Fırat (Neden) Marmara'ya Akar?
Şükrü Gülmüş
'Kafa Adam' kim? Musa Anter'i İstanbul'dan Diyarbakır'a yolayan, ordan çıkaran ’Kafa Adam' kim? -Hamit mi? Hogir mı? -Hayır!. -Peki o zaman kim? İşte burda topu değerli arkadaşım Metin Delikan'a atıyorum ve onu dinlemek gerekir, diyorum. O'nun, Mehmet Eymür'ün Atinorg'dan aldığı
’Ankara bunu kabul etmez.'
’Pantalonlu bulut'
’Ülkeler başkentleriyle savaşır!
’Benim anam da Türk'tür'
Yukarıya yazdığım ve tırnak içinde gösterdiğim cümlelerden ne anlıyorsunuz?
Belki hiç, belki çok şey...
Çünkü bu cümlelere biz, edebiyat ve sanat dilinde eğriltilemeli imge deriz. Bu tür söylemler alegorik imgeler yoluyla birer mesaj vermedir. İlk bakışta bir anlam ifade etmeyebilir ama yazan buna bir anlam yükler. Karşıdaki de bu mesajı alır.
’Ankara bunu kabul etmez' in anlamı; TC Devletidir. Bu Ankara
şehrini bir insan gibi konuşturmadır.
Mayakowsky'nin ünlü ’Pantalonlu bulutu' da bulutu insanlaştırmadır.
’'Ülkeler, başkentleriyle savaşır' hem insanlaştırma, hem de ülkenin başkentle önemini vurgular. Ve başkenti düşen bir ülke bitmiştir, ordu komutanı vurulmuştur. Artık savaş kaybedilmiştir, anlamındadır.
Ve gelelim bizim son şifremize;
’Benim anam da Türk'tür.' Zaten yorum gerektirmeyecek kadar açık. Ardından sıralamış bizim ’adam' ’Bir fırsat verilirse hizmete hazırım!..'
Bunlar anlaşılan şeyler.
Daha doğrusu anlamak isteyen anlıyor. Şifreyi veren de, alanda memnun. Anlamayan ve anlamak istemeyenlerin ise derdi başka. Bunu geçiyoruz.
Şimdi de biz esas meselemize gelelim.
Yani Musa Anter'in ’Fırat Marmaraya Akar' a biz bir kelime daha ekledik. ’NEDEN?'
Daha açıkçası; ’Neden Fırat, Marmaraya Akar?
Bence asıl anlaşılmayan ve anlaşılması gereken mesaj burda.
Geçen gün yazmış olduğum; ’Herkes durduğu yerden bakar Musa Anter'e' makaleme epey –olumlu ve olumsuz tepkiler aldım. Sonra bir kısım okuyucuya da -ayrıca- yanıt verdim. Orda kullanmış olduğum bir Ragıp Duran- Musa Anter ropörtajı vardı. Direkt yazım ve aktarım değildi.
Ben daha sonra, gidip orjinalini buldum. Önce onu aktarayım:
-
’Güldü Kalem Güldü Silah'
.........Son olarak Musa Amca'yla yaptığım bir ropörtajın son bölümünü aktarmak isterim burda sizlere. Konu siyasal çözüme, barışa gelmişti. Sordum:
-İki taraf masaya oturduğunda, sizce masanın her iki tarafında kimler olacak? Kimler olabilir? Biraz durdu, düşündü.
-Öteki tarafı bilmem. Kim olursa olsun. Onların yetkilileri, resmi adamları var. Bizim tarafta ise Kürt Silahlı Kuvvetlerinin bir yetkilisinin olması lazım.Yanlış anlamadın değil mi, Kürt Silahlı Kuvvetleri dedim.Çünkü onlar çok emek harcadı bu barış için. Sonra Kürt siyasi temsilcilerinin de masada hazır olması lazım.
-Peki üçüncü kişi olacak diye sorduğumda;
-E bu halk izin verirse, bu yaşlı adam da masanın bir kenarına oturmak ister tabi..
