Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 26 September 2008

Biz hep kuzeydeki işbirlikçiliği gördük. Görmekle kalmadık. Yazdık, çizdik, eleştirdik. Kuzeydeki işbirlikçiliğin kuzeyliler tarafından eleştirilmesi yine kuzey kürtleri adına otokritik olarakta nitelenebilir. Kuzeylilerin işbirlikçilik ve tabiiki türkiyelilik v.s. üzerine yazdıkları kuzeyde yerleştirilmeye çalışılan eğilimle ilgili olarak muhalefet geliştirmesinin dışında böyle bir içerikte taşıyor.

İşbirlikçiliğin kodları belliyken, hele kuzeyde tüm berraklığıyla arzı endam ederken bizler Kürdistan'ın diğer bölümlerinde varolan işbirlikçiliğin aynı kodlarla uyuşmakta olduğunu göremedik yada görmek istemedik.

Burada biraz ileri çıkarak kuzeydeki işbirlikçiliğin güneyden cüret aldığını, kodlarının özdeş olması anlamında güneyden beslenmekte olduğunu yazdım. Öcalan, henüz millet adına yönetim aygıtı sahibi olmayan bir örgüt yöneticisi olarak kendisini ve örgütünü Lozan'la belirlenmiş statü ile sınırlıyor. Lozan'ın Kürdistan'ı parçalamakla kalmayıp ilelebet tasfiye etmenin uluslararası mutabakatı olduğu düşünülerek Öcalan'ın yaygınlaştırmak istediği eğilime toptan ihanet nitelendirmesi yapılıyorki son derece doğru bir belirlemedir.

Ya Güney'in kuzeyde 25 milyon kürdün varlığını görmezlikten gelerek, doğuda 9 milyon kürde rağmen İran ve Türkiye ile geliştirmekte olduğu ilişkilere bakıldığında Lozan'ın olduğu gibi kabul edilmekle kalınmayıp kürtler tarafından bizzat temsilcileri aracılığiyla tarihte ilk defa onaylanıyor ve tescil ediliyor oluşuna hangi sıfatlandırmada bulunmalı?

Sıfatlandırma dışında esasa dair nasıl bir tutum geliştirmeli sorusu çoğumuzun gündeminde yer bulmadı. Kürtler, kendi devletlerine sahip olarak tarih sahnesinde kendi milli kimlikleriyle varolmakla Lozan'ın öngördüğü şekilde işgalci devletler tarafından paylaşılarak bu devletlere ilaveten sömürgeci kimlik içerisinde hergün biraz daha eritilerek yok olmak arasında tercih yapmak zorundadırlar.

Güney'in sömürgeci devletler arasından yaşam koridoru açmaya yönelik ilişkiler geliştirmesini anlarım. Hatta bu anlamda otonomi talebiyle yetinmesine de ses çıkarmam. İster otonomi olsun ister federasyon, kürtlerin ülkelerini birleştirmelerinde sıçrama tahtası olarak, giderek bağımsızlaşmaya temel oluşturan bir yapı olarak örgütlenmesi anlamında kabul görebilir. Ancak ister otonomi isterse federasyon olsun kürtlerin "boşanma" hakkını dışlayarak arap-türk v.s. ile Lozan'ın ruhuna uygun "kardeşlik" şiarı altında nihai amaç olarak ortaya konup, yaşama geçirildiğinde kürtlerin kaçınılmaz olarak parçlanması hem ülkelerinin hem de millet olarak nüfuslarının sömürgeci devletlere ve uluslara yedeklenmesi durumu tezahür eder. Güney'in bugün için düçar olduğu sonuç budur. Lozan muahedesi kriter alındığında kuzeye ilişkin ihanet kodlarının çok daha vahim bir şekilde güneyde uygulama alanı bulduğunu söylemek hiçte abartı ve güney karşıtlığı değildir. Bu yaklaşım güney yandaşlığı ve ihanet karşıtlığı olarak bilincimize sinmedikçe körelmeye ve hergün ülkemizin bir parçasını kaptırmaya devam ederiz.

Boşanma hakkı esas alınmadıkça değil Kerkuk, Kürdistan'ın bir köyünü dahi kurtarma şansımız olmaz. Uluslararası hukukun yerleşik prensipleri bir toprağın sahiplenilmesinde demografik kriterleri esas alıyor. Kürtler tarihi sahipliği kadar üzerinde ezici ekseriyetle yaşadıkları toprakları sahiplenmede ancak "boşanma" hakkına dayalı bir direnmeyle ilerleme sağlayabilirler. Boşanma hakkı yerine arap kardeşliğini kaim hale getirenlere "mademki kardeşsiniz aynı topraklar üzerinde kardeşçe yaşayın" diyenler çokça bulunur. Eşşek çamura battıktan sonra yol gösterenin çokça bulunması gibi..

Sonuçta kürtlerin sorunu mülkiyet sorunudur, kürt sorunundan ayrı ve önde olarak Kürdistan sorunudur, kürt topraklarının sahiplenilmesi sorunudur. Kürt sorunu, Kürdistan talebi üzerine inşa olunur. Kendi hanenizi kendi toprağınıza inşa etmeniz gibidir, üzerine inşa edeceğiniz mülkiyetiniz yoksa haneniz açıkta kalır ve başkalarının mülkiyetinde sığınmacı konumuna düşersiniz.

Biz, bu mülkiyet kürtlerindir ve üzerinde kendi geleceğimizi kurma hakkına hiç kimseden izin almaksızın sahibiz diyegeldik. Milletimizi sığınmacıya indirgemenin dışında mülkiyetimizin her bir parçasını uzlaşmaz ihtilaflı olduğumuz devletlere peşkeş çeken siyasi eğilimleri ve yönetimleri bundan böyle daha sıkıca denetlememiz gereği aşikardır. Gelecek, ülkesini sahiplenenlerindir.

Kerkuk'ta birtek kürt kalmasa Kerkuk yine Kurdistandır.

Bu söz bugünkü durum önünde beni utandırıyor ve vatanperverlik adına gözlerimi nemlendiriyor. Acaba bu sözü sarfeden Kurdistan mücadelecisinin çocuklarında da aynı etkiyi yapıyormu? Emin değilim.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.