Gerçekten Mîr Bedîrxan 1843 yılında 10.000 Nasturi’yi mi katletti?
Geçen yılının Ekim ayında
“Kürdler, Hıristiyan Katliamları ve Rakamlar” anabaşlığı altında bir makale yayınlamıştım. O makale de Kürdlerin Hıristiyanlara karşı yaptıkları “katliamları” ve verilen “rakamları” sorgulamaya çalışmıştım. Çünkü, ortada bir dizi yalan ve yanlış bilgiler dolaşıyor.
Mîr Bedîrxan’ın 1843 yılının Temmuz ayında Nesturi Tiyyari aşiretine yönelik bir saldırısı var. Aslında bu saldırıyı tek başına “Tiyarilere karşı” olarak adlandırmak doğru değildir. Çünkü bazı Kürd aşiretleri de Tiyarilerle birlikte hareket ederek Nurullah Bey’e tavır almışlardı. Örneğin Çale ve Pinyaniş aşiretleri.. Nurullah Bey Mir Bedirxan’dan yardım istediği zaman bu Kürd aşiretleri de 1843 saldırısının hedefi oldular. Daha önceki yazımda vurguladığım gibi Mir Bedirxan bu saldırı sırasında Nesturilerden Baz, Çelo ve Tkumalara dokunmuyor. Bunlarda Mir Bedirxan’ın saflarında Nesturi Tiyari ve Kürd Çale ve Pinyaniş aşiretlerine karşı saldırıya geçiyorlar. Yani sorun bugüne kadar anlatıldığı gibi değildir. Nurullah Bey’in kardeşinin Marşimon ile ilişkisi iyidir. Bazı Nasturi çevreleri de Nurulah Bey’den Marşimon’dan kurtulmak için yardım istiyorlar.
Bu savaşta iki tarafta da kayıplar var. Fakat, Misyonerler, Batılı devletlerin konsoloslukları yaşanan gelişmeleri çarpıtarak kamuoyuna sundular. Mir Bedirxan tarafından 1843 Temmuz’unda “10.000 Nasturi öldürüldü” tezini ortaya attılar ve bu tez günümüzde bir çoklarının ağzında sakız olmuştur.
Bu tezin mimarı ise “Ninova ve Kalıntıları” adlı eserin yazarı Austen Henry Layarddır.
Aslında esas olarak Tiyarilere ve bazı Kürd aşiretlerine yönelik 1843 saldırısının altında iktidar savaşı yatmaktadır.
Tiyari ve bazı Kürd aşiretleri Mir Bedirxan’a bağlı olan Hakkari Mir’ini tanımıyor ve kendisine vergi vermiyorlar. Mir Bedirxan temsilcileri aracılığıyla Marşimon’a sorunları çözmek mektuplar gönderiyor. Fakat, Marşimon Batılı devletlerin konsolosluklarına ve misyonerlere güvendiğinden dolayı Mir Bedirxan’ın temsilcileriyle görüşmüyor.
Bu arada Kürdlerden bazı insanlar öldürülüyor ve intikam olayları yaşanıyor.
Ayrıca Amerikan misyoneri Dr. Grant tarafından Aşita’da okul adı altında “iki tugayı barındıracak” bir kale yapımı söz konusudur.
Hem o dönem ve İngiltere’nin İstanbul Konsolosluğu döneminde Kürdlere düşmanlık yapan Henry Layard dahi bu yapıyı gördüğü zaman hayret ediyor.
H. Layard şöyle yazıyor: “Dağlardaki kısa, geçici süreleri
içinde Amerikan misyonerleri tarafından yaptırılmış olan ev ve okul yıkıntılarını gezdim.
Bu yapılar, Kürtleri hem kuşkulandırmış hem de kıskandırmıştı. Çünkü tek başına
duran bir tepenin doruğunda yapıldığı için tüm vadiyi gören üstün bir görüş açısına
sahipti. Yer daha az gösterişli, yapı daha küçük yapılabilirdi. Aralarında oturmaya
gelmiş oldukları insanların karakterlerini çok iyi bilen bu kişilerin böyle tedbirsiz
davranmaları beni çok şaşırttı. Ama yine de çok çalışkan ve değerli insanlardı”(H. Layard, Ninova Kalıntıları, sayfa 134)
H. Layard durumu çok iyi görüyor. Ne de olsa kendisi de yıllarca misyonerlik yapmıştı.
Mir Bedirxan çatışmalardan sonra İngiltere Konsolosu R. W. Stevens’i Cizre’ye davet ediyor.