Masa toplandığında Musa Amca'yı yaşatmış olacağız.
*
-Fırat Marmaraya Akar /Ülke ve Gündem Yazıları/Musa Anter/Avesta Yayınları tarfından, 1996 yılında basılmış. Buna önsözü Ragıp Duran yazmış. Önsöz'deki giriş yazısında Duran
Ragıp Duran/Önsözden/Sayfa. 10
*
Adı geçen makalede birebir veremediğim Duran/Anter ropörtajının en can alıcı noktası burası. Veremediğim -ortalama- doğru. Ama burda kelimesi kelimesine, noktası ve virgülüne dokunmadım.
Masa ne o zaman, ne şimdi ne de yarın oluşacak.
Masanın onların tarafı her zaman var. Bizim taraf yok. Ve masanın (M)'sinden, Kürd'ün (K)'sinden bile bahsetmek mümkün değil.
Musa Anter; çok saf ve çokda düşsel bir havaya girmiş anlaşılan. Yoksa şunu der mi? ’-E bu halk izin verirse, bu yaşlı adam da masanın bir kenarın oturmak ister tabi..'
Masanın bir kenarı ha... Masanın kenarını düşleyecek adamın alnına kurşun sıkılır, 101 yaşında da olsa, birseksen yere serilir. Peki kim korkar bu ’masa'dan? Kim istemez Musa Anter gibi bir yaşlı çınar masada olmasından.
İşte ben bu nedenle diyorum ki; TC Devleti, TSK ve Genel Kurmayı -eğer bir gün mecbur ve mahkum olsaydı- Musa Anter bu masanın en iyi yerinde oturmayı hak etmişti.
Lakin Musa Anter, Abdullah Öcalan faktörünü ya düşünmedi ya da Mehdi Zana gibi çocuklaşıp, ’Cebeliyê Mirê Hekariya... Evdille...Şef, patron..' gibi hafif ifadelerin hayatlarına mal olacağını anlayamadılar.Zaten 0tuz yıllık mücadelein asıl savaş alanı, temsil güçlerinin el değiştirilmesi değil miydi? Düşünün düne kadar Kuzey Kürdünün temsil güçleri kimlerdi. Bunu 1919'dan alın 38'e kadar getirin. Ağa- şeyh, bey, mir, din adamı vs. Daha sonra ne oldu? Yani buna da 1960'lardan sonra diyelim. DDKO, DDKD, KDP, KDP-T.. İleriye fırlayan bir kısım yeni temsilci güçler vardı. Bunlar 1972'lerde bir tırpana uğradı. 1974'lerde ise -Rahşan Affı ile- Kuzey Kürd Mücadelesine kürtaj operasyonu uygulandı.
Peki kala kala meydan kime kaldı?
Abdullah Öcalan ve onun Ankara'dan donanımlı tarikatına kalmadı mı?Kim bu sahayı temizledi? TC Develet, Öcalan ve Teşkilatıyla o kadar ustaca bir giriş yaptı ki, o kadar iyi dizayn edildi ki; bu mesele anlaşıldığında herkes bir kez daha çökecek. İddia ediyorum: Bu hareketin girmediği, bulaşmadığı ve kimyasını bozmadığı tek bir dağdaki çakal ve şehirdeki bakkal bile kalmadı.
-Ki biz bu yazımızda, Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi'ni söz konusu etmiyoruz.-
Bu antiparentezden sonra, zavallı musanın iyiniyetli de olsa talebine bakalım.
Ki benim bildiğim ve tanıdığım Abdullah Öcalan bir çocuk bile ondan çok sevilse, o potansiyel bir tehlikedir. ’Başkasının bahçesine kaçan güvercini ona ihanet etmiştir. Tüylerini diri diri yolmuş, sevgiyi, cinselliği ve aşkı, kendisi dışında herkese yasaklamış bir büyük Sultan Murat'tır.
