Bingöl’ün Solhan ilçesi Bozkanat köyünün bugün bir mezrası olan Güéw 1925 tarihinde gerçekleşen Şeyh Said ayaklanmasına bölgenin verdiği destek nedeniyle daha sonra devlet tarafından, bölgenin cezalandırılıp, etkisizleştirilerek insansızlaştırılmasını amaçlayan Bicar Tenkil Hareketi çerçevesinde katliama uğramış köylerden sadece biridir.
Gerçekleştirilen harekât; Hani bölgesini, Lice’nin Kuzeyini, Kulp’un Batısını, Murat Nehri’nin Güney kısmını ve Palu’nun Doğusu'nu içine alan yerleşim alanlarını kapsamıştır. Guêw bu alanda gerçekleştirilen katliamların sadece bir köyü kapsayan halkasıdır.
Devlet, harekâtın resmi gerekçesi olarak, Şeyh Said ayaklanmasında faal olarak rol oynayıp bu süre zarfında yakalanamayan kişilerin söz konusu sınırlar içersinde saklandığı ve yöre halkının da bunları barındırarak beslediğine yönelik iddia olarak ortaya koyar. (Ömêre Faro, Yadoyı Dimbıllı, ve Eminê Mıko grupları buna delil gösterilir.)
Bölgedeki dağ ve mağaralara saklandığı iddia edilen yaklaşık 2000-2500 civarındaki kişinin temizlenmesi maksadıyla 7 Ekim 1927 tarihinde Elazığ’daki 8. Kolordu tarafından görevlendirilen Albay Mustafa Muğlalı (33 kurşun olayında Generaldir. İdama mahkûm edilir.) komutansında başlayan Bicar Tepeleme Harekâtı 17 Kasım 1927 tarihinde askeri birliklerin merkez üs olan Lice’ye dönmeleriyle sonuçlanır.
Guêw Katliamı, 13-22 Ekim arasındaki harekâtın ikinci aşamasında yer Seyfan, Ziktê, Arşik Dağı ve Arduşen’in batısındaki yerleşim yerlerinin ayaklanmacılardan arındırılmasını amaçlayan harekât sırasında gerçekleştirildi. Bu bölgede ayaklanmacılara yataklık ettiği düşünülen 60 kadar köy yakıldı, en az 1500 kadar suçsuz köylü ya yakıldı veya öldürüldü.
Olayın tanık ve aktarıcılarının hepsinin söylediklerinde, katliamın gerçekleştirilme tarihini veren gün tam olarak belirlenememiştir. Ancak 13 ile 22 Ekim 1927 tarihleri arasında Genç ilçesinden aynı hat üzerinden Doğuya doğru olarak, Valêr’den başlanarak, Şemson, Gırnuês ve Solhan’a bağlı bir köy olan Guêw katliamları aşağı yukarı 48 saatlik süre içersinde peş peşe gerçekleştirilmiştir.
Guew Katliamı, 1927 yılının Ekim ayında toplam dört köyden 76 kadın ve çocuğun yakılarak, Guêw’den 11 erkeğin ise süngülenerek ve 1 erkeğin de köyde silahla vurularak öldürülmesinden müteşekkil, duygusal olarak trajedi ama hukuk ve insanlık tarihi açısından ise bir soykırımdır.
Şimdi bu olayı elimden geldiği kadarıyla ulaşabildiğim ve gördüğüm tanıklar ile tanıkların tanığı olan üst kuşağımdan çeşitli kişilerden derlediğim bilgiler ışığında açıklamaya çalışacağım. Temel amaç; katliama yönelik zihinler de sürekli olarak var olan acaba sorusunun gerçek cevabını ortaya koyup, kuşağımın ve gelecek kuşakların olayı daha net öğrenmesine ve anlamasına katkı sunup gerçeklerin belirlenmesidir.
Guêwliler suçsuz oldukları konusunda o gün kendilerinden o kadar emindiler ki köyü boşaltma ihtiyacı bile duymamışlardı. Ama ihtiyatı da elden bırakmayarak köyden Wısık Feqı’yi (Yusuf Döner) –ben kendisini gördüm- Gırnuês ve Genç bölgesine doğru gözetleme yapmak ve olup bitene yönelik bilgi toplamak amaçlı köyün üst kısmındaki hâkim bir noktaya göndermişlerdi.
