“Golos Armenii“ (Ermenistan'ın Sesi) gazetesinin Erivan Devlet Universitesi İranistika fakültesi dekanı profesör Harnik Asatryan'la yatığı repörtaj.
 Gayane Sarmakeşyan
19 November 2009       Gayane Sarmakeşyan: - Sayın Asatryan, Türkiye ile diplomatik ilişkilerin düzeltilmesi ve Ermeni Türk sınırlarının açılması sürecini nasıl degerlendiriyorsunuz?  
H.A. - Beklenen gelişmenin Ermenistan dış politikasında büyük bir açılıma neden olacağına inanıyorum. Eğer bu süreç sonuçlanırsa her iki ülke için çok olumlu sonuçlar doğuracaktır. Jeopolitik durumun ve bölgede güç dengelerinin Ermenistan'dan yana değişeceğinden kuşkum yok.
G.S. - Ama tomlumumuzun bir kesimi ve bazı siyasi çevreler belgelerin (imazlanan protokollerin\ K.Ş.) onaylanmasının fiilen günümüz Türkiye'nin sınırlarını tanıma ve aynı zamanda Türkiye'ye yönelik toprak iddialarından vaz geçme anlamına geleceğinden büyük endişe duymakta.
H.A. - Ortaya çıkan durumla ilgili endişeler tümüyle anlaşılmaktadır. Bu gerçekten de Ermenistan'a, onun tüm iktidar organlarına ve devlet yönetim sistemine yönelik ciddi bir tehlikedir. Türkiye'nin sınırlarını de-facto tanıma konusuna gelince ise, bu gerçekten de ister istemez Batı Ermenistan'ı tümden kaybetme refleksine yol aça bilmektedir. Ben kendim “Ermenistan'ın Sesi“ gazetesiyle yaptığım bir röportajımda bu toprakların hala Ermeni ruhuyla soluduğunu söylemiş, hatta Nikolay Adonz'un “Sahibini kaybetmiş Batı Ermanistan toprakları“ belirlemesinden bazı örnekler bile vermiştim: “Mühteşem görkemleriyle yüksek zirveleri taçlandıran kültür mirsları: şatolar, kaleler, kilise ve manastırlar tüm kültürel çevresıyle birlikte toza ve toprağa gömülmüş durumda. Fakat onların ruhu hala canlı, harabelerde geçmişin hala her an yeni bir yaşama atılmaya hazır gölgesi dolaşmaktadır“. Batı Ermenistan her zaman milli ideolojimizin: ülkümüzün belirleyici unsuru olmak durumundadır. Fakat bir de milli ülkü her zaman, ülkenin birlikteliği ve bekasına hedeflenmiş geçekçi bir milli pragmatizmle eşgüdüm içerisinde olmalı. Ulusal ülkünün hipertrofisi (dahamesi) kaçınılmaz olarak kayıplara neden oluyor. Diğer taraftan ulusal ülküden yoksun bir pragmatizm de kimliksizleşmeye mahkumdur. Devlet politikası sözkonusu olduğunda bu dengenin gözetilmesi şarttır.
Tarihi Ermeni topraklarındaki etno-demografik durum oldukça karmaşık ve çok yönlüdür. Buradaki etnik ve aşiret antoganizmini ve merkezkaç eğilimleri dizginleyebilecek tek olgu Türkiye'nin güçlü askeri varlığıdır. Kuşkusuz, en azından bu toprakların bir parçasını da olsa geri alabilme ihtimalını yadırgamamak gerekiyor. Ciddi bir siyasi iredeyle her şey mümkündür; mesela farz edelim ki Türkiye siyasi ve etnik bir çatışmaya sahne oldu. Bu durumda eğer Ermenistan ciddi bir askeri potansiyele, gelişmiş ekonomiye ve adil bir toplumsal yapıya sahip olursa, hiç bir uluslarası belge tarihi adaletin yerini bulmasının önünde engel olamayacaktır. Fakat bugün Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve bu ülkenin istikrarı Ermenistan'ın çıkarınadır. Öteki tüm durumlarda Türkiye'nin parçalanması ve batımızda bir Kürt devletinin kurulması Ermenistan'ın ulusal güvenliği için ciddi bir tehlike olacaktır.
Tarıhi topraklarımız üzerinde devlet kurma iddiasında olan etnik unsurun, son 400 yılda masum Ermeni halkına yönelik sonu gelmeyen talan ve kıyımları uygulayan, kutsal mekanlarımızı ve mezarlıklarımızı kirleten ve Batı Ermenistan'ı ermenisizleştırenler olduğunu unutmamak gerekir.
