Ana içeriğe atla

Size ihtiyacımız yok. Yıllardır süren Kürt ulusal mücadelesi birçok aktör ve fraksiyon yarattı haliyle.  Bu aktörlerin çoğu iyi niyetle kendi donanım ve imkânlarının  el verdiği ölçüde mücadele etti,  hiç sevmediğim bir kelimeyle söylesek “bedel”  ödediler.  Soğuk savaş dönemi komünist bir algıdan hareket eden bu şahıslar yazdılar, çizdiler hapse girip çıktılar; parti kurup, dernek açtılar. Kimisi hapiste kaldı, kimisi yurt dışına kaçtı, kimisi katledildi, kimisi de bir gıdım huzur bulmadan göçüp gitti. Ama bazıları var ki  hala yıllardır bir türlü emekli olmayıp, aynı şeyleri aynı kılıfta söyleyip bir türlü durdukları konumlarını terk edemediler.  Her dem aynı söylemlerle dünya değişmemiş gibi konuşmaya devam etti,  ediyorlar. Zamana donmuş buz muamelesi yapan bu paten sevdalıları suni kavgalar,  klişe argümanlarla yumurta mı tavuktan çıkar yoksa  tavuk mu yumurtadan münazaralarıyla  köşelerine çekilmeyi bilmiyorlar. Gelmek,  ortaya çıkmak kadar gitmenin de bir zamanı ve adabı olduğunu unutmuş gibiler. Etrafına her dem iki üç yosun tutmuş sadık partiliyi, bir iki kanı kaynamış genci toplayıp bir rakı sohbeti eşliğinde geçmiş anıları üzerinden iktidar talebinde bulunmaktan vazgeçmiyorlar. Ağızlarından  çıkan her kelamı çözümün  yegâne anahtarını sanan eski zaman çilingirleri  her derde deva olma ihtimali üzerinden  tıbbı fantezileri, sonra da benim bildiğim en doğrusu diyen  anarkozimlerini dilendirmekten bıkmadılar. Yetmişlerin, seksenlerin tartışmalarını ısıtıp ısıtıp karşımıza geçmeleri oldukça can sıkıcı… Ne bekliyorlar bunlar? Madalya mı, koltuk mu yoksa taze bir ikbal mi? Yaptığınızı iyi kötü   yaptınız,  biraz da aradan çekilseniz eski hesaplarınızı  artık o kalın anı kitaplarınıza  dökseniz. Ne bileyim biraz kitap okuyup,  çoluk çocuğunuza zaman ayırıp bir bahar günü dostlarınızla  oturup uzaktan takip etseniz olanları olmaz mı? Bunlarda olmuyorsa hacca gitseniz ya da evinize çekilip çiçek sulayıp, bahçenizde ağaç bakıp (kesinlikle bunları küçümsemek için söylemiyorum. İnsanın  yapacağı en güzel faaliyetlerin başında gelir tüm bunlar  benim nezdimde.)  biraz dinlenseniz hem sizin için hem bizim için ne iyi olacak. Al işte,  Kemal Burkay hala Nikolay Çernişevskiy in “Nasıl Yapmalı”    kitabının sayfaları arasında kalmış.  Hâlbuki Dostoyevski’den Yeraltından Notlar  romanını(tekrar) okusa,  Demirkubuz’un müthiş filmi izlemeye gitse ne iyi olacak. İbrahim Güçlü uzay çağında olduğunu söylerken yetmişlerde çakılıp kalmış. Devletin en faşist kanallarını kendisine verdiği söz hakkını çok matah bir şey sanıp  PKK’yi  yok etme üzerinden bir varlık felsefesi yaratmış. Sadece o mu? Onun dışında onlarcası Güçlü’ye rahmet okutur. PKK’ye yaptığı eleştirilerde o kadar kaba, psikolojiden,  sosyolojiden habersiz,  bir o kadar sığ şeyler ki ona sorsanız ummanda birer  inci tanesi hükmündedir kelamları. Emin olsun ki Güçlü,  iyi niyetinden şüphem yok. Yalnız iyi niyet ne ki bunca iktidara,  bu yalan fırtınasına karşı. Yazık! Şerafettin  Elçi,  bir koltuk için “Ya rab  ne güneşler doğuyor duasıyla selamlamaktan her günü bıkmadı mı? Üstelik aralarında tartışıyormuş gibi yapmaları  yok mu, ancak komik şeyler. 30 yıldır bildiğinden tek bir harf şaşmaya, gazete ve internet dedikoduları dışında bir şey okumayan insanın  bireysel özgünlüğünü dev metinler, kutsalmış tabular arasında bastırıp unutan  komüne  yaşamlarda   anonim hesaplar yapıp birbirini zırnık kadar ikna edemeyen sizler bize neyi anlatacaksınız. Ya da kimi neye razı edeceksiniz? Kimi sorsan fraksiyonlarını geride bıraktıklarını söyleyecekler. Hâlbuki hepsi debil gibi liseli arkadaşlarının cemaatinden milim şaşmazlar. Bu yüzden coğrafyamızda  özgürlüğü, bireyi kuşatan cemaatvari yapıları asla tahlil edip çözüm üretmezler. Bir Kürt genci olarak itiraf edeyim. Yazdıklarınızdan, duruşunuz,  kavgalarınızdan zerre feyz almıyorum. Baştan sona klişe ve sığ şeylerin bozuk megafonları gibisiniz. Dün nerdeyseniz,  bugün de orada aynı yerde kendinden başka herkese kapalı çakılıp kalmışsınız. Yazdıklarım size vefasızlık gibi gelmesin. Kendinize  inandıklarınıza vefa duyuyorsanız, o çok sevdiğiniz gençlerin zekâsına ve bilincine güveniyorsanız çekip gidersiniz. Kalmaktaki  bunca ısrarınızı bir ağa’nın toprağının keyfi-ü sefasını bir babanın çocuklarına söz hakkı vermeyerek sağladığı eril iktidarları çağrıştırıyorsunuz. Gidin,  ağa da  siz paşa da siz ama gidin. Tabi yalnız üç kişi değil bu yakındıklarımız. Onlarcası var. Umarım diğerleri de üstüne alır. Yazı ve ufuk açıcı fikirleri için  Mamoste  A.Ö. Teşekkür ederim.    

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.