Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 26 November 2009

Giriş

Bugün ülkemizde �Kürt� adı altında toplanan toplulukların başında Kurmançlar gelmektedir. Esasen ülkemizde Kürt olarak adlandırılan kütlenin yüzde 95�ini Kurmançlar teşkil etmektedir.

Peki, bu Kurmançlar kimdir?

Kürtçü çevrelerin ve Batılı araştırmacıların Kurmançlar (1) hakkında net bir görüşü yoktur. Birçok farklı ve temelsiz iddialar ortaya atılmışsa da, göreceğiniz gibi, bunlar tamamen uydurmadır. Çünkü Kurmanç topluluklar ve aşiretlerin tarihî bir derinliği olmadığı gibi Antik Çağ�da Kurmanç kelimesine benzer herhangi bir kelime bile bulunmamaktadır.

Açıkçası; Kurmanç kelimesinin Antik Çağ�a yamanması, Kürt kelimesinin yamanmasından daha zordur. Hatta eldeki veriler bunu bütünüyle imkânsız kılmaktadır. Burada yeni bir millet inşa etmek isteyen Batılı çevrelerin, neden daha fazla nüfus teşkil eden Kurmançların yerine, �Kürt� kelimesini tercih ettiğini de anlamış bulunuyoruz. Çünkü Antik Çağ�da Kürt kelimesi ile az da olsa benzeşen bazı isimler var. Ama Kurmanç kelimesi ile benzeşen hiçbir kelime yok�

Örneğin Kürdoloji�nin babası olarak adlandırılan V. Minorsky, �Kurmanç kelimesinin menşei bilinmemektedir� dedikten sonra, �Acaba bu Kürt ismi ile bir diğer medya kabilesi isminin terkibi midir?� diye sorar. (2)

Soruya cevabı birlikte arayalım�

Etimoloji

Kurmanç kelimesinin Kürtçede bir karşılığı yoktur. Farsçada, Arapçada ya da komşu dillerin herhangi birinde de anlamına rastlamıyoruz.

Bazı çevreler, bu kelime hakkında bazı yakıştırmalar yapmışsa da, bunları ciddiye almak mümkün değildir.

Açıklayalım:

Mesela, az önce aktardığımız V. Minrosky�in (3) Kurmanç kelimesine getirdiği izahatı Nikitin�den dinleyelim:

�Köken son eki olan �c�yi atan Minorsky, kalan bileşikte birinci unsuru Kur(d) olarak, ikinci unsuru da Medya ya da Manna�lılar/mantianoi ile ilgili görmektedir.� (4)

Nikitin�e göre, bu �ustaca bir varsayım�dır. (5)

Bu görüşe Faik Bulut da katılmaktadır; çünkü ona göre bu �haklı bir varsayım�dır.(6)

Ama adı üzerinde sadece bir �varsayım�dır ve açıkçası bize göre ipe-sapa gelir bir tarafı yoktur.

Kürtçülerin Ape Musa dedikleri Musa Anter�in tezi daha ilginçtir. Ona göre, Farslar �Kürd� kelimesini �Gürd� şeklinde aldılar. Araplar da �Gürd� kelimesini Farsçadan aldı ve �Kürt� yaptılar. Ve çoğul olarak �Kürtler� anlamında �ekrad� dediler. Daha sonra Farslar, �Kürt� sözcüğünü Araplardan alıp �Kürdman� şekline soktular. Zamanla bu kelime bozularak �Kırmanç� halini aldı. (?!) (7)

Peki bu izahın ipe-sapa gelir bir yanı var mıdır?

Kurmanç kelimesini Marr ise daha değişik şekilde yorumlamıştır. O, Kurmanç kelimesi ile Ermeni kelimesi arasında bir yakınlık görmüştür. Ermeni/Harmen/Kar-menç/Kar-menç/ Kurmanç.(8)

Kurmanç kelimesi hakkında en tutarlı görüş, tespit edebildiğim kadarıyla, Emekli Vali Kemal Yavuz tarafından geliştirilmiştir.(9) Bu görüş, Dr. Mahmut Rışvanoğlu (10) ve Ömer Özüyılmaz (11) tarafından da kabul edilmiştir.

Buna göre, kelimenin kökeni �Gur�dur. Bilindiği gibi �Gurluk� Türklüğün kadim isimlerinden biridir. �Gur Türkleri� tarafından Afganistan�da kurulan bir devletin varlığına bütün tarihî kayıtlar şahitlik etmektedir. �-man� eki ise tıpkı �şiş+man�, �koca+man� kelimelerinde olduğu gibi, Gur ismine eklenmiş, kelime �Gur+man� haline gelmiştir.
�Türk+men� de tıpkı bunun gibi oluşmuş bir kelimedir.

Sondaki �-ç(i)� takısı da büyük olasılıkla konuştukları dili ifade etmek için eklenmiştir. Bilindiği üzere, Türkçede bir topluluğun dilini ifade etmek için de �-çe� ve �-ça� takıları kullanılmaktadır.

�Gur� Türkçede �ulu-büyük� demektir. Gurhan, �Büyük Hakan� anlamına gelir. Moğol Hakanı Temuçin, �Cengiz� lakabını alınca, önce dostu, sonra rakibi olan Camuka da �Gurhan� unvanını almıştı.(12)

Saka Türklerinin bir şehrinin adı, Sevan Gölü�nün doğusu ve Gence arasındaki, �Gurdman-Gardman�dır.(13)

Türkçede �Kurmanç� kelimesine en yakın kelime, �Kurman� kelimesidir. Kaşgarlı Mahmut, �Kurman� kelimesinin Oğuz ve Kıpçak Türklerinde (14) �ok ve yay konan kap, gedeleç, yaylık� manasına gediğini söyler. (15)

Yine Kaşgarlı Mahmut�un kayıt altına aldığına göre,(16) Kuman-Kıpçak Türklerinin oymaklarından birinin adı da Kurman�dır.(17)

Geçmişte olduğu gibi, bugün Orta Asya�da birçok kişi adı Kurman�dır. (18)
�Kurmanç� kelimesindeki �-nç� seslerinin peş peşe gelmesi de tamamen Türkçenin bir özelliğidir. İstenç, kıvanç, güvenç gibi �-nç� takısı ile oluşturulan kelimeler dünya dilleri üzerinde sadece Türkçede vardır.

Kürt lehçelerinden ve topluluklardan bir kısmını ifade etmek için kullanılan Gurani kelimesi de Türkçedir. Şöyle ki, Gur, bilindiği gibi bir Türk boyudur. Sondaki �-an� ise ön Türkçede ve Farsçada çoğul ekidir ve �-ler, -lar� anlamı katmaktadır. (19)

Bu ek aynı zamanda �-lı�, �-li� ekine de karşılık gelmektedir. �-i� takısı da bu topluluğun kullandığı dili ifade etmek için kullanılmıştır.

Yani Guran, Gurlar ya da Gurlu; Gurani Gurların kullandığı dil-lehçe anlamına gelmektedir.
Özetle; Kurmanç adı üzerinde yapılan birçok çözümleme (!) varsa da, bunların ciddiye almak mümkün değildir. Kurmanç adı, esasen �Gur� ve �man� kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Tıpkı Türkmen kelimesindeki �Türk� ve �men� gibi�(20)

Peki, Gur ismi nasıl olmuş da Gurmanç kelimesine dönüşmüştür. Bu konuda kesin bir şey söylemek zordur. Büyük olasılıkla, bölgede yaşayan Türkmenlere bakarak Gurlara, �Türk+men� deki gibi, �Gur+man� dendi. Sondaki �-ç� eki de konuşulan dili ifade için eklendi ve �Gurmanci� haline dönüştü. Bildiğimiz gibi, Türkçede, bir topluluğun konuştuğu dil, �-çe� ve �-ça� ekleri ile ifade edilir.

Zazalar arasında birçok mesaisi bulunan bu satırların yazarı, Zazaların, Kurmançlardan bahsederden �Gur� diye bahsettiklerine sonsuz sayıda şahit olmuştur. Çünkü Zazalar kendi dillerinde, Kürtlere yöreden yöreye "Kırdas", "Gur" veya "Gurmanç" derler ve kendilerini bu topluluktan ayırırlar. (21)

Esasen dilbilim açısından olduğu kadar tarihî ve coğrafi dayanaklarla da (Sugûr; Türklerinin Abbasîler zamanında bugün Kurmançların yaşam alanlarına yerleştirilmesi) desteklenen bu teori, gerçeğe en yakın olanıdır. Ve bilimsel açıdan daha iyi bir izah getirilmediği müddetçe, bunu kabul etmek gereklidir.

Kaldı ki, bu teori sosyolojik açıdan da desteklenmektedir.

Şimdi de bunlara değinelim.

Tarih ve Sosyoloji

Gur�luk esasen Türklüğün esas adlarından biridir. Hem tarihî vesikalarda ve hem de günümüzde bir kısım Türk toplulukları �Gurlar� adıyla tanınır. Gurluk, değişik Türk boylarına ad, ön ad ya da son ad olmuştur. Örneğin;

� Gur
� Uygur
� Sugur
� Asgur
� Beşgur
� Başgur
� Belgur
� Ogur
� Finogur
� Ongur
� Bulgur (Mesûdî Bulgar�a Bulgur der)
� Hunugur (Hungar-Macar)
� Salgur
� Guran
� Kongur
� Gurgan
� Kuturgur
� Utrigur
� Kutrigur (Bir Hun aşireti) bunlardan bazılarıdır. (22)

Bugünkü Kurmanç olarak adlandırılan toplulukların Gur adındaki bir Türk boyundan geldiği, sadece kelimeler arasındaki benzerlikle değil, tarihî kayıtlarla da desteklenmektedir.

Açıklayalım:

Tarihte Gur diye bir Türk boyu kayıtlara geçmiş ve bu Türk boyu sonraki yıllarda Gurlular adıyla bir devlet kurmuştur. 1206-1526 yılları arasında 320 yıl boyunca Afganistan�ın Gur bölgesinde, Gurlular adıyla kurulan devletin ahalisi tamamen Türk�tür.

Eldeki bilgilere göre, bu devleti Türk Hakanı Gazneli Mahmut�un valisi Muhammed Han, Herat ile Gazne arasındaki bölgede kurmuş �ki coğrafya eserlerinde buraya �Gur ülkesi� denir- sonra da Muhammed Gur Han adını almıştır.

Bu devlet, Sultan Sencer tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ancak Sultan Sencer�in vefâtından sonra Gurlular yeniden bağımsızlıklarını elde etmişlerdir.

Genel olarak Gurlar, Herat�ın doğu ve güneyinden geçen kervanları vurmak ve savaşmakla hayat sürmüşlerdir. (23)

Dönemin bütün kaynaklarında Gur�lar Türklerin bir boyu olarak gösterilmiştir. Örneğin Mesûdî, Murûc el Zeheb�de; (24) Yakût el-Hamavî, Mu�cem el-buldan�da; (25) İstahrî, Mesâlik el-memâlik�de; (26) İbn Havkal, Sûrat el-arz�da, (27) Ebû Zeyd el-Belhî, el-Bed ve�tarih�de Gurların bir Türk boyu olduğunu ifade etmişlerdir.

İbn-i Haldun ve İbn el Esir de, �Gur Türkleri�nden bahseder. Müneccimbaşı ise Gurları, Hita Türklerinden sayar. (28)

Gur Türklerinin torunları hâlâ Afganistan, Doğu İran ve Türkmenistan�da yaşamaktadır. Afganistan ve Doğu İran�daki Gur Türkleri Farsça ağırlıklı Kurmanç lehçesi ile konuşurken, Türkmenistan�daki Gurlar Türkmence konuşmaktadır. (29)

Ömer Özüyılmaz�a göre; Kürtler İran�a 5. yüzyılda gelmişken Kurmançların Batı İran�a, Irak�a ve Anadolu�ya gelişleri Türklerin İslâmiyet�i kabulünden sonra, yani 9. yüzyıldan sonra olmuştur.(30)

Gur Türklerinin Anadolu�ya gelişleri de yine tarihî kayıtlarda mevcuttur. Buna göre, Abbasîler, İslâm-Bizans savaşlarında tampon bölge olan Fırat havzasına yerleştirilmek üzere savaşçı özellikleri ile maruf Türk boylarını Kafkasya, İran, Türkistan, Karadeniz�in kuzeyi, Musul, Bağdat ve El-Cezire�den akın akın getirmişlerdir. (31)

Arap kaynaklarında �Avasım� olarak adlandırılan bölgenin ön hattı, yani Arap-Bizans sınırı, �Sugûr� adı ile ifade edilen savaşçı Türk boylarına teslim edilmiştir. Yani �Sugûr bölgesi�, Tarsus�tan başlayarak Adana, Misis, Maraş, Malatya, Ahlât hattını takip ederek kuzeyde Erzurum�a kadar uzanmakta, geride Urfa, Mardin, Bitlis hattına kadar gelmektedir. (32)

Arkada kalan ve Avasım olarak adlandırılan kesimlere; Urfa, Mardin, Siirt taraflarına ise başıboş, yağmacı Arap kavimlerinin yerleştirildiği(33) tarihî kayıtlara geçmiştir. Bu kayıtlar, bugünkü sosyolojik duruma da harfiyen uymaktadır.

Sugûr kelimesi Türkçedeki �su� ile �gur� kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuştur.

Su, eski Türkçede �asker� demektir. Gur, ise bildiğimiz gibi bir Türk boyudur. Sugûr olarak adlandırılan bölgeye savaşçı Türk boylarının yerleştirilmesi isim olarak da tarihsel ve coğrafi bilgilere uymaktadır.

Bizans-Abbasî savaşlarında en çok zararı tampon bölgede bulunan bugünkü Kurmançların ataları Sugûr Türkleri görmüş ve bunlar dağlık alanlara çekilmek zorunda kalmışlardır.
Bugün söz konusu alanların Kurmançların yaşam alanları olması; Urfa, Mardin, Siirt taraflarında ise Kurmançların Araplar ile karışık halde yaşaması, tarihe ve coğrafyaya da uymaktadır. Bugün çarşaf çarşaf ortaya saçılan haritalarda gösterilen sözde Kürdistan sınırları ile Sugûr Türklerinin yerleşme alanları neredeyse bire bir örtüşmektedir.

Yine şunu da bilhassa belirtmek gerekir ki, ülkemizde �Kürt� adı altında toplanan toplulukların %95�i kendisini Kurmanç olarak ifade eder ve Kurmanç lehçesiyle konuşur. (34) Kürt kelimesi ise, Kurmanç toplulukları ifade etmek için yakın dönemde yaygınlaşmıştır. (35)

İlginç bir detay; Ahmet Hani de yazmış olduğu Mem ve Zin adlı eserinde �Kurmanç� adını kullanır.

Sonuç

Kurmançların etnik kökenini aramaya buradan başlamak gerekir ama ülkemizde yaşayan Kurmançların tamamını bu Gur Türklerinin torunu olarak görmek yanıltıcı olur. Çünkü Kanuni ve Yavuz dönemlerinde bölgeye yerleştirilen Kürtleri ve Kurmançlaşan Türkmen aşiretlerini de gözden kaçırmamalıyız.

