Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 17 November 2008

Milliyetçilikler Üzerine Analizler 1

30 yýldýr topraklarýmýzda süregelen ve giderek bir iç savaþa dönüþme tehlikesi mevcut olan savaþ baþlangýçta bir haksýzlýðý dile getirme, bir halkýn eþit özne olma talebini içeriyordu. Ancak paradoksal olarak ilk baþlarda bu savaþta savaþý baþlatan ya da isyana geçen taraf, baðýmsýzlýk, ayrý devlet ve ülke gibi siyasal hedefler güdüyordu. Daha sonra ise bunun yerini siyal haklarýn tanýnmasý, kimliksel haklar ve bu isyana katýlanlarýn affedilmesi gibi amaçlara dönüþerek, bir anlamda anlamýný da siyasal hedeflerini de kaybetti. Ýsyancý lider yakalandý ve lider savaþ yerine birlikte yaþamaya demokratik cumhuriyet talebini seslendiren bir demokrasi mücadelecisi görünümü kazandý.

Siyasal açýdan PKK ve Kürt Ýsyan Hareketi tartýþýlabilir ama devlet denen siyasal oluþumun egemenlik mantýðý ile düþündüðünüzde kendi topraklarýnda kendi siyasal egemenliðini tanýmayan bir isyancý siyasi güce çiçek atmasý da beklenemezdi. Dolayýsýyla TC Devleti devletler hukuku açýsýndan kendi topraklarýnda kendi egemenlðine meydan okuyan, toplumsal çatýþmalara yol açan, kendi uyruðu altýnda yaþayan insanlarýnýn can güvenliðini ortadan kaldýran bir silahlý güce karþý meþru görülebilecek askeri bir mücadele veriyor konumundadýr.

Elbette bu savaþýn uluslararasý savaþ hukukuna göre yürütülmesi, yakalan isyancýlara karþý iþkence uygulanmasý, zaman patlak veren isyaný adnrýan götserileri bastrýma biçimleri eleþtiriye tabi tutulabilir, dahasý bugün gelinen noktada kendi topraklarýnda yaþayan bir etnik grubun demokratik taleplerini yerine getiren, en azýndan PKK’yý etkisiz kýlmak, insan gücü kaynaðýný kurutmasý için bunlarý yapmasý talep edilebilir. Dahasý devletin son derece hukuksuz ve zalim yöntemlere dayanan savaþ bastýrma metoldarýna dair de söylenebilecek herþey söylenebilir.

Ama sonuçta bence artýk þu sorularý sorma zamaný gelmiþtir de geçiyor bile. Eðer amaç kürtlerin bu ülkenin kurucu gücü olmasý, demokratik haklarýna kavuþmasý, devletin kürt halkýna karþý bugüne dek uygulayageldiði asimlasyonist politikalara son vermesi, bölgesel eþitsizlik sorununun ortadan kalkmasý, kürt halkýna uygulanan þiddetin son bulmasý vb gibi siyasal yöntemler ile yürütülecek siyasal bir mücadelenin hedef ve kapsamý içindeyse, neden bunun yerine þiddete, silaha dayanan yöntemler ile mücadele verilmekte? Kürt halkýnýn elde edeceði siyasal haklar Öcalan'dan daha mý az önemlidir? Kürt Siyasal hareketi siyasal yöntemler ile mücadele eden bir siyasi güce dönüþerek ve mücadelesini ýsrarla ve dirençle bu yönde sürdürerek öcalanýn affý da dahil siyasal hedeflerine daha kolay varamaz mý? Bunlara tamamen ya da kýsmen bile olsa cevabýnýz/cevabýmýz evet ise o zaman neden ýsrarla silahlý savaþ metodlarýna devam edilmektedir. PKK en azýndan silah býraktýðýný artýk hiçbir biçimde silahlý mücadele vermeyeceðini söylese buradaki demokrasi güçlerinin, savaþ karþýtlarýnýn eli daha güçlenmeyecek mi?

Elbette PKK silah býrakýr býrakmaz bu süreç baþlamayacak, elbette demokrasi bir anda þaha kalkmayacak, nomalleþme ve bunu takip eden “barýþ” ortamý içinde öncelikle kimlikle ilgili sorunlarýn önünü açmak için daha meþru zemin bulunmuþ olacak. Kýsacasý bir kez bu yola girilidiðinde ve silahsýz çözüm yolu açýldýðýnda uzun bir vadede adým adým Kürtlerin siyasal talepleri hayata geçme olanaðý bulunacak ve savþýn diðer tarafý olan TSK bu savaþý sürdürme meþruiyetinden yoksun kalacak, ülkedeki milliyetçi tansiyon üzerinden siyasal rant elde etme çabasý kendine uygun zemin bulma þansýndan yoksun kalacaktýr. Tüm bunlarýn kolay, sancýsýz olmayacaðýný elbette biliyorum ama barýþa þans vermek, barýþ aktivistlerinin elini güçlendirmek için bu risk üstlenilmeye deðmez mi?

Tüm bunlar açýk olmasýna raðmen eðer silaha dayalý çözümde israr ediliyorsa o zaman da ortada bu savaþ için meþru gerekçe olarak ortaya sürülen þeyler konusunda bir samimiyet sorunu olduðunu düþünmek çok mu yanlýþ bir düþünce. Kýsacasý demokratik cumhuriyet bu kadar kan dökücü ve kýyýcý bir savaþ için gerekçe olmasa gerek.

O zaman ortada aslýnda söylenmeyen, dil altýnda bulundurulan bir þeyler mi var? Ýþte benim bu yazýda tartýþmak istediðim asýl mesele bu.

Kaldýr içimden þu zalim þüpheyi?“

Doðal olarak þunu sormak istiyorum: Gerçekten Türkiye’nin bir Kürt sorunu var mý ki Türkiye de Kürt sorununa “Demokratik çözüm” aranýyor? Bir defa Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur, çünkü Türk devleti ve onun resmi ideolojisinin bakýþý gereði Kürt diye bir ulus, Kürdistan diye de bir ülke yoktur. Varlýðý yok ve inkâr edilen bir ulus için hangi “Demokratik çözüm”den bahsedebiliriz. Bu söylenenler her ne kadar cafcaflý sözler ise de, bu isteklerle Türkiye’nin Mili Misak-i sýnýrlarýný korunmasý ve Türk devletinin uniter devlet yapýsýna dokunmadan gerçekleþtirilmek istenen bir þeydir. Varlýðý inkar edilen yok sayýlan bir ulus hangi temelde kimliði ile yaþayacak eðer ulusal baðýmsýzlýðý yoksa, bir ulusun kendi kaderini kendisinin tayin etme hakký yoksa hangi kimlikle yaþayacak, var mý dünya da böyle bir örneði?

Metin Esen, Sýraç Bilgin vb Kürt milliyetçilerini samimyetleri nedeni ile kutlamak gerekir. Çünkü onlar sayesinde aslýnda ne için savaþýldýðýný PKK/Kongra- Gel denen siyasal oluþumun dillendirmediði þeylerin neler olduðu konusunda kafalarda soru iþaretleri oluþmasýna yardýmcý oluyorlar. Zaten gerek Metin Esen, gerek Sýraç Bilgin PKK’nin samimi olmadýðýný dillendirmekteler.

