Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 14 June 2008

Hücre cezası süren Öcalan, 1999'da Türkiye'ye getirildikten sonra devletin kendisine takındığı tutuma yönelik şok açıklamalarda bulundu. “Benimle görüşen yetkililer çatışmanın durdurulması için bir talepte bulunmadılar“ diyen Öcalan, “Kimse çatışmaların bitmesini istemiyordu. Kendi inisiyatifimle çatışmalı ortamı durdurabileceğimi söyledim“ dedi.

KCK Önderi Abdullah Öcalan, geçen çarşamba günü avukatlarıyla olağan görüşmesini yaptı. Edinilen bilgilere göre, Öcalan, görüşmede kendisine verilen yedinci hücre cezasının uygulanmasına devam edildiğini belirterek, “Hücre cezasını uyguluyorlar. Aldıkları kalemi iade ettiler. Savunmalarımın geri kalan kısmını yazmaya başladım. Yine hücre cezası nedeniyle gazete, kitap, radyo verilmiyor.“ dedi. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı avukatlarından öğrenen Öcalan, “AKP yalnızca türban konusunda değil, Şemdinli dosyasında Kürtlerle ilgili de taviz verdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de taviz verdi. Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin en tavizkâr liderlerindendir“ dedi. AKP'nin düştüğü durum ile ciddi bir boşluk oluştuğunu anlatan Öcalan, boşluğu doldurmak için bazı aktör ve partilerin girişim başlattığını belirterek, “Baykal bölgedeki AKP oylarına oynuyor. Yaşanan gelişmelerden sonra bölgede ciddi bir boşluk var. Baykal bunu doldurmaya çalışıyor ama halk Baykal'ın bu oyunlarına inanmaz, Baykal'a destek vermez. Cumhurbaşkanı Gül ise, İngilizlerin adamıdır. Bahçeli-Gül ittifakı gelişebilir. Bahçeli için Türkeş bile buna dikkat edilmesi gerektiğini söylüyordu. Bahçeli görevlendirilmiş biridir. Erdoğan eski tabanına oynamak ister ama başaramaz. Abdüllatif Şener gibi isimler de var.“ ifadelerine yer verdi.

DEVLET KRİZİ DERİNLEŞTİ

Öcalan, değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Anayasa Mahkemesi kararıyla ilk kez Erdoğan'ın halktan aldığı ve yüzüne gözüne bulaştırdığı halk iradesiyle yargı yani devlet iradesi arasındaki çatışma gün yüzüne çıktı. Devlet içinde farklı odaklar var. Bu farklılıklar buraya gelen görevli ekiplerin, cezaevi personelinin davranışlarında da belli oluyor. Her bir ekip, ayrı bir odağa bağlı. Mahir Kaynak da devlet içerisinde farklı odakların olduğunu söylüyor. Bana verilmeyen kitabında da bunlardan bahsettiğini düşünüyorum. İki klik, iki hegemonik iktidar arasındaki çatışma devam ediyordur.

SOL CİDDİ ALTERNATİF OLABİLİR

Derinleşen krizin sol açısından ciddi bir alternatif olma olanağı doğurduğunu kaydeden Öcalan, şu tespitlerde bulundu: “Kriz derinleşti, yaşanan bu gelişmeleri iyi görmek ve iyi anlatmak gerekiyor. Ben bu nedenle Türkiye soluna öfkeleniyorum. Onların şerefli tarihlerini sahipleniyorum ama bugünkü Türkiye solu şerefli tarihlerine uygun mücadele etmiyor. DTP de bu konuda yetersiz, anlayamıyor; demokratik siyasetin gelişmesi için yeterince mücadele edemiyor. Bu koşullar iyi değerlendirilirse demokratik bir anayasa için muazzam ve muhteşem bir fırsat doğmuştur. DTP bu durumu çözemediği için sorun derinleşiyor. Ben bu tehlikeleri görüp görüş ve öneri sunuyorum. Bunun için de bana, ’sen dışarıyı eğitiyorsun, talimat veriyorsun' diye ceza veriyorlar. Ben bu oyunları boşa çıkarmak için çatı partisini önermiştim. Kürt özgürlük hareketi aynı zamanda Türk özgürlük hareketidir. Bu birlikteliği başaramazsak, sorun Irak gibi, Filistin-İsrail, Çeçenistan gibi olur.“

DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN

Öcalan, sol çatı partisine dair bazı kuşkular olduğunu dile getirerek, şu uyarılarda bulundu: “Çatı partisine engel olanlar kuşkulu kişilerdir. Çatı partisine, gruplar özgünlüklerini koruyarak gelebilirler, kimseye kendilerini feshetsinler gelsinler denmiyor. Herkes kendi özgünlüğünü koruyarak gelebilir, partilerini, derneklerini olduğu gibi koruyarak gelebilirler. Önemli olan demokrasi ve barış için ortak bir tavırla mücadele etmektir. İtalya örneğinde Zeytin Dalı, İspanya örneğini biliyoruz. Türkiye için de böyle girişimlerde bulunulabilir. Demokrasi ve barışın gelişmesi sol aydın ve yazar çevreler için bir görevdir. Topluma azıcık da olsa saygıları varsa bunun için mücadele etmeliler. Çatı partisi olmasa bile Demokratik Koordinasyon Kurulu olarak da çalışmalarını yürütebilirler. İsim çok önemli değil, önemli olan içerik ve mücadele etmektir.“

İNGİLTERE'NİN ETKİNLİĞİ SÜRÜYOR

Haftalardır sürdürdüğü M. Kemal - İngiltere, Atatürk - İnönü ilişkilerine bu haftada da değinen Öcalan, şu görüşleri dile getirdi: “Bu oyunları anlamıyorlar. Bunları iyi anlamak için tarihi iyi bilmek gerekiyor. Ortadoğu sorununun çözümsüzlüğü 1920'lerde yapılan Kahire Konferansı'nda kararlaştırılmış; bu konferansta Ortadoğu'nun denetimi için sorunlar çözümsüz ve ucu açık olarak bırakılmış. Bu karar, bugün de devam etmektedir. Bu kararda İngilizler etkilidirler. Tarihte M. Kemal de İngilizler için bir engeldi. Sağ basının M. Kemal için İngiliz işbirlikçisi, İngiliz çizgisinde olduğu yönünde iddiaları var. Hatta M. Kemal'in Samsun'a çıkışında İngilizlerin etkisinin olduğunu iddia ediyorlardı. Bunlar tartışmalı görüşler. M. Kemal'in aslında yalnız bırakıldığını düşünüyorum. M. Kemal'in anılarında da geçiyor; İngilizlerin kendisine karşı yeni bir hükümet kuracaklarını haber aldığını söylüyor. İngilizler aslında İsmet İnönü'ye oynuyorlardı. M. Kemal, Kazım Karabekir'in idamına karar verdiğinde, generaller sivil kıyafetlerle gelerek bu kararı boşa çıkardılar. Napolyon da tarihte İngilizlere karşı olduğu için tasfiye edilmişti. İngiltere Kraliçesi Elisabeth'in hiçbir ziyareti boşuna değildir. İngiliz oyunlarıyla bağlantılıdır. 12 Mart darbesi döneminde Türkiye'yi ziyaret etmişti, bir de geçenlerde geldi. Bütün kritik süreçler öncesi ziyaretlerde bulunur.“

ÇATIŞMALARIN DURMASINI İSTEMEDİLER

“Şimdi de Ortadoğu'da sistem bozan adam benim“ diyen Öcalan, şöyle devam etti: “İngilizler beni benden daha iyi tanımış, teşhis etmişler ve İmralı'yı; bu sistemi kurmuşlar. Ortadoğu'da onlar için bir tehlikeydim. Komplonun gelişmesinde İngiltere, CIA ve İsrail rol oynamıştır. Bu olayda Türkiye'nin gücü ve rolü yoktur. Orada burada yapılan teknolojik takip CIA'nindir. Bu şekilde Türkiye'ye teslim edildim. İmralı sistemini geliştirdiler. Ben Ortadoğu'da olsaydım, Ortadoğu bu şekilde çözülmezdi. Komployla hedeflenen, Apo'suz PKK, PKK'siz Kürt yaratmaktır. Bu halen stratejik bir hedeftir.