Özetlersek Kurmançlar, Gur Türklerinden itibaren değişik dönemlerde bölgeye yerleşen Türk soylu kitlelerden ibarettir. (36)

Kendisi de Gurmanc olan araştırmacı-yazar Ömer Özüyılmaz, Kürtlerin kökeniyle ilgili olarak yaptığı çalışmanın sonucunda, Medlerin Kürtlerin atası olmadığı, Gurmanc olarak bilinen Kürtlerin de aslında Türk oldukları sonucuna ulaştığını iddia etti. "MEDLER KÜRTLERİN ATASI DEĞİL" Aksiyon'un haberine göre 10 yıldır yerli ve yabancı birçok kaynağı inceleyen Özüyılmaz'ın tespitleri, bugüne kadar yapılan tartışmaları sona erdirecek nitelikte. Yazara göre “Kürtler“ diye bir topluluk var. Kürtlerin bir kolu kabul edilen Gurmanclar da Türk. Kürtlerin atası da Medler değil. Gurmancların ise aslında Kürt olmadığı delilleri ile ortaya konuluyor. KÜRTLERİN KÖKENİ NEREYE DAYANIYOR? Bugüne kadar birçok bilim adamı Kürtlerin kökenini Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de araştırdı. Ancak ortaya çıkan sonuçlar meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Bazıları, Kürtlerin kökenini Medlere, Urartulara ve Araplara dayandırdı; bazıları da Asya'daki kavimlere... Kimi bilim adamlarına göre Kürtler, Finliler ve Cermenlerle akraba. Yazar Özüyılmaz'a göre Türkiye'de yaklaşık 9-11 milyon arasında Kürt kökenli vatandaş yaşıyor. Kimi Kürt, Gurmanc ve Zaza kendini Türklerden ayrı bir ırk olarak mütalaa ediyor. Kimi de köken olarak Türk ya da başka halklardan olduklarını benimsemiş durumda. ELEGEŞ ANITINDAKİ KÜRT! Konuyla ilgili bir diğer kanıt ise Moğolistan'ın kuzey batısında Baykal gölü ve Altay dağları civarındaki Yenisey ırmağı yakınında bulunan bir anıt. Günümüzde Tannu-Tuva Özerk Muhtar Türk Cumhuriyeti içinde kalan bu alanda, Kürtler tarafından bir İlhanlık veya bilinen ilk Kürt beyliğinin izleri var. ..Bugünkü Türkçe ile anıtta şöyle bir yazı bulunuyor; “Ben Kürt İl-hanı Alp-Urungu'yum. Altından yapılmış okluğumu bağladım belime; devletim ve milletim ben 39 yaşımda öldüm.“ Bu kayıt Kürtlerin bu dönemde Türkistan'da bir devlet kurduklarını, dillerinin Türkçe olduğunu, devlet yapısının Türk mefkûresine göre şekillendiğini gösteriyor. KÜRTLER ASYA'DAN GELDİLER Ön Asya'da İlk Kürt adının kullanılması M.S. 5. yüzyılda oldu. Bu tarihe kadar Ortadoğu'da Kürt adına rastlanılmaması Kürtlerin Asyatik bir topluluk olduğunu göstermeye yetiyor. Günümüzde Kürtler Sivas'tan Basra'ya kadar olan coğrafyada yaşayan bir halk olarak anlatılıyor. Yazar Özüyılmaz, Kürtlerin Hunlar içinde yer alan bir topluluk olduğunu; ancak Anadolu'ya Türklerden önce geldiklerini tezini ortaya atıyor: “Kürtler Türklerden 5 asır önce Anadolu'ya gelip yerleşmiştir. Bunlar daha çok dağlarda yaşadılar. Kürtler Asya'da Hunlar içinde yaşadılar. Hunlar içinde Moğollar, Tibetliler, Afgan kökenliler de var. Ancak Hunların ana mantalitesi Türklük üzerindedir.“ GURMANCLAR KÜRT DEĞİL Yazar Ömer Özüyılmaz, Gurmancların Kürt oldukları tezinin yanlış ve politik olduğu görüşünde: “Kürt ve Gurmanc toplulukları birbiri ile uzak akraba, fakat ayrı boylardan. Kürtler İran'a 5. yüzyılda gelmişken Gurmancların Batı İran'a, Irak'a ve Anadolu'ya gelişleri Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonra olmuştur.“ ’Gur'luğun esasen Türklüğün temel adı olduğunu ileri süren Özüyılmaz, bu konuda farklı bir tartışmayı başlatıyor: “Hem tarihî vesikalarda hem de günümüzde Türkler, ’Gurlular' olarak tanınmışlardır. ’Gurluk' Türklerde ya ilk ya da son ad olmuştur. Uygur, Sugur, Ogur, Finogur, Ongur, Bulgur gibi çok sayıda Türk boyu vardır. 1000 yıllarında Kıpçak Türklerine Yugur oğulları denmektir. Harzemşahlar da bu zümre içerisinde yer alırken, Kıpçak, Kun ve Kuman adları ile anılan Türkler de ’Gur' şeklinde tarif edilmekteydi. Kısacası Türklüğün özü ’Gur' kelimesidir.“ Özüyılmaz'a göre “Gur“ kelimesinin Kürtçe (Gurmanc dili) anlamı “Kurt“ demek. Kurt ise Türk topluluklarının efsanevi sembolü. Terör örgütü ***'nın yayın organlarından Pine ve Azadiye Welat gazetelerinin çıkardıkları Ferhenggoka adındaki Kürtçe sözlükte “Gurmanco“ kelimesi “efsanevi bir Kurt“ olarak tarif ediliyor. İran-Tahran ve Türkmenistan-Aşkabat arasında Hazar gölünün güneyinde Gurgan adlı bir yer adının Türkçe, “kurtlar ve kurt yeri“ manasına gelmesi de Gurmancların Türklüğünü ifade etdiyor. Gurmanc kelimesinin Türkiye'deki kullanımlarından bazıları da Kirmanc ve Kurmanc şeklinde. Kirman, Farsçada kurt adam, kurtlar anlamına geliyor “Gurmanc“ kelimesi ise “Gur“ ve akabinde aidiyet anlatan “Man“ belirteci ile birleşmesinden meydana geliyor. Alman, Kuman, Kurman, Sayman, Uzman, Kahraman, Ayman gibi isimlerde de “man“ eki belirteç olarak kullanılıyor. “Türk“ ismine “man“ eklenmesi ile oluşan “Türkmen“ kelimesinin meydana geldiği gibi, Gur Türklerinin adı olan, “Gur“ kelimesinin arkasına “Man“ eklenmek suretiyle “Gurman“ kelimesi oluşturulmuştur deniliyor. Ömer Özüyılmaz bugün Gurmanc lehçesi ile konuşan Kürtlerin kullandığı çok sayıdaki kelimenin öz Türkçe olduğunu belirtiyor. Özüyılmaz, tespit ettiğine göre Kürtçede (Gurmanc dilinde) yer alan 400 kadar öz Türkçe kelimenin olmasına karşın, bu kelimelerin Türkiye Türkçesinde yeralmıyor. DEMİRCİ KAVA BİR TÜRK EFSANESİ Demirci Kava adlı kişinin aslında Türk veziri Bilge Tonyukuk olduğunu söyleyen Ömer Özüyılmaz, “Şerefname'de de bu geçer. Göktürk yazıtlarında, Bilge Tonyukuk'un adı Gave olarak geçer. Aslen Çin topraklarında yaşayan bir Türk ailenin çocuğu iken, Göktürk devletinde vezirlik yapmıştır. Doğu Türkistan Türklerinde, Çin'den gelen ailelere ’Gave' denmektedir. Göktürklerde ve Doğu Türkistan Türklerinde vezirlerin unvanı ’demirci'dir. Dolayısıyla Bilge Tonyukuk'un Türkçe unvanı Demirci Gave'dir. Bu benzerliğin tesadüfle açıklanmasına imkân göremiyoruz. Ergenekon destanında anlatılan hadise tamamen Demirci Gave efsanesi ile aynıdır.“ diyor. Bu ve benzeri birçok Türk efsanesi, Türklerin İran'a gelmelerinden sonra Fars edebiyatına geçer. Firdevsi'nin yazdığı Demirci Kava efsanesi, Türklerin İran'a gelmesinden sonra gerçekleşir. Firdevsi de Türklerden duyduğu bu efsaneyi kaleme alır. Hem demirci kava efsanesinde hem de Türklerin türeyiş destanında bir demircinin dağı erittiği ve halkı özgürlüğe kavuşturduğu ile demircinin zalim kralı öldürdüğü aynı benzerliklerle anlatılıyor.