Getirdiği bilgi ise şu idi, Genç’e (Köyün batısıdır) doğru birçok köyün yanmakta olduğu ve askeri birliklerin onda Gırnuês’i yakmakta olduklarıdır. Ancak 7 Ekimden itibaren Guêw’e daha önce iki sefer askeri müfreze gelmiş ayaklanmacılarla ve kaçaklarla ilgili bilgi sormuştu.
Guêwliler, ise özellikle Gırnuês firarilerinin (Kolos Ağa ve arkadaşları) daha önce köye geldiklerini ve köyde yaşananları olduğu gibi askerlere iletmişlerdi. Askerler de bunun sonucunda köylülere herhangi bir hakarette veya fiziki etkide bulunmadan köyden ayrılıp gittikleri için de bu durum köyde bir nevi suçsuz olduklarına ait güven duygusu oluşturmuştu.
Bu güven duygusu ile köydeki iki emekli askerın varlığı da dikkate alınarak, kadın, çocuk ve yaşlıların köyde kalmaları, ihtiyaten yetişkinlerin ve köyün ileri gelen şahsiyetlerinin ise köyden ayrılmaları şeklinde bir karar alındı.
Ancak bu durumdan haberdar olmayan sekiz köylü ise, köye ait bir ineğinin köyün batısında bulunan derin vadiye düşüp mahsur kalması sonucu onu kurtarmak için sabahın erken saatlerinde köyden ayrılmışlardı. (Bu grup yakalanır, süngülenen erkelerdir)
Bu çerçevede Molla Abdülkerim (Akçabey), Molla Abdulmecid (çiftçi) ile Kerim Feqi (Döner) ve küçük yaştaki oğlu Azizi (Molla Aziz Döner) –kendisini gördüm- de yanlarına alarak köyden ayrılıp Murat Nehri'nin karşı tarafında bulunan ve geçici yerleşim yeri olan Gört mezrasına giderler.
Yusuf Feqi (Döner) ile Hâcı Hasen (Çelik)- kendisini gördüm- Guêw ile Durnêı arasında yer alan Rınası denilen mevkiye gidip saklanırlar. Hacı Hamit Nar ve hanımı Zinê Yassy (Aral), Hacı Selim Hamid ve hanımı Dayâ Emêy (Doğulu) –dördünü de gördüm- ile Sayer’den Mahmut Êhm Res ve hanımı köyün doğusunda yer alan değirmende olduklarından köyden gelen silah seslerini duyunca değirmen bölgesinde saklanarak kurtulurlar.
Ayrıca Hacı Selim’in kızı Havva -kendisini gördüm- hasta olduğundan evde yatmakta imiş. Köylüler askerler tarafından toplatıldığında fark edilmemiş, evlerin yanışı sırasında uyanıp evin bir yangın nedeniyle yandığını düşünerek babasına haber vermek için değirmene gitmişti. Askerlerin köye gelişi sırasında köyde olup kurtulan üç kişiden biridir.
Katliamdan sağ kurtulan diğer köylüler ise o mevsimde hayvanlarıyla birlikte Murat nehrinin karşı tarafında bulunan Gört Mezrasında olmaları nedeniyle kurtulmuşlardır. Burası Meşe ağaçlarından oluşan ormanlık bir bölge olduğundan hayvanların kış yiyeceği açısından verimli bir yerdir.
Askeri Müfreze birliği, Şemsan Köyü'nden sonra Gırnuês Köyü'nü de yakarak Sayer Köyü'ne gelir ve burada karargâhını kurar. Bir manga asker Guêw Köyü'ne gönderilir. Diğer bir manga asker ise Seyfan mezrasına gönderilir
Guêw’e gelen askerler köyün etrafını kuşatırlar, köyün içerisine inen bir grup asker kadın ve çocuklardan oluşan köylüleri sırayla evlerinden çıkartarak köy meydanında toplarlar.
Emekli askerlerden biri olan Celil Çavuş ise emekli olmuş ve köye gelip yerleşmiştir. Emekli olduktan sonra da ticaretle uğraşmaya başlamış ve köyde özellikle Diyarbakır’dan getirdiği tuhafiye ağırlıklı malların satıldığı bir dükkân açmıştı. Bu iki durumun verdiği güven onun kaçmaması için yeterli sebep idi. Dolayısıyla köyden ayrılmaya gerek duymamıştı.