“Bir ulus her þeyiyle inkar edilecek yok sayýlacak, buna karþýlýk iki tane “sömürgeci aydýn kopyasý”na dönüþmüþ aydýn imzasýyla Türk devleti Kürtlere alýn kimliðiniz, dilinizi, topraðýnýzý diyecek!”

Dikkat edin Kürtler ile Türkler savaþmasýn, bir halkýn tanýnma ve saygý görme hakký kabul görsün diyen ben ve benim gibi insanlar bu beylerin gözünde “sömürgeci aydýn” konumundayýz. Onlarýn bizden talep ettikleri Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký vb kavramlar baðýmsýzlýk talebine destek olup Baðýmsýz Kürdistan ideli için onlarla ayný fikirleri savunmamýz. Bunu yapmadýðýmýz, bunu söylemediðimiz sürece bizler “sömürgeci aydýnlarýz” TC’nin deðirmenine su taþýyan “Týrko”larýz.

“Barýþ gelecekse ve olacaksa bu da Kürt ulusunun özgürlüðü Kürdistan’ýn baðýmsýzlýðýndan geçmektedir. Bu olguyu kavramayan anlamayan veya anlamak, kavramak istemeyen aydýnlarýn Kürt ulusunun köleliðini getiren sömürgeci sistemin dolaylý ayaklarý olmaktan öte görevleri yoktur.”

Kýsacasý her iki taraftaki milliyetçi dil ortak, bizim gibi kardeþ kavgasýna itiraz eden “Peder Yannaros”lar (Nikos Kazanacakis’in Kardeþ Kavgasý Kitabýnda yunn iç savaþý sýrasýna taraf olmayý reddederek savaþan taraflarýn kardeþçe bir arada yaþamasýný isteyen köy rahibi) her iki tarafça da “hainler” ya da “iþbirlikçiler” olarak sayýlýyorlar.

“Asimilasyon uygulamalarýnýn yoðunluðu millet bilincini vatan bilincini eritip silmiþtir. Kürtlerde milli duygunun zayýflýðý izlenebilen ve gözlenebilen ve saptanan bir olgudur. Vatan bilinciyse sýfýrdýr, sýfýrýn bile altýndadýr. Gerilla mücadelesinin bu konularda saðlýklý bir bilinç geliþtirmesi beklenirdi. Bu beklenti gerçekleþmemiþtir.” Metin Esen açýsýndan bu savaþaýn yegane amacý vardýr baðýmsýz devlet, baðýmsýz ülke yani Kürdistan, ama neylersin ki Kürt halký bir türlü bu kýzýl elmaya “Kürt Turan”nýna teþne olmak istemeyen, milli biliniç zayýf bir halk. Oysaki Sýraç Bilgin'in söylemleþtirdiði gibi Kürt halký topyekun bir mücadele yani bir Kürt Kurtuluþ Savaþý verip “sömürgeci” TC’yi vatanýndas söküp atýp Kürdistan Cumhuriyetini Kurmalýydý. Gerilla bu yönde savaþ vermesine, daðlardaki zorunlu yani tutsak askerleri öldürmesine, þehirlerde küçük çocuklarýn önde olduðu “ayaklanma” denemelerine raðmen bu savaþ bir kurtuluþ savaþýna dönüþmemektedir. Onlarýn gözünde Öcalan ve PKK bu mücadelede engeldir.

Metin Esen'in daha az ajitatif bir uslupla söylediklerini Siraç Bilgin daha kýþkýrtýcý bir uslupla dillendirmekte.

“Fakat gün geçtikçe duruma alýþma gibi uðursuz bir unutkanlýk baþgöstermeye baþlar. Iþte burada size, bize, ona, velhasýl yurtseverim, milliyetçiyim diyen herkese büyük görevler düþüyor.

Alýþmayacaðýz!
Kinimizi arttýrarak devam ettireceðiz!
Kim ki kan ve barut kokularýnýn ülkemizi sardýðý bugünlerde unutkanlýk emaresi gösterir, O KEMALIST ASIMILASYONCU kurbaný olarak kabul edilecektir. Biliþim çagýnda bir insanýmýzda hala Kemalist etki yerini Kürdistani bir kiþilige terketmemiþse, o insan aynanýn karþýsýna geçip “nerede hata yaptým” diye kendi kendine sormalýdýr.
Kürt, þehirlerde panzerlerin saldýrýsý altýndayken, binlercesi gözalti ve giderek hapislere düþmüþken, Gerilla açliða ve soðuða raðmen canla baþla namus savaþý verirken hiç kimsenin cereyan eden savaþý tabii görme lüksü olamaz. Kürt Milleti Istiklal Savaþý’ný/Mücadelesi’ni veriyor. Cephe gerisi olarak savaþlarý nicel ve hatta nicel olarak takviye etmek, Psikolojik Savaþ’ý gögüslemek ve karþý ataüa kalkmak, iki baskomutan Mesut Barzani ve Murat Karayýlan’ý eleþtirenlere (eleþtiriyi manifest bir sekilde hak etmedikçe) sert bir sekilde karþý durmak görevdir.
Düsman’a karsi varolan kinimiz artarak devam ediyor, ama daha üst düzeyde devam etmelidir. Düsmanina kin beslemeyen bir Kürt, aslinda beyninde onunla iliskisini kesmemistir. Bu tipler “barisa sans taniyalim” perdesi altinda Kürt Milleti’ne teslimiyeti dayatmaktadirlar. Biz bunlari da en asagisindan yok sayalim derim. Bunlar hakaret etmeye bile degmezler. Ömürlerinin son demlerini yaþayan bu kiþilerden bazilarý hâlâ postu kurtarma çabasinda iseler, bunlara ne denir. Son zamanlarda ortaya çýkmalarý tesadüfi midir? Külahýma anlatin..

Bu savas boyunca kendimizi sürekli uyaracagiz. Alismadigimiza emin olmaliyiz.. Kinimizi ölçecegiz. Bunun arttigina emin olmaliyiz. Mazlumlarin kini düsmani bogabilecek en önemli silahlardan biridir.

Ýnanýlmaz derecede baþarýlý bir gerilla savaþý veriliyor. En kötü ihtimali düþünerek, bir gün þurasý veya burasý “düþtü” diye haberler aldýðýmýzda, gerillaya olan güvenimizi test edecegiz ve bilincimizden geri adým atmayacagiz. Gerilla’da “hattý müdafaa yok”tur. Ölmez Lider Mustafa Barzani; “kaybedilen toprak bir gün geri alinir. Ama o topraðý savunmak, ‘hattý müdafaada’ israr etmekte israr edersek yerine kolay kolay konulamayacak insan kaybýný göðüslemek zorunda kalýrýz” diyordu. Bu önemli bir tecrübenin konuþturulmasýdýr. Ýstifade edilecektir. Murat Karayýlan’nýn yýllar boyu hazýrladýðý gerillalar, fedai birlikler bunlarýn ve kendi öz kaynaklarinin öðrettikleri ile büyük ve eþitsiz bir savas veriyorlar.