Evliya Çelebi 15 AYRI LEHÇE saymıştır. V.MİNORKSKY de FARSÇA'dan FARKLI özellikler gösteren BİR ÇOK LEHÇE'den söz eder. (23) Sen Petersburg Akademisi'nin yayınladığı Kürtçe-Rusça-Almanca Lügat'teki 8308 kelimeden 3080'i eski Türkmen, 1200 Zent, 370 Pehlevi, 1030 yeni Fars, 2000 Arap, 60 Çerkez, 220 Ermeni, 108 Kaldani, 20 eski Gürcü, ve 300 asıl Kürt kelimesi vardır. Bunlardan Arapça ve Farsça olanların da, artık bu diller ile ilgilerini kesmiş, Türkler tarafından benimsenmiş kelimeler olduğu tesbit edilmiştir. Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen sözlük de, ilkinden farklı değildir. Kürt ayırımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. TÜRKÇE yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani "nev'i şahsına münhasır" bir dil yapısı vardır!.. Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep ORTA ASYA TÜRKLERİ'ne, özellikle ÖZBEKLER'e ve TACİKLER'e benzer. Kürt ayırımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç te yabancı bulmıyacaklardır!.. KÜRTÇE aslında "DİLLER KARIŞIMI BİLE OLMAYIP, KELİMELER KARIŞIMI BİR AĞIZ"dır!... Bu kelimeler tamamen TÜRK yapısı üzerine kurulmuştur. KÜRTÇE ASLINDA, ESKİ TÜRK LEHÇELERİNDE KAYBOLMUŞ KELİMELERİ ÇIKARMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNEDİR!. Mesela, Pülümür'de kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı KARBELİK der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki KAR'ın yağacağını BELLİ eden bu çiçeğe, bundan uygun TÜRKÇE bir ad olabilir mi?.. (24) Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz TÜRKÇE adları da müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. HALDİ-HALİDİ, CAFARLI-CAFERİ,(ABAZA) ABHAS-ABBAS, KURİS-KUREYŞİ, HASARENLİ-HASENANLI gibi... V. MİNORSKY, "KÜRTLERİN İRANÎ SAYILMASI, IRKÎ OLMAKTAN ZİYADE; DİL VE TARİH MUTALAALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benziyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavİm yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN İran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der. Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı KARDULAR'ın KÜRT olmadığını, KÜRTLER'İN DE İranlı, yani ARİ OLMADIĞINI göstermektedir. Ayırımcılar "kürtçe"yi ayrı bir dil gibi yutturmak isterler. Halbuki TEK bir "kürtçe" olmadığı gibi, hiç bir "kürtçe" ağız da yazıya geçmiş değildir!.. (Bakınız: GOİCHİ KUJİMA) Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer TÜRKÇE'yi andırır... Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman TÜRKÇE gibi ÖZNE + TÜMLEÇ + YÜKLEM şeklindedir. Hint-Avrupai dillerdeki gibi ÖZNE + YÜKLEM + TÜMLEÇ şeklinde değildir.... Bu da bizim uydurmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır. Örnekler: Ez it we re dibejim .... Min jı wi re da ... Kürtçe Ben ona söylüyorum ... Ben ona verdim ... TÜRKÇE I am telling him ... I gave it to him ... İngilizce Min sev heye ... Ez dewlemend bum ... Kürtçe Benim elmam var ... Ben zengin idim .... TÜRKÇE I have an apple ... I was rich ... İngilizce Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor .... Kürtçe O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe There is neither water nor mud on that road ....İngilizce Ez Kırmanç ım ... Ez civan ım .... Kürtçe Ben Kırmanç'ım ... Ben civanım (gencim) ... TÜRKÇE I am Kırmanç ... I am young .... İngilizce Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise... Kürtçe Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... TÜRKÇE Come quickly, take your pencil, write my story... İngilizce Ez dıbıjim, Kırmançi TURANİ'ye, ew dibiye na... Kürtçe Ben diyorum ki, Kırmanç TÜRK'tür, o diyor ki, hayır... TÜRKÇE I say that Kırmanç is Turk, he says no... İngilizce Vare, çay veho... Kürtçe Gel, çay iç... TÜRKÇE Come, have tea.... İngilizce Bu örnekler Hint-Avrupai olduğu iddia edilen "kürtçe" cümlelerin nasıl TURANİ bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki EZ, Farsça gibi görünür ama aslı ÖZ'dür. ORTAASYA'da TÜRKLER "ÖZÜM KIRGIZ" der... Bu ifadenin EZ KIRMANÇ IM ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz. İkincisi MİN'dir ki, ANADOLU TÜRKÇESİ'nde BEN, Azeri lehçesinde MEN şeklindedir. ORTAASYA'da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!... Azeri'nin MEN TÜRKEM demesi ile, ayırımcının MIN KIRD IM demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında MUSTEFALİ(Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!.. Öte yandan ORTAASYA'da Kürt kelimesi KURT veya KIRT olarak kullanılır. Bir TÜRK boyu olan BAŞKIRTLAR gibi!... ikinci şahıs TU veya TE'dir ki, SEN'den bozma olduğu ortadadır... Üçüncü şahıs EW'dir. "W" harfinin V'den farkı; birincinin ağzı "O" der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, TÜRKÇE'de TAVUK derken çıkar... Böylece EW'in aslında EO olduğu ve "O" kelimesinden bozma olduğu görülür!... Şu halde sıralarsak MİN-TE-EW, BEN-SEN-O'dan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türk'tür. Han ünvanını Türklerden başkası kullanmaz!) "Kürtçe" ağızların İran'la olan bağlantısına gelince Pers, Sasani dillerinde, diğer Ari dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak(TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır. Yani Kürtler İranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir. 451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERİ olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer. Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir. Böylece GURTİ-KARDU gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk olarak Kürt adına ORHUN kitabelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun GÖKTÜRK diye bilinen devletin içinde ve diğer TÜRK boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.(Bakınız: ELEGEŞ ANITI, ORHUN KİTABELERİ ) Herat'tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır. Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi TÜRKÇE'dir ve zengin mânâlar taşır: KÜRT : Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı KÜRÜD: Merih gezeğeni (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin oturduğu Kürtler köyünde ise "süpürge otu" anlamına gelir.) KÜRT : kalın kar yığını (Kazak lehçesi) KÜRTİK: yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi) çığ (Sor Lehçesi) KÖRT : Kar yığını (Kazan Tatar lehçesi) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak, kar yığıntısı (Çuvaş lehçesi) KÖRTÜK: kar denizi veya kar çölü (Uygur lehçesi) kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi) KÜRTKÜ: kar yığını (Karakırgız lehçesi) KÜRTÇÜK: kar yığını (Yakut ve Çeremis lehçesi) Daha da enteresanı, geçenlerde (2001, Mart) STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filimdeki bir halıyı "KÜRDÎ" diye adlandırdı... Kendisine, "Niye bu halının adı KÜRDÎ?" diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?.. - "Çünkü bu tür halılar Afganistan'daki DAĞLI BİR KABİLE tarafından dokunur," dedi!.. Bu da bizim "Kürt" ifadesinin dağlı göçebeler için kullanıldığı tesbitimizi desteklemektedir. (Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19) Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir "^Kürt Bölgesi" değildir!.. Bölgede 11. asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep OĞUZ boyundandır. Aralarında hiç Kürt devleti yoktur!... Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü KÜRTLÜK, DAĞ GÖÇEBELİĞİ DEMEKTİR! Dil farklılığın sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir... Van Milletvekili İbrahim Aras dönemin GERDİ aşireti reisi OĞUZ Bey'e sorar: - "Bu ad TÜRK adıdır, (Sen Kürt'sen) sana nasıl gelmiş?" - "Bendeniz 21. OĞUZ'um... Bizde baba evladına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider," cevabını alır. Ama maalesef öz-be-öz TÜRK olan bu aşiret reisi, TÜRKÇE bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!... Amcası KILIÇ Bey de!.. Adı TÜRK, KOÇBEYİ aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!... (Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31) Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde TÜRKÇE'dir!.. Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tesbite yarıyan kıstas ta gramerdir!.. Öte yandan, biliyorsunuz, artniyetli Avrupa Birliği'nin baskısı ile bir "kürtçe" yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet... çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela Mahsun Kırmızıgül annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!... Çünkü BİR JAPON DİL UZMANININ DEDİĞİ GİBİ 30'a yakın ağız var. İki komşu köyün "kürtleri" bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!... Sırada "kürtçe" eğitim var!... Avrupa Birliği'nin istediği ve onların bu ülkedeki uşaklarının "başüstüne" deyip hemen yerine getirmeye çalıştığı her "emir" gibi bu hususu da yakında gerçekleştirmek için kolları sıvayacaklardır. Ama bakın "kürtler"in ateşli savunucusu "türk" aydını Yalçın Küçük ne diyor: - "Paris Üniversitesi'nde, belki de dünyanın en iyi Doğu Dilleri üniversitesinde, Farisî, Soranî, Kırmançi tahsil ettim." - "Paris'te pek çok Kürt vardı, (ama) sınıflarımda hiç Kürt yoktu!.." - "Bir Türk (ben), sevimli bir Japon, Türk Harp Akademisi'ne gelecek bir Fransız yarbay, Paris polis departmanından bir komiser, dedesi Sovyet komünizminin kuruluşuna katılmış, adı oradan Tanya bir İsveçli hanım, üç yıl sınıf arkadaşı olmuştuk." - "Enstitü'de Kürt öğrenci yok muydu?.. (el Cevap Çoktu!.. Ve bunlar TÜRKOLOJİ okuyorlardı!.." Fransa'da Kürtlere baskı mı var?.. Yok!.. Üstelik yağız bir Kürt delikanlısının azad kabul etmez kölesi ve de metresi Bayan Mitterand başta olmak üzere, tüm Fransa'nın kürtçülüğü, kürt bölücülüğü desteklediği düşünülürse, Yalçın Küçük'ün bu tesbiti ibret vericidir. (Tekelistan, 2004) _________________________ (23)- Yavuz, Edip; aynı eser. "Kürt" tarihçi Celile Celil bunu destekler mahiyette şöyle diyor: "Zazaki ve Kuzey Sorani GÜNEY Kürtçesidir. Benim konuştuğum KUZEY Kürtçesidir. Bundan başka Gorani var, Lori var, Mukri var... Kurmançi Arap dilinin etkisi altındaydı... Sorani ise Fars edebiyatı(nın)..." (Yeni Ülke Gazetesi, 1992 sayı 2 (24)- Yavuz, Edip; aynı eser. Bir başka örnek te Kürt ayırımcılar tarafından verilmektedir. Bu kişiler bölgeye sahip çıkabilmek için Nemrut Dağı'ndaki heykellerin ait olduğu KOMMAGENE Krallığı'na bir kulp bulmuşlardır. Sözüm ona bu ad Kürtçe "KONE GİYA = herkesin çadırı" ifadesinde gelmekteymiş!.. KON gerçekten Kürtçe'de çadır demektir. Ama bu kelime öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. Bir yere "konmak"tan gelir. Türk göçebe kültürünün temel kavramlarından birini teşkil eder. O kadar ki, KONAK kelimesi şehir kültürüne bile yansımıştır. konaklamak, konuk bir yana; şimdinin göçebeleri GECE-KONDU'larda dur-durak bulur!.. Yani Kürt ayırımcılar, dil tahlilleri ile bize çok yardımcı olmaktadırlar!.. (Kafaoğlu, A.Başer-Yücel, Müslim; "Kurtarıcı mı, Masal mı?" Özgür Gündem Gazetesi, 27.7.1992 günlü sayısı) Evliya Çelebi 15 AYRI LEHÇE saymıştır. V.MİNORKSKY de FARSÇA'dan FARKLI özellikler gösteren BİR ÇOK LEHÇE'den söz eder. (23) Sen Petersburg Akademisi'nin yayınladığı Kürtçe-Rusça-Almanca Lügat'teki 8308 kelimeden 3080'i eski Türkmen, 1200 Zent, 370 Pehlevi, 1030 yeni Fars, 2000 Arap, 60 Çerkez, 220 Ermeni, 108 Kaldani, 20 eski Gürcü, ve 300 asıl Kürt kelimesi vardır. Bunlardan Arapça ve Farsça olanların da, artık bu diller ile ilgilerini kesmiş, Türkler tarafından benimsenmiş kelimeler olduğu tesbit edilmiştir. Yeni yayınlanan ve 20.000 kelimelik olduğu söylenen sözlük de, ilkinden farklı değildir. Kürt ayırımcılar buna karşılık TDK Sözlüğünü ele alarak Türkçe sayılan pek çok kelimenin de Arap-Fars-Latin kaynaklı olduğunu gösterirler. Ama önemli olan kelimeler değil, dil yapısıdır. TÜRKÇE yabancı kelimeleri dahi kendi dil yapısı içinde kullanır. Yani "nev'i şahsına münhasır" bir dil yapısı vardır!.. Kürtçe öyle mi?.. Hayır. Pek çok lehçenin birbirini tutan bir grameri yoktur. Kaldı ki, Kürtlerin çoğu, o Kürtçe olduğu iddia edilen 20.000 kelimenin büyük kısmını hayatlarında bir kere bile duymamışlardır, hiç kullanmazlar!.. Öte yandan bu kişilerin konuşma tarzı, vurguları, kelimeleri telaffuz edişleri hep ORTA ASYA TÜRKLERİ'ne, özellikle ÖZBEKLER'e ve TACİKLER'e benzer. Kürt ayırımcılar hele bir o diyarlara uzansalar, kendilerini hiç te yabancı bulmıyacaklardır!.. KÜRTÇE aslında "DİLLER KARIŞIMI BİLE OLMAYIP, KELİMELER KARIŞIMI BİR AĞIZ"dır!... Bu kelimeler tamamen TÜRK yapısı üzerine kurulmuştur. KÜRTÇE ASLINDA, ESKİ TÜRK LEHÇELERİNDE KAYBOLMUŞ KELİMELERİ ÇIKARMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNEDİR!. Mesela, Pülümür'de kış mevsimine doğru açan bir çiçeğe, yöre halkı KARBELİK der. Bu sözü Kürtçe sayar. Halbuki KAR'ın yağacağını BELLİ eden bu çiçeğe, bundan uygun TÜRKÇE bir ad olabilir mi?.. (24) Bazı Kürt oymaklarının öz-be-öz TÜRKÇE adları da müslümanlığı kabul etmelerinden sonra değişmiştir. HALDİ-HALİDİ, CAFARLI-CAFERİ,(ABAZA) ABHAS-ABBAS, KURİS-KUREYŞİ, HASARENLİ-HASENANLI gibi... V. MİNORSKY, "KÜRTLERİN İRANÎ SAYILMASI, IRKÎ OLMAKTAN ZİYADE; DİL VE TARİH MUTALAALARINA DAYANMAKTADIR. Kürtlerin merkezi sahaya yerleşmeden evvel, oralarda isimleri kendilerininkine benziyen, fakat başka menşeli KARDU adlı bir kavİm yaşamış olduğu ve bunların SONRADAN İran menşelilerle KARIŞMIŞ olduğunu ileri sürmek mümkündür," der. Bu ifade dahi Kürt bölücülerin sahiplenmeye çalıştığı KARDULAR'ın KÜRT olmadığını, KÜRTLER'İN DE İranlı, yani ARİ OLMADIĞINI göstermektedir. Ayırımcılar "kürtçe"yi ayrı bir dil gibi yutturmak isterler. Halbuki TEK bir "kürtçe" olmadığı gibi, hiç bir "kürtçe" ağız da yazıya geçmiş değildir!.. (Bakınız: GOİCHİ KUJİMA) Kürtçe denilen ağızların pek çoğunda gramer TÜRKÇE'yi andırır... Mesela cümlede öğelerin sıralanması çoğu zaman TÜRKÇE gibi ÖZNE + TÜMLEÇ + YÜKLEM şeklindedir. Hint-Avrupai dillerdeki gibi ÖZNE + YÜKLEM + TÜMLEÇ şeklinde değildir.... Bu da bizim uydurmamız değil, bilakis Kürtçülerin yayınlarında yer alan hususlardır. Örnekler: Ez it we re dibejim .... Min jı wi re da ... Kürtçe Ben ona söylüyorum ... Ben ona verdim ... TÜRKÇE I am telling him ... I gave it to him ... İngilizce Min sev heye ... Ez dewlemend bum ... Kürtçe Benim elmam var ... Ben zengin idim .... TÜRKÇE I have an apple ... I was rich ... İngilizce Wi lı ser reki ne aw heye ne çamor .... Kürtçe O yolun üstüne ne su var ne çamur .... Türkçe There is neither water nor mud on that road ....İngilizce Ez Kırmanç ım ... Ez civan ım .... Kürtçe Ben Kırmanç'ım ... Ben civanım (gencim) ... TÜRKÇE I am Kırmanç ... I am young .... İngilizce Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise... Kürtçe Çabuk gel, kalemini al, hikayemi yaz .... TÜRKÇE Come quickly, take your pencil, write my story... İngilizce Ez dıbıjim, Kırmançi TURANİ'ye, ew dibiye na... Kürtçe Ben diyorum ki, Kırmanç TÜRK'tür, o diyor ki, hayır... TÜRKÇE I say that Kırmanç is Turk, he says no... İngilizce Vare, çay veho... Kürtçe Gel, çay iç... TÜRKÇE Come, have tea.... İngilizce Bu örnekler Hint-Avrupai olduğu iddia edilen "kürtçe" cümlelerin nasıl TURANİ bir gramer yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Kürtçe denilen şahıs zamirlerinden ilki EZ, Farsça gibi görünür ama aslı ÖZ'dür. ORTAASYA'da TÜRKLER "ÖZÜM KIRGIZ" der... Bu ifadenin EZ KIRMANÇ IM ile yakınlığına dikkatinizi çekeriz. İkincisi MİN'dir ki, ANADOLU TÜRKÇESİ'nde BEN, Azeri lehçesinde MEN şeklindedir. ORTAASYA'da kullanılır. Birinci şahıs takısı yukarda görüldüğü gibi değişmemiştir bile!... Azeri'nin MEN TÜRKEM demesi ile, ayırımcının MIN KIRD IM demesi arasında ancak ağız farkı vardır!.. Denizli ağzında MUSTEFALİ(Mustafa Ali) bile daha fazla farklılık gösterir!.. Öte yandan ORTAASYA'da Kürt kelimesi KURT veya KIRT olarak kullanılır. Bir TÜRK boyu olan BAŞKIRTLAR gibi!... ikinci şahıs TU veya TE'dir ki, SEN'den bozma olduğu ortadadır... Üçüncü şahıs EW'dir. "W" harfinin V'den farkı; birincinin ağzı "O" der gibi yuvarlattıktan sonra telaffuz edilmesidir ki, TÜRKÇE'de TAVUK derken çıkar... Böylece EW'in aslında EO olduğu ve "O" kelimesinden bozma olduğu görülür!... Şu halde sıralarsak MİN-TE-EW, BEN-SEN-O'dan başka bir şey değildir!... (Bak: Kürtçe Gramer, yazarı Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Deng Yayınları, 1991... Bu sözde Kürtçü ayırımcı yazarın adı bile Türk'tür. Han ünvanını Türklerden başkası kullanmaz!) "Kürtçe" ağızların İran'la olan bağlantısına gelince Pers, Sasani dillerinde, diğer Ari dillerde de Kürt kelimesi yoktur. Med dilinde de yoktur... Arapça'ya ise sonradan girmiş olup, Etrak(TÜRKLER) gibi çoğul haliyle Ekrad olarak alınmıştır. En eski devirlerden beri göçebe-konargöçer anlamında kullanılmıştır. Yani Kürtler İranlılardan etkilenmişlerdir, bazı Fars kökenli Kürt aşiretleri vardır ama; köken olarak tümüyle onlara bağlı değillerdir. 451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan'ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun TÜRK topluluklarından, 12. yüzyılda Harzemşahlar döneminde MUGAN TÜRKMENLERİ olarak bahsedilmektedir.. Bu TÜRKMENLER Arap kaynaklarında Ekrad-ı bi-iskan, yani yerleşik olmayan Kürtler olarak geçer. Açıkça görülmektedir ki, Arap kaynakları henüz yerleşik hayata geçmemiş ve belki de müslüman olmamış TÜRK boylarını ayırt etmek için Ekrad ifadesini kullanmaktadırlar... Çünkü göçebe de olsa müslüman Türkler'e TÜRKMEN adı verilmesi de bu dönemdedir. Böylece GURTİ-KARDU gibi yakıştırmaları bir kenara bırakırsak; ilk olarak Kürt adına ORHUN kitabelerinde rastlıyoruz... Bu uruğun GÖKTÜRK diye bilinen devletin içinde ve diğer TÜRK boyları arasında yaşadığı ve liderinin adının ALP URUNGU olduğu tartışma götürmez.(Bakınız: ELEGEŞ ANITI, ORHUN KİTABELERİ ) Herat'tan üç fersah yukarıda Ulenknişin yaylasının batısında Kürtnişin adında bir köy vardır... Anadolu Kürtleri o diyara bir sefer yapmadıklarına göre, bu adın yöre Türkleri tarafından verildiği ortadadır. Aslında bunda şaşacak bir şey yoktur!.. Çünkü Kürt kelimesi TÜRKÇE'dir ve zengin mânâlar taşır: KÜRT : Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı KÜRÜD: Merih gezeğeni (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin oturduğu Kürtler köyünde ise "süpürge otu" anlamına gelir.) KÜRT : kalın kar yığını (Kazak lehçesi) KÜRTİK: yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi) çığ (Sor Lehçesi) KÖRT : Kar yığını (Kazan Tatar lehçesi) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak, kar yığıntısı (Çuvaş lehçesi) KÖRTÜK: kar denizi veya kar çölü (Uygur lehçesi) kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi) KÜRTKÜ: kar yığını (Karakırgız lehçesi) KÜRTÇÜK: kar yığını (Yakut ve Çeremis lehçesi) Daha da enteresanı, geçenlerde (2001, Mart) STV televizyonunda konuşan ve ülkesini tanıtan Afganistan Büyükelçisi gösterilen filimdeki bir halıyı "KÜRDÎ" diye adlandırdı... Kendisine, "Niye bu halının adı KÜRDÎ?" diye sorulunca, ne cevap verdi, biliyor musunuz?.. - "Çünkü bu tür halılar Afganistan'daki DAĞLI BİR KABİLE tarafından dokunur," dedi!.. Bu da bizim "Kürt" ifadesinin dağlı göçebeler için kullanıldığı tesbitimizi desteklemektedir. (Kürt Meselesi, M. Şükrü Sekban, 1979, sf.18-19) Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu asla bir "^Kürt Bölgesi" değildir!.. Bölgede 11. asırdan itibaren devlet kuran Artukoğulları, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Saltukoğuları, Mengücükoğulları hep OĞUZ boyundandır. Aralarında hiç Kürt devleti yoktur!... Çünkü devlet kuran yerleşik hayata geçer, yerleşik olanın da Kürtlüğü sona erer!.. Çünkü KÜRTLÜK, DAĞ GÖÇEBELİĞİ DEMEKTİR! Dil farklılığın sebebi, yörenin sarp dağlık olması ve Arap-Acem etkisinin hissedilmesidir... Van Milletvekili İbrahim Aras dönemin GERDİ aşireti reisi OĞUZ Bey'e sorar: - "Bu ad TÜRK adıdır, (Sen Kürt'sen) sana nasıl gelmiş?" - "Bendeniz 21. OĞUZ'um... Bizde baba evladına kendi babasının adını verir, bu böylece devam eder, gider," cevabını alır. Ama maalesef öz-be-öz TÜRK olan bu aşiret reisi, TÜRKÇE bilmiyor, yörenin karmaşık ağzını kullanıyordu!... Amcası KILIÇ Bey de!.. Adı TÜRK, KOÇBEYİ aşireti reisi Mehmet Emin Bey de!... (Doğu Anadolu Gerçeği sf. 31) Kürtçe denilen ağızlarda cümleler Farsça-Arapça kelimelerden oluşsa da cümle yapısı, yani grameri genelde TÜRKÇE'dir!.. Ve bilindiği gibi bir dilin aslını tesbite yarıyan kıstas ta gramerdir!.. Öte yandan, biliyorsunuz, artniyetli Avrupa Birliği'nin baskısı ile bir "kürtçe" yayın furyası başladı. Bu son derece komik ve amaçsız bir faaliyet... çünkü Kurmançça ve Zazaca yapılan bu yayınları dinleyenler Kurmanç ve Zaza grubundan dahi olsalar anlayamıyorlar. Mesela Mahsun Kırmızıgül annesinin Zaza olmasına rağmen, yayını anlayamadığını açıkladı!... Çünkü BİR JAPON DİL UZMANININ DEDİĞİ GİBİ 30'a yakın ağız var. İki komşu köyün "kürtleri" bile zaman geliyor, birbirini anlamıyor!... Sırada "kürtçe" eğitim var!... Avrupa Birliği'nin istediği ve onların bu ülkedeki uşaklarının "başüstüne" deyip hemen yerine getirmeye çalıştığı her "emir" gibi bu hususu da yakında gerçekleştirmek için kolları sıvayacaklardır. Ama bakın "kürtler"in ateşli savunucusu "türk" aydını Yalçın Küçük ne diyor: - "Paris Üniversitesi'nde, belki de dünyanın en iyi Doğu Dilleri üniversitesinde, Farisî, Soranî, Kırmançi tahsil ettim." - "Paris'te pek çok Kürt vardı, (ama) sınıflarımda hiç Kürt yoktu!.." - "Bir Türk (ben), sevimli bir Japon, Türk Harp Akademisi'ne gelecek bir Fransız yarbay, Paris polis departmanından bir komiser, dedesi Sovyet komünizminin kuruluşuna katılmış, adı oradan Tanya bir İsveçli hanım, üç yıl sınıf arkadaşı olmuştuk." - "Enstitü'de Kürt öğrenci yok muydu?.. (el Cevap Çoktu!.. Ve bunlar TÜRKOLOJİ okuyorlardı!.." Fransa'da Kürtlere baskı mı var?.. Yok!.. Üstelik yağız bir Kürt delikanlısının azad kabul etmez kölesi ve de metresi Bayan Mitterand başta olmak üzere, tüm Fransa'nın kürtçülüğü, kürt bölücülüğü desteklediği düşünülürse, Yalçın Küçük'ün bu tesbiti ibret vericidir. (Tekelistan, 2004) _________________________ (23)- Yavuz, Edip; aynı eser. "Kürt" tarihçi Celile Celil bunu destekler mahiyette şöyle diyor: "Zazaki ve Kuzey Sorani GÜNEY Kürtçesidir. Benim konuştuğum KUZEY Kürtçesidir. Bundan başka Gorani var, Lori var, Mukri var... Kurmançi Arap dilinin etkisi altındaydı... Sorani ise Fars edebiyatı(nın)..." (Yeni Ülke Gazetesi, 1992 sayı 2 (24)- Yavuz, Edip; aynı eser. Bir başka örnek te Kürt ayırımcılar tarafından verilmektedir. Bu kişiler bölgeye sahip çıkabilmek için Nemrut Dağı'ndaki heykellerin ait olduğu KOMMAGENE Krallığı'na bir kulp bulmuşlardır. Sözüm ona bu ad Kürtçe "KONE GİYA = herkesin çadırı" ifadesinde gelmekteymiş!.. KON gerçekten Kürtçe'de çadır demektir. Ama bu kelime öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. Bir yere "konmak"tan gelir. Türk göçebe kültürünün temel kavramlarından birini teşkil eder. O kadar ki, KONAK kelimesi şehir kültürüne bile yansımıştır. konaklamak, konuk bir yana; şimdinin göçebeleri GECE-KONDU'larda dur-durak bulur!.. Yani Kürt ayırımcılar, dil tahlilleri ile bize çok yardımcı olmaktadırlar!.. (Kafaoğlu, A.Başer-Yücel, Müslim; "Kurtarıcı mı, Masal mı?" Özgür Gündem Gazetesi, 27.7.1992 günlü sayısı) Edirne alperen ocakları Yapılan faaliyetler

