Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 24 April 2008

Abdullah Ocalan soyle demis :

" Urfa'da işsizlik sorunu var diyorlar. Urfa toprakları on milyon insanı besler, bana fırsat verseler bu topraklarda on günde işsizlik sorununu çözerim."

Basit bir cumle ; kendisine firsat verseler...Kim nasil verecek bu firsati ?

Demek ki , tum plani, cizdigi bu akil almaz strateji kendisinin Turk Devletince affedilmesi umuduna bagli...

Demek ki Abdullah Ocalan'in, ne Daglica baskinina, ne Zap direnisine, ne Yuksekovali vatanseverlerin ismi agizlarda, fotografi ellerde havalarda kendilerini kendisi ugruna Turklere oldurtmelerine, ne Berlin de Kurd'u tum dunyaya bir daha rezil edip, " terorizmin-teroristin pesinde olan tuhaf bir halk" payesiyle sereflendirilmesine, taraftarlarinin yaninda her gorusten Kurd'un zulum uzerine zulum begenmesine ne ihtiyaci var, ne de umurunda...

O, gerillanin Kurd'e kurtulus adina verebilecegi bir seyi olmadigini biliyor adeta...

O, gerillanin yok yere olumlerden olume razi oldugunu, baglanan umutlarin, ugruna olunen ideallerin bos birer vaat oldugunu biliyor...

Abdullah Ocalan'a " Sn. Baskan size firsat verilirse, Urfa'nin issizlik sorununu, hangi siyasi statu altinda halle kavusturacaksiniz ? " sorusu yoneltilebilseydi, acaba cevabi ne olacakti ?

Ya da " Sn Baskan firsat verildiginde, Urfa'ya devlet yoneticisi, mesela vali olarak mi, yoksa buyuk ihtimalle secim kazanacagi belli olan ve de size Urfali hemsehrilerinize hizmet etme firsatini verecek bir Turk siyasi parti uyeligiyle secim kazanip, mesela milletvekili-bakan olarakmi kollari sivayacaksiniz ? " sorusu yoneltilmis olsaydi, cevabi ne olurdu ?

Kendisine saglanan cep telefonundan ,Sirac Bilgin'in saf saf " Sayin Baskan.." diye seslenip, uyarilar,tesbitler teoriler yolladigi KCK yonetimine aslinda kesin talimat verilmis serok tarafindan, belli ki, ne belli :

" Af cikarabilirler, o yuzden ne kardesligi elden birakin, ne de uniter devlet cizgisini..."

Tum politik strateji, iste bu cumlenin icinde yatiyor.

Ve katlettirilen Kurd evlatlarinin ne ugruna hayatlarini verdiklerinin sirri da...

Kullanmak, atfetmek istedigim kelimelerden vazgectim; kalemimi, dagarcigimi farkli bir kavrama dogru yonelteyim...

Insanligin sosyallesmesiyle birlikte dillendirilerek tarif edilen ,her sosyal calkanti ve degisiklikten az biraz nasiplenen ama temel dokusu hemen her vakiada bozulmadan, curumeden, kuflenmeden, zerrelerine ayrilmadan sapasaglam duran ahlak kavramina...

Bunca tantanayi hangi ahlaki kaliba dokebiliyor acaba ?

Oysa , en hakli talebin en rezil savunusuna ragmen, hakliliga despotlarca reva gorulen haksizlik, meselenin ahlaki ozunu dinamitleyemez, tahrip edemez ve bozamaz !

Bir gun kendisine firsat verilmesi umuduyla yasayan, takipcilerinin ve muhaliflerinin gelecegini bu yuzden karartabilecek guce sahip olanlarin ruh ve vicdanlarinda, kursaklarinda ahlak dumura ugramadan yerli yerinde durabilmis olsaydi, Kurd'un toza dumana karismis gelecek umut ve hesaplari dibe vurmazdi.

Ulkesine, halkina hizmet firsatini orgutunden, ugruna kendisini cayir cayir yakan inanc, umut sahibi insanlardan degil de, celladindan uman bir baskanin sip sak yerine getirilen emirlerini, hemen akabinde " esirdir, lafina bakmayin" fesadini, saskin taraftarlara pompalamaktan kacinmayanlarinda ahlaki meziyetlerini sorgulamak gerekiyor.