Selam kahraman servanlarýmýza! Selam emekçi halkýmýza! Zafer sizin sayenizde Kürt Milleti’nin olacaktir. Kazanýyoruz, kazanacaðýz!”

Þimdi gerillayý anlýyorum da þu “fedai birlikleri” sözü aklýma takýlýyor ister istemez. Fedai birliklerinden kasýt acaba þehirlerde alýþveriþ merkezleri vb yerlede kendi vücunu tahtip kalýbýna dönüþtürerek patlatan kiþiler olmasýn. Yani bu uðurda Sýraç Bilgin'in mantýðý ile kitle kýrýmý da meþrumudur? Ki Bilgin'in söylemlerinden insan kaybýnýn katlanbilir bir þey olduðu, amacýn büyüklüðü karþýsýnda akan kanýn hiçbir önemi olmadýðý gibi bir anlamda çýkabildiðine göre, eh Türkler de sömürgede süren kanlý boðuþmaýn destekleyicisi olan düþmanlar olduðuna göre, Kürt kentlerinde de Kürtler kýrýma uðrarken Türk kentlerinde de kýrým olmasýnýn bir sakýncasý olmadýðýna göre o zaman fedai birliklerinin görevi Türk halkýna “yaþamý çekilmez” kýlmak olacaktýr.

Buraya kadar sadece iki örnekten yola çýktým ki Kürt web sitelerinin bir çoðunda bu ve benzeri yazýlara rastlamak olasý. Bunlarý neden alýntýlýyorum. Çok açýk dil olarak milllyetçilðin mantýksal bir farký olmadýðýný, birkaç DTP’li öldürmenin sakýncasý olmadýðýný söyleyenlerle, en iyi Kürt ölü Kürt'tür diyen Türkler bulunduðuna göre, karþý tarafta da ayný mantýða sahiplerin sayýsýnýn ve gençler üzerindeki etkisinin az olmadýðý açýk. Hal böyleyken bir avuç Kürt ve Türk'ün bu savaþýn son bulmasý için yürüttüðü mücadele bu iþin yagane çözümünün daha çok kan dökmek, yani karþýlýklý el yükselterek bu savaþý daha da kýyýcýlaþtýrmak isteyenlerin sayesinde giderek daha marjinal bir hal alýrken barýþ söylemleri ister istemez güzel bir þarkýya dönüþmekte ne yazýk.

Öncelikle hâlâ bu meselenin basitçe bir demokrasi sorunu olduðunu, çok kültürlük esaslý bir anayasa ve kimlik haklarýnýn verilmesi-ki milliyetçiler ve hatta Kürt halký bu vermek sözcüðüne itiraz ediyorlar. You-Toube’de verilen bir ses kaydýnda bir Kürt amca “heyvan” diye küfrettði Türklerin kendilerine haklar vereceðini, kimliðini tanýyacaðýn söyleyenelere ateþ püskürerek sen kimsin bana hakkýmý verecekmiþin heyvan, ben kendim alacaðým kürdistaný kurunca ben haklarýmý kendim alacaðým” diye cevap vermekte yani milliyetçilik artýk halkýn bilincinde de yer tutmakta-meselesi olmaktan artýk çoktan çýktýðýný bilmek gerekiyor. Ve artýk bu süreç þiþeden çýkan cini geri yerine sokmak giderek daha imkansýz hale gelmektedir. Artýk sorunun adýný doðru koyalým sorunun adý PKK’sýndan diðerlerine dek sosyalist nitelikli olanlar dýþýnda tüm Kürt siyasal hareketi için de Türkler içinde milliyetçilik. Kaldý ki Kürt sosyalistleri bile artýk bu meselenin adýný koyuyorlar Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký. Hal böyle olunca bölgedeki ulus devletlerin Kendi Kaderini Tayin Hakký biçimindeki bir çözüme tüm güçleri ile karþý koyacaðý açýk olduðuna göre bu kan dökülmesi olgusu, bu savaþ hiçbir biçimde son bulmayacak demektir. Çünkü ne Amerika ne AB bölgede böylesi bir çözümü onaylamamakta. AB’nin resmi poltikasý bundan dört yýl önce AB’nin geniþlemeden sorumlu komiseri Günther Verheugen tarafýndan þöyle dile getirilmekteydi.

“Türkiye AB sürecinde bütün reformlarý kabul edip baþarýyla uyguladýktan sonra eðer Kürtler hâlâ Türkiye’nin toprak bütünlüðünü kabul etmeyecek olurlar ve bir Kürdistan kurmak isterlerse, o zaman büyük sorunlar yaþarýz. Buradan Kürtlere çaðrý yaparak, Türkiye’nin çok sayýda etnik kökene dayalý sistemini kabul etmeleri gerekir. Ayrýlýkçý Kürtler’in yeniden bir Kürdistan kurma teþebbüsleri Türkiye’nin kaydettiði bütün olumlu geliþmeleri tehlikeye düþürecektir.”