Yaratılmak istenen 'Kürt-Zaza'' çelişkisi Türk devlet yetkilileri öteden beri Kürt halkının en doğal insani ve ulusal haklarını inkar etmek için Kürt-Zaza ayırımını yaratmaya çalışıyor ve bu konuda azami bir çaba sarf ediyorlar. Son olarak Türk Genelkurmay başkanı Başbuğ da basına verdiği brifingte aynı yola başvurdu. Bu ayırımda ulaşmak istedikleri en önemli hedef ise, Kürtler'in iç birliklerini dağıtmak ve klasik uygulamaları olan 'Böl-parçala-yönet''; 'küçüğünü koru, büyüğünü dağıt'' siyasetini hayata geçirmektir. Kimileri farkında olmadan, bu siyasetin elini güçlendirmektedirler. Zaza haklarını savunma adı altında çoğu kez 'Kürtler'' diye tarif ettikleri Kurmanclar'la didişmeyi yeğlemekteler. Kürt kültürü ve kimliğinin tarihi kökleri Bugün Kürdistan olarak bilinen coğrafyada binlerce yıl boyunca değişik kavimler bir arada yaşamışlardır. Bunların tarihin değişik dönemlerinde coğrafik, sosyal ve (savaş-çatışma-baskı gibi) 'Siyasi'' nedenlerle göç edip başka yerlerde konaklandıklarını biliyoruz. Bu göçlerde çoğunlukla aynı aşiretten/kavimden gelme insanların her zaman topluca aynı yere gitmediklerini de biliyoruz. Bazen iç çelişkilerden ötürü, bazen de tercihen, aşiretin/kavmin değişik kolları farklı farklı coğrafyaları kendilerine mesken tutmuşlardır. Yüzlerce, hatta binlerce yıl süren farklı yaşamlar, haliyle bu akraba ve muhtemelen başlangıçta aynı dile, aynı gelenek ve göreneklere sahip insanlar arasında zamanla ortaya çıkan değişimlerden ötürü farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dilleri farklı kanallarda evrimleşmiş, eski kültürlerinin belli yönlerini korumakla birlikte, bazı yönlerini terk etmiş ve buna yeni özellikler eklemişlerdir. Ayrıca yerleştikleri yeni yerlerinde de her biri kendilerine komşu olan diğer insan topluluklarıyla da dilsel-kültürel alışverişlerde bulunduklarından, onlardan da sürekli yeni özellikler kazanarak dil ve kültürlerini zenginleştirmişlerdir. Tabii ki ayrıştıkları akrabalarla da bağları tam anlamıyla kopmamıştır. Değişik tarzdaki kültürel ve üretimsel alışverişleri devam etmiştir. Bu devamlılık onların ortak aidiyet duygularının sürekli canlı kalmalarına yol açmıştır. Bu yüzden bazen coğrafik olarak görece daha uzak bir mesafede olan bu akrabalarını, iç içe yaşadıkları yeni komşularına nazaran kendilerine daha yakın hissetmeye devam etmişlerdir. Dar zamanda, açlık-kıtlık vaktinde, yada kavga-savaş durumunda başvurdukları ilk yer olmuşlardır birbirleri için. İşte bu şekilde uzunca tarihi bir süreç içerisinde oluşan aidiyet duygusu ve dış tehlikelere karşı korunma ihtiyacı, bir birlerinden ayrışmış kesimler arasında ortak bir üst kimliğin oluşmasını sağlamıştır. 'Kürt kimliği'' de böylesi bir sürecin ürünü olsa gerek. Tarihte belli bir kimliğin, gerek üst ve gerekse de alt olsun, tam olarak, ne zaman nerede oluştuğunu bilmek mümkün değildir. Çünkü yazının icat edilmediği süreçleri sadece belli arkeolojik buluntulardan hareketle izleme imkanı vardır. Bu verilerse, halkların kültür ve yaşam tarzları hakkında kimi bilgiler vermekle birlikte, onların dilleri, müzikleri, şarkıları, destanları vb. ayırt edici kimi özellikleri hakkında veri sunamamaktadırlar. Tarihçiler, Hurri ve Urartular'ın tarihin geçmiş dönemlerinde ortak yaşadıklarını ve muhtemelen 'ProtoHurri-Urartu'' dilini(Yani Hurri ve Urartu dillerinin kaynaklandıkları ön-ortak atası) kullandıklarını, daha sonra bunların ayrıştıklarını ve farklı kanallarda evrimleştiklerini düşünmektedirler. Kimi kaynaklar, 'Hurri'' kavramının, 'Öncü savaşçılar'' anlamına geldiğini belirtmektedir. Bugünkü 'Peşmerge'' kavramıyla özdeş. Ama değişik versiyonlar da sözkonusu. Ama her halukarda, 'Kürt'' kavramı ve kimliğinin 'Hurri'' kimliğinden türediği ihtimali oldukça güçlüdür. 'Hor'' 'Hur'', 'Hurri'', 'Hurrit'', 'Kurrit'' gibi kavramlara kökenlik eden 'Kur'' kavramını Sümer'ler Kuzeydeki komşuları için kullanmıştır. Bazen 'Kur'' yerine 'Mar'' kavramına da yer verildiği görülmektedir. (Hurriler'in devamı/veya bir kolu olan Mitanniler'in en büyük ve önemli merkezi ve kült yerinin de bugünkü Mardin olması dikkat çekici). 'Kur'' kavramının bir birleriyle ilintili değişik anlamları vardır. Bunlardan birkaçı şöyle: Kuzey, dağ, dağlık ülke, düşman, yılan, ejderha..(Samuel Noah Kramer, 'Sümer Mitolojisi'', Kabalcı Yayınevi) Görüldüğü gibi Sümer'ler için Kuzeyli komşuları tehlike sembolü olmuştur. Prof. Dr.Hrozny bu durumun Sümerler'le Kuzeydeki kavimler(Bunların arasında Hint-Avrupa'lı kavimler de mevcuttur) arasındaki çelişkilere bağlıyor. Ona göre Sümer'ler, Hazardenizi'nin Doğusu ile Ortaasya arasında yer alan bir bölgeden göç etmişlerdir. Bunlar ilk önce Hazardenizi'nin Güneyinden bugünkü 'Doğu-anadolu'' ile 'Güneydoğu-anadolu''ya yerleşmişlerdir. Ancak daha önce yerleşik olan kavimler onlara rahat vermemiş ve daha Güneye doğru gitmeleri için onları sürekli baskılamışlardır. Böylelikle ta Basra Körfezi'ne kadar inmek zorunda kalmışlardır. Kuzey Mezopotamya ile Güney Mesopotamya arasındaki bir bölgede yer alan Hassuna ve Samarra gibi yerleşim yerlerinde Sümer kültürüyle ortak özellikler gösteren ve Sümerler'den daha eski olan kalıntılara rastlanması, Sümerlerin Kuzeyden Güneye indikleri tezini güçlendirdiği düşünülmektedir.(Bedrich Hrozny, Die Älteste Geschichte Vorderasiens und Indiens) Ancak gerçekten de diğer halkların baskısından mı, yoksa tabii olaylar ve ekonomik sıkıntılardan ötürü müdür, Güneye neden indikleri konusundan henüz kesin veriler mevcut değildir. Tabii yukarıda da dile getirdiğim gibi, hiç bir zaman bir halkın tamamı aynı anda ve aynı yere göç etmemiştir. Sümerlerin de ilk başta önemli bir kısmı Güneye göç ederken, diğer bir kısmının Doğu Akdeniz'in Kuzey kısımlarına yöneldikleri gözlemlenmektedir. Bu kesim de, aradan yaklaşık bin yıl geçtikten sonra Basra Körfezi doğrultusunda Güneye, tarihçilerin deyimiyle 'Babil ülkesine'' gitmişlerdir. Sümerler arasındaki farklılıkların bu şekilde oluşmuş olma ihtimali yüksektir. (Konumuz sümerler olmadığı için ayrıntılı değinmeye gerek yok sanırım. Sadece Sümer 'Üst kimliği'' ile diğer üst kimliklerinin oluşum süreçleri arasında analog kurmaya çalıştım). Sümerlerin tam olarak neden Güneye indikleri bilinmemekle birlikte, Sümer yazılı kaynakları ve mitolojileri, onların Kuzey komşularıyla ciddi sorunlar yaşadıklarını göstermektedirler. Kuzeyli kavimlerin en büyüğü, kendi aralarında güçlü bağlar kurmuş aşiretler konfederasyonundan müteşekkil Hurriler'dir. Sınırları neredeyse Kuzeyde Kafkas dağlarına kadar uzanan Hurriler'in Güneyde, bugünkü Kerkük olan, o zamanların Nuzi şehri ile Zagros'lara kadar uzanmıştır. Batıda ise bugünkü Adana ve İçanadolu'nun sınırlarına kadar uzanmaktaydı. Tarihi süreç içinde Hurri ülkesinin bulunduğu coğrafyada oldukça büyük çalkantılar, altüst oluşlar, yeni göçler (Dışardan gelen ve içten dışa yönelen), önemli siyasi dönüşümler yaşandığı halde, bu coğrafyanın kalıcı ve köklü insan toplumunun yapısında bir süreklilik ve kalıcılığın mevcut olduğu gözlenmektedir. Bu da bu halkın sözkonusu coğrafyadaki köklerinin çok daha eski tarihi dönemlere dayandığını gösteren bir işarettir. Zaten ta 'Neolitik devrim''den beri bu çoğrafyada yaşayan insan topluluklarının güçlü bağlar kurduklarını, kendi aralarında sürekli bir ilişki ağı yarattıklarını ve yerleşik yaşamları arasında tüm yerel farklılıklara rağmen, genel hatlarda 'homojen'' bir karakter taşıdıkları dikkat çekmektedir. Zagroslar'dan başlayıp Kuzey Mezopotamya'ya yayılan, oradan da Harran-Çukurova üzerinden bir kavis çizip Akdeniz kıyıları boyunca yayılan (ve 'Verimli hilal'' olarak adlandırılan kemerin önemli kısmını teşkil eden) bu yerleşim yerleri, bugünkü Kürdistan toprakları içinde yer almaktadırlar. Ortak/Üst kimlik olarak 'Kürtlük'' 'Kürt kimliği''; Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman v.d. halkların ortak kimliğidir. Tüm bunların kendilerini onunla ifade ettikleri ve tanımladıkları üst, çatı kimlikleridir. Bu durumda tek tek diğer kimlikler, 'Kürt kimliği'' çatısı altında kümelenen birer alt kimliktirler. Buna Kurmanc kimliği de dahildir. Kurmanc kimliği; Zaza, Soran, Hewreman kimliklerinin ortak üst kimliği değildir. Söz konusu kimlikler bir birlerine eşit, bir birlerine denk aidiyetlerdir. Her birinin kendi özgünlüğünü yaşatmaya ve geliştirmeye hakkı vardır. Hiç birinin diğerleri üzerinde tahakküm, hegemonya kurmaya hakkı yoktur. Hiç bir dil kendisini diğerlerinin ortak üst dili haline getiremez. Örneğin günümüzde, Güney Kürdistan'da bazen Soranca'yı bir üst/resmi dil haline getirme ve okullardaki eğitimi bu dille sınırlama gibi eğilimler ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık diğer diller ise 'Mahalli'' bir dil olarak algılanmak istenmektedir. Bu, yanlış ve haksız bir eğilimdir. Soranca dili ve kimliği, tüm Kürtler'in kendilerini ait hissedebilecekleri bir dil ve kimlik olamaz. Böylesi bir çaba, oldukça iradi ve objektif koşullardan uzak, keyfi bir tutum olmaktan öteye gidemez. Aynı şekilde birileri çıkıp da Kurmanc kimliğini, dilini tüm Kürtler'i temsil eden bir kimliğe, dile dönüştürmeye kalkışırlarsa; ve yine diğer Kürdi dilleri ve kimlikleri ikinci dereceden, mahalli dil ve kimliklere dönüştürme çabası içerisine girerlerse, yanlış etmiş olurlar. Zaza halkı da, kendi dilini koruma, geliştirme, bununla eğitim ve yayın yapma hakkına sahip olmalıdır. Bu onların vazgeçilmez en doğal ve insani haklarıdır aynı zamanda. Bunun yanında, Zaza kimliğine sahip çıkıp, buna ilişkin hissettikleri aidiyet duygusunu besleyip canlandırmaya çalışırlarsa; bu da meşru bir tutum olur. Ancak bu dil, kimlik ve aidiyet duygusunu, diğer dil ve kimliklere ve en önemlisi de 'Kürt kimliği''ne karşıt bir tarzda savunmaları yerinde olmaz. Bu, Kurmanclar için de geçerlidir, Soranlar için de.. Eğer Kuzey Kürdistan'da Kurmanclar tarafından kendilerine Kurmanc kimliği dayatılsaydı; Zazalar'ın tepkileri haklı olurdu. Kürt kimliği; Kurmanc, Zaza, Soran v.d. kimliklerden hiç biriyle bütünüyle özdeş olmamakla birlikte; bu, Kürt kimliğinin Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman kimlik öğelerini içinde barındırmadığı anlamına gelmez. Tüm diğer kimlikler gibi, Zaza kimliği de diğerleriyle ortak Kürt kimliğine kendisinden renkler katmıştır. Yani Kürt kimliği, biraz da Zaza kimliğidir. Ve yine Zaza kimliği, Kurmanc ve Soran kimlikleriyle ortak paydalara sahip olduğu için, biraz da Kurmancların, Soranların kimliğidir. Bu durum diğer kimlikler için de geçerlidir. Kurmanc, Zaza ve Soranlar'ın bir birleriyle ilişkileri, bütün farklılıklarına rağmen, diğer halklarla kurdukları ilişki gibi olamaz. Örneğin Farsça ve Afganca da Kürdi diller gibi 'İrani diller'' topluluğuna dahil olmakla birlikte, Kurmanc, Zaza ve Soranların bir birlerine karşı duydukları yakınlık ve aidiyet duygusunu Farslar ve Afganlar'la kurmaları sözkonusu olamaz. Bu duygu bazen sözlerle, maddi verilerle anlatılamaz. O sadece hissedilir. 'Biz ve onlar'' ikilemiyle karşı karşıya kalındığında, bir Zaza Farsı, Afganı mı seçer, yoksa Kurmancı, Soranı, Hewremanı mı? Bence ikincilerini.Belki Zazaca, Kurmancca'ya kıyasla dil bakımından Farsça'ya daha yakındır. Ama buna rağmen Zaza'lar, Kurmanclar'la kader birliği etmeyi tercih etmişlerdir. Tarihin belli kesitlerinde, özellikle 15, 16. yüzyıllarda Zazalar'ın bir kısmının İran'a yanaşmaları etnik ve dilsel sebeplerden ötürü değil, tersine dini inaçlarından ötürü olmuştur. Ama günümüzde Alevi inancına sahip Zazalar bilinçlendiklerinden ötürü, Kendilerini İran dini rejimine hiç bir şekilde yakın hissetmemektedirler. Sünni Zazalar ise, her zaman Kurmanclar'la beraber olmuşlardır. Bu bağlamda, yaşanan tarihi gelişmelerden dersler çıkartıp, halklar açısından veya belli bir halkın farklı toplumsal kesimleri açısından önemli olan inançların, yaşam felsefesi ve yaşam tarzlarının da dikkate alınması gerektiği hep göz önünde tutulmalıdır. Kurmanc, Zaza ve Soranlar sadece bir birlerinin dillerine, kimliklerine, özgün kültürlerine değil; aynı zamanda bir birlerinin dinlerine ya da dini inanç kültürlerine de karşılıklı saygı duymalıdırlar. Kanımca bu da 'Kürtler''in aidiyet duygularını geliştirmede önemli bir rol oynayabilir. Zazalar(Ki kendilerine Kırmanc'' diyorlar ve bu da aslında Kurmanc'' ve Kırmanc''ın bir birlerine ne kadar yakın duran iki kimlik olduklarını göstermeye yeter), Kürt kimliğinin oluşumundaki katkılarını inkar edip görmezden gelmemeli; tersine bu üst kimliği koruyarak kendi emeklerine sahip çıkmalıdırlar. Bu sadece Zazalar için değil, Kurmanc, Hewreman ve Soranlar için de geçerlidir. Bu kesimler arasında nüfus sayısı açısından farklılıkların olması, hiç bir şekilde bir kesimi 'Azınlık'' statüsüne düşürmez. Hepsi birlikte çoğunluğu oluştururlar. Türk devletinin 'Azınlık'' meselesini nüfus oranına indirgeyerek konuyu çarpıttığı bilinen bir gerçekliktir. Oysa azınlık veya çoğunluğun sadece nüfus oranına bağlanması yanlıştır. Bu yüzden ne Kürtler 'Türkiyede'' azınlıktır, ne de Zazalar Kürdistan'da . Bu kavrama biraz açıklık getirmekte yarar var. 'Azınlık'', her şeyden önce kendi anayurdu üzerinde yaşamayan insan topluluklarına verilen bir sıfattır. Bunlar tarihin belli dönemlerinde göçler yoluyla gidip başka bir yere yerleşmiş ve hayatlarının geri kalan kısmını nesiller boyu orada geçirmeye devam etmişlerdir. Örneğin Türkiye'deki Gürcüler, Abhazalar, Çerkezler v.b. gibi. Yada Kürdistan'dan Türkiye metropollerine göç eden Kürtler gibi. Bunların yanında Kürdistan'da yaşayan azınlıklar da mevcuttur. Ama Kürdistan'da yaşayan Kürtler binlerce yıldır kendi toprakları üzerinde yaşamaktadır ve bu toprakların sahibi ve mirasçılarıdırlar. Bu açıdan Kürdistan'daki Kürtlerin ulusal, metropollerdeki Kürtlerin ise azınlık sorunları vardır. Bu ikisinin bir birlerinden ayrıştırılması gerek. Birinci kesimin sorunları (kapsayıcı olması isteniyorsa)özyönetimle çözüme kavuşturulabilinir, ikinci kesiminse ulusal-kültürel özerklikle. Zazalar da Kürdistan'da 'Azınlık'' olmadıkları için, onların da özyönetim sorunları mevcuttur. Geleceğin özgür ortamında bu Kürdi halklardan her birinin çoğunluğu oluşturdukları bölgelerde kendi öz yönetimlerini kurmaları onların demokratik haklarıdır.Yine özgür koşullarda kurulacak böylesi yönetimler, kendi aralarında eğer isterlerse federatif veya konfederatif üst siyasal birlikler de oluşturabilirler. Kürt kimliğinin oluşumu, 'Türk kimliği''nin oluşumundan farklıdır. Türk devlet yetkilileri sık sık 'Türk milleti'' nin etnik bir özellik taşımadığını, aynı kültüre sahip insanların sahip oldukları ortak tarihi hafıza ve oluşan birliği sürdürme isteğine dayandığını vurgulamaktadırlar. Sosyal bilimcilerin 'Subjektif ulus'' olarak tanımladıkları bu millet anlayışının Türk ve Kürt halklarının durumuna uyup uymadığını bir önceki yazımda sorgulamıştım.. Uluslaşmada tabii ki subjektif eğilimlerin rolu büyüktür. Hatta vazgeçilmezdir. Ama bütünselliğin sadece subjektif öğelere dayandığını söyleyemeyiz. Subjektif ve objektif öğeler, yani manevi ve maddi öğeler çoğunlukla bir birlerini tamamlarlar. Maddi yaşam ve 'Çıkar'' birliği(Bu sadece ekonomik yaşama indirgenmemeli) ve bunun üzerinde şekillenen manevi-kültürel öğelerin bütününden ulusal bir yapılanma oluşur. Uluslaşma, uzun süren tarihi süreçler içerisinde şekillenir. Kimi dışsal faktörler de bunda rol oynamakla birlikte, esasında gönüllülüğe dayanır. Dayanışmayla başlar, bütünleşmeyle devam eder. 'Aynılaşma'', benzeşme ve ortak paydaların oluşumu süreci gelişir. Ancak bu bütünüyle tekleşme anlamına gelmez. Tekleşme, zoraki ve asimilasyonist siyasetler sonucu oluşur. Kimi halklar dillerini kaybeder, 'Ulusal bütünlük'' içinde erirler. Ama suyun içinde eriyen tuz gibi, şeker gibi o suya tadını vermeye devam ederler aslında. Ve kimi topluluklar, dilsel olarak asimile edilseler bile, tarihi-grupsal hafızalarında kendi aidiyet duydukları kimliklerini saklarlar. Bir şekilde çoğunluktan ayrı oldukları bilincini taşımaya devam ederler. Örneğin Fransa'da görünürde tek dil, tek kültür hakimiyeti mevcuttur. Ama bu, zoraki yaratılmış bir durumdur. Oysa Fransa tam bir halklar, kültürler, diller bahçesidir. Her şeye rağmen dil ve kültürlerini yaşatmayı başaran ve kimliklerini hafızalarında yaşatmaya devam eden Bask, Flaman, Korsika, Oksitan, Breton gibi halklar, kendi ulusal değerlerine sahip çıkıp, bunu yasal temellere oturtmak için yıllardır mücadele yürütmektedirler. Bilindiği gibi Türk devleti de kendisine Fransa'yı örnek olarak kabul etmiş ve 'Tek dilli, tek kültürlü, tek kimlikli'' ulus yaratma sevdasına kapılmıştı. Bu siyaset Fransa'da olduğu gibi, Türkiye'de de iflas etmiştir. 'Kürt kimliği'' ise daha farklı bir seyir izlemiştir. Bu, iradi ve çok kısa zaman dilimi içinde yaratılmaya çalışılan bir mimarlık projesi biçiminde değil, kendi öz dinamizmiyle, tarihin sabırlı demlenişiyle ve gönül birliğine dayalı olarak oluşmuştur. Bir ulus yaratılmaz. Tersine, oluşur. Yaratılmaya çalışılan 'uluslarda'' tekleştirme önde gelir. Oysa oluşan uluslarda aidiyet duygusu ve bilinci öndedir. 'Türk milleti'', 'Türk kimliği'' 'Türkiye halkı'' gibi sıfat ve yapılanmalar, tepeden inme yaratılmaya çalışılan soyut varsayımlara dayanmaktadır. 'Bir/Tek olmak'' ayrıdır, 'Aidiyet'' ayrıdır. Kendisine karşı aidiyet duygusu hissedilen kimlik, farklılıkları bütünleştiren, onları bir ağ gibi ören; emek gibi, goz nuru gibi bir şeydir. Görünmezdir, ama vardır; kendisini hep duyumsatır. Ortak kimlik, kendini karşısındakinde bulmak, karşısındakini kendinde görebilmektir.. Tıpkı ergenlik çağında oluşan arkadaşlıklar, dostluklar gibi. Bu çağdaki gençler, kendilerini içinde bulundukları arkadaşlık gruplarıyla özdeşleştirirler adeta. Ama bu birliktelik eğer arkadaş sevgisine dayanırsa kalıcı olur; aksi taktirde ya dağılır, yada tahakküme, zorbalığa dayalı zoraki bir birlikteliğe dönüşür. Türk devletinin diğer halklarla kurduğu ilişki tarzı ikinci seçeneğe denk düşer. Çünkü ortak emeğe, gönül bağına, özgür iradeye dayanmamaktadır. Halklar, kavimler tarihlerinin ergenlik çağlarında bir birleriyle arkadaşlıklar, dostluklar, kısacası yoldaşlıklar kurdular. 'Yoldaşlık bağı'', onların kendilerini ait hissetikleri ortak kimlikleriydi. Kendilerini onda buldular, onunla bütünleştiler. Ortak şarkılar, ortak marşlar söylediler. Ortak inançları damıttılar yüreklerinde. Bir birlerinin tanrılarına tapınmaya başladılar. Senin tanrın benim de tanrımdır, dediler. Ortak sanatlar geliştirdiler. Dilleri bir koro halinde birleşti, benzeşti ve çok sesli bir orkestraya dönüştü. Kürt kimliği de böyle oluştu muhtemelen. Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman, Lor, Gor, Kelhor, Mad, Goş.. ve daha isimlerini bilmediğimiz, unutulmuş nice kesim, tarihin daha eski renkleri, kimlikleriyle beraber, Hurri, Mitanni, Urartu'dan aldıkları güçle bir araya gelmiş, el ele vermiş, bütünleşmişler.. Bütünleşmiş, ama tekleşmemişler. Farklılıklardan kurulu bir birlik, bir kaynaşma oluşturmuşlar. İşte ulus budur. Zora dayanmayan, gönüllülüğü esas alan, farklılıkları kültürel zenginlik olarak algılayan bir üst kimliktir ulus. Eğer Kürtler, yada onların öncelleri tarihin belli dönemeçlerinde egemenliklerini yitirmeselerdi; iktidarda kalıp bunu sürdürme tutkusuna kapılsalardı; her ülkede olduğu gibi, belki Kürt yurdunda da iç çelişkiler tırmanacak ve belli kesimler ayrıcalıklı bir pozisyon elde etme uğraşı içine gireceklerdi. Bu kesimler aşiretsel-sınıfsal, siyasal oligarşilerden oluşabilecekleri gibi, dinsel veya etniksel kesimlerden de oluşabilirlerdi. Bu egemen kesimler, toplumun diğer kesimleri üzerinde tahakküm kurup, aidiyet duygusuna dayanmayan bir ilişki tarzının gelişmesine yolaçabilirlerdi. Bu durumda muhtemelen Kürt nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan Kurmanclar (Tüm Kürdistan'da 64% olduğu söyleniyor), egemenlik hırsına kapılıp, kendi çıkarlarını üstün tutma, diğerlerini bastırma, hatta giderek asimile etme eğilimi içine girebilirlerdi.. Ama tüm bunlar sadece birer varsayım. Tarihsel gelişim süreci başka bir biçimde yol aldı. Dolayısıyla olasılıklar üzerinden değil, mevcut veriler üzerinden hareket etmek lazım. Şimdiye kadar ülkemizde hiç bir dilin, kimliğin diğer dil ve kimlikler üzerinde hegemonya kurduğuna şahit olmamışız. Tabii yukarıda verdiğim Güney Kurdistan'daki Soran kimliği ve dilini eğemen kılma eğilimlerine ilişkin örnek, bu konuda duyarlı ve uyanık olmamız gerektiğini gösteriyor. Kürdistan'ın hiç bir parçasında, değişik kimlik ve diller arasında negatif rekabetlerin oluşmasına izin vermemek gerek. Bir rekabet olacaksa bu, pozitif anlamda olmalıdır. Yani her kesim kendi dilini, özgün kültürünü, müziğini geliştirmek, nitelikli eserler vermek için bir birleriyle yarışmalıdırlar. Cemal Özçelik Kaynak: www.kurdinfo.com

