Sayın Sait Aydoğmuş'un ibret dolu yazısını okudum.
Kendisine yönelik komployu kınıyor, tüm desteğimi sunuyorum.
Anlaşıldığı kadarıyla huylular huylarından vazgeçmiyorlar.
Eski mafyavari kirli pratik sahipleri yine iş başı yapmışlardır.
Düşmana tek bir fiste vurmayan bu kirli pratik sahipleri, dün sayısız yurtsever Kürd insanının kanını döktükleri gibi, bu günde aynı mesleklerini icra etmekle meşkuldurlar.
Daha önce katletikleri Mehmet Oruç, Mehmet Açıkgöz, Recep Paçacı, Mahsun Aslan, Şerif Kurt sadece birer örnektirler.
Bu güzel insanların kanını dökmekle tatmin olmamış olacaklar ki, yeni cinayetler peşindedirler.
Bunu önlemenin yolu onların Kürdkıran pratiklerinin açığa vurulmasıdır.
Sait Aydoğmuş, siyasi ahlakı gereği kalemine oto sansür uygulamıştır.
Derim ki, bu işin oto sansörle engeleneceği yok.
Ancak bu Kürdkıranların kirli pratiği teşhir edilerek yeni provakasyonlar, saldırılar ve cinayetler önlenebilir.
Bu nedenle Sait daha çok konuşmalıdır.
Söylediklerinde fazlalık yok, eksikler çoktur.
Aslında söyleyeceği daha fazla çok şeyi vardır.
Sait Aydoğmuş'a çağrım madem başlamışken yaşanan o süreci tüm boyutları ile izah etmesidir.
Kürdkıran kirli pratik kimsenin yanına kalmamalıdır.
Ömer Çetin ve 'efe'si Zeruk Vakıfahmetoğlu'nun mafyavari sergiledikleri kirli pratik sorgulanmalıdır.
Diğer Kürdistan'lı yurtsever hareketlere ve özeliklede KAWA Hareketine karşı provakasyonları, saldırı ve işledikleri cinayetleri açıklamalıdır.
Devlete tek bir silah sıkmayan Ömer Çetin-Zeruk Vakıfahmetoğlu çetesi, sayısız KAWA insanının kanını dökmüşlerdir.
Bunlar bilinmiyenler değildir.
Dahası bu gün Çetin ailesi jitemleşmiştir.
Ömer Çetin'in Lokman ve Esat adlı kardeşleri, 'YEŞİL' olarak nam salan Mahmut Yıldım'ın tetikçileri oldukları tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Yakın tarihimizin sorgulanması ve karanlıkta kalmış olayların gün ışığına çıkarılması yurtsever olmanın olmasa olmazları arasındadır. Fakat bu konu da çok sıkıntı çekiliyor. Gelişmelerin senaristleri, icraatcıları, tanık ve mağdurları bir çok sebebten dolayı susmayı tercih ediyorlar. Mesele bu olunca bir çok konu karanlıkta kalmaya devam ediyor.
Şunu bilmek gerekiyor. Gelişmelere yön verenler, aktör ve figüranların susmayı, dahası olayları tersyüz edeceği açıktır. Gerçeklerin açıklanmasını onlardan beklemek safdiliktir. Fakat bazen onlarıda aşan gelişmeler oluyor. İstemeselerde çoğu karanlık olay su yüzüne çıkıyor.
Örneğimiz de Çetin ailesinin konumu biraz da budur. Onlar bir çok karanlık olayın sorumlusu olmasına rağmen bu güne kadar susmayı tercih etmişlerdir. Kuşkusuz bu sebebsiz değildir.
Suçlular sessizliği tercih ederler.
Ömer Çetin'in çocuğu olduğu Çetin ailesi feodal sömürücü, baskıcı, katil bir ailedir. Suçları sabittir. Hele kardeşlerinin kimliği hiçte temiz değildir. Kuşkusuz insanlar, baba, anne ve kardeşlerini seçme gücüne sahip değildirler. Bu nedenle Ömer Çetin'i ailesinin işlediği suçlardan dolayı suçlamak ve töhmet altında tutmak ahlaki değildir. Fakat Ömer Çetin'inde hiç te, masum olmadığı ortadadır. Onca suç işlemekle suçlanan bir Ömer Çetin'in kardeşlerinin işlediği suçlardan habersiz olmadığınında ip uclarını vermeye yeterlidir.
Değilse, Ömer Çetin'in niye konuşmadığı sorulmalıdır.
İddia ediyorum.
O, bir katildir.
Kendi canını kurtarmak için yoldaş dediği Hasan Yıkmış(Birüsk)'ün öldürülmesine yol verendir. Daha önce Sait Kızıltoprak(Şıvan) ile birlikte Ömer Çetin tutukluyken araya girenler tarafından serbest bırakılıp, onun yerine Birüsk'ün tutuklanılması ve kurşuna dizilmesi korkunç bir insanlık suçundan öte, iğrençliktir. Bu iğrençliği kabullenen birinin insanlığından şüphe etmemek onun düştüğü konumu görmemezlikten gelmek, bundan daha ötesi onun sekterliği altında yurtseverlik taslamak nasıl bir duygu diye sormak gerekir. Ömer Çetin hayranlarının cevaplaması gereken masum bir soru.
