ( bir leopar turu) yine Mezopotamya, hemde aynen kaplan gibi Kurdistan'i isaret ediyor. Leopar, aslani zoolojik ( bu da Grekce)olarak tarif edildiginde kullanilan panthera-leo kelimesinin leo'su ile kanatimce Pars'in par'indan mutesekkil olsa gerek...Pars kelimesi artik Ermenicemidir yoksa Persia'dan mi geliyor yoksa hem Kurdcede hem Farsca da varmi bilemiyorum; bu kara panter iste bu turden. Zaten diger,kaplana benzer turde anadoluda , Kurdistanda olmaliydi... Elbette bizim gibi gariban halklarin ,Grekce gibi insanligin gelismesini tetikleyen halklarin konustugu dilin yaninda maalesef bilim dunyasinda esamesi okunmuyor...Ama bu gercek bizim de Grekler ya da binlerce yil birlikte yasadigimiz ve bu dile benzer dil konusan, sonra da mubadele edilen halklardan cok sey ogrendigimiz, ama onlarada basta kelime olmak uzere bir cok seyi vermedigimiz anlamina gelmiyor. Neyse, ben yine de bu Tijr'in ne anlama geldigini bilemiyorum. Sakin kara panter( leopar) olmasin ? Senin ve okuyanlarin kafasini iyice sisirdigimin farkindayim;ama bir cok seyi ogrenmeye acligim var ve bu da bir vesile oldu. kusuruma bakmayin selamlar ve iyi gunler

Hocam bu yazımda Dicla üzerine yazdıklarımı toparlamaya çalışacağım. Tigra Med ve Akhameniş dillerinde kullanılan bir sözcük. Medce eski dönem kürtçesi, Akhamenişce eski dönem farsçası olarak kabul ediliyor. Aradan geçen 2500 yılı aşkın zaman süresince dillerin değişime uğraması kaçınılmaz. Günümüz kürtçesinde ve farsçasında 'tigra'nın 'G'si düşmüş. Sondaki 'A' seslisi de kullanılmıyor. Ok anlamındaki sözcük 'Tîr' şeklinde 'i' ünlüsünün şapkalı versiyonuyla teleffuz ediliyor. Farsça ve Kürtçe'de kelimenin yazımı ve telaffuzu aynı. Şapkalı 'i' vokali yayarak telaffuz etmeyi gerektiriyor. Vokalin yayılması kelimeden bir harfin eksildiğine işarettir. 'G' konsonantının sentax kuralı gereğince (ilk konsonant olması nedeniyle) düşmesiyle onun üzerini örtecek şekilde yayılarak okunuyor. Sadece feyliler tîr yerine 'siham' diyorlar. Siham farsçanın bazı lehçelerinde de var. Kelimenin Albancası 'shigjete' şeklinde. Sizin kaplan'da ısrarınız bir başka konuyu açtı. Eski İranî dillerde (Medce-Akhamenişce) ok kelimesinde bulunan TGR konsonantları batı dillerinin bu arada grekçenin kaplan anlamına gelen sözcüklerinde var. Sadece konsonantlar değil vokaller de benzer. Tigra ile tiger'i karşılaştırınız.. Bununla bitmiyor. Kürtçede kaplan anlamına gelen piling kelimesinin ilk hecesi 'pil' İskandinav dillerinde tam tersine ok anlamına geliyor. İspanyolca 'flecha' sözcüğü yine ok anlamında. Akraba dillerde karşılaşılması kaçınılmaz olan yakınlık bu dillerde ok ve kaplan kelimelerinin aynı kökten türetilmiş olabileceklerini kuvvetli bir ihtimal olarak düşünmemiz gerektiğini gösteriyor. Oysa bizim tartıştığımız konu bu değil. Sözcükler üzerine linguistik bir yargıda bulunmayı da amaçlamıyoruz. Bu arada bazı kıstasları hatırlamamız gerekir. Bugünkü sözcüklerden hareketle geçmişte kullanılan sözcükleri anlamlandırmaya çalışmak, yada sözcüklerin kökenine ilişkin bir yargıya varmak etimolojinin konusu değil. Etimoloji, tarihin yardımcısı bir bilim dalı olarak anlamı bilinen eski sözcüklerden hareketle günümüz sözcüklerinin kökenini, geçirdiği evrimleri, uğradığı değişiklikleri bir kronolojiyi esas alarak incelemeyi öngörüyor. Tersinden başlamak popülist bir yaklaşıma tekabül eder. Zaten bu nedenle popüler-etimoloji diye isimlendiriliyor. Kronolojinin ve yazılı belgelerin gözardı edilmesi etimolojinin son derece yanlış bir mecrada ilerlemesine neden olur. Biz yine Tigra'ya dönelim. Tigra'nın ok anlamına geldiğini. Tîr'e dönüştüğünü, tîr'in ise kürtçe ve farsçada hala yaşayan bir sözcük olduğunu biliyoruz. Oysa ne kürtler ne farslar bugün Dicla yada Dijle derken 'tir'le ifade etmiyorlar. Sözcüğü Tîr kök sözcüğünden indirmiyorlar. Ok anlamında bir mana yakıştırmıyorlar. Med'ler kürtmüdür, değilmidir anlamında söylemiyorum. Böyle bir tartışma açmak için de söylemiyorum. Medler kürtlerin terkibinde vardır ama kürtlerin Dicla'yı isimlendirmesi Med dilinden gelen sözcükle çakışmıyor. Kelimenin kendisinin tanıklık ettiği gerçek bu. Tig-Gal kelimesine bakalım. Tarih Ansiklopesinde yazılan türkî yorumunda 