Av.Hüseyin Yıldırım: Çoğu internet sitelerindeki makale ve yorumlarda sık sık bir soru ile karşılaşıyoruz.
PKK den ayrılan ve bu gün muhalefet edenlerin, geçmişte yaşanan acı pratiklerde, günümüzde karşı karşıya bulundğumuz utanç verici tablonun oluşmasında, hiç mi hataları, kusurları olmamıştır diye soruluyor. Bu soruya hayır diye cevap vermek, samimiyetten uzak bir cevap olur. Samimi verilen cevaplara da herkesin inanması gerekir. Soruyu soranlar da, cevap verenler de içinde yaşadığımız toplumumuzum yapısını ve düşünce düzeyini dikkate almaları gerekir.
Tarihi incelediğimizde bütün geri kalmış toplumlarda kitlelerin ön plana çıkmış bireyin etrafında toplandıkları, onun söylemlerine tapındıkları görülecektir. Tarihte ve günümüzde tanık olduğumuz diktatörler böylesi bir düşünce ve ortamda boy gösterdiler. Çağdaş düşünceden uzak bu olumsuz anlayış PKK kitlesi içinde de etkili oldu. Hatırladığım kadarıyla 1990 ların başında Tercüman gezetesinde bir gerila komutanının demecini okumuştum.'Bizim önderimiz dünyanın en şanslı önderidir. Çünkü yapımızın yüzde doksanı okuma yazma bilmez' diyordu. Doğruluk payı olan bu belirleme, ardniyetli PKK şefi için bir fırsat, halkımız için büyük bir talihsizlikti. Geri kalmış halkların kurtuluş mücadeleleri zor ve risklerle dolu bir mücadeledir. Böylesi bir mücadelede sorumluluk almış bir insanın hata yapmaması düşünülemez. Hele hele PKK kitlesi içinde görev almış bir insanın hata yapmaması hiç düşünülemez. Bilerek veya bilmeyerek suça bulaşanlar, seyirci kalanlar da olmuştur. Bir gerçeği herkesin bilmesi gerekir. PKK içnden, sınır tanımayan PKK terörüne karşı çıkanlar ölümü göze alanlardır. Bunların hakkını da teslim etmek gerekir. PKK de terörün uygulanmasında önayak olanların, tetiği çekenlerin PKK den ayrılmaları, karşı koymaları düşünülemez. Onlar işledikleri suçlardan dolayı, yaşama garantisini PKK yi desteklemede görürler.
PKK kitlesinin çoğunluğu var olan durumu, olumsuzlukları ve mevcut gidişin doğuracağı tehlikeleri kavrıyacak politik bilince sahip değillerdi. Mevcut durumu kavrayan ve tehlikeleri görenlerin çoğunluğu yapı içinde ve dışında estirilen kanlı terör nedeniyle sustular.
Bir kısmı da hatalı bir değerlendirme yaparak, bugün yarın düzelir diye beklenti içine girdiler. Tehlikeyi geç fark edenler oldu. Ölümü göze alıp karşı çıkanların çoğunluğu PKK terörünün kurbanı oldular. Teröre buyun eğmek, bu gün yarın düzelir diye beklenti içinde olanlara seyirci kalmak, doğru bir tutum olamaz. Che Guevera Cemal Abdül Nasır ile yaptığı bir sohbette ’bir insanın yaşamında en kritik an, ölümü göze aldığı andır. Ona bakabilirse, girişimi başarılı ya da başarısız olsun, o insan bir kahramandır. İyi ya da kötü bir politikacı olabilir. Fakat ölümden korkarsa, basit bir politikacıdan başka bir şey değildir ’der. Che Gueveranın bu sözleri Diyarbakırda kanıtlandı. Mazlum ve Hayriler ölümü göze aldıkları için destanlar yarattılar, kahramanlaştılar.
