Ana içeriğe atla

Selam ve sevgileriniz baş üstüne. Yazılarınızı okuyorum. Mantığınızı kavramaya çalışıyorum ama, anlamakta zorlanıyorum. Halkınıza karşı samimi duygularla dopdulu olduğunuza şüphem yoktur. Amaçımız Kürdistan halkının esenlik, mutluluk ve özgürlüğü olduktan sonra saflarımızı sıklaştırmanın ötesinde başka bir çaremizde yoktur. Fakat izlenmesi gereken anlayış ve yönelim farklılıkları olunca bunu zorlaştırdığınıda bilmek gerekir. Mantığınız bana yabancı değil. 1970, 19980 ve hatta 1990'ların mantığının izlerini taşıdığını görüyorum. Bunun soğuk savaş dönemi mantığı olduğuna kuşku duymuyorum. Bu mantığın Kürdistan sorunu karşısında olumlu bir yerde olduğunu sanmıyorum. Yanlış anlama. Kürdistan'da her renk ve tonu olmalı. Fakat ortak payda da buluşmanın yolu bulunmalı. Bu da ancak milli zemin olabilir. Emperyalistlerin Kürd milletine karşı suçlarını burada dökmeye gerek yok. Mevcut statükomuzu belirliyenlerin onlar olduğunuda söylemeye gerek yok. Ama aynı statükoyu belirliyenlerin Lenin ve Stalin dahil SSCB ve onun dümen suyunda olan 3. Enternasyonal'in olduğunuda unutmamak gerekir. Bu konuda Aris Arda arkadaşımızın “Belgelerle Şêx Said Hareketi, Bolşevikler ve Kemalistlerin suç ortaklığı“ yazı dizisine bakmak yeterlidir, sanırım. Günümüzün sosyalistlerinin Kürdistan sorununa yaklaşımları dünün sosyalistlerinden pek bir faklı değildir. Onlara göre herkes devletleşebilir ama, Kürd'ler asla. Bunu imkansız ve gereksiz görüyorlar. Kimi de, ki sende de bu hakim; “Orta Dogu halklarini etnik, dinsel ve mezhepsel catismalarla bölüp birbirine kirdirtmak“ adı altında Kürd milletinin devletleşmek mücadelesine karşı olunmaktadır. Bunu da soğuk savaşı dönemi mantığı ile anti-ABD ve anti-İsrail olmak ile ifade edilmektedir. Bu mantığın Kürd milletine bir yararı yoktur. Bu mantıkta Kürd milletinin devletleşme hedefi yoktur. Her şeyden önce Kürd'lerin devletleşmesi gerekir. Kuşkusuz kurulacak devletin halkçı ve demokratik olması tercihimiz olmalı ve bunun için mücadele etmeliyiz ama bunu belirliyen ulusararası ve ülke içi sınıfsal güç dengeleridir. Güç dengesinin egemen sınıflardan yana ağır bastığı bu koşullarda 'biz devletleşmeye karşıyız' diyemeyiz. Dememeliyizde. Hatta devletleşmek için tüm enerjimizi seferber etmeliyiz. Devletimiz bir kurulsun. Sınıfsal mücadele zaten sürecektir. O zaman buna uygun davranmak gerekir. Bir de dönemi iyi okumak gerekir. ABD ve İsrail'in Ortadoğu'da ne yapmak istediklerini doğru kavramak gerekir. Deyiminle ABD ve İsrail'in; “Simdi ise, Israil ve onun silahli saldiri gücü olan ABD ordusu ve egemenleri, degisen toplumsal dinamikler ve global cikarlari geregi, Orta Dogu halklarini etnik, dinsel ve mezhepsel catismalarla bölüp birbirine kirdirtarak, Ortadogu'yu kurmak istedikleri B.O.P.(Büyük Ortadogu Projesi) icin yeniden dizayn etmek, yani sιnιrlarιn tamamini veya bir kismini degistirmek istemektedirler...“ Bundan ne kötülük var. Bundan korkmamak gerekir. Ortadoğu'da etnik ayrışma bize çok imkan sağlıyacaktır. Eğer böyle bir plan varsa, biz bundan niye korkalım? Korkacak olanlar sömürgecilerimizdir. Irak'ta olan bitteni gördük. İran ve Suriye'nin köşeye sıkıştığını görüyoruz. Dahası ABD-Türkiye ilişkilerinin dibe vurduğunu biliyoruz. Bu gelişmeler niye bize zararlı olsun? Bunlar niye tuzak olsun? Diyebilirsin ki karşımızda ABD emperyalizmi var. Doğrudur! Ama şu an ki ABD'nin Ortadoğudaki çıkarı sömürgecilerimizle çelişiyorsa, Kürd millet çıkarlarıyla çakışıyorsa karşı çıkmak mı gerekir? Asla! Yazı uzun oldu, kesiyorum. Çalışmalarınızdan başarılar. Sevgi ve saygılarımla....

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.