Bir diğer emekli asker olan Mehmet Çavuş da askerlik görevini bir yıl kadar önce tamamlayıp köye gelip yerleşmiş ve o sırada kendisine köyde ev yaptırıyordu ki henüz evini bile tamamlayamamıştı. Bu durumun verdiği güven duygusundan dolayı o da köyden ayrılama ihtiyacı bile duymamış kişilerden biridir.
Guêw’li olmayan ama orda ikamet eden ayakkabıcı Husıg Leng’te işinden dolayı köyden ayrılmamıştır. Köyde sadece kadınlar, çocuklar, yaşlılar, Celil Çavuş, Mehmet Çavuş ve Husık Leng kalmıştır.
Askerlerden biri Mehmet Çavuş’u tanır ve "Sen aranıyorsun, kaç! Kurtul" senin fermanın verilmiş der. (İddia o kişinin daha önce Oğnut Köyünde onun emrinde askerlik yaptığıdır.)
Mehmet Çavuş cesareti ile bölgede ün yapmış bir kişidir. Durumun vahametini fark edince kimseye sezdirmeden köyü terk ederek daha önce köyün dışında sakladığı silahını almak için o bölgeye doğru harekete geçer.
Ancak silahına ulaşmadan köyü kuşatan askerler onun kaçtığını görürler, arkasına düşüp ateş açmaya başlarlar. Mehmet Çavuş bu sırada bacağından vurulur. Ama uzaklaşmaya devam eder. Peşine düşen askerler onu bugün mezarının tek başına bulunduğu noktada şehid ederler.
Köydeki askerler de tüm evleri ve barınakları yakarak kadınları, yaşlıları ve çocukları köyün ortasına toplarlar, Mahsur kalan ineği kurtarmaya giden sekiz köylü de köye gelirken köyün çevresini kuşatan askerler tarafından yakalanarak köye getirilir. Celil Çavuş ile onbir erkek, elleri arkadan bağlanarak köydeki yaşlılar, kadınlar ve çocuklarla birlikte Sayer Köyü'ne doğru yolla çıkarılırlar.
Anlatılanlardan anladığım kadarıyla yakalananlar köyden çıkarılıp Sayer’e götürülürken vakit artık güneş batımına yakındır. Çünkü katliam öncesi köyden çıkarılıp öldürülmeye götürülenlerden kurtulan Celil Çavuş dışındaki tek kişi olan Molla Abdulkerim’in kız kardeşi olan Hayriye şunu anlatır.
‘Bizi köyden erkeklerin ellerli bağlanmış bir şekilde çıkardılar. Sayer’e varmak üzereydik ayağıma diken battı onun çıkarmak için çöktüğümde karanlıktan dolayı o anda fark ettiğim arka –su kanalı- uzanıp saklanma fikri geldi aklıma. Öyle de yaptım ve beni fark eden de olmadı. Köylüler ve onların etraflarını saran askerler eşliğinde oradan uzaklaştıktan bir süre sonra köye doğru geri kaçtım…’
Bundan sonrası olaydan sağ kurtulan tek kişi olan dedem Celil Çavuş’un anlattıklarıdır.
‘Bizi Sayer’e kadar birlikte götürdüler ve orda erkekleri kadın, yaşlı ve çocuklardan ayırdılar. Seyfan Mezrasından da amca zadelerimin kadın ve çocuklarından oluşan on kişiyi Sayer’e getirmişlerdi. Gırnuês ve Sayer’den de yakalanabilenler orada tutulmaktaydılar.
Bizi kadın ve çocukların bulunduğu gruptan ayırdılar. Bunu görünce sahip olduğum askeri bilgiden de çıkardığım sonuçları dikkate aldım. O ana kadar öldürülmeyeceğimize olan umut ve inancımı yitirdim. Ve artık kesin bir şekilde öldürüleceğimize ilk kez orada kanaat getirdim ama kesinlikle kadın ve çocukların öldürüleceğine/yakılacağına ihtimal vermemiştim.
Bizi karargâhın kurulduğu noktaya götürdüler. Sıraya dizerek birbirimize bağladılar ve bir asker önden biri arkadan olmak üzere süngülemeye başladılar. Gerçi takdirimde yaşamak varmış ama ben askeri bilgimden de yararlanarak biraz erken davranarak ölmüş numarasına yattım. Buna rağmen vücudumun on üç yerinden süngülendim.
Herkesin öldüğüne kanaat getirilinceye kadar süngülemeye devam ettiler. Arkadaşlarımdan birisinin inlediğini fark etim. Komutan bir askere emir vererek başına büyük bir taşla vurulmasını emretti. Öyle de yapıldı. Sonra bizleri üst üste koyarak istiflediler. Üzerimizi de meşe yaprakları ile örterek bir süre sonra oradan uzaklaştılar.