Şu an komşuluğumuzda önemli bir devlet geleneğine sahip ve dünya ile uygarca temaslara dayalı ilişki kurmaya çalışan Türkiye bulunmaktadır. Türkiye'nın parçalanması durumundaysa sınırlarımızda aşırı saldırgan ve nasıl davranacağı kesinlikle önceden kestirilemeyen etnik bir afetin bileşiminden oluşan bir devlet peyda olacaktır. Milli ideolojimizin bir unsuru olan Batı Ermenistan'ı kaybettığımzde, kutsal değerlerimiz olan Ararat, Aktamar, Mıher Kapıları, haçkarlar, Uratu kitabeleri de kaçınılmaz olarak bu yeni devletin sembolleri olacatır.
Günümüz itibarıyle Türkıye'nın toprak bütünlüğünün bizim ulusal çıkarımızla örtüştüğü gerçeğini anlamayanlara Kürt örgutlerinin programları ve dünya kütüphanelerini dolduran sözde bilimsel meteryallere şöyle bir göz atmalarını tavsıye ederim. Kaldı ki öngörülen Kürdistan devleti sadece Batı Ermenistan'i değil, bugünkü Ermenistan Cumhurıyetini de sınırları içerisine almaktadır. Coğrafi bir terim olarak kabul gören “Ermenistan sıra dağları“ sözkonusu materyallerde “Kürdistan sıra dağları“ olarak geçmektedir. Kürtler ayrıca Ermenilerin kültürel mirasına da sahip çıkmaktalar. Yayınlarda kaliteli fotograflar eşliğinde Ermeni kültür mirasları birer Hıristıyan Kürtlere ait miras olarak sunulurken, Kürtlerin kendileriyse Urartu'ların torunları olarak lanse edilmekte.
Türkiye bölünürse, aynı gelişmelerin İran'ın Kürt bölgelerinde de yaşanacağını unutmamak gerekiyor. Ve bir de İran'ın, Ermenistan'ın güney sınırlarına komşu olan Aturpatakan (Azerbaycan— K.Ş.) bölgesinde bağımsız bir Türkdilli devletin kurulma çabaları da göz önünde bulundurulduğunda, oldukça tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalacağımız göre bilmek zor değildir. Kuşkusuz, tarih boyu ulusal belleğimize kazınan tüm trajedi ve kayıplarımızın nedeni Türklerdir. Kesinlikle Türkleri pir-u-pak göstermek ve yahut Ermenilere karşı işledikleri cinayetleri aklamak gibi bir niyetim yok. Fakat toplumun ve bazı siyasi çevrelerin Kürt olgusunun geçmişteki bariz rolünü ve gelecekteki tehlikesini yeterince göremedikleri de açıktır. Tüm saydığımız bu reel tehlikeler göz önünde bulundurulduğunda bölgenin şimdiki haritasının, bugün mümkün olanın en iyisi olduğunu kabul etmek durumundayız.
G.S. -Ama günümüzde Batı Ermenistan'da yaşayan nüfusun büyük bir çoğunluğunun Ermeni etnisiteden oluştuğuna yönelik son zamanlarda bol yazılar yayınlanmakta. Ayrıca sanırım Orta Anadolu'da meskun olan küşüksenmeyecek sayıdakı Zazalar da Ermeni kökenliler.
     H.A. - Bu konudaki yazıların çoğu sadece Türkiye'ye yapılan turistik geziler sonucu edinilen yüzeysel izlenimlerden ibarettir.  Kript Ermenileri, müslüman Ermeniler, Kürtçe konuşan Ermeniler ve b., bunlar tümüyle romantik konulardır. Her kes kaybedilmiş tarihi vatanda Ermeniliğe ait ufacık bir zerreciğin bile olsa buluna bilmesi için katkı sunmak istemektedir. Gerçekte ise Türkiye'nin doğu bölgelerinde Ermenilik bilincini hala koruyan Ermeni etnik elementi oldukça düşük orandadır. Hata hala kendi Ermenice diyalektini korumakta olan Hemşin Ermenileri bile Ermeni kimliğinden oldukça uzaklar. Sayıları 5 milyona yakın Zazalara gelince ise, burda var olan tablo , inanın ki bam başkadır. Bilindiği üzere Üniversitemizin İranistika bölümünün Zazalara yönelik araştırmaları dünyada kabül görmektedir (...) Kan ve genetik kökler kesinlikle etnik kimliğin göstergeleri değildir. Temel etnik gösterge öz bilinçtir.
Re,Disimizdaki , Ermenilere....