نەناسراو (not verified)

Thu, 2008-04-24 02:16

cok onemli bir tesbit ancak yazinin diger gurultusu (aslinda o yazilanlar da dogru ama dikkati asil noktadan uzaklastirmis) atilip tekrar uzerine dusunulmeli. abdullah ocalaan in kafasindaki plan (artik sinsi de denmeyecek derecede fash ediyor adam kendini) bu yazidaki bir cumle ile yakalanmis. uzerine soyutlama ve diger yazilarindan da destekleme yapmak lazim. bunu yakalayanin bu isi yapabilmesi lazim. heyecanla bekliyoruz

[b]/...Avrupa'da Osmanlı'da da yönetimde önemli etkili kademelerde görev alıyorlardı. Bu tarihten sonra da bir Türkçülük geliştirdiler, kendilerine göre bir Türkçülük anlayışı. Yahudiler bu fikirlerini Almanlara da aşılayarak Hitler'i doğurdular.[/b]. Bu yazılanlar gerçeklerden uzak. Endüstrileşmesini geç tamamlayan Almanya gelişip güçleninceye kadar dünya parsellenmişti. Alman milliyetçiliğinin temel dürtüsü her zaman iç pazarın ihtiyaç duyduğundan fazlasını üretmeye muktedir olan sınai gelişmişliğin üretim fazlasını kara dönüştürmek için pazarlar bulmak zorunluluğuydu. Allmanların tamamen kontrollerine aldıkları ilk ülke geniş sınırlara sahip Osmanlıydı. Öyleki Osmanlı'yı pazar olarak kontollerinde bulundurmanın dışında siyasi-askeri-mali anlamda tam denetimlerine almışlardı. Osmanlı ordularına alman subaylar komuta ediyor, alman şirketleri demiryolu işletiyor, demiryolunun geçtiği güzergahların 100 km. derimliğine kadar maden imtiyazları alıyor, düyun-u umumiye gereği Osmanlı'nın vergisini bile onun adına topluyorlardı. Alman milliyetçiliğinin gelişerek zirveye çıktığı dönem olarak Hitlerden önce Prusya dönemini göstermek gerekir. Aslında kökleri Almanyanın sınai üretimini geliştirdiği 17. yüzyıla kadar uzanır. Birinci paylaşım savaşı da denilen 1914-18 savaşında Almanya'ya hitlercilik hakim değildi ama Hitler'inkinden daha az olmayan milliyetçilik yine vardı. Hitler'in büyük çıkış yapması, 1914-18 savaşında Almanya'nın ekonomik yayılma aracılığıyla kontrolüne aldığı Osmanlı benzeri yarı-sömürgeler, Avrupa'da ilhak ettiği toprakları, ilaveten almanların anayurdu sayılacak toprakları kaybetmesinin sonucudur. Yenik ve zazarlı çıkmak alman milliyetçiliğini diri tutmakla kalmadı, kaybedilenleri yeniden geri almak için tetikledi. 1820'de Yunanistan'ın Osmanlı'dan ayrılmasını müteakiben 1912 yılına kadar geçen süre zarfında Arnavutluk, önemli bir kısmı Osmanlı'ın elinde bulunan Bosna, Hırvatistan, Sırbistan, Romanya, Makedonya, Karadağ, Bulgaristan, Slovenya osmanlı boyunduruğundan kurtuldu. Bu anılan ülkelerin osmanlı'nın elinden çıkması aynı zamanda Almanya'nın bu ülkelerde gerilemesi, diğer bir ifadeyle pazar kaybı anlamına geliyordu. Osmanlı'ın boşalttığı ülkeler Fransa-İngiltere-Rusya'nın kontrolüne geçiyor ve buralarda Almanya önemli bir etkinlik sağlayamıyordu. Yukarda açıkladığımız gelişmelerin yolaçtığı sonuçlar Almanlar'ın Osmanlı'ya "devleti doğuya taşıyın" dayatmasının nedenini oluşturdu. Devletin doğuya taşınmasından kastolunan, o güne kadar kısmen yürürlükte kalmış olan