PKK ile birlikte olduğum süre içinde kendi konumuma açıklık getirmek istiyorum. Kimi Kürt çevrelerince benim PKK nin Avrupa sorumlusu olduğum, işlenen cinayetlerden, estirilen terörden bilgi sahibi olduğum,hatta karar verdiğim iddia ediliyordu. Bu tür söylentiler insafsızca bir yakıştırmadır. 1980 öncesi Kawa Hareketine sempati duyan bir insandım. Faşişt Cunta döneminde Elazığ' da, Diyarbakır' da gücümü yeteneklerimi zorlayarak hemen hemen her parti ve guruplardan tutukluları savundum. Dünyada eşi görülmemiş bir zülüm altında Mazlum ve Hayrilerin direnişlerine, sömürgeci mahkemede savundukları düşüncelererine inandım. Bu inancımı bu gün bütün gücümle muhafaza ediyorum. Mahkemelerdeki savunmalarım nedeniyle bir komplo sonucu ben de tutuklandım. Polis soruşturmasında, askeri zindanda on bir ay ağır işkence gördüm.Etlerim erimiş, kemik yığını olarak zindandan çıktım.
Avrupa'ya geldiğimde halsiz ve yoğun bir duygusallık içindeydim. Aklım fikrim Diyarbakır' daydı. PKK li olmak aklımdan geçmiyordu. Hiç bir zaman da PKK li olmadım. D.Bakır'da tutuklu PKK kadrolarının savunmalarında bir ideolojiye bağlılığı ve açık hedefleri vardı. Yurt dışındaki PKK yönetim ve kitlesinde PKK şefi konuşuyor diğerleri dinliyordu. PKK şefinin ne bir ideolojiye bağlılığı, ne de açık bir hedefi vardı. Parti tarihimiz adı altında kendisini övüyor, aile içi kavgalardan, yedi yaşında devrimci olmadan, güvercinin kanatlarını yolmadan ve köpek taşlamadan bahsediyordu. Bu söylemlerine Sovyet Devriminden kapma bir cümle ekliyordu.'O yıllar yaman yıllardı' diyordu. Yaman dediği yıllarda Kürdistan zemininde PKK kadroları Türk jandarması ile çatışırken, ölüm ve yoğun tutuklamalar yaşanırken, kendisi elini kolunu sallıyarak rahat rahat Ankara Gençlik Parkında nikah masasına oturabiliyordu.
Daha sonra bu gün açığa çıktığı gibi bağlı olduğu güçlerin bilgisi dahilinde ortadan kayboluyordu. Her konuşmasında Kürt Halkı kokuyor. Kürtlerden adam çıkmaz diyor, çevresindeki insanları kendi beslemesi olarak görüyordu. Kürt Halkını ölü halk olarak niteliyen PKK şefine birileri çıkıp ’sen neyin önderliğini yapıyorsun'diye soramıyordu. Ben, yaşanan bu olusuzlukların göreni,anlıyanı ve talihsiz tanığı oluyordum.
Avrupada önümde tek bir hedef vardı. Diyarbakır' daki adaletsizliği, cuntanın cinayet ve zülmünü, zülme karşı direnişleri ve savunulan düşünceleri, Avrupa kamuoyuna, politik çevrelere anlatmak, dayanışma ve desek sağlamaktı. PKK ile birlikte olduğum 1982 yılından 1988 yılına kadar bu görevi sırtımda ağır bir yük olarak taşıdım. Newroz gecelerinde, kitle toplatılarında,Diyarbakırda yaşananları anlattım. PKK taban buldu, güç kazandı. PKK doğru bir politika izleseydi, bu kazanımlar PKK nin en doğal hakkıydı.
Çalışmalarımın çoğu dış kamuoyuna yönelikti. Ülkede bir savaş vardı. PKK de yaşanan olumsuzlukları dış kamuoyuna anlatamazdım. Doğru bir tutum olamazdı. Avrupa kamuoyu, PKK dışındaki Kürdistanlı parti ve gurupları sorunun çözüm gücü değillerdi.Çözüm gücü PKK nin içindeydi. Bütün bu çalışmalarımda diğer Kürt parti ve mensupları hakkında ağzımdan tek olumsuz söz çıkmamıştır. Çıktı diyenler gerçekleri çarpıtıyorlar.