R. W Stevens Cizre’ye vardıktan ve Mir Bedirxan ile görüştükten sonra 10 Temmuz 1844 tarihinde İstanbul Büyük Britanya Konsolosluğuna uzun ve detaylı bir rapor gönderiyor.
Konsolos raporunda uzun bir şekilde yol boyunca gördüğü Kürdistan coğrafyasını ve Cizre’yi anlatıyor. Var olan kalelerden söz ediyor. Cizre’den 20 km uzaklıkta Zozan’da Mir Bedirxan ve Mir Sevdin hazır bulunduğu bir görüşmeyi anlatıyor(Mir Sevdin, Türklerin Seyfeddin dediği Kürd şahsiyetidir. 1836 yılına Botan Miri odur. Revanduz Miri Mir Mehemed ile birlikte hareket ettiğinden Cizre Osmanlı ordusu tarafından işgal edildiği zaman Bağdat’ta kaçıyor. Defalarca yazmama rağmen bir dizi çevre Mir Bedirxan’ın Mirliğini 1836 öncesine götürüyorlar)
Mir Bedirxan R. W Stevens’ e: “ Daha önce Asuri Hıristiyanların ruhani lideri olarak Marşimon Botan iktidarına bağlıydı. Aşiretlerin dünyevi işlerine dair hiç bir rollü yoktu. O dönemler tayfaların siyasi işlerine “Melikler” bakıyorlardu ve benim ile ilişkileri vardı. Daha önceleri bize bağlı olan Suryani aşiretleri arasında yada Suryani ve Kürd aşiret liderleri arasında bir sorun çıktığı zaman hiç kimseyi karıştırmadan barışçıl bir şekilde çözüyorduk.
Melikler yakınım olan Nurullah Bey ile dayanışma içindeydiler ve aralarında sorun yoktu. Fakat bu son iki yıl içinde Marşimon siyasi işlere karışmaya başladı ve tüm gücüyle Nurullah Bey’e karşı planlar yapmaya başladı. Amerikan Misyoneri Dr. Grant husursuzluk çıkarmak için ona para veriyor ve kışkırtıyordu. Bir yandan Amerikan Misyoneri Dr. Grant Aşitiya’da yüksek bir yerde bir saray yapıyor, diğer yandan Marşimon’un adamları bizim bölgeye gelerek Kürd aşiretlerinden iki kişiyi öldürdüler. Kan davası geleneklerine göre Suryani suçlulardan iki öldürüldü. Bu sefer Suryaniler dört kişiyi daha öldürdü. Süryanilere yönelik saldırı yapıldı 7 kişi öldürüldü.
Olaylar sırasında Hakkari Emiri Nurullah Bey yanıma gelerek Suryanileri korkutmak amacıyla benden yardım istedi. Suryanilere Çolemerg’deki bir kaç köye saldırmış talan etmişlerdi. Nurullah Bey’in yardımına gittik, Suryanilerin bağlılıklarını bildirmesinden sonra bir askeri birliği Zeynel Bey’in komutasında bölgede bıraktım. Benim gidişimden hemen sonra silahlı Suryaniler Kürd güçlerini ablukaya alıyor ve 9 gün boyunca su, erzak ve dış yardımı kesmişlerdi. Zeynel Bey teslim olmasına rağmen erkeklerin bir çoğunu öldürmüşlerdi. Bundan sonra Zeynel bey kaleye ulaşıyor ve bana yardım için haber gönderdi. Bende 27.000 kişiyi Suryanileri ablukaya almak, yenmek ve korkutmak amacıyla gönderdim. Görüldüğü gibi Suryanilerin kendileri bu trajediye sebep oldular. Savaşı onlar başlattı. İlk yapılan savaşta fazla bir şey olmadı. Çünkü bizim kayıplarımızla onların ki aynıydı.
Ama ikinci savaşta Zeynel Bey’e yaptıkları ihanetten dolayı aşiretleri serbest bıraktık…”(Rapor’un tümü tercume edilmesi gerekiyor)
R. W Stevens, Mir Bedirxan’a esirler, talan edilen Suryani mallarına, araziler ve ölü sayısına ilişkin bir dizi soru soruyor.
Konumuz ile doğrudan ilişkili olduğu için ölü sayısına ilişkin Mir Bedirxan’ın anlatımlarını aktaracağım.
Mir Bedirxan: “ Marşimon güçlü bir müttefiki-İngiltere- arkasında görüyor. Benim inancıma göre bundan dolayı olayları abartıyor. Örneğin Marşimon ölü sayısını 4000 ile 5000 arasında veriyor. Realite ise 2000 kişiyi dahi aşmıyor.” (Dr. Osman Ali, Kurd le Belgenamekani Britani de , Hewler-Kurdistan 2013, s. 15-25)
Mir Bedirxan’ın R.W Stevens’e söylediklerine bakılırsa Marşimon dahi o dönem ölü sayısını 4 ile 5 bin arasında veriyor.
