[img]http://turkce.kurdistan-aktuel.org/images/stories/nisan2009/bayan_geril…]
[b]Üç Kadın[/b]
Üç kadındı. Suçları kadın olmaktı.
Kod adları Sorgul, Aljin ve Diyana'ydı.
Aljin ve Diyana kurtuldu veya kurtarıldılar.
Sorgul ise kurtulamadı ve kurtulmayı gerektirecek bir şeyi yoktu.
Asıl kurtarılması gerekenler onu idama gönderenlerdir.
Üçüde savunmasızdı. Zayıf halka olarak görülenlerdendi.
Yıl 1997, Zaptayız.
96-97 kışı çetin geçmişti. Bu dönemin yönetimi gerillayı hizaya getirmek ve “uslanmayanları uslandırmak“ için görevlendirilmişti.
Bu görev her şeyden önce sindirilmeye ve susturulmaya dayanıyordu. Merkez Karargahta hızlı soruşturmaların olduğu bir yıldı.
Bu döneme damgasını vuran çok idamların yapılmasıdır. Sadece Merkez karargahta o kış sanırım 20'den fazla kişi idam edildi.
Kuralsızlıklara yer yoktu. Buradaki hızlı uygulamalar şu veya bu yerlere de ister istemez yansıyordu.
İdam en ileri ve geri dönülmez uygulamadır.
Verilen mesaj ise şudur; “bunlara bakın hizaya gelin veya tavır koyarsanız sonunuz böyle olur.“
Kış döneminde operasyon içinde ve sonrasında yönetime gelenler ise o kış tutuklu olanlar veya yarı tutuklu olanlardı.
Bende yarı tutukluydum. Sadece kaldığım yerin içinde gezebiliyordum.
Ayrıca erkek ve kadın cezaevleri vardı. Buralar çok sıkıydı ve buradaki tutuklulara göz açtırılmıyordu.
İdam edilenlerin hiçbiri yüz kızartıcı bir suç işlememişlerdi, kimseyi vurmamışlardı. Temel gerekçe kuralsızları ve yaşamı bozanları çizgiye koymaktı.
Yarı tutuklu kaldığım yerin etrafında gezerken karşı vadide kadın çığlığı duydum. Peşine silah sesleri gelmeye başladı.
Akşamleyin öğrendik ki, vurulan Dilber adında bir kadındı. O zaman birinci derecede yetkili olan bu kadını birçok yerde yanına almıştı. Dilber kadınların sorumlusu ila sorunlar yaşamıştı.
Sozdar ünlü “Kürt Siyasetçisi“ne Dilber güvenemiyor. Tam yetkiye güvenerek o yana yazıyor.
Buda Dilber'i kurtarmıyor.
Çünkü Dilber, artık bildiklerini gizlemiyor ve anlatmaya başlatmıştı. Bu da onları rahatsız ediyordu ve bundan dolayı Dilber yok edilmişti.
O kış tutuklu, yarı tutuklu ve sürgün olanlar soruşturmaları geçirmiş ve operasyonla birlikte orada yönetim olmuştu.
Cezaevlerini kaldırdık, bir daha da kurmadık. Sadece kadın yönetimi kaldırılmadı. Ayrıca 30-40 kadını Öcalan'a verilen rapor ve alınan onaylar çerçevesinde rehabiliteye almışlardı. Bu grubun adı rehabilite grubu olarak kaldı. Bu kadınlara yapılmayan kalmamıştı.
Hiç kimseye idam verilmesini uygun görmedik. İdamı uygulamadık. Amed ve Garzan'da 4-5 kişi ile ilgili önerilen idamları onaylamadık.
Kadın karargahı daha idam cezası vermeyi sürdürüyordu. Üç kadının idamını onaylamış ve gündeme getirdiler. Bunlar reddedilince onlarda idamı durdurdular.
Bu üç kadın Sorgul, Aljin ve Diyana'ydı.
Sorgul ve Aljin kuzeyli, Diyana güneyliydi.
İdamları isteniyordu.
Aljin'i 95'te tanımıştım. Daha önceleri Zagrosta kalmıştı. Hayat hikayesini bana anlattı. Zagrosta tutuklanmış ve işkence görmüştü. Yaşamda bazı şeyler onun için anlamsızlaşmıştı.
Ne gidiyor, nede olup bitenlere katılıyordu. Zararı varsa kendisineydi. Kimseye zara verecek bir hali yoktu.
Birlikte kaldığımızda ondan yazı yazmasını sadece istiyordum. “Yoruluyorum, yapamıyorum“ diyordu. Sadece oku başkası yazsın dediğimde ona da pek yanaşmıyordu. Durumunu anladığım ve bana anlattığı için ondan sonra ondan bir şey istemedim.
Diyana katıldığında sanırım başından bazı olaylar geçmiş, bu asıl olarak ona bağlanamaz. 97 yazında bölük komutanı olan bir erkekle ilişkilerinden dolayı kadın karargahına çekildi ve tutuklandı.
Aynı işlemin erkek bölük komutanı arkadaşa yapılması isteniyordu ve bizim gönlümüz razı değildi. Bizi şikayet edeceklerinden korktuğumuz için sadece geçici görevden alındı ve normal olarak kendisiyle konuşuldu, başka bir yerde yine aynı görevini sürdürdü.