Gecenin ilerleyen bir kısmına artık vardığımızı düşündüğüm ve uzun süreden beri de seslerden haber kesildiğinden cesetlerin arasından çıkarak bir şekilde oradan kaçmam gerektiğini düşünerek hareket ettim. Oradan Murat nehrine doğru hareket ettim ve orman içersinde o anda Murat suyunun karşı tarafından gelmekte olanArif Êm (Ömeroğlu Arif ) karşılaştım. Bitkin bir haldeydim. Bana yardım ederek Seyfan’a doğru götürdü ve oradaki akrabalarım olan amcazadelerimin de yardımıyla sal ile Murat Nehri'nin karşı tarafına geçirdiler. Ve Turna Tren İstasyonu'nun yukarısında bulunan Gört Mezrası komlarına götürdüler beni.
Durumu köylülere anlattım. Köylüler benim bakımımı kadınlara devrederek feryat figan içerisinde Murat Nehri'ni geçerek köyde olup biteni ve kadınların- çocukların akıbetini öğrenmek için köye gitmek üzere hareket ettiler.
Ancak ulaştıklarında köyün yakılmış virane haliyle karşılaşırlar. Ancak önemli olan kadın ve çocukların ne olduğudur onlar için.
Kadın ve çocuklarla ilgili yakılma anına ilişkin bilgiler askerlerle birlikte olan o günkü koruculardan olsa gerek ve Valer’li olduğu ileri sürülen ……. Adila’nın oğlunun anlattıklarıdır.
Kadın ve çocukları bir eve doldurdular önce ben gece hapis tutulmaları ve kaçmamaları için bir emniyet tedbiri olarak düşündüm. Ancak çevreden kuru ot getirerek (Kışlık hayvan yemi olarak biçilir köyde yeteri kadar vardı.) ve yanlarında bulunan benzini eve dökmeye başlayınca kadınların çığlıkları yükselmeye başladı.
Kadınların hepsi kendisinden daha çok çocuklarını kurtarma derdine düştü. Bir kadın komutanı istedi ve şunu söyledi. Ben köyde öldürdüğünüz Mehmet Çavuş’un hanımıyım ricam bu oğlumu yakmayın size üstümdeki tüm altınlarımı vereyim. Kocamın nesebi bari bu çocukla devam etmiş olur dedi.
Pazarlık komutan tarafından kabul edildi ama yangın harlanınca o çocuğu da tekrar ateşin içine attılar.
Kadın ve çocukların aramasına Köyde saklananlar, kurtulan Hayriye, Celil Çavuş ve Sayer’de saklanarak kurtulan kadının verdiği bilgiler doğrultusunda tüm ev ve ahırları yanmış Sayer evlerinden hangisine doldurularak yakıldıkları belirlenmeye çalışıldı.
Ancak iki gün hiçbir ize rastlanmadı.Hus Hez (Hezenin oğlu Hüseyin) yanan evinin enkazında yanmamış yiyecek ve buğday bulma ümidiyle toprağı eşelerken cesetlerle karşılaşır. Haber verir herkes toplanır. Öncelikli görüş herkesin kendi yakını alıp mezarlığına götürüp gömmesi şeklindedir. Ancak biraz toprak ayıklanınca bunun mümkün olmadığı fark edilir.
Cenazelerin orada olduğu gibi kalmalarına köylülerin ortak kararı çerçevesinde karar kılınır. Ev sahibine evin bedeli ödenmek istenir ama hiçbir bedel talep etmeden ;"Ben evimi bu şehitlere hibe ediyorum ve hiçbir ücret de talep etmiyorum" der.
Burası o günden beri bölgedeki herkes tarafından “xırbê hotayşeş şehido” (76 şehidin yeri) olarak bilinir.
Süngülenenler:
1-Husıq Leng . Tüm ailesi yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
2-Mêhmed Emin (Akçabey),Molla Abdulkerim’in kardeşi. O gün Gört mezrasından annesinin peşine düşerek köye gelmiş ve yaklaşık oniki yaşındadır.
3-Dorıêş Bez(Kaynak), Tüm ailesi yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
4-Hamid Sad Mıhmeyd Hêsen(Kaynak), Tüm ailesi yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
5-Mahmud Ahmed Bêız(Kaynak), Kurtulan kadın Hayriye’nin Kocasıdır. Çocukları yoktur.