Verheugen bunu 8 Þubat 2004 tarihinde Düsseldorf medya merkezinde düzenlenen çok kültürlü hafta toplantýsýnda “Göç” konulu konferansta söylemiþ. ABD’nin de bölgede Ýran, Irak ve Suriye'nin kabul etmediði geniþ çaplý bir savaþa, Ýsrail'den sonra bölgede ikinci bir baþka kanlý boðuþmaya yol açarak emperyal hedefleri riske edecek bir politikaya evet demesi olasý olmadýðýan, ve Irak'ta giderek bir federasyon hatta üniter devlete yakýn bir federasyona Kürtleri zorladýðýný düþünürsek razý olmayacaðý açýk olduðuna göre. Bu amacýn gerçekleþebilmesi ancak tüm kürtlerin ulusal kurutuluþ mücadelesi vermesi ve bu mücadele de dýþ destek alabilmesine baðlý. Bu da daha çok kan daha çok gözyaþý, daha da katýlaþmýþ Irak, Ýran, Suriye ve Türk milliyetçiliði ve bu eksende bir kanlý iç savaþ anlamýna geliyor. Nitekim Metin Esen, demokratik çözüm denen ve temlinde Kürtlere demokratik haklar tanýnarak eþit özne olmaya dayanan poltikalara ulusal bilinci zayýflatacaðý için karþý çýkmakta.
“Dikkat çekilmesi gereken ve bizi derinden kuþatan demokratiklik sorunu dediðimiz Kopenhag kriterlerinde belirtilen azýnlýk haklarýnýn korunmasý vs. tartýþmasýnýn yanýnda Türkiye’de insan haklarý düzeyine indirgenmiþ mücadele hedefi asýl olarak Kürd Ulusunun baðýmsýzlýðýný savunma koþulunun ortadan kaldýrýlmasýna hizmet etmektedir. Kürd ulusunun ulusal talepleri Kopenhag kriterlerinin azýnlýk haklarý tartýþmasýyla Türkiye’de insan haklarýnýn boyutuna sýðmaz. Kürd ulusunun ulusal haklarýný azýnlýk haklarý düzeyinde tartýþtýðýmýz an Sömürgeci devletlerinin resmi Kürd politikasýný meþrulaþtýrarak Kürdlerin ulus olmadýðý konumuna taþýmýþ oluruz. Aslýnda bu tür tartýþmalar için de ince bir politikayla kafa karýþýklýðý yaratýlarak bize tuzak hazýrlanmaktadýr.” Dolayýsýyla “Baþta Türk sol kopyasý “ Kürt” Marksistleri olduðunu iddia edenler olmak üzere PSK, PKK ve ardýllarý federasyon ve konfederasyon sorununu gündeme taþýyarak gündemi bulandýrdýklarý gibi asýl olarak Kürd ulusunun ulusal baðýmsýzlýðý olan ayrý devlet kurmayý kapsayan kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkýný engellemektedirler.” Türk solu da doðal olarak bu millyetçi þahlanýþtan payýný alarak sömürgeci politikalarýn devamý fonksiyonun gören kiþiler konumuna gelmektedirler. “Bu güne kadar Türk solu baþta olmak üzere var olan demokratik kitle örgütleri, partileri, sendikalarý kendi devletlerinin Kürdistan da sürdüðü vahþi politikasýný protesto ettikleri görülmemiþtir; kendi devlet bekalarýnýn koruma ve kollama görevlerini anti emperyalizm adý altýna sürdürerek, Kürd ulusal hareketinin baðýmsýzlýk mücadelesini emperyalizmin bir oyunu ve kýþkýrtmasý olarak görmüþ, karþý çýkmýþtýr.” Milliyetçi dilin inkarcýlýðý ve halký yalanlar ile ajite etme politikasý açýkça görülmekte. (bu arada Kürt Milliyetçileri ile Liberal Rasim Ozan Kütahyalý’nýn Türk solunu milliyetçilikle, ýrkçýlýkla, beyaz Türk olmakla suçlamasý ne ilginçtir çakýþmakta, demek ki Rasim Ozana göre de Türk solcularý bu provakatif milliyetçi söyleme boyun eðmedikçe ýrkçý ve millyetçi olacak) Türk solu bir çok konuda eleþtirilebilir ama Kürt meselesinde milliyetçi olmakla itham edilemez çünkü bu konuda alýnlar aktýr. Türkiyeli sosyalistler içinde özellikle leninist devrimci sosyalistler arasýnda Kürt sosyalistler gibi Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký gibi bana göre olmayacak duaya amin denen ve þiddetin dozunu daha da çoðaltan bir söylem bile destek bulabilmekteler. Heriki taraf ta milliyetçi sol olarak ÝP vb faþist yapýlarý bilinçli olarak merkeze koyarak, kemalizm solculuðun ruhuymuþ gibi sunarak aslýnda gerçeði bilinçli olarak saptýrmaktalar.

“Her þeyden önce ezilen bir ulus olarak Kürd ulusunun ayrýlma hakkýný savunma ve talep etme sorunu ezen ulus devrimcilerinin birincil görevidir, dolaysýyla kendi ulus devletinin sömürgeci karakteriyle çatýþmaya girmesi gerekiyor; fakat, görünen o ki ezen ulus devrimcileri kendi ulus devletinin bekasýný kollama ve koruma telaþý içindedirler. Hiçbir koþulda Kürdlerin ayrýlmasýndan veya ayný derecede eþit koþullarda yaþama biçimi olan hak eþitliðini savunulmasýndan yana olmadýlar! Bu anlamýyla KÜRD ULUSUNUN AYRILMA VE BAÐIMSIZ BÝR DEVLET KURMA HAKKI ESASTIR; BU VAZ GEÇÝLMEZ, ERTELENMEZ BÝR HAKTIR!” diyor Metin Esen, neymiþ demek ki bu talebi kabul etmeyen ve týpký PKK gibi silahlý savaþ ile devlete meydan okumadýkça solcular devletin destekçisi olacaklar, o zaman da yok sayýlacaklar.

Evet sorunun adý milliyetçilik ve bu noktada özgürlükçü sosyalistler en zayýf noktalarýndan vurularak post-kolonyal milliyetçiliðin, kimlikçiliðin, kurban siyasetine araç kýlýnmaktalar.

Buraya kadar olgunun Kürd tarafýndan nasýl konumlandýðýný aktarmaya çalýþtým. (Türk tarafýný aktarmýyorum çünkü oradaki dil milliyetçiliðin ötesinde resmen ýrkçý, faþist ve þiddet yüklü militer bir dil) bundan sonraki bölümde Kürt Kemalizmini ve Kürt resmi tarih tezini ele alýrken bu tezin de týpký Türk millyetçiliði gibi Alman Faþizminden beslendiðinin göstereceðim. Ardýndan PKK’nýn þiidet poltikasýnýn hem siyasi arka planýný hem de bunu beklenen sonuçlarýný anlatacaðým. En son ise sorunun diðer kýsmýna yani þiddete dayanmayan, millyetçlikten de, kimlikçilikten de uzak bir sol ve özgürlükçü çözümün nasýl birlikte inþa edilebileceðini ifade edip hep birlikte daha geniþ bir özgürlük için mücadelenin etik temeline deðineceðim.

Bu kýsmý bitirirken sadece þunu diyeceðim, karþýlýklý Kürt ve Türk millyetçiliði nedeni ile 30 yýl boyunca bu ülkede 40 bin can aramýzdan ayrýldý. Düne kadar birbirine kin ve nefret beslemeyen hatta sorunun daha fazla demokrasi ile aþýlabilceði politikasýnýn ilk baþlarda kabul gördüðü, iki halkýn birbirine yakýnlýk duyduðu bir zamanýn yaþanmasýna raðmen bunun yerini giderek güçlenen millyetçiliðe býrakmasýna yol açan bu iðrenç savaþ yüzünden þu an iç savaþ noktasýna doðru hýzla ilerliyoruz. Bu þartlar altýnda bile birileri bu ölümler üzerinden kendilerine siyasal rant devþirmekteler. Birileri açýk ve net olarak ceset tacirliði yaparak bunun üzerinden iktidar devþirmekte. Bu faþistler verilecek en güzel cevap her iki halk için de güçlü bir dayanýþma ve kardeþlik olmalýdýr. Ne post-modern kimlik mücadelesine, ne milliyetçiliklerin zehrili diline yakalanmadan milliyetçiliðin iki biçimini de teþhir etmek ve dökülen kanlarýn asýl sorumlusu saymak gerekiyor. ÇÖZÜM DAÐDA DEÐÝL DÜZOVADA. Milliyetçi katillere raðmen sol vicdan barýþýn, insancýllýðýn öz dilini konuþmaya devam edecek. En azýndan ben israrla her tür milliyetçiliðe karþý direneceðim. Ama bu süreçte millyetçi kurban siyasetinin de tuzaðýna düþerek þiddetin, ayrýlýkçýlýðýn, kimlikçiliðin, milliyetçiliðin, parçalanmýþ hayatlar, atomlaþmýþ kimliklerin “Faydalý Salak”larýndan olmayacaðým. Miltarizme, alçaklýðýn son sýðýnaðý olan milliyetçliðin modern ya da post-modern biçimlerine taviz vermeyen bir anarþist anti-miltarizmin savunucusu olmaya devam edeceðim.