Ben bir Kurmancim ama gizlice yapilan Kurmanc milliyetciligine karsiyim. Hepimiz Kürdüz diyorsak, tüm dillerimiz(bana göre lehce degil)bizim icin büyük bir zenginlik kaynagidir. Hepsinin arkasinda durup hepsini gelistirmeliyiz.Ben bir Kurmanc olarak nasil Kurmancanin yasamasini istiyorsam, digerleride kendi dillerinin yasamasini dogal olarak ister ve bu onlarin hakkidir ayrica tekrarliyorum bu bizim yani Kürtlerin zenginligidir fakat bu baglamda Kürtlerin nasil Kurmanccilik yapmalarina karsiysam zazacilik yapmalarinada karsiyim. Tarihin bize verdigi rolle hepimiz Kürt ulusunu olusturmus bulunmaktayiz. Bir ulus öyle kolay olusmuyor. Tarihiniz bir olacak, ruhsal birliginiz, cikar birliginiz, soy birliginiz... olacak bunlarin hepsi bizde mevcuttur. Bazi zazalarin Sii ve irani olmasi sebebiyle Iran´a siginmalari ise tabiri caizse yanlis ata oynamalaridir. Cünkü Iran sözde Aryan devletidir ama aslinda gizli Perscilik yapanlarin yani Perslerin devletidir. Türkiye cumhuriyetinin bir diger modelidir Iran. Tr´de Türk milliyetciligi, Irandada Pers milliyetciligi vardir ama söylem aynidir. Eksiginiz ne?? Hepimiz kardesisiz..Ayrica Irandaki Siilik anlayisi Aleviligi kendisine yakin görmez. Sünnilik Alevilikten daha cok yakindir Irandaki Siiilige cünkü namaz kilarlar, Camileri vardir, Oruc tutarlar, Hacca giderler...Sadece Farklari ezan okunurken sonuna Hz. Aliyi eklerler veya Kelimeyi sahadet getirirlerken icine Hz. Aliyi eklerler..Uzun lafin kisasi bizi bizden baska kimsenin anlayacagini sanmiyorum. KÜRT MILLIYETCILIGINE EVET ZAZA,KURMANC,SORAN... MILLIYETCILIGINE HAYIR...BEN SAHSIM ADINA BIR KÜRT OLARAK ULUSUMUN ÖNÜNE KOYULAN FARKLILIKLARIMIZI BIZE KARSI KULLANMA POLITIKALARINA KARSI DURUYORUM VE DURACAGIM... ULUSUMA MENSUP OLAN COGUNLUKTA BENIM GIBI DÜSÜNÜYOR...ONUN ICIN ERMENILERDE, TÜRKLERDE BIRAKSINLAR ARTIK BU SACMA POLITIKLARI. KÜRTLER BIR ULUSTUR VE BU ULUS ÖYLE 80 YILDA OLUSTURULMUS BIR ULUS DEGILDIR.BINLERCE YILLIK RUHSAL BIRLIKTELIKLERI VE GECMISLERI VARDIR.

