Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 15 April 2008

Nivîskar (makale yazarý) : Dogan Özgüden 15. Nisan 2008 15:00:

Avrupa baþkentindeki kriminel Türk lobisi

Doðan Özgüden

Avrupa'nýn baþkenti Brüksel, sadece Türkiye'nin Avrupa Birliði ve NATO ile iliþkileri açýsýndan deðil, aynýzamanda yýllardýr dünyanýn dört bir yanýnda oluþturulmaya çalýþýlan Türk Lobisi'nin tek merkezden sevk ve idare edilebilmesi açýsýndan da büyük önem taþýyor. Bu amaçladýr ki, Türkiye'den gelmiþ ekonomik ya da politik göçmenleri Türk Devleti'nin kontrolu altýnda tutabilmek, kontrol altýna alýnamayan etnik gruplarý ya da rejim karþýtlarýný etkisiz hale getirebilmek için þiddet de dahil her türlü yasal ya da yasadýþý yöntem sonuna kadar kullanýlýyor.
Son yýllarda Brüksel'in merkezindeki Kürt, Ermeni ya da Asuri derneklerinin ve iþyerlerinin arka arkaya saldýrýya uðramasý, ateþe verilmesi, bizzat TC Büyükelçisi'nin kendi hizmetindeki Türk dernekleri ve medyasý aracýlýðýyla Belçika'daki rejim karþýtý kuruluþ ve kiþileri hedef göstermesi de ortaya koyuyor ki, Türk Devleti "terörle mücadele" adý altýnda bizzat Avrupa'nýn baþkentinde terör uygulamaktan çekinmemektedir.

Belçika'da bu devlet terörü mekanizmasýnýn oluþturulmaya baþlamasý 1980 Cuntasý dönemine rastlar. Kuþkusuz, bundan önceki dönemde de TC Büyükelçiliði'nin, elçilik nezdindeki askeri ataþelerin, sosyal danýþmanlarýn, anadil öðretmeni ya da din görevlisi kisvesi altýnda Belçika'ya sokulmuþ ajanlarýn rejim karþýtlarýna karþý yoðun faaliyeti olmuþ, fakat dönemin nesnel koþullarý nedeniyle tüm bu çabalar etkisiz kalmýþtýr.
Nesnel koþullarýn baþýnda tabii ki göçmenlerin o dönemde sýrf kendi güncel sorunlarýna yanýt arayýþý içinde, genellikle de Belçika iþçi sendikalarýnýn ve ilerici kuruluþlarýnýn desteðiyle oluþturduklarý derneklerin henüz Türk Devleti'nin baský ve kontrolü altýna alýnamamýþ olmasý, Türk medyasýnýn gerek teknik olarak, gerekse daðýtým olanaklarý bakýmýndan bugünkü beyin yýkayýcý ve kýþkýrtýcý etkinlik düzeyine ulaþmamýþ olmasý geliyor.

Diðer önemli faktör ise, dönemin uluslararasý konjonktürüyle doðrudan iliþkilidir. 60'lý yýllarýn sonu ve 70'li yýllarýn baþý, tüm dünyada sosyal devrimlerin ve ulusal kurtuluþ hareketlerinin baþarýdan baþarýya koþtuðu, Avrupa'da ise Türkiye dýþýnda üç ülkede, Portekiz, Ýspanya ve Yunanistan'da faþist diktatörlüklere karþý savaþýmýn hýzla geliþtiði, Sovyetler Birliði ve diðer sosyalist ülkelerin dünyadaki güçler dengesinde aðýrlýk taþýdýðý bir dönemdir.

Özellikle henüz kapanmamýþ bulunan Valon ve Flaman bölgesindeki maden ocaklarýnda, demir-çelik sektöründe çalýþan Türkiyeli göçmenler, iþyerinde ya da iþçi mahallelerinde birlikte olduklarý, çalýþma ve yaþam koþullarýný paylaþtýklarý Ýtalyan, Ýspanyol, Yunan, Portekizli iþçilerin sendikal ve siyasal militanlýðýndan, enternasyonalizminden son derece etkilenmekte, Türk Devleti'nin koþullandýrma ve sindirme çabalarý sürekli bu nesnel engelle karþý karþýya kalmaktadýr.