Milliyetçilikler üzerine analiz 2 BIÇAÐIN UCU Ben Türkmen bir annenin çocuðu olarak dünyaya geldim. Ama Andoluda bir çok yerde görülebileceði gibi benim de soyum safkan deðil karýþýk. Çerkezlik, Kürd'lük soyumda varolan diðer soy izleri. Son yýllarda yapýlan genetik araþtýrmalar tüm insanlarýn Afrika kökenli bir adem ya da havva'dan geldiðini gösteriyor. Yani aslýnda hepimiz gen kardeþiyiz. Hepimiz ortak bir genden türedik. Bundan olacak kendimi Türk olarak görmekten, Türk olarak saymaktan hiç hoþlanmam-ki uygarlýk karþýtý anarþist çizginin cezbediciliðine ve ilk toplumlara eþitlikçiliðinden dolayý sempati duymama raðmen-kabilecilik kalýntýsý olarak gördüðüm bu etnik kimliði reddederim. Ben sol kültürle biçimlendiðimden beni dini ya da etnik kimlikten çok siyasi kimlik belirler. Ama Türk tanýmýna duyduðum kötü duygularýn tek nedeni bunlar deðil, bu kimliðin milliyetçi zalimliðin bir ifadesine dönüþümü. Kabile olgusu insanlýðýn yarattýðý ilk topluluk biçimiydi. Ve tüm kabillelerde ben merkezciydi. Evrensel hümanizma öðretisi ve ondan önce de tek tanrýlý dinlerin öðretisi insanlarý evrensellik içinde bütünleþmeye çaðýrmadan evvel, diðer kabiledekilerin insan yani “bizden” sayýlmadýðý antropologlarca sýkça dile getirilen bir olgu. Kabilceiliðin aþýlmasýnda ilk adým kentti. Ardýndan imparatorluklar kurulduktan sonra bu kabile merkezcilik de yavaþ yavaþ zayýflamaya baþladý. Ama daha çok yol vardý. Ýnsanlýðýn evrensel kardeþliðine bildiðimce ilk iþaret eden Ýsa oldu, ondan önce de Buda’nýn bu vurguyu yaptýðý söylenir. Bu öðretilerin bir sentezi olan manicilik insanlarýn göðün çocuklarý olduðunu söyleyerek bir eþitlik çaðrýsý yapmýþtý (bu mani meselesini not edin, ilerde bir baþka yazýda bu inanç biçiminin sol düþünce ile olan baðýna deðineceðim). Ancak, imparatorluklarýn yýkýlýp yerini ulus devletlerin almasý ile birlikte, tarihsel yolculuk içinde aþýlmaya geride býrakýlmaya çalýþýlan kabileciliðe geri dönüldü. Kabile ne kadar sahici ise, millet o kadar sahteydi, kabile ne kadar doðal üyelik temelinde yapýlanmýþsa milliyetçilik de o denli vurgulanarak varolabilen yapay tutkallar olmadan daðýlabilecek bir birlikti. Milliyetçilik dinin kutsallarýnýn, millet ve vatan kavramlarýnda hayat bulan bir baþka sahte kutsallýkla yer deðiþtirmesiydi. O yüzden milliyetçiliði modernliðin baþýmýza bela ettiði bir veba olarak görebiliriz. Millet denilen kan dökücü tanrý kendi çocuklarýndan sürekli kurban olmalarýný isteyerek, þehitlik denilen azizlik makamý ile insanlarý ölümün kucaðýna atarak varolur. Milliyetçilik söz konusu olunca içimi bir nefret, bir tiksinti duygusu kaplamasýnýn en büyük nedeni bu kan dökücü tanrýlýðýdýr. Milliyetçilik Dawkinsin ünlü bencil geni olarak varolur. Milliyetçilik daima kendi milletini merkeze koyan, milletini diðer milletlerden ayýrdederek deðeri de, kutsanmayý da ona adayan kötücül bir fikir yumaðýdýr. Milliyetçilik denen o hýyarcýklý vebanýn bu topraklarda arz-ý endam etmesi de batý denilen barbarlýk yurdu sayesinde oldu. Dünyanýn baþýna bu lanet olasý belayý batý saldý. Batý için milliyetçiliði oluþturmak bizim içinde yaþadýðýmýz coðrafyaya oranla bir nebze daha kolaydý. Ama orada da bu iþ öyle kolay olmadý elbette, çünkü bir sürü dili, lehçeyi tek bir dilin içinde eritmek, sýnýrlarý hayli belirsiz ve kaygan olan bir coðrafyayý vatan ilan ederek homojenize etmek gerekiyordu. Bu yüzden milliyetçilik daha doðuþunda totaliter olduðu gibi tarihin belli baþlý toplum mühendiliði biçimlerinden biriydi. Bu yüzden batýda milliyetçiliðin yerine yerleþip ulus devletlerin hükümranlýk sahasýný belirlemesi kanlý boðuþmalarla oldu. Ýlk kez Fransýz Devrimi ile ortaya çýkan sivil milliyetçilik temelde yurttaþlýk, haklar vb nosyonlar üzerine bina olsa da, özünde etnik bir temele vurgu yapmasý nedeni ile milliyetçiliðin en sivilinden en etnikçisine dek tümü ayný ortak ata tapýnýsýna dayanýr. Bu bakýmdan milliyetçilik bir yaný ile totemciliðin modern hali de sayýlabilir. Burada uzun uzadýya milliyetçilik ve bu olgunun geliþimini ele almayacaðým. Milliyetçilik olgusunu bizim yani Türklerin kendi cephesinden ele almak, daha doðrusu Türk ulus devletleþmesini ve Türk milliyetçiliðini analiz etmek ve Kürdlere yönelik lanet ýrkçlýðýný da bu eksende deðerlendirmek bu yazýnýn ana hedefi. Yani Türk milliyetçiliði denilen hýyarcýklý veba üstü vebayý ele alma çabasý. Çünkü bu coðrafyada millet oluþturmaya kalkmak bir yaný ile cinayet iþlemekle ayný iþti. Neden mi, bu denli içiçe girmiþ üstelik imparatorluk mirasý nedeni ile de millet diye bir þeye hiç tanýk olmamýþ bir halký millet yapmak ancak bu coðrafyadaki diðer haklarý, diðer etnileri yok sayýp, bir yerde daðdan gelip baðdakini kovmakla olacak bir þeydi. Çünkü milliyetçilik hiçbir zaman çoðulucu deðildir, hep tek millet, tek vatan, tek bayrak gibi aptalca soyutlamalara tapýnýr. Herþeyden önce Türkler bu coðrafayada dünkü çocuk sayýldýklarý gibi genelde en aþaðý sayýlan halklardan biriydi. Osmanlý nezdinde Türk barbar ile eþ deðerdi. Ýdraksiz, daðlý, yol yordam bilmeyen kaba saba, medeniyet yüzü nedir bilmeyen biri olarak görülüyordu. Bunun için Karagöz sahnesine ve orada Türk'ün nasýl yer aldýðýna bakmak yeterlidir. Karagöz perdesinde iki halk küçük görülür. Biri Türk'tür diðeri ise Kürd. Çünkü bu iki halkta aslýnda diðerlerine oranla daha köylü, daha az kentleþmiþ ve dolayýsýyla daha az incelmiþti. Diðerleri ise çeþitli þekillerde yerilse de asla medeniyetsiz, kaba saba olarak görülmemiþtir. Sanýrým bundan olsa gerek Türk milliyetçiliði amiyane tabir ile “osuruktan nem kapan” deyimini doðrularcasýna son derece paranoid, komploculuklara açýk bir milliyetçilik biçimi gösterir. Özgüven yoksunu, kompleksli, korkak, sadece ezebildiðine efelenen, bir baltaya sap olamayanlara bir þeymiþlik duygusu aþýladýðý içinde genellikle kaybedenlerin benimsedikleri saçma sapan bir ideolojidir. Türk milliyetçiliði Osmanlý'nýn ihtiþamý altýnda ezilen, elde kalaný muhafaza etmeyi esas gören bir özellik arzeder. Bunun en büyük nedeni geç uluslaþmanýn Türk'lüðün belirgin karekteri olmasýdýr. Tabi bu Türk'lük meselesi ayrýca ele alýnmayý gerektircek bir haldedir. Çünkü milliyetçiliðimizin kibirli dili aslýnda derin bir aþaðýlýk kompleksinden doðar. Türk Milliyetçiliðinin Hastalýklarý “Ziya Gökalp, bir mikrop var ki, yýllardýr Osmanlý’yý parçalýyor; adý milliyetçilik. Þimdi o mikrobu alýp Ýslam’ýn lehine kullanma sýrasý bize geldi" diyordu bir asýr önce. "Milliyetçiliðin iki fonksiyonu var, biri birleþtirir, biri ayrýþtýrýr. Osmanlý parçalanmadan önce çýkan hastalýk ayrýþtýrýcýlýktý.” Aslýnda bütün millyetçilikler parçalar, böler. Bu baðlamda bu topraklarda bölücülük türklerle baþlamamýþsa da bugün türkler vasýtasýyla devam etmektedir. Türk milliyetçiliði denen hýyarcýklý veba en büyük bölücülüktür. “Vatanýn ve Milletin Bölünmez Bütünlüðü” denen sahte kutsalý ciddiye alýrsak bugün milliyetçilik bölücülük faaaliyetini ýrkçýlýk aracýlýðý ile derinleþtirmekte, Anadolu halklarýný parçalamaktadýr. Her neyse Türk Milliyetçiliðinin hastalýklý karekteri üzerine uzun uzadýya yazarak sizleri sýkmak niyetinde deðilim. Sadece son zamanlarda yükselen anti-kürd hýnç olgusunu anlamak için gerekli bir hastalýklý zihin yapýsý. “Türkiye’yi Atay’ýn deyimiyle ‘som bir Müslüman Türklük vataný haline getiren süreç, Ömer Seyfettin, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp ve diðer Türkçü muharrirlerin açtýðý yolda baþlayýp 1922 nüfus mübadelesiyle sonuçlanan Anadolu’nun homojenleþtirilmesi sürecidir” Aslýnda bu süreç ardýndaki zor nedeni ile anadoluya akýn eden, çekirge sürüsü gibi talan ederek ilerleyen Türklerin anadoludaki serüveninde son halka sayýlabilir. Anadolu selçuklularý, Osmanlý gibi yerleþiklikle bir parça durulan, hatta tedavi olan ünlü Türk savaþçýlýðý-ki Türkleri diðer yerleþik, uygar devletler için cazip kýlanda bu savaþçý zalimlik di, sonraki dönemlerde yeniden tezahür edip “barbarlýða” dönüþerek Anadolu türkleþti. Þimdi bu son durakta tek bir engel kaldý gibi görünüyor, bu homojenleþtirmeye itiraz ederek “hayýr ben benim, kendim olarak kalmak, varolmak istiyorum” diyen Kürdler. Türk Milliyetçiliðinin psiþik alt bilincini deþen Zafer Yörük Türklerin diðer halklarýn eþit varoluþ hakkýný tanýmayý reddeden tavrýnýn altýnda tarvmatik bir duygu olduðunu, bunun kastrasyon (hadým edilme) kompleksine benzer bir kompleks olduðunu, kýz çocuklarda pipi olmadýðý gerçeðini kabullenemeyerek bunu inkar etme halini andýrdýðýný belirtir . Buna bölünme paranoyasý diyeceðimiz kadar çözülme paranoyasý da diyebiliriz. Sorunun kökleri, her ne kadar asla Türk'lüðü kendine yakýþtýrmasa da Türklerin Osmanlýyý sadece kendilerinden ibaret gibi sayýp, bir zamanlar Osmanlý egemenliði altýnda efendi iken sonradan alta düþmesine dayanýyor aslýnda. Þu anda Kürdlere dönük efeliðin ardýnda da bu kompleks yatýyor. Kürdleri kendi eþiti sayamama, bu topraklarýn kendileri kadar hatta kendilerinden daha eski sahibi olmasý gerçeðini inkar etme. Bütün kard kurd palavralarýnýn ardýnda bu aþaðýlýk kompleksi var. Ýþte bu saldýrgan bilinçaltý ile özellikle son 30 yýldýr kürdlerin yaþadýðý coðrafyada Kürdlere dönük inanýlmaz eza ve cefa uygulanýyor. Bunun ardýnda yatan tek nedense paranoya. Çözülme, bölünme ve Türklerin daha da sýkýþma korkusu. Ancak bu savaþ sadece Kürdleri ezmekle, onlara eza cefa uygulamakla kalmadý ayný zamanda Osmanlýnýn son dönemlerinde Türk milliyetçiliði ile yakýn zamanlarda oluþturulan Kürd milliyetçiliðinin de güçlenmesine neden oldu. Nasýl modernite herkesi ayný dili konuþmaya mecbur býrakarak bir anlamda dilsizleþtirdiyse, egemenin de karþýdakini muhatap almasýnýn yegane yolu onun dilini ödünç almaksa, ne yazýk ki halihazýrda geliþmekte olan kürd kemalizmi de türk milliyetçiliðinin bir yan ürünü olarak ortaya çýktý. Nasýl kentte bir köy göçmeni Ýstanbullullar tarafýndan küçümsendikçe, kendini Ýstanbullular ile kýyasladýkça o aidiyeti, kimliði hemþehrilik bilinci keskinleþerek kendini daha bir memleketli saymaktaysa, bir anlamda Kürd aydýnlarý da týpký jön Türkler gibi soldan ödünç alýnmýþ bir dil ile kendi milli kimliklerini pekiþtirme çabasýndalar. Türk milliyetçiliði belirginleþtikçe Kürd milliyetçiliði de koyulaþan bir renk alýyor, Kürd milliyetçiliði kuvvetlendikçe de ne yazýk ki Türk milliyetçiliði daha da güçlenip daha bir saldýrgan hal alýyor. Doðu Ergil’in dediði gibi “Türk ve Kürt milliyetçiliði birbirlerini bileyen býçak ve birbirlerine sürtündükçe keskinleþiyorlar. Ýki tarafý keskinleþmiþ bir býçaðý tutmak, elin kesilmesi demektir'' Hasýlý bindik milliyetçilik denen alamete gidiyoruz kýyamate. Ve bu kýyametin adý da iç savaþ. Evet Türk Milliyetçileri ve onlarýn silahlý gücü olarak TSK ile Kürd Milliyetçiliði ve onun silahlý gücü PKK hep birlikte kendilerinin karlý çýkmayý umduklarý iç savaþ olgusuna oynuyor. Ýç savaþ olmasý halinde yani kentlerde Kürd nüfusa karþý Türklerce saldýrýlar düzenlendiðinde bu ordunun uluslar arasý kamuoyuna da kabul ettireceði biçimde yegane hakim konuma gelmesi demek. Elbette bu hesabta gözden kaçan noktalar var ama Ergenokon denilen örgütlenmenin aslýnda ana hedefinde bunun olduðu çok açýk. Buna karþýn Kürd milliyetçilerinin istediði gibi iç savaþ süreci ve bunun yarattýðý kopuþ gerçekleþirse, PKK bu süreçte muhatap alýnan özne haline gelecek ve en azýndan özerkliði koparacak. Çünkü savaþýn kýzýþtýðý noktada uluslar arasý kamuoyu bu duruma müdahele edecek ve onlarýn ardýnda milliyetçi yumurta küfeleri deðil bölgesel hesaplar olduðundan, bu süreci seyretmeyip tüm bölgeyi içine çekecek bir kanlý hesaplaþmanýn önüne geçilecek. Ergenekonun bir diðer ucu da buna dönük çünkü bu operasyonlarýn ardýnda kemalistlerin daha da köþeye sýkýþýp tasfiye olmasý hesabý var. Hasýlý kelam iþin içinde bin türlü hesap dönerken olan Kürd ve Türk Memedlere olacak. Onlar kanlý kaderleinde kendilerine düþen þehit olma rolünü oynarken bu iþin ardýndaki ulusalcý aydýnlar bu ölümler üzerinden güç ve rant devþirmiþ olacaklar. Bu kanlý iktidar oyununu bozabilcek iki þey var. Biri bu ülkede tam anlamý ile liberal bir demokrasinin hayata geçmesi ve böylece cumhuriyetin ilanýndan beri yok sayýlan Kürd kardeþin eþit özne kabul edilerek sofraya dahil edilmesi söz konusu olacak (eðer söyleneneler doðru ve bölgede zengin petrol yataklarý varsa Kürdleri milliyetçi katillere yedirmezler.Türkiye eksen ülke olarak kendi baþýna býrakýlamayacaðýndan kemalizmin tasfiyesi ya da diþinin tamamý ile çekilmesiyle liberal demokrasi iyi ya da kötü hayata geçecek) ve milliyetçi hesaplarýn baðýmsýz Kürdistan ya da Kürdlerden temizlenmiþ ve iyice Türkleþtirilmiþ Andolu hayalleri en azýndan ertelenecek. Diðer seçenek ise zor ama umut kesilmez, solun silkinip kendine gelip, Kemalizm, pozitivizm gibi hastalýklardan kurtulup evrensel anlamda özgürlükçü bir sola dönüþüp bu ülkede hesaba katýlýr bir güç olmasý. Bu durumda da geniþ çaplý bir özerklik ile bölgedeki kanlý boðuþma sona erebilir. Ýþte asýl tartýþacaðým þey de bu olacak. Ama durun bu yemek daha çok su kaldýrýr. Önce konunun mikro milliyetçilik, sömürge sonrasý etnik kimlikleþme ve þiddet, tabi kurbanlaþma olgusu gibi boyutlarý da var. Ardýndan Türk'lük ve Kürd'lük olgularýnýn anlamlarý. Onlarý da dillendirelim ve sonra milliyetçi, uygarlýkçý olmayan bir sol çözüm nasýl olasý bunun üzerine kafa patlalatalým.

