Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 19 January 2010

Ve Atalay açılıma ilşkin beklenen konuşmayı nihayet yaptı. Konuştu ama boş konuştu. Bu boş konuşmada Atalay AKP açılımının gelinen aşamadaki yeriyle ana hedefine işaretle şu noktaların altını çizdi: “Bunu biz parti projesi değil, devlet projesi olarak yürütüyoruz. Bu milli birlik ve kardeşlik projemizi kararlılıkla devam ettiriyoruz... Terörün sona erdirilmesi için gereken ne varsa yapıyoruz. Bu ince ince dokunarak devam ediyor... Milletimiz bu konuda bize destek versin.“
Atalay üstü örtülü şunu diyor: ‚Dün 1920 ve 1930'larda ordu ve jandarma ile yaptığımızı bugün artık yapamaz duruma geldik. Dünyanın en kalabalık ve en iyi donanımına sahip ordusunu beslediğimiz halde PKK'ye diz çöktüremedik. Dağa çıkışları engelleyelim derken, ovadakileri de kaybettik. Bu iş sadece ordu ile olmuyor. Bu nedenle de polisi son bir yıldır ordudan da daha aktif hale getirdik. Bu da yetmedi. Millet, eğer milletse elini taşın altına koymalı.'
Yani bundan sonrası, dünkünden farklı olacak; aktörler arasına ordu ve jandarmanın yanısıra 80 yıldır Kemalizmin tornasından geçirilen ve vatan aşkıyla gözlerini kan bürüyen millet de katılacak. Araçlar dünkünden farklı olacak, tank ve topun, jop ve bombanın yanına taş ve sopa, pompalı ve satır da eklenecek; evler ve dükkanlar kundaklanıp insanlar linç edilecek.
Arasıra solcu gençler ve Selendi de olduğu gibi Çingeneler ‚kör kurşuna' hedef olsalar da kurbanlar aynı kalacak. Ve millet kutsal devletçe kendisine biçilen bu görevi ifa etmek için yarışacak. Zira sözkonusu olan bir parti veya hükümet projesi değil, devlet projesidir ve gelenektir, devlet sözkonusuysa aradaki kırgınlık ve dargınlıklar bir tarafa bırakılır. Bu devlet projesi kapsamında AKP ve CHP'lisi, MHP ve nasyonalist solcusu, laiki ve şeriat yanlısı rahatlıkla biraraya gelir. Yeter ki hedef iyi belirlensin ve hedefte Kürtler olsun!
Ve millet, daha Beşir Atalay bu çağrıyı yapmadan durumdan vazife çıkardı ve görev başı yaptı: İzmir'de sokağa dökülüp milli bütünlüklerine halel getirmeyecek bir şekilde Kürtleri taşladı. Sonra Bayramiç'te ilçenin tüm erkekleri ellerinde sopa ve taş, ağızlarında milli bütünlük marşlarıyla otuz yıldır yanyana oturdukları Kürt kadın ve çocuklarına saldırdı.
Ve ‚milli birlik projesi' gerektirdiği için Kürt çocuklarının asimilasyon kışlalarından adına zından da denilen ‚ıslahat odalarına' alınmalarına, DTP'nin kapısına kilit vurulmasına aydın, liberal ve gazetelerin köşeli kalemlerince fazlaca bir ses çıkarılmadı.. Binbir yalan ve dolana rağmen 2,5 milyon Kürdün oylarıyla seçilmiş Belediye başkanları ile legal Kürt aktörlerin ellerine kelepçe takılıp ard arda dizilerek desteği istenen millete ‚teşhiri', resim olarak ‚şık' görülmese de ana hedefe hizmeti nedeniyle onaylandı..
Tabii bu, madalyonun bir yüzü. Madalyonun bu yüzüyle ne kadar oynar ve cilalarsanız, elinizde olmadan diğer yüzünün de kendiğinden parlamasına yol açarsınız. Bazen olur ki öteki yüz, cilaladığınız yüzü gölgede bırakır.
TC 85 yıllık inkar ve imha politikası ile sırtı pek, karnı tok ve gönü kalın küçük bir Kürt azınlığın dışında Kürt halkının ezici çoğunluğunu kaybetti. Devlet safına bugünlerde eklenen fırıldak Bekoları da eklediğinizde durum değişmez.
Aziz Nesin Türk halkının hakkını yemiş ve aptallık oranını yüzde altmış diye vermişti. Aziz Nesin, aydın diye, analist diye, strateji uzmanı diye bugün ortada dolaşan ve Beşir Atalay'la Recep Erdoğan'a akıl verenleri görseydi şayet, yanıldığını anlar bu kesim için aptallık grafiğini yüzde doksanbeşlere çekerdi herhalde.
AKP, Erdoğan ve Atalay Kürt halkına, onun örgütlü güçlerine yönelik sürdürdükleri imha politikası ile Kürtlerin büyük bir oranda TC'den kopmalarına istemeden hizmet ediyorlar. Şayet PKK'yi destekleyenlerin sayısı dün beş milyon dolaylarında idiyse, bu rakam 2009 yılında sürdürülen devlet terörü sonucu en az yedi-sekiz milyona çıkmıştır. Devletin son saldırıları Kürtlerin hanesine artı iki-üç milyon olarak yansımıştır. Ve bilinsin ki, bu yönelim sürdüğü müddetçe devletin silahıyla PKK'li avına çıkan korucular da yarın dağın yolunu tutacaklardır.
PKK'yi devre dışı bırakarak Kürt sorununun ’çözümünü' planlayan devletin hesabı çarşıya uymadı ve PKK, son bir yılda sorunun çözümünde kilit bir rol oynayan aktör olarak iyice belirginlik kazandı. Bu saatten sonra PKK'nin içinde yer almadığı hiçbir çözüm planı işlemez. Nasıl ki tüm yollar Roma'ya çıkıyorsa, Kürt sorununun çözümü de PKK'ye çıkıyor. Öğrenilmesi gereken işte bu yalın gerçektir.
Toparlarsak: Devlet Kürt sorununu çözmek istiyorsa sorunun tarafı olan PKK ile açık veya gizli, sahnede veya perde arkasında oturmak, görüşmek zorundadır. Öcalan içerde, gerilla ve PKK yöneticileri dağda olduğu müddetçe Kürt sorununun çözümünden bahsedilemez. Ve Kürt sorunu kollektif siyasi, kültürel ve idari haklar tanınmadan çözüme kavuşturulmuş sayılmaz.
Yani süreç PKK ile götürülecek, Öcalan özgürlüğüne kavuşacak, PKK yöneticileri ve Gerillalar Amed'e başları dik dönecek ve Kürtçe Kürdistan'da eğitim başta olmak üzere yaşamın resmi dili, Kürtlerse kendi yurtlarının efendileri olacak.
Çok mu oldu? Bu daha lolosu, bunun lêlêsi de var!

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.