Belçika'nýn bir özelliði de, tüm sektörlerde sendikalaþma oranýnýn yüzde 100'e yakýn derecede yüksek olmasýdýr. Her ne kadar bu oranýn yüksekliðinde Belçika sendikalarýnýn özellikle iþsizlik paralarýnýn ödenmesinde aracýlýk etmesinin önemli etkisi varsa da, bu otomatik sendikalaþma dahi Türkiyeli iþçilere belli bir bilinç ve özgüven kazandýrmýþtýr. Özellikle göçmen iþçilerin sayýsal çoðunluk taþýdýðý yeraltý madenlerinde birçok Türkiyeli iþçinin sendika temsilcisi seçilmesi, bunlarýn daha sonra sendika hiyerarþisinde de belli konumlara yükselmesi bu özgüveni daha da pekiþtirmiþtir.

1971 Darbesi'nden sonra az sayýda da olsa Türkiye sol hareketinin içinde yetiþmiþ, hattâ bu harekette etkin rol oynamýþ kiþilerin siyasal göçmen olarak gelmeleri de Belçika'daki Türkiyeli göçmenlerin bilinçlenme ve örgütlenme çabalarýna yeni bir ivme kazandýrmýþtýr.

Ne var ki, bu koþullar 1974'ten itibaren hýzla deðismeye baþlamýþtýr. Büyük petrol krizinden sonra baþta Almanya olmak üzere diðer sanayileþmiþ Avrupa ülkelerinin yeni göçmenlere kapýlarýný kapatmasý, hemen ardýndan çoðunlukla göçmen iþçi çalýþtýran kömür ve demir-çelik sektörlerinde Avrupa Birliði'nin "rasyonalizasyon ve rantabilizasyon" direktiflerine uygun olarak birçok büyük iþyerinin arka arkaya kapanmasý, çok sayýda Türkiyeli iþçinin birden bire aktif iþçi konumundan uzaklaþarak kendini iþsizler ordusu içinde bulmasýna yolaçmýþtýr. Ýþsiz olmanýn, iþsizlik yardýmýyla yaþayan bir marjinal durumuna düþmenin ilk sonucu, ekonomik krizle birlikte güçlenen ýrkçý ve yabancý düþmaný hareketlerin boy hedefi haline gelmenin de etkisiyle, içine kapanmak ve giderek kendisini zamanýnda Avrupa'ya satmýþ olan ülkenin mesajlarýna daha duyarlý hale gelmek olmuþtur.
Yine 70'li yýllarýn baþýnda Yunanistan, Portekiz ve Ýspanya'daki faþist diktatörlüklerin birbiri ardýna çökmesi, Belçika iþçi sýnýfý hareketi içinde gerek nicel gerekse nitel olarak büyük aðýrlýk taþýyan bu ülkelerden gelmiþ iþçilerin giderek kendi ülkelerine dönmeleri ya da eski militanlýðýný yitirmesi, Belçika'daki Türkiyeli iþçileri bu planda da yalnýzlýða itmiþtir.
Bu yeni konjonktür, özellikle Türk kökenli ya da giderek iyice yabancýlaþtýðý bu toplumda "Türk" kimliðini ve "Ýslam" aidiyetini yegane güven unsuru olarak görmeye baþlayan iþçilerin ya da iþsizlerin büyük bir hýzla aþýrý milliyetçi ya da köktendinci örgütlenmelerin pençesine düþmesine yolaçmýþtýr.
MHP ve Milli Görüþ iþte böylesi bir ortamda Avrupa Birliði'nin hemen her ülkesinde, Türk iþçilerinin yoðun olduðu her bölgede büyük bir hýzla örgütlenerek ilerideki Türk lobisinin kitle tabanýný hazýrlamýþtýr.
1980 darbesinden sonra Türkiye'den yeni bir "sol ilticacý" akýný baþlamýþ, hattâ hemen hemen tüm sol örgütlerin lider kadrolarý Avrupa'ya taþýnmýþsa da, bunun Avrupa'daki göçmen kitlelerin bilinçlenmesine, Cunta yönetimine karþý tavýr almasýna büyük bir katkýsý olmamýþtýr. Sol liderlerin çoðu tüm zamanlarýný ve enerjilerini Türkiye'de faþist cuntanýn darmadaðýn ettiði örgütlerini þeklen de olsa kendi ellerinde tutabilmeye harcamýþlar, daha önce kendi seçimleriyle örgüte katýlmýþ üye veya sempatizanlarý lojistik destek olarak kullanmýþlar, kullanýlmayý kabul etmeyenleri tasfiye etmiþler, Avrupa'daki göçmenlerin öznel sorunlarýyla ciddi þekilde ilgilenmemiþlerdir.
Avrupa'nýn yerel ilerici partileri, sendikalarý ve sivil toplum örgütleriyle iliþkiler de hep bu "dar çevreci" ve "faydacý" yaklaþýmlarla sýnýrlý kalmýþ, böylece meydan tamamen aþýrý sað ve köktendinci akým ve örgütlenmelere býrakýlmýþtýr.