Kürt-Osmanlı mutabakatı gereği kürtlerin Osmanlı çatısı altında sahip olageldikleri kendi geleneksel yönetimlerinin tasfiye edilerek merkezi (sömürgeci) devletin idari birimlerini Kürdistan'a yaymasıydı. Osmanlı'nın parçalanması 19. yüzyılın başında Avrupa'nın güçlü devletleri arasında tartışılıyor ve pazarlıklara konu oluyordu. Almanya bunlardan haberdardı. Kaybetmemek için "önlemler" almak ihtiyacındaydı. Kürdistan'ın tümüyle ilhakı alman subaylarının komutasında hatta zaman-zaman alman birliklerinin katılımıyla sağlandı. Osmanlı ordusunu silahlandıran, eğiten ve yöneten almanlardı. İşgal operasyonlarıyla adımbaşı Osmanlı idari kurumlarının yerleştirilmesi gerçekleştirildi. Tasfiye edilen mireliklere bağlılık gösteren halkın kendi geleneksel yönetimlerine ve hanedanlıklarına sadakatini kırmak için de hilafete bağlı şeyhlik müessesesi desteklenerek palazlandırıldı. Sömrügeciliğin Afika'da elinde İncil tutarken, müslüman Kürdistan'da elinde Kur'anla yürümesi doğaldı. Dinci ideoloji ve ruhban takımı Kürdistan'ın hilafete tam bağlanmasında aktif rol oynadı. Sonra kendileri de Osmanlıya dikilmeye çalışacaklardı ama kürtler soykırımlar ve tehcirlerle alabildiğine zayıf düşürülmüştü, artık vakit geç'ti. Kürdistan'ın iç sömürgeye dönüştürülmesi Alman-Osmanlı stratejik ittifakının sonucudur. Osmanlı'nın en zayıf dönemi olan Balkan savaşları döneminde gerçekleşen bir alman askeri darbesinden başka hiçbirşey olmayan İttihat ve Terakki iktidarı, kürtlere uygulanan zulmü daha da artırmasına ilaveten inkar-tenkil-tehcir sistematiğini aynı zamanda ideolojik temellere kavuşturuyor, günümüze kadar sarkan devlet politikası haline getiriyordu. İttihat-Terakki'nin Almanya'ya merbut bir ekip olması Berlin patentli türkizasyonun yada klasik deyimiyle turancılığın resmi ideoloji olarak tartışılmaz duruma gelmesinin en önemli etmenidir. Öneren ve arkasında duran Almanya'dır. Berlin patentli türkizasyon tasarı ve uygulama olarak İttihat ve Terakki'den önce de vardı. Kökleri 1820'li yılların sonlarına kadar iner. Sonuç olarak; Öcalan'ın yahudileri suçlayan ifadeleri tarihsel gelişimin yalanladığı bir palavradan ibarettir. Yalçın Küçük ve sair sol-şoven dalganın türkleri ve tabiiki almanları aklamak için uydurdukları faraziyelerle aynı niyetleri yüklenmiş durumdadır. Öcalan, türk devletinin bir bağlaşığı ve kendi deyimiyle stratejik müttefiki olarak Türkiye-Almayna stratejik ittifakınıniki yüzyıla yakın geçmişinin idrakindedir. Kürt politikacısı olması sebebiyle Kürdistan'ın Türkiye-Almanya stratejik ittifakına dayanılarak sömürgeleştirildiğini bilmektedir. Kürdistan'ın bugünkü statüsünün belirlenmesinde rol alan diğer büyük devletlerin günümüzdeki esnek yaklaşımlarına karşılık Almanya'nın etkileyebildiği ülkelerle birlikte Kürdistan'a ilişkin en katı tutumun izleyicisi olduğunu da bilmektedir. Dahası var. Almanya, Avrupa Topluluğu içerisinde belirleyici roller oynayabilecek konumdadır. Türkiye'nin kaybedilmesi, İran'ın kaybedilmesi Almanya ile diğer rakipleri arasında varolan