The Sunday Times 5 Ocak 1844 tarihli sayısında “1843 yılında ölen Nasturilerin sayısını 3800” olarak veriyor.(Hacer Yıldırım, Kırmızı Püskül, Nesturiler 1843-1846 Katliamı, Chiviyazıları Yay. İstanbul, s.89)
Henry Layard’ın “10.000 kişi öldürüldü” tezi bugünü Kürdleri de sarmış durumdadır. Aslında sadece Keldani/Suryani/Asuriler değil, Ermenilerde ve hatta bu son yıllarda bizim Kürdlerle bazı illere ilişkin ölü sayısını abartarak veriyorlar.
Ölü sayısını ikiye, beşe yada ona katlamanın kimseye yararı yok.
Aslında Kürd Mirlerinin birbirleriyle giriştikleri iktidar mücadelesi daha da kanlıydı. Fakat bugüne kadar bu husus üzerine durulmadı. Elimde bulunan bazı belgeleri daha sonraki süreçte yayınlayacağım.
Ben burada sadece 1843 olayları üzerine durdum.
Konunun daha da anlaşılması için yazıda sözünü ettiğim makalemi ekte yayınlıyorum
Kürdler, Hıristiyan Katliamları ve Rakamlar
Aso Zagrosi
Bir pazar yazısını yazmak istiyorum, fakat bir dizi konu arasında bocalanıyorum.
Kafama uzun süreden beri Kürdlerin Ermeni, Asuri-Keldani ve Suryanilere karşı yaptıkları katliamlara dair rakamlar takılmıştır..
Ayşe Hür belli bir dönem önce 1894-1896 yıllarında Sason’da Kürdlere „300.000 Ermeni“ öldürtmüştü..(daha önce cevabı verildiğinden geçiyorum)
Acaba Sason’da ne kadar insan yaşıyordu? diye kendisine küçük bir soru soran biri tüm saçmalığı kavrardı.
22 Ekim 2013’de Zeynep Tozduman Gelawej sitesinden
“1915 SOYKIRIMI VE HALKLARIN TRAJEDİSİ” adlı yazısında
“1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra, 1894- 96 Hamidiye katliamları sonucu iki yüz bin” Ermeni öldürülmüş diye yazıyor.
Yani Sason olaylarıyla birlikte Hamidiye Alayları 200.000 Ermeni öldürmüş!!!!
Burada Osmanlı devleti yok!!
Hamidiye Alayları, yani Kürdler!!
Kısmen tarih bilgisi olan Osmanlı Ordusunun bölgede sahip olduğu konumu ve rolü bilir.
Hamidiye Alayları’nında homojen bir yapılanma olmadığını da bilir. Çünkü, Hamidiye Alaylarının kendi içinde Ermenilere karşı farklı tavırlar içinde olduğu bilinen bir gerçektir.
Ortalık “Tozduman” olunca Zeynep Tozdumanlarda kendilerine ait olmayan 200.000 rakamını sakız gibi çiğnemeye devam ederler..
Böyleleri kendilerine acaba 1894 öncesi bölgedeki Ermenilerin sayısı ne kadardı? 1896’dan sonra ne kadara düştü? diye bir soru soramaz.
Çünkü, araştırmak gerekecek, kafa yormak gerekecek..
Tozduman’ın böyle bir ve kaygısı yok.
Kısmen kaygısı olsaydı: ““1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra” gibi cümlelerde kurmazdı. En azından Bedirxan’ın yapmış olduğu saldırıların tarihini doğru veririrdi. Bildiğimiz kadar bu saldırılardan ilki 1843, ikincisi ise 1846 yılında gerçekleşiyor. Ayrıca ilk saldırıya Süryani/Keldanilerden bir kesim de Bedirxan’ın saflarında yer alıyorlar.(Thumalar, Tiyarilere karşı saldırıda yer alıyorlar)
Evin Çiçek’te yıllar önce Bedîrxan’a “120.000 Êzîdî Kürdünü öldürtmüştü”. E. Çiçek’in kullandığı kaynakta 120.000 değil de, 1200 kişiden söz edildiğini ve o katliamında Bedirxan değil, Mîrê Kore’nin yaptığını yazmamıza rağmen, 120 bin kişinin katledildiğine dair yazı hala ortada dolaşıyor.