D.Ali Küçük / Durum ve gelişmeler bugüne kadar sürdüğü gibi devam ederse Zazalar için yok olma riski ve ciddi tehlikeler bulunuyor. Bunu görmemezlikten gelmek mümkün değil. Zazalar deyince Kırdaski, Dımıli, Zazaca konuşuyor. Bunların hepsini kastediyorum. 4-5 milyon bir nüfusu kapsadığı belirtiliyor. TC cephesinde yaşananlar ve yok etme çabalarının herkes aşağı yukarı farkındadır. Sömürgeciliğe karşı mücadele sürecinde Kürdistan kurtuluş mücadelesinde her düzeyde yerlerini aldılar. Bu bileşen içinde varlığı, kimliği, özgürlükleri, dili ve kültürü için mücadele etti. Sömürgeciliğe, inkara, etnik temizliğe, soykırıma, asimilasyona karşı her düzeyde demokrasi, kurtuluş ve özgürlükler mücadelesine katılım gösterdiler. TC devletine ve sömürgeciliğe karşı her düzeyde mücadele etmeleri ve genel birlik katılımlarını onaylıyorum. Bende üzerime düştüğü kadarıyla bunun mücadelesini verdim. Fakat işin kolaycılığına kaçmak bana doğru görünmüyor. PKK' de dahil Kürt hareketlerin çoğunluğu esas olarak ulus devlet mücadelesi verdiler. Şimdi söylemler farklılaşmış görünüyor. Buna karşın Zazalara karşı tutumda bir değişiklik esas itibariyle göze çarpmıyor. Her ulusun tek dili olur mantığına göre Kürtçe denilince resmi dil Kuzeyde Kurmanca olarak algılandı. Dillerin serbestliği ve eşitliği savunulsa da Zazacaya ve Zazalara üvey evlat muamelesi yapıldığını söyleyebilirim. Buna yaşayarak tanık olmuşum. Zazacanın ister lehçe denilsin, ister dil denilsin bir dil diyalektiği vardır. Bunu genelde tarihçiler kabul ediyor. Örneğin Kürdistan'ın her yerinde resmi dil kurmanca olsun diyenler ve tek dil teorisini diğer lehçeleri yadsıyarak, ya da kabul edip geri plana atarak açıklamaya çalışanlar Özgür Kürdistan federasyonunda Soranların hem çoğunluk, hem de Sorancanın Kurmanca dan daha gelişkin olduğunu görmemezlikten gelemezler. Soranca Kürdistan federasyonunda daha çok kullanılan dil olmasına karşın Kurmanca da kullanılmaktadır. Bu durumu ben doğal karşılıyorum. Soranca ve Kurmanca kullanılarak ileri tarihsel gelişmelerin ön zemini hazırlanabilir. Şüphesiz Hevramaninin federasyonda görmemezlikten gelinmesini de üzüntüyle karşılıyorum. Zazaca dil olarak bu gün tehlikede olan diller arasında sayılmaktadır.TC'nin asimilasyonu ve soykırımların Zazaların yaşadığı bölgelerde yoğun uygulanması, en büyük iki Kürt direnişi(Seyit Rıza ve Şeyh Said)nin burada boy vermesi vb nedenlerle Zazalar epeyce güçten düşürüldü. Bütün zaaflarına rağmen önemli direniş merkezleri buralarda gelişmeye devam etti. Bugün bile gerillanın Dersim ve Amed eyaletinde ağırlıklı tutunmasının önemli bir nedeni budur. Dikkat ederseniz daha önce KDP Soranları görmemezlikten geliyordu. Doğru yaklaşım göstermiyordu. KDP' ye en çok ve ilk muhalefetin Soran alanında gelişmesinin bir anlamı var. PKK içinde gelişen muhalefet ve ayrılanların önemli bir bölümü Zazalara ve Kürdistan'ın kuzeyinin kuzeyini ve batısını oluşturan bölgelere dayanıyor. Her şeyi bununla açıklamıyorum ama bunun önemli bir etken olduğunu sanıyorum. PKK liderinin de bunun farkında olduğunu düşünüyorum. Zazaların dil ve kültür alanındaki bazı farklılıkları ve tarihsel olarak gelişmiş özellikleri “biz eşitiz, aynı ulustanız, sizinde özgürlüğünüz genel özgürlükle sağlanır, hele bir kurtulalım ondan sonra farklılıklara karşı değiliz yaşarsınız“ demekle geçiştirilemez. Kürtler eğer demokrasi ve özgürlüklerde samimi ise kendi kardeşlerine Türkçe telaffuzdaki kardeşlik gibi yaklaşamaz. Türkçe kardeşliği taklit etmek doğru olamaz. Böyle bir kardeşlik zihniyetinde olanların Kürdistan'a zarar verdiği kanısındayım. Birincisi Zazalara ve Zazacaya gerekli önem verilmediği, en azından ister lehçe ister dil deyin kendi konuştukları dilin gelişimi için kardeşlik ve özgürlük gereği her alanda eşit yaklaşım göstermeleri gerektiği kanısındayım. Şimdiye kadar geliştirilen Kürdistani kurumlarda, yayınlarda, enstitü, basın yayın ve TV lerde bunun gösterilemediğini ne yazık ki görebiliyoruz. İkincisi tek dil teorisi ve Zazacayı kabul edip gereklerini yapmamaktan kaynaklanan nedenlerden dolayı Zazaların asimilasyonuna katkı sağlamış oluyoruz. Bu katkının şöyle zararı var: Zazaların asimilasyonu kolaylaştırıldığı zaman Zazalar Zazacayı her unuttuklarında Kurmanca öğrenmiyorlar(bu yön çok azdır) ve genellikle yerleşmiş asimilasyon politikalarından dolayı Türkleşiyorlar. Zazaca ve Zazalar sömürgecilik uygulamasından dolayı zaten tehlike altındadır. İnsanların konuştukları dil önemli ve vazgeçilmez bir temel araçtır, hatta amaçtır. Bugünkü koşullarda kimse Zazalara Zazacayı bırak, ilahi kurmanca öğren demiyor. Bu tür itirazların yapılacağının farkındayım. Bunu söyleyenler Zazacanın gelişmesi ve korunması için şimdiye kadar pratikte süren önemsiz davranış ve ayrıcalıklı tutumdan kolayca vazgeçmiyorlar. Unutmayın, Zazaca ve Zazalara her önemsiz yaklaşım TC asimilasyon politikasına güç katar. Zazalarda öyle gönüllü Zazacayı bırakıp Kurmancayı konuşmazlar veya çocuklarına öğretmezler. Özgürlük ve eşitliğe göre doğal olursa birbirlerinin lehçelerini şimdiye kadar olduğundan daha rahat öğrenmeye çalışırlar. ******** Kürdistan coğrafyasında aynı genele katılanların farklılıkları olur. Bazı farklılıklar eşitlik ve özgürlük yaklaşımları ve uygulamalarıyla zamanla kalkabilir. Bazıları özel olarak korunur ve beklide güçlenir. Avrupa ulus devlet mücadelelerine en çok sahne olan yerdir. Bu gün geldikleri noktada ulus devletler aşıldı. Artık çok önemsiz görünen ve hatta çok az olan diller özel olarak yaşatılmaya ve korunmaya çalışılıyor. Farklılıklar kabul ediliyor. Dil ve kültür alanındaki farklılıklara hoşgörü var. Bu durum demokrasinin bir gereğidir. Demokratikleşmeyi çağımıza göre savunanlar bu durumları görmemezlikten gelemez. Parçalanmışlık, yasak, yok etme, soykırım ve asimilasyon vb nedenlerden dolayı bizdeki farklılıklar daha fazladır. Farklılığı yok saymak veya görmemezlikten gelmek, o farklılığı ortadan kaldırmaz. Kaynaştırıcı ve bütüncül teorilerle izah getirmek ve bu doğrultuda atılan her politik adımda özgürlük ve demokrasiye zarar verir. Üstelik TC'nin devlet eliyle geliştirmek istediği “Kürtlüğe“ kolaylık sağlar. Belki bazıları farkında değildir, şimdiye kadarki tutumları ve politikaları sürdürürlerse, TC kendi Kürt çözümünü veya çözümsüzlüğünü geliştirirken Zazaca ve Kurmanca faktörünü kullanmaya çalışacaktır. Türkiye'nin demokratikleşmesini isterken başta kendi içimizde demokrat ve özgürlükçü olmamız gerekmiyor mu? Farklılıkları tanıyın derken tarihsel olarak gelen farklılıklarımıza karşı farkın özgürlüğü ve gelişmesini güvenceye alacak adımlar gerekmiyor mu? Sanırım 12 veya 13 Kürdistani televizyon var. Bazıları ağırlıklı Soranca, bazıları da Kurmanca yayın yapıyor. Özgür Kürdistan federasyonu Soranca ve Kurmanca eğitim ve yayınları birlikte yapıyor veya bir kısmını ayrı yapıyor. Orada unutulan Hevremanlardır. Kuzeyde Zazalar ve Zazaca daha özgürlüğe kavuşmadan unutturulmaya çalışılıyor. Kürdistani kurumlar ve örgütlenmelerde farklılığın gerektirdiği haklar oluşturulmuyor. Çok az uygulaması olduğu içinde bir bakıma tanınmıyor. Birlik olan yanlarımızla birliğiz. Ama farklı olan yanlarımızla da birlik olmalıyız. Farklı olan yanlarımızı geliştirerek, onlara saygılı olarak, demokrasi ve özgürlüklere yaklaşım esprisi içinde ele alarak yaşamayı öğrenmek en doğru olanıdır sanıyorum. Öte yandan halkımız arasında bir söz var: “ağlamayan çocuğa meme vermezler.“ Birlik olmayı göz ardı etmeden Zazaların Zazaca vb farklılıklar için kendisinin bizzat atacağı adımlara çok önem veriyorum. Sorunu doğru ve bilimsel tartışarak, kendi dilini vb kurumlarını geliştirerek kendilerine yer açması hayati derecededir. Anlamlı olanda bu olur kanısındayım. UNESCO Zazacayı tehlikede olan diller arasında saydı. Bu durum bile hepimizi yeniden düşünmeye sevk etmeli inancındayım. Bu tavır ve düşünüş biçimi uygulamaya geçirilirse yanlış yaklaşım ve politikaların gözden geçirilmesine ve düzeltilmesine hizmet eder. Başta yola çıkarken Kürtlere özgürlük sloganını atıyorduk. Bu gün bazı yanlış yaklaşımları gördüğüm ve eski bazı yaklaşımlarımı eleştirdiğim için Zazalara özgürlük kavramını seçtim. Dursun Ali Küçük 25.5.2009