1980 öncesi ve sonrasý siyasal göçünün bir baþka gerçeði ise, 1915 Soykýrýmý'ndan sonra ilk kez, Türkiye'deki ulusal ve dinsel baskýlardan kaçmak zorunda kalan Kürt, Ermeni ve Asuri'lerin büyük kitleler halinde Avrupa'ya akýnýdýr.

Bu yeni göç Avrupa'da esasen varolan Ermeni ve Asuri diyasporasýný güçlendirirken, yeni bir diyasporayý, Kürt diyasporasýný yaratmýþtýr. Bu diyasporanýn oluþumu, Türkiye'de Kürt ulusal hareketinin geliþimiyle eþzamanlý olduðu için, kýsa zamanda hiçbir Türk sol siyasetinin ulaþamadýðý bir boyuta ulaþmýþtýr. 60'lý yýllarda Avrupa'ya ekonomik göçmen olarak gelen ve kendilerini "Türk iþçisi" olarak niteleyen onbinlerce Kürt kökenli göçmen de bu yeni oluþumla birlikte kendi ulusal kimliklerini öne çýkarmaya, "Kürdüm" demekten korkmaksýzýn Kürt ulusal siyasetinin militaný ya da aktif destekçisi olmaya baþlamýþtýr.

Türk Devleti, kendi baský politikalarýnýn doðal sonucu olarak oluþan bu diyasporalarýn geliþimini Türk göçmenlerini kendine tamamen baðýmlý kýlmak için yeni bir beyin yýkama unsuru olarak kullanmakta gecikmemiþtir: "Ýç düþmanlarýmýz þimdi dýþ düþmanlarýmýzdan da destek alýp Türk düþmaný lobiler oluþturarak Türk yurdunu bölmek için seferber olmuþlardýr. Vatanýný seven her Türk bunlara karþý vatanperver güçlerin safýnda yerini almalý, bir an önce Türk lobileri oluþturmalýdýr."
1980 Cuntasý iþte böyle bir zemin üzerinde yepyeni baský ve devþirme yöntemlerini uygulamaya sokmuþtur. Bu uygulamalarýn ilk deneme laboratuvarý ise Belçika'dýr.
I) Vatandaþlýk kaybettirme uygulamasý:
Cunta yönetiminin sinsice planlanmýþ ilk uygulamalarýndan biri, Türk Vatandaþlýðý Kanunu'nda yapýlan bir deðiþiklikle "yurt dýþýnda Türkiye aleyhinde faaliyette bulunduklarý" gerekçesiyle rejim muhalifi kiþilerin vatandaþlýktan atýlmasý olmuþtur. Vatandaþlýðý kaybettirilen kiþinin aynýzamanda Türkiye'deki tüm malvarlýðýna da elkonulduðundan, bu yasa deðiþikliði, özellikle yýllardýr yurt dýþýnda yaþayan göçmenler üzerinde pasifize edici bir rol oynamýþtýr. Yýllarca son derece aðýr koþullarda çalýþarak kazandýklarý paralarý Türkiye'de ev veya arsaya yatýrmýþ olan göçmenler, Cunta rejimine karþý dahi olsalar, bu mal varlýklarýný bir anda yitirme korkusu içinde Cunta'ya karþý olan örgüt ve kiþilerle iliþkilerini kesmek zorunda kalmýþlardýr.
II) Çifte vatandaþlýk konusunda:
12 Eylül Darbesi'nden önce gerek Türkiye'de, gerekse yurt dýþýndaki göçmen topluluklarý içinde kiþinin baþka bir ülkenin vatandaþlýðýna geçmesi neredeyse "vatan ihaneti" gibi algýlanýrken, Cunta yönetimi ani bir kararla "baþka bir ülkenin vatandaþlýðý"ný almayý teþvik etmeye baþlamýþtýr. Biraz para kazanýr kazanmaz ülkeye dönme hayali içindeki birinci kuþak göçmenlerin çoluk çocuða karýþtýktan sonra Türkiye'ye dönmelerinin artýk mümkün olmayacaðýný, giderek "vatan haini" sayýlma bahasýna bulunduklarý ülkenin vatandaþlýðýna geçip Türkiye'yle tüm baðlarýný kesebileceklerini, bunun ise sürekli dýþ ticaret açýðý içindeki Türkiye için büyük bir döviz kaybýna neden olacaðýný Ordunun kurmaylarý da farketmiþlerdir.
Bu tehlikeyi bertaraf etmek için "bulunulan ülkenin vatandaþlýðýna geçme" teþvik edilmeye baþlanmýþ, hattâ Türk dernekleri yöneticileriyle yapýlan toplantýlarda bunun ileride Ermeni, Rum ve Kürt lobilerine karþý büyük Türk lobisini oluþturmaya yönelik bir "vatan hizmeti" olacaðý ýsrarla vurgulanmýþtýr.
Daha sonraki yýllarda yabancý kökenli kiþilerin Belçika vatandaþlýðýna geçiþinin kolaylaþtýrmasý üzerine, bu "vatan hizmeti"nin ifasý kitlesel boyut kazanmýþ, özellikle Türk kökenlilerin yoðun bulunduðu Brüksel'in Schaerbeek ve Saint-Josse mahallelerinde bu yeni seçmenlerin oylarý seçim sonuçlarýný belirler hale gelmiþ, belediye ve bölge meclislerine, hattâ federal meclise ve senatoya seçilen Türk'ler Belçika'nýn Türkiye yönelik politikalarýný doðrudan etkilemeye baþlamýþtýr.
III) Diyanet Vakfý'nýn kurulmasi:
Her ne kadar 12 Eylül Darbesi'ne kadar olan dönemde Belçika'daki iþçi ve öðrenci derneklerinin hemen hemen tamamý "konsolosluðun tanýdýðý dernek" statüsü tanýnarak belli ölçüde kontrol altýna alýnmýþsa da, bu dernekler arasýndaki nüfuz ve çýkar çekiþmeleri süregelmiþtir.
Rejime karþý olmayan tüm örgütleri merkezi bir disipine baðlamak ve Türk lobisinin tabanýný oluþturmak üzere Türkiye'nin Brüksel'deki Büyükelçiliði'nin giriþimiyle federasyon ya da konfederasyon türünden bir çatý örgütü oluþturmak üzere bir dizi toplantý düzenlenmiþtir.
Bu giriþimde baþarýya ulaþýlamayýnca Cunta bu kez týpký Türkiye'de olduðu gibi "din" kartýna oynama kararý vermiþ ve herþeyden önce camileri kontrol altýna almak üzere TC Büyükelçisi'nin onursal, Din Ýþleri Ataþesi'nin örgütsel baþkanlýðýnda, bir Diyanet Vakfý kurdurmuþtur.
Görünüþte din hizmetlerini koordine etmek ve camilerin din hizmetlerine destek olmak gibi bir amaçla kurulan Diyanet Vakfý, özünde Belçika'daki tüm "ehlileþtirilmiþ" Türk derneklerinin üst otoritesi konumundadýr.
Resmi törenler, Türkiye'den gelen "devlet büyükleri"nin dernek yöneticileriyle görüþmeleri, Türk lobisini yönlendirme toplantýlarý Diyanet Vakfý çatýsý altýnda yapýlmaktadýr.
Belçika'nýn yerel, bölgesel ve federal seçimlerinde de Türk Büyükelçiliði gerek Türk asýllý seçmenleri ve adaylarý bu Diyanet Vakfý aracýlýðýyla yönlendirmektedir.