rekabette Almanya'nın pazar ve yatırım alanlarının daralarak gerilemesi sonucuna yolaçacaktır. Öcalan'ın, gerek Güney Kürdistan yönetimine başından beri tavır alışı ve gerekse türklerin dürtüsüyle hatta yol göstermesiyle İran'da varlık gösterir olması truva atının sadece rolünü değil sahiplerini de işaret etmektedir. Öcalan, bu noktada hizmetlerine karşılık af ve atıfet dilenirken affedilmesinin Almanya eliyle sağlanabileceğini bildiğinden hatırlatmalarda bulunmakta, Türk-Alman stratejik ittifakını aklamaya çalışmaktadır. Türkiye af çıkarmazsa, Almanya, Avrupa Topluluğu ve tabiiki Avrupa mahkemeleri eliyle salıverilmesi sağlanabilir diye düşünmektedir. Çünki "Berlin'de yargıçlar vardır". Türkleri ve almanları aklamaya yeltenirken kürtleri ve yahudileri sanık sandalyesine oturtması, milliyetçiliği de suç olarak sanıkların boynuna asması oldukça anlaşılır nedenlere dayanmaktadır. [b]PKK'nin 70'li yıllarını da değerlendiren Öcalan, 'Ben otuz yıl önce de 1970'lerin ortalarında bu mücadeleyi geliştirmek istediğimde DDKO, KUK, Ala Rızgari gibi birçok engel çıkardılar karşımıza. Baktım ki bu örgütlerin hepsi bir şekilde bir yeri tutmuş, bunun gelişmesi için engel. Bu örgütlerin her biri bir yeri tutmuş, birisi Urfa-Bingöl hattının doğusuna geçemezsin diyordu, ben zorlayıp geçtim.[/b] Yukardaki ifadeler (aslında itiraftır) Öcalan'a ait. Zorlayıp geçtim diyor. Nasıl zorlamış? KUK'la silahlı çatışmaya girerek. Urfa, Siverek Hilvan'da kürt aşiretleriyle çatışmaya girerek. PSK ile çatışmaya girerek. Kawa ile çatışmaya girerek. Goyan ve Jirki ile çatışmaya girerek. Bu nasıl olmuş? Bir tarih verelim ve bir olaya dair hatırlatmada bulunalım. [b]Abdullah Öcalan'ın 24 Mayıs 1978'de evlendi. Abdullah ve Kesire Öcalan, evlendikten 3 ay sonra Diyarbakır'a yerleştiler. Onları Ankara'dan Diyarbakır'a götüren 'Pilot Necati' ordudan ayrılmış ve Diyarbakır'da kum ticareti yapmaktaydı. Diyarbakır'da Abdullah Öcalan'ın iki yakın dostu daha vardı. Biri Enver Polat adlı Huruçlu eski bir astsubay, diğeri de yedeksubaylığını Eskişehir'de yaptıktan sonra Diyarbakır'a yerleşen Ferhat Tomutay.[/b] Öcalan, yukarda saydığımız kürt partileri ve aşiretleriyle PKK'yi çatıştırması için bizzat devlet tarafından getirildi. Öcalan'a asker kökenli ve istihbaratçı olduklarını kendisinin de saklayamadığı görevliler refakat ediyorlardı. Daha doğrusu sevk ve idare ediyorlardı. Öcalan'ı sadece sevk ve idare etmeklemi kalıyorlardı? Elbetteki hayır. Öcalan'ın çatışmaya sürüldüğü güçlere ilişkin istihbari bilgiler, hedef tesbiti, Öcalan'ın örgütü üzerindeki takibatın göstermelik düzeyde tutularak devlet güçlerinin diğerlerine yönlendirilmesi aracılığıyla görünürde Öcalan'ın esasta devletin savaşını kürdü-kürde kırdırarak yürütüyorlardı. Devletin Öcalan safında savaşması güç dengesini PKK lehine değiştiriyordu. Öcalan'ın aynı anda bu saydıklarımıza karşı cephe açması, savaş yürütmesi, bütün alanlarda "zorlayıp geçmesi" başka türlü mümkün olamazdı.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.