Yıllardan beri bir çok çevrece dört gözle beklenen “Ergenekon İddianamesi“ yayınlandı.
Hiç bir beklentim olmamasına rağmen bir kaç günden beri zamanımı söz konusu iddianameyi okumakla geçirdim.. Ayrıca basında çıkan yorum, haber ve makaleleride okumaya çalıştım..
Ergenekon'un soruşturma aşamasında gerçekleşen operasyonlar ve ardında Türkiye “ulusalcı“ “islamcı“ ve “liberal“ (hiç bir kesim bu sıfatlamalara uygun düşmüyor) kesimler arasında çıkan tartışmalar, sanal ve realiteden uzak bir Türkiye tablosunu çiziyordu.. Bir dizi Kürd çevreside pompalanan iyimserlik kervanına katılmış ve büyük hayallerle sürece katılmışlardı..
Ben tüm bu tartışmalar boyunca yaratılan havaya ve empoze edilen sanal ortama baktığım zaman “Türk devleti kendi altına dinamit mi koyuyor“ diye kendi kendime sormaya başladım..
Çünkü, bir dizi çevre Türk devletinin bünyesindeki “suç odaklarına“, “ faili mechul cinayetlerin sorumlularına“ , “yasa ve anayasa dışı odaklara“ karşı operasyonlardan ve sonuç olarak “sessiz bir devrimden“ söz ediyorlardı..
Kim ve hangi güçler Türk devleti tarafından işlenen suçları, cinayetleri ve kıyımları ortaya çıkarmayi göze aldı?
Son savaş boyunca yok edilen onbinlerce Kürd'ün, binlerce “faili belli cinayetin“ ve “ binlerce Kürd yerleşim biriminin yerle bir edilmesinin“ sorumlularını mı ortaya çıkaracaklar?
Türkiye'de bizim haberimiz olmadan bir devrim mi oldu?
Acaba biz bugüne kadar “Türk devletinin bir cinayet şebekesi olduğu“ yönündeki tespitlerimizden yanılmışmıydık? Yoksa bu Kürdlere yönelik işlenen suçların sorumluları devletin içinde sızmış bir kaç kişinin işiydi biz mi bu gerçeği göremiyecek kadar körleşmiştik?
Aslında Türk devleti bu son “Ergenekon operasyonları“yla “liberal“ ve “islami“ taşeronları vasıtasıyla Kürdleri Türk egemen sistemine yeniden entegre etmeye çalıştı..
Çünkü, bu tartışmalar ve girişimler, Kürdlerin katili ve soykırımcısı olan Türk devlet sistemini sorgulama yerine , çeşitli deşifre olmuş, yalamaya uğramış devlete hizmet yerine zararlı olmaya başlamış bireylere odaklanmaya başladı.. Kaldı ki bugün “Ergenekon İddianamesin“ de adı geçen insanların bir çoğu Kürdlere karşı yürütülen kirli savaşta önemli rol oynadılar.. Bu kesimler cellat olarak katıldıkları Kürdkıran savaşında ruhsal ve bedensel olarak tahrip oldular..Kendilerini kontrol etme mekanizmalarını yitirdiler. Aslında bu insanların rehabilitasyona ihtiyacı var. Fakat Türk devleti esas hedefi bilinçli bir şekilde gözden kaçırmaya çalışıyor..
Bugün Türkiye'de bu “Ergenekon davası“ ile gündeme taşırılan kişiler ve tartışmalar “Türk devlet sisteminin“ kontrolu ve bilgisi dahilinde yürütülüyor. Yani bu gelişmeler, Kürdleri millet olarak tarih sahnesinden kaldırmak istiyen ve bu konuda her türlü insanlığa karşı suçları işleyen “Türk cinayet mekanizması olan ordu“ her şeyi kontrol altında tutuyor..
Aslında bataklığı kurutma yerine sivri sineklerle uğraşma olayıdır... Bu son operasyonların yapılmasının esas nedenlerinden biri de Batı dünyasının Trabzon, Malatya ve H. Dink olaylarına bağlı Türkiye üzerine uyguladığı baskılardır. Bu ise TC'nin kendisini kısmen farklı gösterme ve batılıların gözüne girme girişimidir..
Zaten devletin bilgisi dahilinde ve emri ile operasyonları gerçekleştiren savcılar “ Ergenekon'un ordu ve Mit ile ilişkisi olmadığını“ açık bir şekilde iddianameye geçirdiler..
Ayrıca basında ve kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılan Ordu içindeki “ darbe girimleri“ vardı.. “Ergenekon İddianamesi“ni hazırlayanlar bu bölümü “askerlere“ “ askeri hukuka“!!! bıraktılar..
Varsayalım ki “ darbeciler yargılandı“ bundan Kürdlerin ne çıkarı var? Bugün Türk ordusunun “Kürd katili mekanizmasıyla“ ve darbe girişimini yapanlar arasında Kürdlerin millet olarak yok edilmesi konusunda bir farkmı var?
Hepsi aynı mekanizmanın içinde yer alan Kürdlerin kıyımı konusunda yarışan katil sürüleri konumundalar.. Katil sürülerinin it dalaşı olmaz mı? Olur ... Türk devletinin tarihine kısa bir göz atmak yeterlidir..
Şimdi bazı arkadaşlar bu kadar uzun bir iddianameyi niye okudun? Diye sorabilirler..
Aslında bu sorunun cevabı çok açık.. Türk devleti bir cinayet şebekesidir.. Ben bu iddianameyi okurken acaba bu katil devletin küçük bir “parmak izine“ iddianame de rastlayabilirmiyim umuduyla okudum.. İddianamede Türk devletinin dışa akan pislik ve irinininde ne denli karmaşık ilişkilerin örüldüğünün ip uçları görülüyor.
İddianame'de gözüme çarpan gerçek, bugün bizim gözlerimiz önünde tartışılan sorun, sorunun kendisi değil.. Bugün karşımıza bin bir renkle çıkan “İslami“, “ulusalcı“ ve “liberal“ olarak kendilerini lanse eden tartışmaları yönlendirdikleri sandığımız kesimler bin bir iplikle bağlı oldukları daha derin bir mekanizmanın piyonları konumundalar.. Farklı teori ve girişimlerle ortaya çıksalarda hepsinin ortak paydası Türkiye devletini Kürdlere karşı korumaktır..
Tabii bu Kürd katili mekanizmanın bir çok alanında yer alan yaygın bir Kürd hain yapılanması var.. Bu “Kürdler“ kaderlerini Türk devletinin varlığına endekslemiş, hem Türk siyasal partilerinde ve hemde “Kürd hareketinde“ önemli mekanizmalarda yer alarak Kürdleri ulusal talep ve istemlerinden arındırarak devlette entegre etmeyi esas görev olarak önlerine koymuşlar.. Bazıları istem çıtasını sıfıra, bazıları biraz üstüne çıkararak Kürdlere oynuyorlar.. Hepsinin ortak paydası Türk devletinin halklar hapishanesi haline gitirdiği sınırları kautsamak..
Sonuç olarak Kürd yurtsever çevreleri bu sahte gündemlerle, gerçekleri ve katillerin parmak izlerini gizlemeye çalışan kesimlerin kendilerin biraz daha salonfähig haline getirme girişimlerine alet olmamalı, kendilerini esas sorunlarına kanalize etmeliler..
R.Rodaro
Silav Hevalê Rodaro....