6-Selim Feqi Ali (Aral), Tüm ailesi yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
7-Karbalık (Aral), Köy muhtarıdır. Dolayısıyla köyden ayrılmamıştır. Tüm ailesi yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
8-Feq Mêhmeyd Mahmud Heseyn (Döner) Kerim, Yusuf ve Arif Döner’lerin babalarıdır.
9-Feqi Talip Mom (Çelik) Sad’ın kardeşi hanımı ve çocuğu yakılmıştır. Sulbünden kimse kalmamıştır.
10-Sad Mom (Sadullah Çelik) Saklanarak kurtulan Hacı Hasan’ın babasıdır. Çeliklerin dedesi
11-Doriş Feqi Ali (Aral) ismi konusunda ihtilaflı rivayetlere rastladım. Tüm ailesi yakılmıştır.
Sulbünden kimse kalmamıştır.
Yakılanlar:
GUEV KÖYÜNDEN OLANLAR:
Arallardan;Derdiye Aral, Mehmet Çavuş’un hanımı olup ve üç çocuğu ile birlikteydi. Çocuklardan birisinin adı Ahmet, diğer iki çocuğun isimlerini tespit edemedim.
Dögerlerden;Hanife Döger, Celil çavuş’un hanımı olup dört çocuğuyla birlikteydi. Çocukları; Abdullah, Selahaddin, Mehmet ve kız kardeşleri Zekiye
Karagözlerden;Hamşê (Karagözlerin nenesidir.) ve Bacısı. Hamşe’nın yanında o bir torunu olduğunu iddia edenler var ama doğrulatamadım.
Akçabeylerden:Naziye Akçabay (Molla Abdulkerim’in hanımıdır)
Çeliklerden:Heziê Çelik, Sad Mom’un hanımıdır ile Abdullah isminde bir oğlu, Fatima Çelik ve iki çocuğu süngülenerek öldürülen Feqi Talibin hanımıdır.
Dönerlerden;Fatime Döner, Seyfan’dan getirilenlerin halası olup, Feqi Mehmêyd Mahmut Hesêyn’in hanımıdır.
İsimleri tespit edilemeyenler: 36 kişidir. Bu kişler genellikle ailesinden geriye kimse kalmadığı ve ilk kuşak tarafından da kayıt altına alınmadıkları için bugün isimlerini öğrenmek pek mümkün olamamıştır. İşte bu bir suç ortaklığıdır.
SEYFAN KÖYÜNDEN OLANLAR:11
Çetinlerden;ÂmineÇetin (Osman’ın hanımıdır) ile iki kızı Hayriye, Fariâ ve oğlu Tahir. DerdiyeÇetin (Osman’ın kız kardeşidir), Fatime (Hacı Ali’nın hanımı olup Osman’ın annesidir.) Fatime’nin önceki kocasından olan kızı Kudret ve onun üç çocuğu (isimleri öğrenilemedi başka bir köyde evli olup annesine misafirliğe gelmiştir.) Bu kişiler de diğer köylüler gibi, önce köyden ayrılarak kaçmak için bir süre yürürler. Ancak Âmine hamile olduğundan gidemeyeceğini anlarlar ve eve geri dönerler. Hatta suçları olmadığı ve kaçmalarına da gerek olmadığınıdüşünürler. Henüz Doğmamış çocukla birlikte 11 kişidir.
GÖRNUÊS KÖYÜNDEN OLANLAR:4
Ömer,Wısık heci nın oğlu olup Ağa Kolos ağanın torunudur.( 8-9 yaşlarında), NuriyeAydın ve iki oğlu Abdullah ve mehmet
SAYER KÖYÜNDEN OLANLAR:5
Köyden önce ayrıldığı halde sonra neden köye geri döndüğünü tam olarak öğrenemediğim bir kadının iki çocuğu; Muhammed ( 5-6 yaşlarında), Zeriye ( Muhammed’in kız kardeşi 3-4 yaşlarında) Kadın saklanarak kurtulur. Ayrıca Mahmut Res’in kızı Refika ve iki çocuğuKamil ile Ali
XALLONKÖYÜNDEN OLANLAR:3 Bir kadın ve iki çocuğu
Yazarın Not : Yazının yayınından sonra xallon köyü ile ilgili bilgi yeni geldiğinden ilave edilmiştir
Kaynak: ufkumuz com