Dilaver Demirağ her kimse 2. Dünya savaşının bittiğinden habersiz 40 yıl boyunca ormanlarda el de silah saklanan Japon askerini anımsatıyor. Birileri ona marksizm öldü yaşasın marksizm dedirtiyor olmalı.. Bu görüşler Mahir Kaynak ve Yalçın Küçük tarafından alenen dile getirilmiş ve hala getirilmekte olan görüşler. Emekli MİT müsteşarı Özdem Sanberk gazetelerde yer alan mülakatlarında aynı görüşleri işler. Sanberk'in bugün kontrol etmekte olduğu Turkish Economic and Social Studies Foundation (TESEV) tarafından düzenlenen panellerde de aynı görüşler kanıksatılmak istenir. Öcalan'ın bu mayadan beslendiği, "demokratik cumhuriyet kuracağız, milliyetçilik tu kakadır, kürtleri ingilizler kışkırttı, kürt devleti tehlikedir, Hitler haklıydı" mealindeki zırvalarının teorik kurgusunu içinde oldukça "mahir kürt dostlarının" bulunduğu TESEV'den aparttığı bir sır olmaktan çıkmıştır. Kısacası, Öcalan'a süryani anası için "anam türktür" dedirten bu kardeşlik ve barış martavalının arka planında MİT'in gizli-açık intellektüelleri vardır. Var olmasına vardır ama ayının 72 türküsünün hepsi boz armudun üstünedir. Kürtler milliyetçilikten yani milli devlet talebinden vazgeçmeli esasına dayalı bir yanıltmacadır kürtlere dayatılan. Putin'in Dağıstanlılara, İnguşlara, Çeçenlere, Gürcülere, Osetlere, Tatarlara, Azerilere, Ukraynalılara dayattığı türden Stalinvari bir kardeşlik türüdür dayatılan. Stalin'in heykelleri boynundan vinçlere asılmışken bu edilgen kardeşlik türünden türklerin umarı nedir sorusuna cevap bulmak için önce Putin'e, sonra Öcalan'a, daha sonra dönüp Özdem Sanberk, Yalçın Küçük, Mahir Kaynak, Doğu Perinçek gibi miadı dolmuş, deşifre olmuş istihbarat eskilerine bakmak gerekir. MİT'in ideolojik çökertme harekatının temel dayanağını "milliyetçilik kötüdür, ulus devletler miadını doldurmuştur" şeklinde dünya gerçekliğiyle uyuşmayan bir martaval oluşturuyor. Günümüzde etnik aidiyet bir yana din ve mezhep ayrılıkları bile ayrı devletler şeklinde örgütlenmenin gerekçesi olarak kabul görüyor. Kimse Bosna oluşumunu suçlamıyor. Hiç kimse Çeçenya'yı, İnguşya'yı, Dağıstan halklarını haksız görmüyor. Hiç kimse Filistin'in devlet talebini milliyetçilik kötüdür zırvasıyla ilkel bir talep olarak nitelemiyor. Lübnan ve Irak'ta mezhepler bazında ayrılıkların de facto otoriteler tesis etmesi sözkonusu, Bosna'daki dini ayrılığın devlete yolaçmasının gelecekte mezhep ayrılıklarının da aynı doğrultuda farklı otoritelerin oluşumuna yeşil ışık yaktığını anlamazlık etmiyor. Birileri hariç.. Sadece imparatorluklarını muhafaza hayaliyle tutuşan Ruslar, imparatorlukları göçertilen Sırplar, hala imparatorluk konumunda bulunan Türkiye ve İran gibi ülkeler anlamazlık ediyor. Oysa ulus devletler, modern çağın örgütlenme modeli olarak despotik yöntemlere dayanmak dışında ayakta kalma imkanı bulunmayan imparatorlukları biteviye tarihin mezarlığına gömmeye devam ediyor. MİT ve KGB eskilerine bakarsanız onlar tarihin tekerleğinin tersine döneceği varsayımına yaslanıyorlar, beklentileri ve umutları tarihin tekerleğinin tersine dönmesine bağlı olduğu için...

