Rizgarî Online/
DTP'nin kapatılmasıyla BDP'ye geçen milletvekili Sebahat Tuncel, kongre öncesi yeni parti sürecini ve açılımı Radikal gazetesinden Necmiye Alpay´a anlattı: Tuncel,“Programda yalnızca Kürt sorununa odaklanmıyoruz. Devlet bizi bölgeye sıkıştırmak istedi. Buna izin vermeyeceğiz. PKK sorunun nedeni değil sonucudur. Sorun çözüldüğünde PKK da sorun olmaktan çıkacaktır... Kürt halkının dil, kimlik ve kültürel hakları güvence altına alınmazsa PKK silah bıraksa bile Kürt halkı haklarından vazgeçmez“ dedi.
İlgili söyleşiden bazı kesitler aktarıyoruz...
Necmiye Alpay: BDP'nin bir ’Türkiye partisi' olmak konusunda DTP'den farklı bir atılımı olacak mı?
Sebahat Tuncel:
DTP'nin Türkiye partisi olmasını önleyen, AKP'ydi, devlet protokolüydü. DTP Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümünü, kadın özgürlüğünü ve ekolojik bir yaşamı savunan programı ile bir Türkiye partisiydi zaten. İki buçuk yıllık parlamento deneyiminde de dikkat ederseniz işsizlik, yoksulluk sorunundan kadın sorununa, ekolojik sorunlardan demokrasi sorununa kadar birçok konuda parlamentoda ana muhalefet rolü oynadı.
Ancak sadece Kürt sorunuyla ilgili görüşlerimiz daha çok yansıdı. Biz şunu her fırsatta dile getirdik. Türkiye'nin demokratikleşmesi Kürt sorununun doğru çözümünden geçer. Çoğu zaman bize şu eleştiri yapıldı. DTP kendisini muhatap göstermiyor denildi. Oysa gerçek olan Kürt sorunun çözümü konusunda görüş ve önerilerimizi paylaşacak bir muhatap göremedik karşımızda. Bizimle görüşmeyi, görüşme taleplerimizi ısrarla reddettiler. Biz yokmuşuz gibi davrandılar. “muhatabımız halktır“ gibi muğlak bir nakaratı tekrarlayıp durdular. Başbakan bizimle bir defa görüştü o da kamuoyunun baskısı sonucu o görüşmede de başbakan olarak değil ’AKP genel başkanı' olarak görüştü. Bir söz vardır bilirsiniz ’bir çiçek açmayla bahar gelmez'. Bu görüşme de Türkiye demokrasisi ve sorunların çözümü için iyi bir adım olabilirdi, ne yazık ki Başbakan Kürtlerin siyasi temsilcileri ile görüşme cesareti gösterememiş, demokrasi de başka bahara ertelenmiş oldu.
Türkiye partisi olmak Türkiye'de yaşanan tüm sorunları kendi sorunu olarak görüp onun ışığında politikalar üretmektir. Bu anlamda biz DTP ile siyaset yaparken de Türkiye partisiydik. BDP ile yürümeye karar verdiğimizde program ve tüzüğümüzü buna göre oluşturmaya çalıştık. Bence asıl Türkiye partisi olamayanlar Türkiye'de yaşanan Kürt sorununu görmeyen veya bunu bir ’terör sorunu' olarak gören zihniyete sahip olan partilerdir. O nedenle sadece Kürt sorunun çözümü ve farklılıkların kendisini ifade etmesini bir demokrasi ve özgürlük sorunu olarak görüp bu konuda proje üreten ender partilerden biriyiz.
Şimdi 1 Şubat'ta yapılacak kongremize bu konuda daha gelişmiş bir programla hazırlanıyoruz.
Programda yalnızca Kürt sorununda odaklanmıyoruz. Genel olarak özgürlükler, emeğin sorunları, cinsiyetçilik, milliyetçilik, militarizm ve ekolojik soruna kadar hepsi Türkiye'nin sorunlarıdır ve biz bu konulardaki en ileri tavrı benimseyen partiyiz. Gerçi programlar okunmaz ama, biz oraya yazdıklarımızı önemsiyoruz. Örneğin kadın kotasını yüzde 40'a çıkarmamız, eşbaşkanlık uygulamamız, cinsiyetçiliğe karşı tavra verdiğimiz önemi gösteriyor.
BDP olarak geçmiş deneyimlerimizin ışığında geleceği karşılamak ve demokrasi ve özgürlük mücadelemizdeki ısrarı bir kez daha belirtmek istiyorum. Devlet bizi bölgeye sıkıştırmak, önümüzü kesmek istedi. Biz BDP olarak buna izin vermeyeceğiz. Türkiye partisi olmaktan anladığımız, bir Karadeniz'in santral sorunu mu var, o konuya eğilmek, çözüm üretmek; bir Akdeniz'in başka sorunu mu var, işsizlik sorunu mu var, o konuyla ilgilenmek, çözüm üretmek. Ekoloji sorunlarını başka hiçbir partinin ele almadığı kadar ayrıntılı bir şekilde ele alıyoruz. Farklılıklarımızı bir tehlike görenlere inat farklılıklarımızı demokrasi ve barışın teminatı olarak görüp yolumuza devem edeceğiz. Ve biz inanıyoruz ki daha da büyüyeceğiz. Bakın DTP'ye katılmamış olan pek çok aydın BDP'ye katıldı. Bu katılımı oldukça anlamlı buluyoruz.
