Asagiya aldigim makaleyi bundan uc yil evvel, 2006 Kasiminda kaleme almistim, Peyamaazadi.com sitesinde, taninmis Kurd siyasetcisi Ibrahim Guclu'nun TC'nin Kerkuk'u istila edecegi kehaneti kaynakli bir bildiriyle karsit imza kampanyasi acmasi uzerineydi.
Ilgilenelner bir okusunlar, fraksiyonlar kurmus, partiler dagitmis, MK uyeligi yapmis, parti kurmus ve hala cok aktif bazi siyasilerin dunya ve bolge gerceklikleriyle ne denli baglantilari ve iliskileri var, anlasinlar derim.
Ha bu arada, acilim sacilim denen Turk hukumet hamlesini cani gonulden destekliyorum,daha evvel yazmistim gerci.Demokratik acilimlarin Kurd halki ve milli davasina hert sart altinda faydasi olur.Ayrica yillardir savundugum bir husus var.PKK'nin tasviyesi, Ismail hocnin dusundugunu tersine Kurd milletine uzun vaded cok fayda saglayacak, siyasal anlamda elbette , en basta.Gerci Ismail Hocanin itirazi PKK den ziyade, Kurdlerin silahli mucadeleyi mevcut sartlarda halen en onemli obtion olarak tutmalarin fayda saglayacagi gerceginden hareketle edilmis bir tesbittir ve ozunde dogrudur da.
Am artik PKK veya her hangi bir " halklar kardestir" ci siyasetle degil.
Yazi asagida, Ibrahimin bana o zaman verdigi cevabi okumak isteyenler, arsivden bulabilirler ( Kasim 2006) :
Abdullah Öcalan bizleri yıllarca eşek yerine koydu; su anda da insanlığımızı elimizden kaydırıp, Türkleştirmenin teorisini, bizzat Türklerin iğrenerek ve kahkahalı bakışları arasında gerçekleştirmeye çalışıyor.
Kemal Burkay ise, tam kırk yıldır Türkiye Cumhuriyeti hakkında ağlamaklı ve hem kendini hem de Kürt halkını küçük düşüren bildirilere imza atarken, öte yandan da despotik Irak rejiminin Kürdlere reva gördüğü katliamı destekleyip, Molla Mustafa Barzani'yi “ emperyalizmin ajanı“ ilan ederek, bir çok Kürd vatanseverini Türk solu denen illetin pençesine attığının farkında bile olmuyordu. Böylesi basiretsizlik, sığlık ve görüş zaviyesinin eksilerde seyretmesinin getirdiği traji-komikliğin Kürd Milletine verdiği zarardan bihaber, şimdi de Hak Par'ı ele geçirip, bu defa da bu partinin ağzını burnunu yamultmaya soyunmuş durumda...
1980 öncesi, sol kitaplar ile, örneğin Kürd ve Kürdistan'a dair yabancı kaynaklara erişebilecek ne imkanlar, ne de, bu eserleri Kürd Milletine kazandırabilecek ehil tercümanlar vardı. Her fraksiyon, genel sekreter ile hık deyicisi bir kaç kişinin insafına terk teorik mülahazalarla yetinmek zorundaydılar. Gerçi aralarında, “sömürgecilik“ gibi esaslı görüşleri icat edenler de yok değildi; ya da o kısıtlı imkanlarla kayda değer( bizzat Kemal Bey'in Partisi dahil) eserler, çalışmalar da yapılıyordu; ama işin ucu, dönüp dolanıp Leninizm'e bağlandığından, Kürd Milleti dünyada kendine has ilk ve yegane bir garabete imza atarak, baş düşmanını kardeş ilan etme noktasında duruyordu. O zamandan beridir, tanınmış Kürd Politikerlerdeki inanılmaz politik analitik zaaflar tam gaz gidiyor. Mesela vakti zamanında ABD, ezeli düşman ilan edilirken, kendi hesaplarına uyduğu için Saddam'ı devirmelerine çakışan bir tesadüften başkaca faydası olmamasına rağmen, şimdi de eskiye nazaran daha desteksiz atılarak üretilen politik analizler sonucu Kürd Milletinin baş müttefiği olarak lanse ediliyor...
Hani dedik ya, eskiden imkanlar kısıtlıydı ve kaynaklara erişilemiyordu; oysa bugün, iletişim öylesine gelişkin ki, sadece internet, bu ömur boyu yanlış politik analizlerle başta kendileri olmak üzere bir çok Kürd 'ğn kafasını karıştırmaya muvaffak olmuş “eski“ politikerlerin zaaflarını törpülemeye yeter de, artar bile ! Ama ne gam !