'Ulu Irmak' anlamına geldiği belirtilmiş. Önce Gal sözcüğünü alalım. Gal, Sumer sitelerinin yöneticilerine verilen kral-hükümdar anlamında bir sözcük. Rahip anlamında da kullanılıyor, ancak rahibin erk sahibi yani hükümdar olması halinde 'GAL' sıfatı veriliyor. Ulu anlamında değil. Sumerce ulu anlamına gelen sözcük 'LU' şeklindedir. Bir kral birden fazla siteyi ele geçirdiği zaman kendisine büyük kral yada yüce kral anlamında 'LUGAL' deniliyor. Lugal, imparator anlamına geliyor. O halde 'GAL' sözcüğü ulu anlamını taşımıyor. GAL'in kelime çevirisini esas almayıp rahip anlamından hareketle yücelik atfedelim. GAL sözcüğü, ırmak yada akarsu anlamlarına hiç gelmiyor. TİG de akarsu anlamına gelmiyor. O zaman Irmak nerede, hangi sözcükte? 'GAL' sözcüğünü kullanan bir başka halk yine Sumerler gibi rahip devleti olan Frigler'dir. Friglerde de rahiplere aynen Sumer'de olduğu gibi 'GAL' deniyor. Başrahip aynı zamanada ülkenin kralı durumunda ve kendisine güç sahibi, erk sahibi anlamında ARCHİGAL deniyor. GAL nehir anlamı da vermiyor. Zig ve Dig kelimelerinin Sumer'in farklı dönemlerinde ve sitelerinde yüksek, anlamında kullanıldığını biliyoruz. Bu durumda, yakıştırılan 'ULU NEHİR' anlamlandırması acaba hangi sözcüklerde yatıyor sorusu ister istemez ortaya çıkıyor. TİG-GAL Sumerceye sadık kalınarak ancak 'yüksek kıyı rahibi' olarak çevrilebilir. TİG-GAL şeklindeki iddianın çevirisi oturmadığı gibi sözcüğün bizzat kendisini şüpheyle karşılamak için yeterli neden oluşuyor. Sumerce 'İdigna' sözcüğü daha bir anlamlı oturuyor. Diğer dillerde Dicla (ar.), Dklat (erm.), İdiqlat/Diqlat (asur/akkad) gibi benzer isimlendirmeler olması formun doğruluğunu ayrıca teyid ediyor. Fırat'a Sumerlerin 'Purato' demeleri, Purato'nun; Sumerce çok su taşıyan nehir anlamına gelmesi bu sözcükte nehir-akarsu anlamına gelen 'ATO' sözcüğünü tesbit etmemize yarıyor. ATO ile Dicla'nın isimlendirilmesinde 'İD' anlamına gelen nehir sözcükleri yakınlık gösteriyorlar. 'İD' sözcüğü, ilaveten Kürdistan'daki İdil ırmağının isimlendirmesinde de yer alıyor. Sumercesinin Honigmann tarafından doğru transkripe edildiği ve anlamlandırıldığı böylece açıklık kazanıyor. Nehrin Kürtçe ismi Dicla. 'J'li versiyonunda yere alan 'J-C' dönüşümünü yukarda açıkladığım için yeniden değinmiyorum. Dicla iki heceli bileşik isimdir. İkinci hecede yer alan 'LA' sözcüğü herhangi bir dilden borçlanılmış değil. İsimlendirmenin Kürtçesi Sumerceden farklı ve özgün. 'LA' kürtçede akarsu anlamına geliyor. Masalla, Diyala, Dicla yada Dijle isimlendirmelerinde yer alıyor. Baştaki DİC(J) hecesi kürtlerin bugün hala yaygın şekilde kullanıyor olmaları nedeniyle TÎR, TİJ(Güneş ışını), TUJ (Sivri-acı) sözcükleriyle ilgili değildir. Kürtlerin dillerinde var olan ve günümüzde de kullanmakta oldukları bu temel sözcükleri sadece Dicla'ya münhasıran değiştirmiş olmalarına dayanak yapacağımız geçerli bir sebep yok ortada. DİC'in evrilerek değiştiğini söylecek olsak ilişkilendirmeye çalıştığımız kelimeler DİC'e dönüşmeden dilimizde varlığını sürdürüyor. O halde DİC farklı bir anlam taşıyor. Dilimizde DİC şeklinde yer alan kök sözcüğün diğer dillerdeki isimlendirmelerde (dig-tig-diq-dk) yer almasına ilaveten özdeş denecek kadar yakın benzerlik gösteriyor oluşu da ortak bir sözcükle karşı-karşıya olduğumuz kanısını güçlendiriyor. Med, Fars, Grek isimlendirmeleri ok ve kaplandan hareketle sivri-hızlı özelliklerine vurgu yapan bir anlamı esas alırken, Sumerce ve Kürtçe anlam itibarıyla yükseğe ve yüceliğe vurguda bulunuyor. Etimoloji, kronolojik sıralamayı gözetmek zorundadır demiştik. Tarihin kuralı da budur. Tarih önce yazılı vesikalardır. En eski vesikalar Sumer'e ait. Asur, Babil vesikaları Sumer'e göre daha yeni. Bu kronolojik tasnif DİC sözcüğünün Sumerce'den kürtçeye yada diğer dillere geçtiğini kanıtlamıyor. Sözcüğün yazıya ilk geçtiği formu açıklıyor ve diğer yazımlarla ilgisini kanıtlıyor. Kürtlerle ilgili olarak Kürtçe ve Sumerce arasında bir ilişkinin varlığını kanıtlıyor. Sumer ve kürt dilleri arasındaki ilişki sadece Dicla sözcüğüyle sınırlı değil. Sumer diliyle ilişkili birçok sözcük günümüz kürtçesinde yaşıyor.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.