Devlet tüm kurumları ile Kürtlerin siyasi iradesine karşı bir savaş açmış durumda. Partimizi kapattı. Eşbaşkanımız Ahmet Bey ve milletvekilimiz Aysel Hanım ve belediye başkanlarımızın da içinde bulunduğu 37 arkadaşımıza siyaset yasağı getirilmiş, seçilmiş belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz elleri kelepçelenerek tutukluyor, biliyorsunuz, tutuklananların sayısı 1000'i geçti.
Kürtlere demokratik siyaset kanallarını kapatmaya çalışıyor. Ancak bence devlet ve onun sözcüsü AKP şunu unutuyor: Kürt halkı örgütlü bir halktır, ne istediğini, ne için mücadele ettiğini biliyor ve özgürlük ve demokrasi için 30 yıldır çok büyük emek ve bedel ödedi bundan sonra da bunu ödemeye hazırdır.
Devlet bu gerçeği görerek Kürt halkını tanımalı, ve halk olmaktan kaynaklı haklarını anayasal güvenceye almalıdır. Aksi takdirde yaşanacak kaos ve gerilimin nedeni AKP hükümeti olacaktır.
KCK korkuttu
N. A.: KCK operasyonları bahane oldu galiba. Bu KCK olayı sanıyorum birçok kişiyi korkuttu, yeni bir yasadışı örgütlenme çıktı gibi kaygılar oluştu.
S. T.: Evet, özellikle 29 Mart yerel seçimlerinde halkımız bizim politikalarımızı kabul ettiğini ve bunu savunduğunu sandıkta gösterdi. Bu durum devletin Kürt politikasını gözden geçirmesini beraberinde getirdi. O nedenle “demokratik açılım“ gibi bir süreç başlatıldı. Ancak bu süreç Kürt sorununu çözmek değil. Açığa çıkan bu talepleri nasıl en asgari düzeye çekerim anlayışıdır. Esasta sorunu tanımlama değişmemiştir. Cumhurbaşkanı sayın Gül'ün dediği gibi devletin tüm kurumları bu projede ortaklaşmıştır. Sorunu ’terör' sorunu olarak ele alan anlayış değişmemiş, tasfiye projesine demokrasi kılıfı geçirilmiştir. O nedenle Kürt halkının siyasi temsilcilerini, insan hakları savunucularını KCK üyesi olarak gösterip tutuklanma gerekçesi yapıldı. Ve Kürtlerin örgütlü gücü olan siyasi parti kapatılarak Kürtleri baskı altına almak istenmektedir. Türkiye ve dünya kamuoyuna da bunlar DTP'li değil PKK'li diyerek Kürt halkı yalnızlaştırmak istenmiş, bu konuda kısmen de başarılı olunmuştur.
Mesele PKK olunca herkes mesafeli durmayı seçmiş, yaşanan insan hakları ihlalleri ve devlet şiddeti karşısında sessiz kalmış, hatta çoğu zaman eleştirileri devlete yöneltmesi gerekirken bize yöneltmişlerdir. Biz kendimizi hem Kürt halkına hem Türk halkına hem de Türkiye de yaşayan 72 milyon insana karşı sorumlu görüyoruz. Bu nedenle halklarımızdan gizlenen gerçeği her fırsatta dile getiriyoruz: Kürt sorunu “terör“ sorunu değildir, bir halkın kimliksel, kültürel olarak var olma sorunudur. Yani PKK sorunun nedeni değil sonucudur. O nedenle sorun çözüldüğünde PKK de sorun olmaktan çıkacaktır. Biz PKK'nın ve Sayın Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümünde dikkate alınmadan gerçek anlamda bir çözüm olamayacağını söylüyoruz. Bu bir realite. Bugün PKK'nın binlerce gerillası var devlet PKK'ya ’dağdasın sen dağda kal' diyor. Yani sorunu çözmek yerine çözümsüzlüğü çözüm olarak dayatıyor. PKK silah bıraksın, tasfiye olsun sorun çözülür diyor ve bunu halka böyle sunuyor. Oysa gerçek bu değil.
Bugün Kürt halkının dil, kimlik, kültürel hakları güvence altına alınmazsa, PKK silah bıraksa bile bu halk haklarından kimliklerinden kültürlerinden vazgeçmeyecektir. Bunun hem devlet tarafından hem de dostlarımız tarafından iyi görülmesi gerekir. Bu gerçek görülmeden geliştirilen her açılım Türkiyenin aydınlık geleceğini karanlıklara çekecektir.
RO/Cemil Süphan
Re: Toplumsal Ekoloji Nedir?