Bu iğrençliği yapanın satmıyacağı hangi değer yargısı olabilir?
Sergiliyemiyeceği hangi puştluk olabilir?
KDP'nin kendisine yaptığı bu kıyağa karşılık Ömer Çetin, diyetini ödedi. Ödediği diyet ağırdı. Faturası YNK'ye çıkartıldı. 700 YNK önder kadrosu ve peşmergenin katliamı gibi ağır bir fatura iddi.
Ömer Çetin, bir çok KAWA'cının katledilmesinden sorumludur.
Mazlum Aslan, Şerif Kurt, Recep Paçacı ve daha sayısız yurtseverlerin katilidir. Katil olmak sadece kurşun sıkmakla sınırlı değildir. Emir veren ve ona yol açan da en aşağı tetik düşüren kadar suçludur.
Sekreteri olduğu partiye ihanet eden biridir.
12 Eylül Generallerine kendi istemi ile teslim olmuştur. Teslim olduğunda KİP sekreteri gibi bir sıfatı vardı. Devletin adamı olan kardeşi Lokman Çetin'in aracılığıyla devletle anlaştığı iddia edilmektedir. Köye gönderilen askeri bir helikopter ile Diyarbakır 7. Kolordu karargahına götürülmüştür. Misafir olarak ağırlanmıştır. Anlaşma sağlanarak serbest bırakılmıştır.
DDKD/KİP Merkez Komite üyelerinin tümü 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası Suriye'ye çıkmıştı. Kongre yapmayı düşünmüşlerdi. Sekreterleri Ömer Çetin'in gelmesini beklemişlerdi. Boşuna bir bekleyişti. O, Suriye'ye gitmek istemiyordu. Bu nedenle öngörülen kongre yapılamadığı gibi, örgüt ikiye bölünmüştü.
Kendi arkadaşlarının iddiasına göre Ömer Çetin 1979 Ağustos ayından sonra yurtdışına çıkmamıştır. Teslim olduğu güne kadar Kürdistan'da kalmıştır.
Burada soru şudur: Ne yapıyordu?
Yakalandıktan sonra Hürriyet gazetesine verdiği demeçte;
“Babamı KAWA'cılar öldürdükten sonra mücadeleyi bıraktım“ diyordu. Hürriyet bunu manşetten veriyordu.
Bunu doğru okumak lazım. Evet Ömer Çetin, devlete karşı mücadele etmeyi bırakmıştı, ama KAWA'ya karşı mücadele etmeyi bırakmıyordu.
Gerçi o, daha önceleride başında bulunduğu örgüte devlete tek bir kurşun sıktırmazken bir çok KAWA üyesi ve taraftarının katledilmesini sağlamıştır.
Ömer Çetin, konuşmalıdır.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz olaylarla ne gibi ilişkisi vardır?
Konuşmadığı sürece suçlu olarak bilinecektir.
Bazı aklıevellerin dediği gibi;
“susma hakkını kullanıyor“ gibi onu masum göstermeye çalışılmaları yapılan iğrenç olayların suç ortaklığı demek olduğunu bilmeleri gerekir.
“Sayın Ömer Çetin'in eleştirilecek çok yönü vardir. Bir çok olay karşısında susması kendisinin bileceği bir iştir. Hiç kuşku yok ki yakın çağ tarihimizin bir çok kesitinde canlı taniği ve direk mühatabıdır. Elbette susmamasi lazim konusmasi lazim ve sevyeli sorulara cevab olmasi lazim.“
Bu gönüllü avukatlara söyleyeceğim şu ki, Ömer Çetin'in suçlarını gizlemeye çalışmaları işlenen suçlara ortak demek olduğunu hatırlatırım. Bu kişiler, bu suçların altında kalır. Ömer Çetin, sağdır. Kendisi konuşabilir. Onun sustuğu yerde, onun yerine bir başkasının konuşması ahlaki değildir.
Ömer Çetin konuşmadığı ve bu iğrenç cinayetler ortaya çıkmadığı sürece sekreterleri olduğu KİP için;
“yakın tarihimizin en temiz siyasal kimliği“ denilmesi işlenen iğrenç cinayetler serisini hasıraltı etme girişimi olarak bilinecektir. Bu bağlam da KİP'in siyasal kimliğini sorgulayacaktır. KİP'in samimi yurtsever emekçileri kendi emeklerine sahiplenmek, onun üzerinde yükselmek istiyorlarsa karanlıkta kalmış olayların açığa çıkarılmasında diretici bir rol üslenmelidirler.
Diyarbakır pratiği sorgulanmalıdır. Karanlıkta kalmış sayısız saldırı, yaralama ve öldürme olayları açığa kavuşturulmalıdır. Bu konu da Ömer Çetin ve “efe“si Zeruk Vakıfahmetoğlu'nun pratiği sorgulanmalıdır. Bu konu da görev, DDKD-KİP içinde yer alan samimi, dürüst insanlara düşmektedir.