PKK ile beraberdim. Ancak PKK nin resmi bir görevlisi değildim.1984 ve1987 yıllarında PKK Şefi telefonla bana iki kez görev almamı dayattı.Her iki seferinde de görev almayı redettim.İlişkide olduğum Kürdistan Komitesinin dahi sorumlusu ve yardımcısı vardı.Avrupada çeşitli çevreler ve basın beni PKK nin Avrupa sorumlusu olarak yazıp çizdiler.Yazılanlar PKK nin işine yaradı.PKK de kimin Avrupa sorumlusu olduğunu çoğu zaman bilmiyordum. Merak ettiğim bir sorun da değildi.Bir toplantı hariç,PKK nin Kongrelerine,toplatılarına katılmış değilim.PKK şefinin yazılı talimatı doğrultusunda kanlı pıratikler özenle benden gizlendi. Ancak PKK nin kanlı pıratiklerini anlamıyacak kadar da aptal değildim. 1987 yılında konferans adı altında Fransada toplanan PKK toplantısına kendi isteğimle katıldım. Bu toplantıda seksen kişinin önünde PKK nin kanlı pratiklerini çok açık olarak eleştirdim ve toplantıyı terkettim. Hakkımda parti politikasına karşıdır, yapı içinde Burkaycılığı savunuyor diye raporlar yazıldı.
Ne var ki sorunun çözümü Avrupada değildi. Sorunun kaynağı Şam'daydı.PKK teröründen son derece huzursuzdum.Buna rağmen İsveçte,Fransada PKK terörünün sorumlusu olarak tutuklanıyor,Almanyada Alman savcısı tarafından gün boyu sorgulanıyordum.Bu çok acı bir gerçek.Galiba bugün yarın düzelir diye beklenti içine girmenin ve karşı durmada gecikmenin bedelini ödüyordum.
1988 Haziranında Şama gittim .PKK şefine üç kez yaşanan olumsuzlukları anlatmaya çalıştım.Her seferinde yüzünü buruşturarak beni dinledi. Israrlı çabalarım boşunaydı.PKK Şefinin gizli amacı doğrultusunda büyük mesafe aldığını anladım. Bugün İmralı' da yaşananları o gün Bekaa' da gördüm ve anladım. Diyarbakır'da başıma sardığım kefeni bu kez Bekaa kampında başıma sardım.Kampta aklı başında olanlara durumu anlatmaya çalıştım.Mevcut durumu felaket olarak niteledim.Kimi arkadaşlarım beni susturmaya çalıştılar.'Sus Dilaver gibi seni götürecek'dediler.Ölmek omurumda değildi. Şamdan ayrıldığımda kendime iki ay ömür biçtim.
Avrupaya döndüğümün ikinci günü sorumlu düzeyde olanlarla tek tek görüştüm. Durumu anlatmaya çalıştım.Biri hariç hepsi bena hak verdiler.Hariç olan o biri,sonra PKK kurşunlarına hedef olacak,alnında PKK kurşunuyla dolaşacak.Bana hak verenlerin bir kısmı daha sonra teröre boyun eğerek geri adım attılar.Geri adım atanların çoğu bilinen akibete uğradılar.Birlikte olduğum arkadaşlarımla durumu izah edem bildiriler dağıttık.Bildiriler BBC de yayınlandı.İdam fermanım çoktan Avrupaya ulaşmıştı.Peşimizde tetikçilerle dolaşıyorduk.Nihayet 1989 13 haziranında iki tetikçinin iki metre mesafeden çapraz ateşine muhatap olduk.Yanımdaki arkadaşımla birlikte yaralandık.Beş kurşun kazağımı delip geçti.Olay yerinde yirmi dokuz boş kovan bulundu.Ateş edenlerden birini tanıdım.Avukat Mahmut Bilgilinin katillerinden biriydi.Mahmut Bilgiliyi kimlerin katlettiklerini Bekaa kampında öğrenmiştim.
Bekaa Kampında iki slogan dilimde dolaşıp durdu.'Devrimin militanıyım. Felaketin militanı olamam. Diyarbakır'da görüp tanıdığım PKK ye evet, Apoya hayır'.Bu iki slogan içi boş sloganlar değildi. Defalarca ölümle burun buruna geldik. Zor dönemler yaşadık Halkımıza doğruları anlatmakla yükümlüyüz..