Biz iflah olmayız ve olmayacağız da !
İbrahim Güçlü ve bir gurup Kürd aydın-politikeri, Türk Devletini başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, Avrupa Birliği'ne da şikayet etmeye hazırlanıyorlar ve gerekçelerini de bir bildiriyle açıklamış, imzaya açmış durumdalar.
Bildirinin başlığını görünce “ hele şükür, nihayet arkadaşlar önemli bir gelişmeye, her ne kadar ortada başvuruya ilişkin devasa usul sorunları varsa da, parmak basmış durumdalar“ deyip, sevinçle okumaya başlayınca dünya başıma yıkıldı sanki !
Bu bildiri okuyan, kaleme alanların Kürdistan'ın en çileli ve belli bir statüden mahrum, en kalabalık parçası olan Kuzey'den değil de, Güney'li ve de mevcut politik ortamdan bihaber tuzu kuru bir kısım aydından geldiğini sanar !
Şimdi, Birleşmiş Milletlere başvuru hakkı, yönetmelik ya da kanun türü bir usule bağlanmış olmalı; her şeyden evvel bu kuruma, adı sanı belirsiz ve bizzat BM'ce tanınmamış bir ülkenin (Kuzey Kürdistan gibi) mensubu olarak başvurmak ne derece gerçekçi olur ?
Diyelim ki ilgili BM temsilciliği, hatta Güney Kore'li yeni başkan, usul-nizam tanımayan, başına buyruk ve de kendi başkanlık kariyerini bu bildiriyi işleme koyarak risk edecek kadar Kürd dostu ve Kürdistan sevdalısı biri olsun. Adam bu bildiri okuyunca “iki gözüm, sana ne Irak'taki Kerkük ile Türk Devletinin Güney Kürdistan'ı işgal niyetinden“ diye sormaz mıydı ?
Üstelik, bildirinin genel anlamsızlığı bir yana, öylesine bir niteleme var ki, haydi biz sıradan Kürdler eşek olduğumuz için anlamasak da olurdu ama elin gavuru, üstelik BM başkanı ne der ? Mesela şöyle yazıyor bildiride:
“ Irak Federal Devleti ve Kürdistan Federe Bölgesi'nin kurulmaması için çaba gösterdi, tehdit yaptı ve Kürdistan liderlerine hakaretler yaptı. Uluslararası güçler Irak'ta bulunmasaydı, askeri müdahalede bulunacaktı.“
Yukarıdaki paragraf, bildirinin saçmalığı bir yana, kaleme alanların Kürdleri dünyaya rezil edecek ve de düşmanı kahkahaya boğacak gariplikleri, artık yazayım, cehaleti de sergiliyor.
Bir kere “uluslararası güçler bulunmasaydı, askeri müdahalede bulunacaktı“ diye, hiç vuku bulmamış, gerçekleşmemiş ve sadece bir tespitten ibaret kalan laflardan dolayi, BM ile AB'nin Türk Devletini kınayacağını ummak, ya da en azından bu iki kurumu hususa dair bilgilendirmeyi hedeflemek, hiç akıl ve fikirle bağdaşıyor mu ?
Haydi diyelim, BM ve AB bizi ciddiye alıp, bildiriyi kaleme alanları, mesela İbrahim Güçlü yü çağırıp görüştü; “arkadaş, iyi hoş ama ortada böylesi bir fiil, askeri harekat yok ki ? Sen sadece, “geçmiş zamanlı“ olarak kaleme alınmış bir tespitte bulunup, Türk devletini haksız yere itham ediyorsun“ demezler miydi ?
Bu paragraftaki asil daha vahim mantık ve sığlık ise sşu: uluslararası güçler Irak'ta, Saddam rejimini yıktıkları için bulunuyorlar...Bu güçler orada oldukları için, Güney Kürdistan devlet statüsüne kavuştu. Bu güçler orada olmasaydı, Saddam'ın başında olduğu Irak'a Türk Devleti nasıl muamele ediyor idiyse, şu anda da aynısını yapıyor olacaktı, ortada İbrahim Güçlü ve arkadaşlarının yakındığı ne Kerkük, ne de Türklerin muhtemel işgal durumu zaten olmayacaktı !
Gerçi faydası olmaz ama, bu arada ben de bir tespitte bulunayım; eğer ABD Irak'ı şu haliyle terk edip kaçarsa bile Türk Devleti Güney Kürdistan'a saldır(a)maz.