Ve Ragıp Duran sanki Bekaa'da az mı koltuğuna gres yağı sürdü. Onu ’Zapatalık'la taltif etti. Burda ise, ’Masa toplandığında Musa Amca'yı yaşatmış olacağız.' diyor.
Duran, ’bizim Duran'a anlatsın bu zamanı geçmiş hikayeleri. Bu gidişle ne masa olacak, ne kimse toplanacak ne de Musa Anter geri gelecek. Bağdatlarımızın hepsi tarumar oldu.
*
Ben burdan bakıyorum Musa Anter'in meselesine!..
Yani yukardan aşağıya.
Ama isterseniz biz en alta da gelelim.
Yani tetik çekenler. Bu işi tezgahlayanlar.
Yukarda, daha yukarılarda yazılan bir saneryo var. Bu yazıldı. Çizildi. Ve hayata geçirilmesi için içerden ve dışardan bulunacak oyuncular derlendi.
Bu filimin iki bölümü var.
Birinci bölümde JİTEM. İkinci bölümünde Ankara PKK'sı.
Birinci bölümün Number Wan yok. Devreli değişim var. İkinci bölümde her zaman Number Wan=Öcalan'dır. Piramit örgütlenmesinde ve denklemin çözümünde her zaman olan number Wan, ama arkasında da EKSİ BİR numaralar çok.
Musa Anter; İstanbul ve Mardin gel-gitlerinin her yerinde götürülebilirdi.
Ama illede ille Diyarbakır olması şarttı.
Neden?
Çünkü; işgal edilecek ülkenin başkentini elegeçirmek gerek. Ve korkunun en şiddetli dozajı en iyi burda yüreklere eklir. Yani ’Seni, senin en güvendiğin şehrinde,başkentinde, canevinde vururum!...Seni, seninin içinden çıkanla vururum. Kürdü Kürde kırdıtırım. Korucu da yaparım, asker de, bekçi de tetikçi de. Ben, benim. Ben devletim. Ben senin efendinim!..'
Plan devreye sokuldu.
Birinci iddia Abdulkadir Aygan'dan. -Ki en iyi tanıktır.- Olayı içerden veriyor. Bizzat bu JİTEM takımının içindedir.
Hogır'ı Musa Anter olayından çok önceleri,ekebin şefi Cem Ersever, tarafından getirildi.Bunu ona sağlayan da KDP'nin köprü sorumlusudur. Hogır'ın ayrıldığını haber veren bu adam.
Cem Ankara'dan geldi.
Silopi“de karargah kurdu.
Beni, Ali Ozansoy'u, ve sivil bir başçavuşu yanına aldı. Kendisi Silop'i Timinde bekledi. Bizi Hogır'in bulunduğu yere gönderdi. Hogir ikna edildi. Önceleri çok zorlandı. Ama sonunda gelmeye karar verdi.
Diyarbakır'a getirildi. Grup Komutanlığında kaldı. Bir iki ay kaldı. Gizili tutuluyordu. Jitem'de yatıp kalkıyordu.
Cem Ersever tekrar Ankara'ya gitti.
Hamit ve Hogır birlikte hareket ediyordu.. Hamit, Hogir ve Eşi Jiyan beraber kalıyorlardı.
Musa Anter'in gelme döneminde Yeşil geldi.
JİTEM komutanlarıyla kontağı vardı. Hogır'la bazı yerlere telefon ediyorlardı. Bize de bir yere gityemeyin haberi verildi. Bizim Musa'nın geldiğinden haberimiz yoktu.
Mesai bitti. Diğer görevliler gitti.
Ben, Ozansoy.Hamit, Hogır, Yeşil ve M. Deniz kaldık.
Son anda plan açıklandı. Hamit otele gönderildi.Hamit Musa'yı alıp otleden yanımıza getirecekti.
Mustafa Deniz ve Yeşil Silvan yolunda bekleyeceklerdi.
Seyrantepede ise ben Hogır'la kalacaktım. Hogır'ın yanından kalmamın tek sebebi onu korumamdı.
Musa Anter vurulduktan sonra.
Hogır daha sonraAlmanya'ya Yeşil tarafından yollandı.