D. Ali Küçük / Roza sıma bımbarek wo! Zazalara Özgürlük makaleme gelen tepkiler genelde olumluydu. Farklı görüşlerde vardı, bunlara değer veriyorum. İlgi üzerine siteye bakan arkadaşlar sorunun tartışılmasını uygun gördüler. Bunu da olumlu bir tavır ve düşünce özgürlüğüne saygı olarak değerlendiriyorum. Ortak coğrafyayı tartışmadığımı belirtmiştim. Bunu tartışanlara da saygı gösteririm. Ortak coğrafyada yaşayan farklı halklarda vardır. Onlarda bu coğrafyada devlet kurmuş ve iktidar oluşturmuştur. En önemlisi bu coğrafyayı beraber paylaşmışız. Onlardan bu coğrafyayı farklı adlandıranlar var. Farklı adlandırmaları sorun olarak görmüyorum. Ulus-devlet oluşturan sömürgeci Türk egemenliğine karşı birlikte tavır alışımızı önemsiyorum. Geçenlerde İlter Başbuğ sözüm ona yeni bir değerlendirme yaptı: Türkiye halkını oluşturanlara Türk milleti denir. Mustafa Kemal'e de referansta bulundu. Türkiyelilik kimliğine açıkça karşı olduğunu belirttiler. Örneğin aynı şeyleri bazı Kürt değerlendirmelerinde de görüyoruz. Şöyle ki; Kürdistan coğrafyasında yer alan ulusal azınlıklar dahil herkes Kürt ulusunu oluşturur. Bu ve buna benzer zihniyet bana Kemalizm'i hemen hatırlatıyor. Bu görüş tersten Türk egemenlik sistemi ve milliyetçiliğine benzerdir. Bu tür görüşleri reddediyorum. Coğrafya kimliğimiz ortak olmalıdır. Bu Kürt ulusu değil, Kürdistanlılık vb tabir edilebilir. Pirimiz Seyit Rıza ve şeyh Sait efendi Zazaydı, Kırmançki, Dımili veya Zazaca konuşuyorlardı. Başarılı olsalardı bulundukları alanlarda Zazacayı geliştireceklerdi ve Kurmancanın gelişmesine bir itirazları yoktu. Koçgiri ve Dersimli ileri gelenler bazı istekler sıralamıştı. Muhtariyet, dil ve kültür özgürlüğü istiyorlardı. Dolayısıyla Dersim, Koçgiri ve Şeyh Sait efendimizin etkilediği bazı bölgeler Zazaca özelliklerini koruyup geliştirmek istiyorlardı. Coğrafya tanımlamaları genel olarak Kürdistan'dı. Federal bir demokratik ve özgürlükçü Kürdistan veya ortak adlandırılan coğrafyamızda kalan halkaların birlikte yaşamasından yanayım. Kürt ulusu denildi mi sadece Kürtleri kapsar ve diğerlerini dışlar. Ortak coğrafyamızda çok kültürlülükten yanayım. Bunu böyle özetlerken Zazacanın güncel ve geleceği için Zazaca televizyon ve radyonun ayrı oluşturulmasından yanayım. Sorani, Kurmanca TV ler 15 taneyi buluyor. Ayrı yayınlar yapan Zazaca(Kırmançki, Dımili, Zazaca), Goran, Hewramani, Lor vb televizyon ve yayınların oluşturulmasını zenginlik olarak değerlendiriyorum. İster lehçe ister dil denilsin bunların farklılığını, dilini ve kültürünü kendi dilleriyle ifade etmeleri en doğrusudur. Anadilde eğitim istiyoruz kampanyaları; Zazaların yoğun yaşadığı yerlerde anadilin Zazaca olarak kullanılması, eğitimin ve kültürün Zazaca geliştirilmesi, Kurmanca konuşulan yerlerde anadilin kurmanca olması biçiminde formüle edilmesi en yakışan tavırdır. Anadilde eğitim derken sorunu bu şekilde anlıyorum. TRT 6 açılınca bazı Zazalar TRT 7 nin Zazaca olarak açılması için başvuruda bulundular. TRT'nin Zazaca yayın yapması istenebilir. Ayrıca istiyorsa TRT'nin kendiside yapabilir. Bir dili siyasi görüşleri birbirine zıt olanlar kullanabilir. Bunu istiyorken Haydar Işık abimiz bir Dersimli olarak hemen karşı çıktı. İsteyenlerin ne düşündüklerine bakmıyorum. İsteyen hangi biçimde olursa olsun Zazacayı kullanabilir. Bu durum o dili geliştirir. Neredeyse dil için siyasi tavır koyanların ortaya çıkması düşündürücüdür. Aynı abimiz Khorolar tanımlamasını hakaret olarak, hatta faşizan görüyor. Galiba Dersimde anasından ve yakınlarından bu kelimeyi duymamış gibi davranıyor. Anam, “zone ma“, “ma“ tanımlamalarını kullanırken khoro(kıro değil, bu Türkler tarafından Kürtleri aşağılamak için kullanılır) olarak Kurmanca konuşanları kastediyordu. Bunu hakaret olarak değil, gayet doğal ve normal olarak kullanıyordu. Dersimi seviyorum, insanın doğup büyüdüğü yeri sevmesi gayet doğal. Dersimi sevmeyen bir Dersimli başka yerleri sevemez. Ama Dersimi sevdiğim gibi Bingöl'ü, Amedi ve Koçgiriyi, Botan'ı, Serhatı vb yerleri, kısaca Ortadoğu coğrafyasındaki her yeri seviyorum. Dersimliler kendilerine Zaza demezler. Eskiden Zaza derken kendi dışında Zazacayı konuşan veya Suni olan Zazaları kastediyorlardı. Kırmançki, Dımili ve Zazaca günümüzde yaygın kullanılıyor. Bu gün Zazalar derken Dersim, Bingöl, Koçgiri, Siverek, Varto ve Amed'in bazı alanlarında vb yerlerde yaşayanları kastediyorum. Gelinen noktada hepsini kapsayacak kavram Zazalar ve Zazaca olarak öne çıkmıştır ve en çok kullanılmaktadır. Zazacayı dersimce olarak tanımlamak yetersiz kalır ve oldukça eksiktir. Kavram böyle kullanılırsa Dersimle sınırlanmış olur. Genel kabul görmez. Haydar abimiz Zaza dili ve Zazaca için yapılan girişimlere karşı çıkıyor. Devlete sığınma olarak değerlendiriyor. Bir anlık tamam diyelim. Buyurun Kurmanca yayın yapan radyo ve televizyonlar günde en az sekiz saat ve eşitlik gereği 12 saat Zazaca yayın yapsınlar. Söze gelince hepimiz Kürdüz, eşitiz, ulusal haklarımız ve özgürlüklerimiz için ortak mücadele yapıyoruz. Kaldı ki bu mücadeleye her düzeyde hepimiz katıldık. Dil ve kültür yönünde Kürt televizyon, radyo v b kurumlarda Zazacaya üvey evlat muamelesi yapmak neyle açıklanabilir. Bu durum Dersimliiğe yakışmadığı gibi Zazalara yapılması da hoş görülemez. Böyle normal anadan doğma doğal ve insan olma haklarımıza normal saygı ve eşitlik gösterilmedi mi, kendisine demokrat ve özgürlükçü diyenler bu durumu nasıl kabul edebilir? Kimileri basite kaçmak için Zazacılık yapılıyor etiketini vurarak kendisini dar zihniyet ve günahkarlığından kurtarmak ister. Bazı doğal ve anadan doğma haklarımızı söyle sıralayabilirim: Bağımsız Zazaca televizyon ve radyo kanallarının kurulması, İnternet üzerinde yayın yapan televizyon ve radyoların kurulması ve geliştirilmesi, Zazaların yoğun yaşadığı yerlerde anadilin Zazaca olması ve Zazaca eğitimin yapılması, Zazaca dili ve kültürü üzerinde çalışma yapan herkesime siyasi görüşlerine bakılmaksızın değer verilmesi ve bu tür çalışmaların teşvik edilmesi, TRT'de bir kanalın Zazacaya ayrılması, Devletin Türkçeye gösterdiği duyarlılığın bir benzerinin Kürtçeye, Kurmancaya ve Zazacaya gösterilmesi, Aynı duyarlılığın eğitim, kültür vb alanlarda gösterilmesi, vatandaşsak vergi veriyorsak devletin bunları yapma zorunluluğu vardır. İkinci dil, yedek dil olma teori ve politikalarının reddedilmesi, Kurmanca ve Zazaca bizim ana dilimizdir ve anadilimizle eğitim, kültür vb her şeyi gerçekleştirme hakkımızdır, Değiştirilen ve Türkçe yapılan yerlere eski Zazaca isimlerin geri iade edilmesi, Zazaların yoğun yaşadığı yerlere Zaza ve Zazaca bilen idari, eğitmen vb elemanların atanması, Zazaların dili ve kültürünün korunarak geliştirilmesi, bu konuda olanakların sunulması, Kürtçe televizyon ve radyolarda Zazacaya en az sekiz saat yer verilmesi, hatta bazı kanalların yarı yarıya yer vermesi, Zazalarda mücadeleye her düzeyde katıldı. Şimdiden diline kültürüne lütfen türünden saygı gösteren veya yok olmasına seyirci kalan tutum ve politikaların reddedilmesi, Eşit ve özgürlük istiyorsak eşit ve özgür yaklaşım beklemek hakkımızdır ve bu nu yadırgayanlar çokça düşünmelidir, Talepler artırılabilir. Şimdilik bu kadarını belirtebilirim. Ortak coğrafya temelindeki talepler zaten benzer ve örtüşüyor. Onları tekrarlamıyorum. Sadece coğrafyamızın zenginliğine saygılı olmayı, ortak isteklerimizin önemli noktalarda kesiştiği, farklılıklarımızı da demokrasi ve özgürlüğün bir gereği olarak kullanılmasından yanayım. Federal ve demokratik bir sistem çerçevesinde statüleri olmak kaydıyla Türkiye için üst ve alt kimlikleri olumlu görüyorum. Federal ve demokratik bir Kürdistan'da coğrafyamıza uygun düşen üst ve alt ve kimlikleri geliştirmeyi daha kalıcı ve yararlı görüyorum. Türk sömürgeci sisteminin ezberlerini bozuyoruz. Bunu daha geliştirmeliyiz ve çok önemsiyorum. Bizde onlardan etkilenen tersi görünen ve özünde benzer olan ezberleri bozmalıyız. Bizim teklerimiz ve ezberlerimizde bozulmalıdır. Başka türlü demokrasi ve özgürlükler gelişmez. Zazalar ve Zazaca üzerine hangi düzeyde olursa olsun çalışma yapanlara büyük değer veriyorum. Onlarında bazı ezberleri bozduğunun farkındayım. Wate grubunun çalışmalarını değerli görüyorum. Orada yer alan bir arkadaş benim yazımda çaresizlik olduğunu belirtmişti. Zazalar ve zazaca konusunda çaresiz olduğumu belirtebilirim. Hala ciddi bir çözümün üretilmediğini üzülerek görüyorum. Kendimi de bunun dışında tutmuyorum. Ezberleri yetersiz ve anlamsız görüyorum. Bu konuda dikkatli yazıyorum. Ezbere konuşmak istemiyorum. Bu konu üzerinde araştırma yapmak istiyorum. Bazı bilgilerim olsa bile hala yetersiz kalıyor. Bu alanda çalışanların bana belge, bilgi vb dökümanlar ulaştırmalarını ve yardımcı olmalarını bekliyorum. Aşağıda ki mailime yardımcı olabileceklerin yardımını özellikle istiyorum. Bımıne woşiyede. Dursun Ali Küçük 6.6.2009 [email protected] Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