Niye ?
Çünkü Güney Kürdistan gerek Talabani gerekse Barzani'nin şahsında uluslararası bir statüye kavuşmuş durumdadır. Saldırsa bile, uluslararası baskı sonucu geri çekilmek zorunda kalacaktır. Ama saldıramaz ve yukarıdaki feryadu figan'ın tam tersine aklı eren her Kuzeyli oturup, Türklerin Güney'e saldırısını desteklemeli ya da bunun gerçekleşmesi için dua etmeliler. İşte o zaman güneyin bağımsızlığı sorunundan Birleşik Kürdistan sorununa döner ve Türk Devleti kanımca bunu göze alamaz.
President George W. Bush and President Jalal Talabani of Iraq walk to the East Room of the White House Tuesday, Sept. 13, 2005, for a joint press availability. The President called Iraq Bakın daha bir kaç gün evvel Güney Kürdistan dostu( Kürdistan değil, Kuzey değil, sadece Guney, ilgi duyanların dikkatini çekerim) ABD'nin eski Hirvatistan büyük elçisi ve tanınmış Demokrat Peter Galbraith, kendisiyle röportaj yapan Akşam gazetesi muhabiri kanalıyla “Kürdistan'da çok kuvvetli 100,000 mevcutlu bir ordu var !“ diyerek bazı destekleyici argümanları da sunup, Türk devletini savaş yerine Kürdleri desteklemeleri hususunda kibarca uyarmıştı. Yani, bu ABD'li eski bürokrat bile Güneylilerin olası bir Türk saldırısına karşı ne denli hazırlıklı olduklarının farkında olabiliyorsa, tüm varlık sebebini Kürdlerin Kuzeyde statü kazanmamasına endekslemiş olan Türk Devleti, böylesi bilgileri haydi haydi haizdir.
Gelelim tekrar bildiriye... Şöyle devam ediyor:
“Türkiye'nin Dışişleri Bakanı A. GÜL 25.10.2006 ve 4.11. 2006 tarihlerinde açıkça Kürdistan liderlerini tehdit etti. Dedi ki, Kürdistan liderleri, Kürdistan'ın bağımsızlığı için çaba gösterirler, Kerkük'ü Kürdistana dahil etmeye çalışırlarsa, onlar, elde ettikleri haklardan da mahrum edileceklerdir. Bu da, Türk Devleti'nin Irak Federal devleti ve Kürdistan Federe Bölgesine karşı savaş ilan etmesi anlamına gelmektedir.
Biz açıkça belirtiyoruz ki, hem Güney Kürdistan'da ve hem de Kürdistan'ın diğer parçalarında, Kürt Milleti de dünyanın diğer milletleri gibi devlet kurma hakkına sahiptir, Kerkük Kürdistan'ın bir şehridir, Kerkük'te birçok etnik, dinsel topluluk yaşamaktadır, bunların hepsi de iktidar sahibidirler. Türk Devleti'nin tutumu, barbarca, emperyalist ve ırkçıdır.“
Şimdi, BM ile AB yetkilileri bildirinin bu kısmına da itiraz edeceklerdir. Mesela Türk Dışişleri Bakanı, ne Güney Kürdistan diye bir ülkeden bahsediyor, ne bu olmayan devlete de savaş ilan ediyor ! Ortada aba altından sopa göstermek hatta tehdit olarak alınabilecek ifadeler var. Iyi ama, mesela bu bildiriyi inceleyecekleri umulan BM-AB yetkilileri, İbrahim Güçlü ve arkadaşlarına, kendilerini bildirideki ifadelerden dolayı Kuzeyli değil de, Irak'lı sanacaklarından, şunları söyleyebilirler, iyi ama, sizin Devlet Başkanınız Mr. Celal Talabani, üstelikte bir Kürd olarak, Türkiye, Iran ve Suriye gibi üç BM üyesi devleti, bünyelerindeki Kürdleri kışkırtarak bu devletlere karşı ayaklandırmakla tehdit etmedi mi ? Bize kalırsa, Türk Dışişleri bakanından ziyade, Irak Devlet Başkanı Mr. Talabani'nin demeçleri ağır tahrik ve tehdit içeriyor demezler miydi ?