En ilericileri de dahil Belçika siyasal partilerinin aday listelerine konulacak Türk kökenli adaylar Diyanet Vakfý disiplinine baðlý derneklerle pazarlýklar yapýlarak belirlenmekte, belirlenen adaylar daha sona yine Diyanet Vakfý merkezinde yapýlan bir dizi açýk ya da kapalý toplantýda Türk lobisinin çýkarlarý doðrultusunda görev yapmaya koþullandýrýlmaktadýr.
Þunu da unutmamak gerekir ki, Belçika'daki Türk göçmen kitlesi artýk sadece emekgücünü satýp geleceðini garantileme amacýyla gelmiþ göçmen iþçilerden ve onlarýn ailelerinden ibaret deðildir. Almanya'da olduðu gibi Belçika'da da hemen tüm ekonomik sektörlerde varlýðýný hissettiren bir Türk iþadamlarý kesimi, bir Türk burjuvazisi oluþmuþtur. Türk lobisinin baþlýca finansmanýný, Mafia tipi iliþkilerle gittikçe daha da zenginleþen bu kesim saðlamaktadýr.
Belçika'daki Türk lobisinin bir baþka temel direði, TC Büyükelçiliði'nin yanýsýra Avrupa Birliði ve NATO nezdindeki Türk misyonlarý, özellikle de NATO'da görevli Türk generalleri ve subaylarýdýr.
Ordu'nun yurt dýþýndaki göçmen kuruluþlarýný tek merkezden kontrol operasyonu 15 Nisan 2003 tarihinde MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kýlýnç'ýn Brüksel'deki TC Büyükelçiliði'nde Türk dernek yöneticileri ve iþadamlarýyla yaptýðý bir toplantýda iyice açýða çýkmýþtýr.
Tabii ki, günlük gazeteleriyle, televizyon kanallarýyla, radyo yayýnlarýyla ve de Ýnternet siteleriyle Türk medyasý, üstüne düþen lobicilik, kýþkýrtýcýlýk ve karaçalma misyonlarýný büyük bir iþgüzarlýkla yerine getirmekten geri kalmamaktadýr.
Türk derneklerini lobinin vurucu gücü haline getirme operasyonu öyle bir boyuta ulaþmýþtýr ki, artýk MHP yanlýsý derneklerle CHP ya da DSP yanlýsý olanlar, Milli Görüþ ya da Fethullah yanlýsý olanlarla Atatürkçü Düþünce Dernekleri, Büyükelçiliðin bir iþareti üzerine rahatlýkla bir araya gelmekte, Ermeni ve Kürt topluluklarýnýn istemlerine karþý birlikte toplantýlar, yürüyüþler düzenlemekte, Türk medyasýnýn kýþkýrtma ve karaçalma kampanyalarýna tüm varlýklarýyla destek saðlamaktadýr.
Türk lobisinin kýþkýrtmalarý zaman zaman o düzeye varmaktadýr ki, beyinleri yýkanmýþ Türk gençleri Brüksel'de yýllardýr faaliyet gösteren Kürt, Asuri ve Ermeni kuruluþlarýna polisin gözü önünde Bozkurt bayraklarý ve iþaretleriyle saldýrabilmektedir.
1994 yýlý baþinda Almanya'dan Brüksel'e özgürlük yürüyüþü yapan Kürtler Saint-Josse Belediyesi'nde konakladýklarýnda saldýrýya uðramýþ, 17 Kasým 1998'de Brüksel Kürt Enstitüsü, Kürt Kültür Derneði ve bir Asuri lokali ateþe verilmiþ, 10 Aralýk 2005'te DTP'nin Brüksel Bürosu'na molotof kokteyli atýlmýþ, 2 Aralýk 2006'da Kürt Kültür Derneði'ne karþý yeniden saldýrý düzenlenmiþ, ayný dernek 1 Nisan 2007'de gece yarýsý yangýn bombasý atýlarak yakýlmýþtýr.