Hocam asagidaki sözleriniz gercekten cok mantikli. Tabii cevab yazinizin hepsi cok harika ama gercekten kimse Filistin, Bosna, Kosovo, Bask ülkesi, Irlanda ve daha onlarca yeni ve ayri devlet kurmus halklara birsey söylemiyor, Kürdler sözkonusu oldugunda Türklerin itinden MIT'INE, solcusundan sagcisina, kücücgünden büyügüne karsi. Iste bence sorun zaten burada yatiyor. Kürdlerde onlar gibi topyekün devletini kurmak icin calisip savasiyor mu? Iste bu tür yazilari buraya asan ve kaleme alan bu tür pislikler Kürdleri ve Kürdlerin cektigi acilari hic bir zaman anlamayacaklardir. Elinize saglik Hocam! Iyi ki varsiniz. [color=#3300FF][size=medium]"Günümüzde etnik aidiyet bir yana din ve mezhep ayrılıkları bile ayrı devletler şeklinde örgütlenmenin gerekçesi olarak kabul görüyor. Kimse Bosna oluşumunu suçlamıyor. Hiç kimse Çeçenya'yı, İnguşya'yı, Dağıstan halklarını haksız görmüyor. Hiç kimse Filistin'in devlet talebini milliyetçilik kötüdür zırvasıyla ilkel bir talep olarak nitelemiyor. Lübnan ve Irak'ta mezhepler bazında ayrılıkların de facto otoriteler tesis etmesi sözkonusu, Bosna'daki dini ayrılığın devlete yolaçmasının gelecekte mezhep ayrılıklarının da aynı doğrultuda farklı otoritelerin oluşumuna yeşil ışık yaktığını anlamazlık etmiyor. Birileri hariç.. Sadece imparatorluklarını muhafaza hayaliyle tutuşan Ruslar, imparatorlukları göçertilen Sırplar, hala imparatorluk konumunda bulunan Türkiye ve İran gibi ülkeler anlamazlık ediyor."[/size][/color]