Buraya ilk getirildiğimde yetkililer gelip benimle görüştüler, ilk kez bu konuda derli toplu olarak belirtiyorum. Benimle görüşen yetkililer çatışmanın durdurulması için benden bir talepte bulunmadılar. Hani barış istiyorlardı, çatışmaların durmasını, “terör“ün bitmesini istiyorlardı! Ben bu duruma çok şaşırdım. Kimse çatışmaların bitmesini istemiyordu; O dönemdeki iktidar, Ecevit, Çiller beni getirmiş olmanın zafer sarhoşluğuna kapılarak bütün bu olan biteni, bu oyunları anlayamadılar, göremediler. Kendi inisiyatifimle çatışmalı ortamı durdurabileceğimi söyledim. Buna karşı da çıkmadılar, evet de demediler. “Siz bilirsiniz, nasıl istiyorsanız öyle yapın, bu durum sizin sorumluluğunuzdadır“ dediler. Bana yardımcı olmadılar. Ben sorumluluk alarak, oyunları boşa çıkarmak için, PKK' yi sınır dışına çektim ve bilinen dönüşüm sürecini başlattım. Beni buraya getirirken, benden intiharvari bir tavır bekliyorlardı. Ama ben intiharvari bir tavıra girmedim, barıştan yana tavır koydum. Onlara, demokratik çizginin benim için taktik değil, stratejik bir hedef olduğunu, üzerinde ciddi çalışacağımı söyledim. Ben halkların çatışmasını, kan dökülmesini istemedim. Bu benim tarih bilincimin, politik duruşumun, felsefi-ideolojik çizgimin gereğidir.“

NEO İTTİHATÇI-YAHUDİ İLİŞKİSİ

Öcalan, devletin neden böyle davrandığının tarihsel sebepleri olduğunu belirterek, şu analizde bulundu: “Bu oyunlar 1900'lere değil, daha eskilere, Osmanlılara kadar dayanır. Hürrem Sultan, Nur Banu Sultan, Kösem Sultan, yine Sokullu Mehmet Paşa'nın öldürülmesi, Şehzade Mustafa'nın yeniçeriler tarafından öldürülmesi, hepsi bu oyunlarla bağlantılıdır. Yahudilerin iktidar oyunları bu dönemlere kadar dayanır. İbrani kabilesini çözmeden tarihi çözmek, bu oyunları anlamak mümkün değildir. Anadolu'nun Hıristiyanlardan arındırılmasında zannedildiği gibi M. Kemal'in rolü yoktur. Bugün de Anadolu'daki Hıristiyan kırılması gibi bir İslami kırılmayı AKP eliyle yapmak istiyorlar. Yahudiler, ulusal Kurtuluş Savaşı'nda kritik noktalarda rol aldılar; hem mali güçleriyle hem de iktidardaki etkileriyle Kurtuluş Savaşı'nı etkilediler. Yahudiler Anadolu'daki iktidarda, İsrail'deki iktidardan on kat daha etkilidirler. I. Meşrutiyet'in ilanından sonra Abdülhamit tarafından İttihatçılar tasfiye edildiler. Daha sonra bunların yerine gelen ekip eskisinden daha beter oldu. Bunlar hepsi neo-ittihatçıydı. Bugün de neo-ittihatçılar etkili. Yahudiler o dönem İzmir-Amsterdam hattını kurmaya çalışıyorlardı. Bunlar korkunç intikamcıdırlar. Kendi politikaları için tehdit oluşturanları tasfiye için mücadele ediyorlar. Mahir Çayan'ların Kızıldere'de vahşice öldürülmesi Elrom'un kaçırılmasının sonucudur. Ayrıca Yahudilerin Kürt planı da sadece Barzani ailesi üzerinden değil, diğer işbirlikçi Kürt aileleri üzerinden Kürtleri denetim altına almaktır. Son dönemde bana verilen hücre cezaları da benim Yahudilerle ilgili yaptığım açıklamalar sonucudur. Bana vermek istedikleri mesaj, “elimizdesin, böyle açıklamalar yapma“ şeklindedir. Ben daha önce de söylemiştim; buranın koşulları 12 Eylül'deki Diyarbakır Cezaevi'ne benziyor. Ancak buradaki uygulama daha inceltilmiş, daha içe işleyen bir sistem; buradaki uygulama beyaz işkence, adeta yumuşak ölümdür.“