Yine lobinin teþvik ettiði saldýrganlar, en son Türkiye'deki silahlý çatýþmalarda askerlerin ölmesini bahane ederek yaptýklarý bir yürüyüþün sonunda Saint-Josse Belediyesi'ndeki bir Kürt maðazasýný ve bir Ermeni restoranýný tarümar etmiþlerdir.
Ermeni düþmanlýðý esasen yýllardan beri Belçika'daki Türk lobisinin ana silahlarýndan biridir. 1915 Ermeni Soykýrýmý kurbanlarýnýn anýsýna Ixelles Belediyesi'ndeki Ermeni kilisesinin yakýnýnda dikilen anýtýn kaldýrýlmasý istemi, ilk kez 1999'da Belçika Parlamento seçimlerine katýlan Türk kökenli adaylarýn Türk seçmenlerden oy alabilmek için kullandýklarý baþlýca propaganda konularýndan biri olmuþtur.
Bu talebi öne süren, hattâ bu konuda Belçika Atatürkçü Düþünce Derneði'nin açtýðý kampanyaya imza vererek katýlan Türk kökenli bir aday, üstelik de geçmiþte Ermeni Soykýrýmý'ný tanýmýþ Sosyalist Parti'nin listesinden önce Saint-Josse Belediye Meclisi'ne, ardýndan Brüksel Bölge Meclisi'ne seçilmiþtir. Brüksel'de korunmasý gereken eserleri arasýnda yer alan Ermeni Soykýrýmý Anýtý'nýn kaldýrýlmasýný isteyen bu kiþi, bugün Brüksel Bölge Hükümeti'nde tarihi eserlerin korunmasýndan sorumlu devlet bakanýdýr.
Türkiye'nin bugünkü Brüksel Büyükelçisi Fuat Tanlay, kaleyi içeriden fethetmiþ olmanýn verdiði bir cüretle, Belçika'daki Türk göçmenleri sadece Ermenilere, Kürtlere, Asurilere veya Türk ilerici ve demokratlarýna karþý kýþkýrtmakla kalmamakta, Belçika'lý meclis baþkanlarýna, belediye baþkanlarýna meydan okuyacak cesareti kendinde bulabilmektedir.
Saint-Josse'taki kriminel saldýrýlardan sonra bu belediyede yaþayan Türkler, Kürtler, Asuriler ve Ermeni'ler arasýnda bir diyalog ve barýþçýl ortak yaþam projesi hazýrlayan Belediye Baþkaný Jean Demannez'ye Büyükelçi Tanlay Hürriyet Gazetesi'nin sayfalarýnda aynen þu ifadelerle saldýrmaktadýr:
"Arkadaþ sen kimsin? Sana bu misyonu kim verdi? Nasýl oluyor da sen benim vatandaþýmý Türk, Kürt, Ermeni, Süryani diye tanýmlarsýn? Bunlarýn temsilcilerini çaðýrýp masaya oturursun? Vatandaslarýmý kimse bu þekilde ayrýma, hele hele etnik temelde ayrýma tabi tutamaz. 'Bugün Kürtlerle görüþtüm. Yarýn Türkleri, öbür gün Ermeni ve Süryanileri kabul ediyorum' demek, bize göre bölücülüktür. Vatandaþýmýzýn bu þekilde bölünmesine müsaade etmeyiz."
Ayný demecinde Fuat Tanlay daha da ileri giderek Belçika'daki aþýrý milliyetçi Türk derneklerini tahrik etmektedir: "Belçika'da garip þeyler oluyor. Sivil örgütlerden ses yok. Ýþte her þey tüm açýklýðýyla ortada. Bu sadece Büyükelçi olarak Fuat Tanlay'ýn görevi deðil. Terörle, teröristle, yalan haberler ve karalamalar ile birlikte mücadele etmemiz gerekir. Maalesef yalnýz býrakýldým. Ýnsan sivil örgütleri de bu tip mücadelede yanýnda görmek istiyor." (Hürriyet, 21 Nisan 2007)