Ulus devlet karşıtı olmak birden çok ulusun içine hapsolunduğu "imparatorluk" yanlısı olmaktır. Hangi ambalaja sarılırsa sarılsın bu tür görüşlerin özü mazlum milletlerin kendisi olarak varolma hakkının elinden alınarak çok uluslu imparatorluklar bünyesine bir şekilde sığdırılmasını öngörür. Teşkilat-ı Mahsusa, imparatorluğu kurtarmanın paramiliter örgütüydü. Hangi akıma yaslanırsa yaslansın ulus devletin inkarı yada reddi anlamına gelen düşünceler imparatorluk savunusu olarak Teşkilat-ı Mahsusa'nın izinden yürümektedir.

eyn kenan fani denen neo nazi teskilti mahsusa bugun oldu mit ve mit senin gibi ulus devletci ve milliyetcidir tek farkiniz siz kurtlerin duygularini mitte turklerin ezilmislik duygularini istismar ediyor. dilawer demirag ulus devletlere karsi anarsizmi savunan bir anarsisttir. sosyalizm-marxizm-le anarsizmi karistirmayasin sakin neo nazi abidesi

Türkiye ulus devletçi bir devlet olsaydı sadece türklerle yetinir diğer azınlıkları özümsemezdi. Kürtleri zorla bünyesinde tutmaz ayrılma hakkına saygı gösterirdi. İsveç bir ulus devlet olarak Norveç'in ayrılmasına ve kendi devletini kurmasına rıza göstermiştir. Çekia, Slovakların ayrılarak kendi bağımsız devletlerini kurmalarına rıza göstermiştir. Türkiye, mazlum milletleri zorla egemenliğinde tutan çok uluslu bir devlettir. Yönetimin türklerden oluşması tek merkezli bir imparatorluk olmasını beraberinde getirmiştir. MİT ulus devletin değil, iç sömürgesi olan ve bu sömürgenin sömürge olarak dahi varlığını tanımaya yanaşmayan zorba bir imparatorluğun istihbarat örgütüdür. Bu anlamda Türkiye Osmanlı'nın devamı, MİT ise imparatorluk dönemi Teşkilat-ı Mahsusa'sının organik devamıdır. MİT ulus devletin değil, birden çok ulusu kontrol eden merkezi otoritenin dolayısıyla imparatorluğun aygıtıdır. Türkiye'nin kurucuları da kesintisiz bir biçimde Cumhuriyete devreden Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarıdır. Ulus devlet kötüdür diyen MİT teşkilatının resmi görevlileridir. Böyle demeleri, çokuluslu bir yapıyı mutlaklaştırma amacına yöneliktir. Bu söylem aynı zamanda MİT'in bir imparatorluk sevdalısı olduğunun itirafıdır. MİT'in ulus devlet kurgusu yoktur, azınlıkları tek bünyede eritme projesi vardır. Senin gibi türk nazilerinin tezlerinden semizlenmiş bir embesilin bunların ayırdına varması beklenemez. Senin "ulu önder"in bile MİT'e ofis boy'luk yapmış, MİT'ten düzenli maaş almış, MİT mensubu Ali Yıldırım'ın kızıyla evlenmiş, MİT görevlisi Pilot Necati'nin rahle-i tedrisinden geçmiş, Şam'da türk askeri ateşesi ile aynı apartmanı paylaşmış bir MİT müsveddesidir. "Hitler haklıdır, yahudiler haksızdır" diyen senin liderin dururken neo-nazi sıfatı bana uygun düşmez. Neo-nazilik, Hitleri aklamaya çalışan Öcalan'ın şahsına yakışır. "Türkiye elden gidiyor" diye demeç verirken MİT'liğini sinüzit gibi burnundan sümküren sümüklü Serokuna bak hizaya gel.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.