Orhan Zoxpayic / Konfiçyus'a sormuşlar; "Eğer bir ülkede yönetici olsaydınız ilk olarak ne yapmak isterdiniz ?" Konfiçyus : "Şüphesiz önce dili düzeltirdim." "Peki neden?" "Çünkü dilde bozukluk varsa söylenen şey tam olarak anlatılamaz; eğer söylenilen, gerçek anlamı yansıtmazsa asıl eylem gerçekleşmez. Eylem gerçekleşmez ise sanat ve ahlak çöker, sanat ve ahlak çöküntüye uğrarsa adalet yoldan çıkar, eğer adalet yoldan çıkarsa çaresiz kalan halk bunalıma sürüklenir. Sonuçta doğru karar verme olanağı ortadan kalkar." İşte bu durumları önlemek için dil, tüm öğretilerin üzerinde önem taşır... Bu makalemi yazdığım saatlerde Zazaca dili ve kimligi üzerine maalesef kendini Zaza çevresi olarak adlandıranlarla , Kürd "Kurmanç" çevreleri tartışmayı çoktan baslatılar bile! Selim Çürükkaya'nın "Adrenalın neden yükselir?"başlıklı yazısını okuyunca fanatik ve bir o kadarda ön yargılı bir kişinin Zazaca dili ve kimliği üzerindeki rahatsızlığına tanık oluyoruz. Bu bence bir kişinin değil böyle düşünen bir çevrenin veya mantığın olduğunu gösteriyor. Bu çevrelerin Zaza dili,kimliği fobisi olduğu bir gerçekliktir. Fobisi olan bu çevrelerin Türk- Resmi ideolojisinden ne farkı vardır? Geçmiste Türk-Resmi görüşüde hep bir ağızdan bağırıyorlardı. Kürdler dağlı Türklerdir.Kürdler bölücüdür.Kürdler Türktür teranelerini hatırlasınlar. Bu ırkçı şoven ve asimlasyoncu yaklaşımı unutularmı ? ibret alsınlar. Zazaca dili,kimliği,kültürü ile ilgili sorunlardan rahatsız olan bu çevreler "Kuzey Kürdleri" hala Kürd uluslaşma süreci veya bir statü elde etmedikleri halde Resmi ideoloji oluşturmalarına tanık oluyoruz. Düşünün-kü ! bu çevreler devletleşip,otoritelerini kurduklarında Kürd coğrafyasında farklı inanç,kültür ve kimlikleri taşıyan gurupların vay haline ? demekten kendimi alamıyorum. Farklı kültürel,inanç ve kimlikler zenğinliğine bu sekter yaklaşımları biliyoruz. Güney Kurdistan da Soran-Bahdinan bölgelerindeki sorunlar başta olmak üzere, Goran-Hewraman yine Feyli Kürdlerin biribirileriyle olan sorunlarından tarihsel ders çıkarmamız gerekir. ########################################## Dil ,bir ulusu teşkil eden unsurların başında gelir. Bir ulusu ayakta tutan bireyleri biribirine bağlayan,sarsılmaz bir birlik yaratan ve ulusal bilinci besleyen bir unsur olarak dili gösterebiliriz. Kısa adı (UNESCO) olan Birlesmis Milletler Egitim Bilim ve Kültür Örgütü'nün 21 Şubat Dünya anadili günü öncesinde yayınladığı "Tehlike Altındaki Diller Atlası" na göre Türkiye'de 15 dil tehlike altındadır. UNESCO'nun yayınlamış olduğu bu raporda benimde konuşttugum ana dilim Zazaca güvensiz durumda olan diller kategorisi içinde yer almaktadır. UNESCO'nun akademik ve bilimsel araştırmalarla yapmış olduğu bu tesbit üzerine,Zaza'ca dilii üzerine bazı aydın ve yazarlarımız konunun hasassiyetine değinerek makalelerinde çok anlamlı çağrılar yapmışlardır. D.Ali Küçük,Ilhami Sertkaya (v.s) ismini sayacağım birçok duyarlı aydın ve yazarımızın bu duyarlılığına dikkat çekmek ıçın bu yazıyı kaleme alıyorum.Zazaca'nın güvensiz diller konusu hakkında birçok yazar ve aydının değerlendirmeleri farklı olduğuna tanık oluyoruz. Doğal olarak tüm insanların aynı düşünmeside beklenemez. Bu yaklaşım doğa ve bilimin yasalarınada aykırıdır. Zaza'ca konuşan toplumun dili ve kimliği üzerinde'de öteden beri çok farklı tartışmalar olmakla beraber farklı tezler'de savunulmaktadır. Bu tezler yıllarca Türkiyedeki Üniversiteler,Türk-Dil kurumu başta olmak üzere bilim dışı ve hayali teorilerle "Güneş-Dil teorisi" insanlarımız aldatılmaya çalışılmıştır. Bu teoriler artık iflas etmiş,tarihin çöp sepetine atılmıştır. Yine Zazaca konuşan bazı gurup,çevre ve şahsiyetlerin öteden beri farklı düşünceleri vardır. Bu çevreler arasında da bir konsensüs yoktur. Bu çevrelerden bazları arasında çok zıt ve uzlaşmaz çelişkiler görebiliyoruz. Bu kişileri de kategorilere ayırabiliriz. Bazıları farklı mahlaslar da yazarak asıl kimliğini saklıyorlar. Bu kesimlerin bir kisimi Türk-devlet sisteminin stratejik kurumlarından beslenerek Zazaca dilini konuşan topluluğu farklı siyasi taraflara kanalize etmeye çalışırlar. Bunu yaparkende cok soysuzca,bilim dışı aşırı Türkçü ve kafatasçılardan daha saldırganca komşu dillere,kendi gurubundan olan dillere saldırırlar. Bugün kabul etsek de, etmesek de Zazaca konuşan kesimler, „Dersim" ve „Zazalar" şeklinde bölünmüşlerdir. Bu bölünmeye gerekçe olarak ortaya sürülen, Alevilik ve Sunnilik durumudur. Bu bölünmüşlüğü giderecek çabalar ve ciddi girişimlerde mevcut değildir. Bir kısım çevrelerde gecmiste anti-sömürgeci Kürd ,Türk sol siyasi gelenekten gelmişler. Bu kesimler sık,sık tanık oluyoruz kendi aralarında başta olmak üzere kendileri gibi düşünmeyenlerle tartışma içindedirler. Geçmiste yer aldıkları siyasi guruplarla çatışmaları ağırlıklı Zaza dili ve kimliği ekseni üzerinden yürütülmektedir. Kürd örgüt yapılanmaları içinde Zaza'ca konuşan kesimlerle bağımsız hareket ettiklerini söyleyen bu guruplar arasındaki tartışmaların detaylarına girmiyeceğim,ağır hakaret ,iftira ve her türlü mekanizmaları üzülerek söylüyorum birbirilerine karşı insafsızca kullanmaktadırlar. Zazaca dilini konuşan topluluk üzerinde zaten yıllarca Türk devletinin hesaplarının olduğunu biliyoruz. Zazaların Kürd olmadığı tezini ve Kürd toplumuyla karşi karşıya getirildiğini çok iyi hatırlıyorum. 1995-1996 yıllarında "Dicle'nin sesi Radyo'su" Diyarbakır 7.Kolordu kararğahından 2 yıl boyunca Zazalar ayrı bir ulus tezini savunarak günde 8,10 saat Zaza'ca küfür,iftira ve hakaretlere varan yayınlarla Kürd ve Ermeni halklarına karşı propaganda yapttıklarını Bingöl ve Diyarbakir halkı çok iyi biliyor. Yine Genelkurmay Harp Tarihi'nin yayınları arasında Nazmi Sevgen ,Rahmi Batur gibi emekli subayların çıkarmış olduğu kitaplarda savunulan bilim dışı tamamen yalan ve iftiralara dayalı tezlerle ilgili yayınlar hala hafizamızdadır. Zaza'ca dilini konuşan toplum üzerinde bu kadar oynanmasının elbette tarihi,siyasi,kültürel, sosyo-psikolojik boyutları irdelenmelidir.Düşüne biliyormusunuz ? hem devlet sistemi,hem Zaza'ca konuşan belli çevreler,hemde Kürd örgüt yapılanmaları bazı azydınlar tarafından kıyasıya kendine doğru çekme,kendi tezlerini,siyasi ve ideoljik fikirlerini empoze etme mücadelesine tanığız. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türk resmı anlayışının hesabını yıllarca biliyoruz. Ama Zaza'ca konuşan çevreler,guruplar aydın ve yazarlar farklı ideolojik ve siyasi tercihlerini bir tarafa bırakmaları gerekir. Zaza'ca dilinin geliştirilmesi ve UNESCO'nun deyimiyle güvensizlik ortamından kurtarılması için asgari müştereklerde "sadece dil konusunda" bir araya gelmelidirler. Zaza'ca konuşan kesimlerin hepsinin kısır döngü çekişmelerden vazgeçmelidirler. Gerek bağımsız hareket eden gurup ve bireyler, gerekse örgütsel ve kültürel alanda çalışma yürüten guruplar iyi niyetlerini ortaya koymalıdırlar. Zaza'ca dili günümüzde 4,5 milyon arası insanların konusttugu,tahmin edilen kadim bir dildir. Kürd kurum,örgüt,internet siteleri,televizyon ve radyoları başta olmak üzere Güney Kurdistan yönetimi dahil Zaza'ca diline bugüne kadar gerekli önem vermedıği kesindir.Tüm bu kesimlerin kendini sorgulamaları ve özeleştirisel davranmalıdırlar.ROJ TV başta olmak üzere ,TRT 6 ve Güney Kurdistan ve Avrupadan yayın yapan Kürd kanalları Zazaca dilinden proğramlara yok denecek kadar azdır. Bu konuda en büyük görev hiç kuşkusuz ki Zazaca dili üzerinde çalışma yapan duyarlı aydın,yazar ve çevrelere düşmektedir. Ancak, tarih yazıyor ki bir dil ölüyor ya da kayboluyorsa o dili konuşanlar önce vatanlarını, yurtlarını kaybetmişler demektir,sözünü unutmamiz gerekir. UNESCO'nun raporuna göre Türkiyede son dönemlerde üç dil kaybolmuştur. Bu diller hakkında aşağıdaki bilgiler aktarılmıştır. Kafkas kökenli UBIH DILI'ni yeryüzünde konuşan tek kişi olan Bandırma'nın Hacı Osman Köyünden TEVFIK ESENÇ 8/10/1992 tarihinde öldüğü için bu dil de ölmüştür. Çünkü artık o dili yeryüzünde konuşan yoktur. Atlasa göre Türkiye'deki üç dil kayboldu. Kapadokya Yunancası, dünyada da son derece tehlike altında. Diyarbakır Lice'deki Kamışlı köyünde konuşulan Mlahso da kayboldu. Suriye'ye göçen köylülerden İbrahim Hanna'nın 1995'te ölümüyle bu dil de öldü. Kamisli köyü dogrusu Kulp ilcesine bagli olup, köyün Kürdçe ismi "Zılek" tır. UNESCO'nun raporunda belirtilen bu diller son zamanlarda sadece bir kişinin bildiğini yazıyor. Bir dili yok olmaktan koruyabilmek için yapılabilecek en önemli şey insanların o dili konuşabilmesi ve çocuklarına öğretebilmesi için uygun koşulları yaratmaktır. Bu genellikle, azınlık dillerini tanıyan ve koruyan ulusal politikaların, anadili eğitimini destekleyen eğitim sistemlerinin, o dili konuşan toplulukla dilbilimciler arasında bir yazı sistemi ve biçimsel yapı kazandırmak için yaratıcı bir işbirliğinin varolmasını gerektirir. "En belirleyici etken dili konuşan topluluğun dile yönelik tutumu olduğundan, çok dilliliği ve azınlık dillerine saygıyı yüreklendiren, bir dili konuşmanın ödev değil, zenginlik olduğunu hissettiren toplumsal ve siyasi bir ortam oluşturmaktir,maalesef cografyamizda bu ortami körükleyen Kürd Ittihat-i Terrakici düsünceler üzülerek söylüyorum ,vardir. #################################### Kısaca Zazaca dili üzerine bir anekdotumu sizinle paylaşmak istiyorum. Kürd dil bilimcisi Feqi Hüseyin Sağnıç'ın oğluna ailece 1988 yılında Tatvan'a misafirliğe gitmişttik. Feqi'le bir gece sohbet etmek için evine gittik,bizimle Kurmanci konuşmak istedi. Biz kusura bakma Kurmanci diline vakıf degiliz? anlıyoruz ama kendimizi iyi ifade edemiyoruz,dedik ! O zaman bir Kürd hele Kurdistanda yaşiyorsa dilini bilmiyorsa ben onlarla konuşmam,diye bize tavır koydu. Bizde anadilimiz Zazaca olup,dilimizi mükemmel konuşuyoruz,dedik. Feqi biraz duraksayıp,düşündükten sonra siz merhum Said Elçi'nin hemşerisi Zazalarsınız sizinle o zaman ortak Türkçe dılı konuşalım,dedi. Sohbet biraz koyulaşınca ben Zazaca dilini hiç anlamıyorum,dedi. Feqi iyi hatırlıyorum şunuda söyledi ? komşu dillerden Osmanlıca,Arapça ve Farsça dillerinide bildiğini söyledi. Komşu dillerin birbirinden etkilendiği yönünde bazı örnekler verdi.Tabi ben kendisini bir Kurd dilbilimcisi olarak eleştirdim. Neden ! Zazaca dili üzerine bir calışma ve çabasının olmadığını hatırlatım. Benden Zazaca yazılı eser olup,olmadığını sordu? Bende Zazaca ilk yazılı eser olan Melle Ehmede Hasi'nin Mevlûdü olduğunu söyledim. Benden bu eserin temin edilmesi için yardımda bulundu. Bende Diyarbakır'dan temin ederek kendisine yolladım. Tatvan'a üç yıl sonra gittiğimde Zazaca dili çalışması hakkında ne yapttığını sorduğumda ? çok çaba sarf ettiğini ve Kurmanci dil yapısına çok uzak ve farklı bir dil olduğu için Zazaca dil çalısmasından vazgeçttiğini,söyledi. Sonuç olarak, Zazaca ve Kurmanca dil gurupları aynı olsada gramer olarak birbirinden farklıdırlar.Tarihte Kurmanç ve Zazalar'ın kader birliği olmuştur. Bu iki dil Irani dil gurubundan türemiş olmakla beraber, akrabadırlar.Kurmanci dilini iyi bilen dilbilimci Feqi Hüseyin Zazaca'yı bilmemesi bu iki dilin veryantlarının aynı olmadığını gösteriyor. O yüzden nasil ki? Soranca ve Kurmanca farklı dillerse,hatta Soranca edebi ,yazım dili daha gelişmiştir. Zazaca bir lehçe değil,dil olarak görmek gerekir. Zazaca'yı sonraki kuşaklara aktaracak alt yapı nın oluşması dileğiyle aşağıdaki Italyan/Sicilyali Ozan'nın sözleriyle bitirmek istiyorum. Selam ve saygılarımla, Bir halk zincire vurulmuş, Kuşatılmış, susturulmuşsa, Özgürdür daha. Herşeyini al elinden, Yemek yediği masayı, Uyuduğu yatağı Varsıldır hala. Bir halk hem yoksul hem tutsaktır, Dili çalındığı zaman. Ve o yitiktir artık... İgnazio Buttıta (Sicilyalı ozan)

arkadas kizip kopurdugun adama narratorunu oneriyorsun dalton biraderlere sor ihbarcilikta iftiracilikta ustlerine yoktur sana HeK hakkinda tefferuatli yalan dolan la bulamac olmus bir suru malumat verirler onlartdan aldigin iviri ziviri yalani bol malumatin arasindan beceripte bazi ip uclari bulabilirsin. millete onerdigin belgeyi okumadigin anlasiliyor eger okudugunu anlaamayanlardan degilsen su iki gunluk yazismalarda ne yazdigimi anlamaya cabalayarakk okumus olsaydiniz iki kere verdigim referansi (Nasizade et al 2005) birazcik hatali da olsa kanit olarak vermis amator ama hic olmazsa sagi solu karistirip okumus bir kisinin yayinini millete hem bana saldirip hem de salik vermemen gerekirdi. siz amatorlugun de altinda seyrederek dunya alemin kurdlere kurdugu tuzaklari bertaraf edeceginiz sanip hep yanilacaksiniz sen simdi zahmet edip gidip kendi verdigin kaynagi okumazsin ben sana ve benzerlerine aktarayim: (Dikkat hem cevride hem de baslikta irili ufakli hatalar var ama mesaj genel hatlari ile dogru) Genetik Bir Araştırma İle Yinelenen Bir Gerçek: Almanya`da kendi dalında ciddi bir otorite olan Leipzig Max-Blanc Enstitüsü, Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile Londra HGI DNA Refernece Laboratory, National Blood Service (HGI DNA Araştırma Laboratuvarı, Ulusal Kan Merkezi) tarafından, farklı Kürt gruplarının genetic açıdan durumlarını saptamak üzere ortaklaşa yapılan bir araştırmanın sonuçları, Kırmancca (Zazaca) konuşan Kürtlerin etnik kökeni ile ilgili bilimsel veriler ortaya koyuyor. Genetic alanda Uluslararsı üne sahip bilimsel bir yayın organı olan „Annals of Human Genetics“ dergsinde yayınlanan araştırma sonuçları, Kırmanc (Zaza) Kürtleri ile öteki Kürt gruplarının bu açıdan farklı olmadıklarını açığa çıkarıyor. Ivan Nasidze, Dominique Quinque, Murat Öztürk, Nina Bendukidze ve Mark Stoneking tarafından hazılanan “mtDNA and Y-çromosome Variation in Kurdiş Groups“ (Kürt 5 Gruplarında MtDNA Kromosomu Değişikliği) başlıklı makalenin girişinde belirtildiğine göre, araştırma, Türkiye`de yaşayan Kurmancca ve Zazaca konuşan Kürtlerle, Gürcistan`da yaşamakta olan Kurmmanca konuşanları kapsıyor. Rapor`un girşindeki özet bölümünde söyle deniliyor: “...Mevcut veriler, öteki Kürt grupları, Avrupalılar, Kafkasya, Batı ve Orta Asya gruplarına ait verilerle karşılaştırıldığında, hem mtDNA hem de Y-cromosomu bakımından, Kürt Gruplarının etnik olarak en yakın oldukları Gruplar Batı Asyalılar, en uzak oldukları Gruplar ise Ortasyalılardır... Yine elde ettiğimiz sonuçlar, Zazaca konuşan Grubu köken olarak Kuzey İranlı gösteren görüşlere de haklılık kazandırmıyor. Bunlar (Zazaca konuşanlar –M.Ç.) büyük oranda genetik olarak öteki Kürt Gruplarıyla benzeştirler...“ Sosyolyoji ve tarihten sonra tıp biliminin de vardığı bu sonuç, Kürtlerin etnik kökeni ile ilgili iki tezi birden, bir daha bellerini doğrultmayacakları şekilde çürütmüş oluyor. Bunlardan biri, HeK in ozel notu: arastirma guney ve dogulu li kurdleri hatta suriye kurdlerini de kapsiyor. bugune kadar kurd nufusu uzerine yapilmis en genis dna arastirmasi. en fazla ornekle yapilmis butun cografyayi kapsayacak sekilde yapilmis bir calismadir.

Kürt gruplari Orta asyalilara( Türklere) en uzak ama Bati asyalilara yakin cikiyor. Bati Asya´da kim var? Osetler, Gürcüler, Ruslar yani kafkaslar vs... Orta Asya´ya Türkiler, güney hindiler, kuzey asya´ya ise gene ruslar vs... giriyor. Kisacasi Zazalarin Kürt oldugu bilimsel olarak garantilenmistir. Ermenilerin istekleride göz önüne serilmistir. Kisacasi sen yanildin. game over, finished, u lost this game

arkadasim o referans verdigin calisma 2000 yilinda basladi 2005 de de yayinlandi simdi o calismayi bir suru sikinti ile yapan bulgulara bakip sosyal hipotezler ile bunlari harmanlayip yorumlayan adamlardan biri karsina gelse ve sana dese ki bizim yaptigimiz calisma ve vardigimiz sonuclar konusda HEK in soyledikleri dogru sen ne diyeceksin? tereciye tere satiyorsun haberin yok olmuyor

Eeee o zaman siyasete bulasmayan en son gelisme nedir?? Ben adimdan emin oldugum gibi Zazalarin Kürt oldugundan emin oldugum icin yeni bilimsel makaleler ve gelismeler beni rahatsiz etmez. Nasil olsa bilim Zazalarin Kürtlügünü kanitlayacaktir. Neeyse en son gelisme nedir. Buraya aktar okuyalim, elimizde biraz daha argüman olsun.Gerci yukardaki yazilarin okuma oranina bakiyorum "sifir" gibi birsey. Daha fazla okunmasi gerekiyor ama...

Sevgili LakiLuk Seni yalanlamak icin hangi referansi verdiklerini bilseler, apisip kalirlardi herhalde. Simdi ben soylesem inanmazlar ha. Iyi ki sen de soylemiyorsun. Iyi ediyorsun. Pardon, Jo biliyor, yamandir o. nevzuhur Averel de biliyor ama sabunu fazla yedigi icin agzindan kopukten baska birsey cikmiyor. Maksat seni cimdiklemek. eh, geriye majoriti Jek'le Vilyim'lar kaldi. dunya umurlarinda degil onlarin basimi nasil oksatirimin, ya da oksanmazsa, nasil mirzik atarimin pesindeler. Bu "biraderler" benzetmene bayildim, vallahi alemsin. Insallah attigin inciler umdugun gibi bir ise yararlar.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.