ANTİ ABD'CİLER ABD'YE HİZMET EDİYOR

Hakkında bazı çevrelerin ileri sürdüğü “Öcalan anti Semitist“ iddialarına da değinen Öcalan, “Anti-semitist olduğum iddiaları var. Bunlar doğru değil. İbrani halkına yönelik şunun mutlaka bilinmesini isterim. Ben Ortadoğu'da İbrani halkının da yerinin olması gerektiği düşüncesindeyim. Ancak bu katı ulus anlayışıyla mümkün değil. Yahudileri tekrar Almanya'da yaşadıkları duruma düşürebilir. Ben Yahudiler için de konfederal sistem öneriyorum“ şeklinde konuştu. ABD'nin Ortadoğu politikalarına da değinen Öcalan, “ABD Ortadoğu'da sürekli kalmak istemediğini söylüyor ama ABD Ortadoğu'dan çıkmaz. ABD Kürtler üzerinden Ortadoğu'yu denetim altına almaya çalışıyor. Saddam'ı Kürtler eliyle tasfiye etti ve Irak'a yerleşti. Şimdi de İran'ı Kürtler eliyle çözmeye çalışıyor. Aslında farkında değiller ama en çok karşıt oldukları ABD'nin denetimindeler. İran, ABD karşıtı ama ABD'ye hizmet ediyor. El Kaide ABD'ye karşı mücadele ediyor ama El Kaide tamamıyla ABD denetiminde. İşte Ergenekoncular da cezaevlerindeler şimdi. ABD karşıtılar ama neye hizmet ettiklerinin farkında değiller. Perinçek için darbeci diyorlar ama öyle değil, sadece neye hizmet ettiğini bilmiyor, bunu çözememiş. ABD karşıtı olduğunu söylüyor ama yaptıklarıyla ABD'ye hizmet ettiğinin farkında değil. Doğu Perinçek karşımda olsa onu ABD'ye hizmet ettiğine, ABD'nin denetiminde olduğuna ikna edebilirim“ diye konuştu.

TÜRKİYE İRAN KADAR SIKIŞIK

“Türkiye'nin durumu en az İran kadar sıkışık“ diyen Öcalan, “Türkiye'yi de Kürtler eliyle çözecekler. Türkiye'de yaşanan ekonomik, siyasal ve sosyal krizin temelinde bunlar var. Ekonomik kriz giderek derinleşecektir. Bunlarda ABD temel güçtür. Bu söylediklerimi Michael Rubin de söylüyor. Son dönemde yaşananlar, bunların hepsi ABD'nin izni dâhilinde gelişen olaylardır. Erdoğan daha başbakan olmadan önce ben Erdoğan'a ilişkin görüşlerimi belirtmiştim. Bahçeli ve Baykal görevlidirler. Erdoğan'ın ise görevli olup olmadığını tam bilemiyorum. Ama ağır basan yan bir görevli olduğudur. Yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal krizden ancak demokratik bir anayasayla çıkılabilir. Bunu da liberaller değil ancak demokratik sol çevreler başarabilir. Benim çatı partisini söylememdeki amaç da buydu“ dedi. Öcalan, sözlerini “Kürtler Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi önündeki protestolarına devam ediyorlardır sanırım. Demokratik mücadeleleri sürdürmeliler onlara, tüm cezaevindekilere ve tüm dostlara selamlar.“ diyerek bitirdi.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.