Aygan ’Yeşil bana onu, Almanya'ya gönderecem,dediğinde ben, öldürelim anladım. Ama sesimi etmedim. Hogır alındı. Çoluk çocuğu Yeşillere bırakıldı. Görevini bitirince de ortadan kayboldu Hogır. Ve ben Hogır Almanya/Wupertal şehrinde vurulmayana kadar, onun Almanya'ya gönderildiğine inanmıyordum' diyor.
Biz daha sonra bu Hogır'ın Almanya/Wupertal şehrinden; neden,nasıl, niçin ve kimler tarafından vurulduğunu da ortaya koyacağız.
Bu birinci ve bizce gerçekçi anlatım.
Diğeriyse, Taraf yazarı Orhan Miroğlu'nun anlatımıdır. Suç Duyurusun'da bulunarak, Hamit Yıldırım'ın halen Şırnak/Kumçatı'da Koruculuk yaptığını iddia ediyor.
Eğer Miroğlu doğru söylüyorsa ve TC Devleti denilen bir devlet varsa, savcısı, polisi gider Hamit Yıldırım'ı tutuklar ve yargılar. Bu anlamıyla da tetiği çeken ’Kafa adam' bulundu işte.(!)
İşin en ilginç tarafı da, Yeşil -sözünün eri- gibi davranıyor. Hogır'ı Almanya'ya çıkarıyor. Bu Almanya/Wupertal şehrinde Hogır Ankara PKK'sı mesuplarınca vuruyor.
Peki bu nasıl oluyor?
Hogır ebediyen susturuldu.
Hamit Yıldırım Kumçatı'da korucu.
O zaman işin tetik çeken, ’kafa adamı' ve bu yönüyle uğraşanlar düşünsün.
Ben bu konuya pek kafa yormuyorum. Ben kararı alanlar ve ortaya konulan saneryoya bakarım. Kim vurulacak, kim kazanacak, kim kaybedecek?
Benim için asıl mesele bu.
İkinci mesele de şu:
Musa Anter'i İstanbul'dan Diyarbakır'a yolayan, ordan çıkaran ’Kafa Adam' kim?
-Hamit mi? Hogir mı?
-Hayır!.
-Peki o zaman kim?
İşte burda topu değerli arkadaşım Metin Delikan'a atıyorum ve onu dinlemek gerekir, diyorum. O'nun, Mehmet Eymür'ün Atinorg'dan aldığı Yeşil'in söylemleri ve bu Ankara PKK'sı içindeki asıl ’Kafa Adam'ı meselesidir.
Eğer Ankara PKK'sı içindeki ’Kafa Adam' bulunursa, bu cinayetin ve bir sürü cinayetin ipi çorap söküğü gibi çözülür.
Bana göre;
-Miroğlu, ya bilmiyor ya da korkudan söylemiyor. Suç Duyurusu'nda bulunuyor ama Suç Duyurusu'nda bulunduğu Hamit Yıldırım ’Kafa Adam' değil.
-Hogir hiç değil.
Bildiği iddia edilen Anter Anter'dir. Gerek o gerek tüm Anter Ailesi susma rantının payını alıyor. Susmak burda ikrar değil, susmak yaşamak ve işleri daha öteye götürmemektir.
Geriye kalıyor Musa Anter için timsah gözyaşları dökmek, ölü seviciliği, cellatlarla aynı yatağı paylaşmak ve biraz daha bu rezil yaşamı sürdürmek. Konuşuyor, gerçekleri söylüyor gibi görünüp, gerçeklerle alay etmek.
Hele de bazılarının ’Musa Amca, Apê Musa, Koca Çınar' deyip onunla bir kaç gün bulunmuş olmayı bir marifet saymak benim üzerinde duracağım bir konu değil.
Belki bu onları tatmin eder ama beni entrese etmez.
Selamla ve devamla.
(BATTAL)AHMET NAZLIKULÖZGÜR POLITIKA;DR HÜSEYIN NAZLIKUL ERGENEK