Türk lobisinin bu saldýrganlýðýna karþý Belçika'da birlikte mücadele veren Belçika Demokrat Ermeniler Derneði, Belçika Asuri Dernekleri, Brüksel Kürt Enstitüsü ve Ýnfo-Türk Vakfý, bu vahim geliþmeler üzerine daha Ekim 2006 seçimleri sýrasýnda Belçika kamuoyuna þu ortak çaðrýyý yayýnlamýþlardý:
"Bir yandan Avrupa hükümetlerinin Ankara'nýn þantajlarýna boyun eðmesi, öte yandan da birçok yöneticinin Türklerin yoðun bulunduðu kent ve mahallelerde birkaç fazla oy alabilmek için Türk diplomatik misyonlarýyla ve aþýrý sað örgütleriyle pazarlýða giriþmekte tereddüt etmemeleri yüzünden Türk rejimi Belçika gibi ülkelerin sosyal ve siyasal hayatýna giderek daha fazla müdahale eder duruma gelmiþtir. Türk kökenli seçilmiþler artýk, kendi partilerinin karþý pozisyonuna raðmen, inkârcý gösterilere açýkça katilabilmektedir."
"Ne yazýk ki, 'demokratik' denilen geleneksel siyasal partilerin yöneticileri, çoðu inkarcý gösterilere fiilen katýlmýþ ve hattâ Ankara rejiminin inkarcýlýðýný eleþtirebilen kendi parti yöneticilerine açýkça meydan okumuþ olanlar da dahil aþýrý saðcý ve aþýrý milliyetçi adaylarý seçim listelerine koymuþ olmakla iftihar etmektedir.
"Daha da vahimi, CD&V, CdH, FDF, MR, PS ve Sp.a gibi partilerin bazý liste baþlarý, Adalet Bakaný da dahil olmak üzere, Schaerbeek, Saint-Josse-ten-Noode, Bruxelles-Ville, Antwerp ve Gent sokaklarýndaki seçim kampanyalarýný bu adaylarla birlikte yürütmek suretiyle baskýcý Ankara rejiminin hizmetindeki bu kiþileri onurlandýrmakta bir beis görmemektedirler. Parti yöneticileri ise, maalesef, yabancý bir devletin rehinesi olmuþ bir seçmen kitlesinden birkaç oy alabilmek uðruna bu skandal karþýsýnda aðzýný açmamaktadýr.
"Aþýrý sað partilere karþý saðlýk kordonu... Mutlaka ve mutlaka, ama sadece Flaman VB veya Frankofon FN'e karþý deðil, kökeni ne olursa olsun aþýrý saðýn ve aþýrý milliyetçiliðin her türlüsüne karþý olmalýdýr."
Türkiye Büyükelçisi'nin hezeyanlarý karþýsýnda ise, bir sömürge valisi gibi hareket eden bu kiþinin persona non grata ilan edilmesini istemiþlerdir.
Bu çaðrýnýn üzerinden dokuz ay geçmesine raðmen, büyükelçi sömürge valiliðine, Ermeni Soykýrýmý Anýtý'nýn yýkýlmasýný propaganda konusu yaparak seçilen Türk kökenli devlet bakaný tarihsel anýtlarýn korunmasý misyonuna devam etmektedir.
Irkçý Türk lobisinin göçmen mahallelerinde barýþ içinde kardeþçe yaþamý tehdit eden, Ermeni, Asuri ve Kürt göçmenlere karþý etnik temizlik uygulamayý amaçlayan kriminel komplolarýndan artýk sadece Türk resmi ve derin devletleri deðil, bunlara bu cesareti veren Avrupa hükümetleri de, Avrupa Birliði yöneticileri de sorumludur.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.