Diyana ise idamla karşımıza geldi.
Üçüncü kadın unutulmayacak bir isim olan SORGUL'du.
Onun gibi direnen kadın görmedim desem abartılı sayılmaz.
TC'de yakalanıyor, korkunç işkenceler görüyor ve sonuna kadar direniyor. Cezaevi de yatıyor ve çıktıktan sonra gerillaya katılıyor.
Gelince sağlık durumu epey bozulmuştu. Bazen dengesini yitiriyordu. Dönem krizleri tutuyor, konuşuyor ve bağırıyordu.
Tanımıyordum. İlkin böyle karşılaştım.
Sordum, tanıyanlar anlattılar.
Sorgul, İstanbul'da yakalanıyor, üzerinde verilen ifadeler var ve aranan biridir.
Yakalandığında, yapılan bütün işkencelere rağmen ifade vermiyor. Adını bile söylemiyor.
Sorgucular onu çözemiyor ve aciz kalıyorlar.
Polis teşkilatı tv de resmini yayınlayarak tanıyanlardan yardım istiyor.
Ailesi geliyor; yüzüne duruyorlar, “kızımızdır“ diyorlar.
Buna rağmen ismini ve kimliğini kabul etmiyor.
Başka ifadelerden dolayı tutuklanıyor.
Adı şanı fazla duyulmamıştır.
Ama duyulanlardan geri değildir.
Hatta kadın direnişinde bir sembolü temsil ediyor.
Sorgul'ün kaderi Orhan Aydın'ın kaderi ile aynıdır.
Sorgul de en iyi direnişi ve yaşam duruşunu sergiliyor.
Amansızca karşı koyuyor.
Hedefe kilitleniyor.
Ama insan sağlığı, psikolojisi ve biyolojisinin bir sınırı vardır.
Korkunç işkence ve uygulamalardan dolayı sağlığı bozulur.
Buna rağmen çıktığında tercihi gerillaya katılmaktır.
Mücadele etmeyi sürdürmektir.
Ama sağlık sorunu onun yakasını bırakmaz.
Bazen kontrolünü yitiriyor ve tedaviye ihtiyacı olan bir insandı.
Buna karşın arkadaşlarıyla kalmak istiyor ve farklı bir yaşam tercih etmiyor.
Ama gel görkü, uğruna mücadele ettiği partisi ve arkadaşları dar zamanında onun yardımına koşmuyor.
Onu, bazıları tehlikeli ve yaşamı bozan biri olarak adlandırıyor.
İnsan işkence görüp ve sonuna kader direnen bir arkadaşına arkadaşlık görevini yapamaz mı?
Sağlığı bozulmuşsa direndiği ve yaşamak için bozulduğunu görmeyecek kadar körlük nasıl olur?
Hizmet edersen iyisin, hizmet etmesen sen bizden değilsin, biz seni taşıyamayız, sana hizmet edemeyiz demek hangi insanlığa sığar?
Uygun bir çözüm ve tedavi edilmesi kolaylaştırılacağına, onun sağlık sorunlarını bahane ederek idam vermek neyle açıklanabilir.
Anlattığım gibi her üç kadının idamı gündeme getirildi.
Her üç idama tavır aldık, kabul etmedik ve Öcalan'ın onayına sunmadık.
Sorgul için şunu söyledik: “Deliyse bizim delimizdir ve bizim için deli olmuştur veya sağlığını yitirmiştir.“
Üç kadının idamı gündemden düşürüldü.
Sorgul o zamanlar soran eyaletindeydi.
Diyana ve Aljin kurtarmıştı.
Ama Sorgul'un yakasını yine bırakmadılar.
Bir dönem sonra duyduk ki, idamını yeniden gündemleştirmişler.
Aynı gerekçelerle Osman, Öcalan'a rapor sunuyor ve idamını talep ediyor.
Öcalan, tıpkı Orhan Aydın için söylediğini Sorgul içinde söylüyor:
“Bu bayan ajan olabilir, delilik numarası yapıyor.“
Bu söylenen artık son sözdür.
Sorgul'un idam fermanı onaylanmıştır.
Geriye emir ile olayı gerçekleştiren, ipi boynuna geçiren ve kürsüyü çekenlere iş kalıyor.
Burada ip ve kürsü yerine kurşuna dizme devreye giriyor.
Bu “deli“ ve yürekli kız yalvarmıyor.
Buradan gelecek ölümü beklemiyor.
Belki de artık gözden çıkarıldığını çoktan biliyor.
Bunu çözecek dirence sahiptir.
Ama ölümden kaçmıyor.
Ölümden korkmuyor.
Hiçbir yere gitmiyor.
Ondan kurtulmak isteyenler çıkıp gitmesini isterlerdi.
O, bunların hiç birini yapmıyor.
Her şeyini mücadeleye adamıştı.
Ne gidecek bir yeri var.
Ne de direndiklerine sığınabilirdi.
Onurlu ve başı dik bir kadın!
O, “ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş geldi sefa geldi“ dedi.
Ve gözlerini yummadı.
Cellatlarını yargıladı.
[b]Dursun Ali Küçük, 12.4.2009[/b]
[url=http://turkce.kurdistan-aktuel.org/index.php?option=com_content&task=vi…: KURDİSTAN AKTUEL[/url]
Dikkat Aramızda Vampirler Var