Daha da kötüsü, özellikle AB yöneticisi iyi ama kardeşim; Irak Devlet Başkanı Mr. Talabani bizim üyelik görüşmesi yaptığımız, aramıza almaktan gurur duyacağımız Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen karıştırmaktan bahsediyor; bizim bildiğimiz, Türkiye Cumhuriyeti terörist bir organizasyon olan PKK'ye karşı yıllarca haklı bir savaş verdi ve bu terörist örgütün, siz Kürdistanlıların dağlarında ikamet ettiği de herkesin malumu; Mr Talabani'nin muhtemel üyemiz Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit ederken işbirliği yapmayı tasarladığı örgüt, acaba bu teroristler midir ? demez miydi, mesela ?
Bildirinin son paragrafı ise, mantıksızlık ve cehalet manzumesinden başkaca bir şey olmayan içeriğine tam da uygun olarak vazifeyi tamamlıyor: “Türk Devleti'nin bu hukuki ve insani olmayan tutumundan vazgeçmesi için, BM'ye, AB'ye, modern ve demokratik devletlere, uluslar arası platformlara şikayet edeceğiz.“
Sanki ortada Türk Devletinin, bizzat bildiride değinildiği üzere “Irak Milletleri“ne karşı hukuki ve insani olmayan fiilleri, yaptırımları varmışçasına, hangi akla hizmetle nerelere başvuracakları ifade edilmiş.
AB yetkilisi, mesela görüşeceği bildiri sahibi arkadaşa Yahu kardeşim, gözünüze dizinize dursun; eğer bu hukuksuzluk ve gayri insanilikle suçladığınız Turk Devleti olmasa, o devlet Habur sınır kapısını acık tutmasa siz bırakın benzini, giyecek don, çocuğunuza yedirecek ekmek bulabilir miydiniz ? dese, İbrahim Güçlü ne cevap verirdi acaba ?
Mesela şöyle mi derdi: estagfurullah, ben Güneyli değil, Kuzey Kürdistanlıyım !
O zamanda AB yetkilisi “ah benim akılsız kardeşlerim, sizler kendi ülkenizde, Kuzey Kürdistan'da kendi dilinizi konuşmaktan, okul açmaktan mahrum tutuluyorsunuz...Size mi kaldı statüsü tüm dünyaca kabullenilmiş Guney Kürdlerinin avukatlığına, hem de saçma sapan ve bizzat okuyan Güneylileri bile güldürecek gerekçelerle soyunmak ? Asıl siz Kuzeylilerin avukatlığa ihtiyacınız var...Bize, hiç bir biçimde karışmaya yetkimiz olmayan, Türk Devletinin Güney Kürdistan'a yönelik emellerine dair şikayet dilekçesi vereceğinize; karışmaya yetkimiz olan, Türk Devletinin size ana dilinizde eğitim sağlamasına dair ceberrutluğu ve zulmüne, yasaklarına işaret eden dilekçeler verseniz, ve biz de istemeye istemeye de olsa , sırf tükürdüğümüzü yalamamak için, harekete geçip bu devleti sıkıştırsak ve de çocuklarınız asimile olmaktan kurtulsa daha iyi olmaz mıydı“ dese, acaba İbrahim Güçlü ve bu bildiriyi şevkle Kürdistan kamuoyuna sunan diğer arkadaşlar ders almazlar mıydı ?
Artık bir kanaat oluşuyor bende...Galiba bir çok politiker, anadilde eğitim hakkı gibi, milletimizi ayakta tutabilecek yegane hedef yerine, populer mevzularda tribünlere oynamayı marifet belliyorlar.
Ve de, yazık ediyorlar...
Hem fuzuli ve hiç bir olumlu sonucu yaratmayacağı belli işlere dalıp, zaman kaybetmek; hem de bir şeyler yapılmasını uman, bekleyen bir çok iyi niyetli insani da sarsak politikalara endekslemek gibi, mesela...
23 Kasım 2006
Yazarın son dört yazısı
İki Ayrı Türk ve Kürdün Bahtına Düşen !
George Bush'un son demeci ve düştüğümüz haller
Leninizm-İngiliz Emperyalizmi Ve Yok edilenler Üzerine Bir Deneme
Politik Olmayan Yol Ve Kaybedilen Zamanlar Üzerine
İlgili Bağlantılar
· Daha fazla Güncel
· Haber gönderen Dara
En çok okunan haber: Güncel:
Dr. Ali Kılıç: Sömürgeci Devletlerin İşgal Orduları Kürdistan Dışına
Haber Puanlama
Ortalama Puan: 3
Toplam Oy: 2
Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:
Mükemmel
Çok İyi
İyi
İdare Eder
Kötü
Seçenekler
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa
Bu Haberi Arkadaşına Gönder Bu Haberi Arkadaşına Gönder
İlgili Konular
Manşet