Sait Çetinoğlu’da “Emir Bedirhan’ın Cizre-Bohtan Direnişini Doğru Okumak -2” adlı yazı serisinde
“Musul valisi Tayyar Paşa'nın bildirdiğine göre, Bedirhan Bey'in askerlerinin sayısı, 1843 katliamındaki kadar, yani 10.000 civarındadır. Fransa'nın Musul konsolosluğunun Dersaadet'e ulaşan bir yazısına göre, "Bedirhan Bey erkek, kadın ve çocuk 20.000'den fazla insan katletmiştir."17 Bu rakam üç yıl önceki katliamda öldürülenlerin iki katıdır. Katliamın hemen ilk günlerinde, 29 Eylül 1846 günü, Mar Şamun valiliğe haber vermeden Musul'dan kaçar ve iki hafta kadar sonra, "Amediye kazası dağlarında bulunan Bervvari aşireti tarafına firar ederken orada bulunan zaptiye askeri tarafından görülüp yakalanarak" Musul'a getirilir.”[14]( http://www.armenieninfo.net/sait-cetinoglu/2373-sait-cetinoglu-emir-bed… )
Yani Bedirxan tarafından yapılan iki saldırıda 30 bin kişi öldürülüyor.
İsmail Hoca’a ortalıkta dolaşan bu bilgileri “Mir Bedirxan Üzerine Düşünceler” adlı makalesinde kullanarak şöyle yazıyor:
“Mir Bedirxan’ın, 1844’de ve 1846’da Nasturilere karşı geliştirdiği saldırlar, birincisinde on bin, ikincisinde otuz bin Nasturi’nin katledilmesi, bu düşünceyi, bu tahayyülü, çürüten çok önemli olgulardır. Nasturileri katleden, mallarına-mülklerin el koyan, yağmalayan, katliamdan geri kalanları, kadınları, çocukları esir pazarlarında satan bir zihniyetin bağımsız Kürdistan oluşturması mümkün değildir.”( http://www.zazaki.net/yazi/mir-bedirxan-uzerine-dusunceler-279.htm )
Sarı Hoca’nın verdiği bilgilere bakılınca bu sefer sayı 40.000 çıktı.
Altını çizmek istiyorum benim burada Mîr Bedîrxan’ı savunma diye bir derdim yok. Mîr Bedîrxan’ın ve diğer Kürd Mirlerinin olumlu yanları olduğu gibi olumsuz yanları da var. Tarihsel olarak sahip çıkılması gereken olumlu yanlarının yanında mahkum edilmesi gereken yanları da var. Böyle bir sonuca varmak için ciddi bir şekilde yaşanan tarihsel olaylar üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.
Bu hususların ortaya çıkarılması Kürd tarihçilerinin önünde duran en önemli görevlerden biridir.
Acaba o zaman ne kadar Nesturi söz konusu bölge de yaşıyordu?
Söz konusu olan dönemde Misyonerlerin bölge yoğun bir çalışması var. Dr. Grant 1839 yılında ve Ainsworth 1840’da bölgeyi ziyaret ediyorlar. Ainsworth bölgede yaşıyan Suryani/Keldani aşiretleri hakkında bilgi verirken 14 aşiret ismini veriyor. Bölgede yaşıyan Nesturi sayısına gelince “bu dağlık bölgede 27 bin Nesturi yaşıyor” diyor.(Adolphe D’Avril, La Chaldee Chretienne, 1864, sayfa 61)
Eğer biz İsmail Hoca’nın 40 bin ile Sait Çetinoğlu’nun 30.00 doğru olarak Kabul edersek ciddi bir açmazla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü bölgede yaşıyan Nesturi sayısı 27 binken biz Bedirxan’a 40 bin kişi öldürtuyoruz.
Bedirxan 1843’de Tiyari’ye karşı saldırıya geçtiği zaman Baz, Çelo ve Tkhuma gibi aşiretlere dokunmuyor. Çünkü bu aşiretler uzun süreden beri Bedirxan’a bağlıydılar.(Revue de l’Orient Chretien, Cinquieme Annee, Paris 1900, sayfa 651) 1846 yılında ise Bedirxan’a karşı Tkhumaların direnişi var.
Ortalıkta dolaşan bilgilere baktığım zaman bölgedeki Nesturilerin sayısından çok öldürülen insan var. Yani Pratik olarak alanda tek bir Hıristiyan’ın kalmaması gerekiyordu. Böyle bir şeyin doğru olmadığını biliyoruz. Şêx Ubeydullah Nehrî hareketi dönemi olsun ve daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcın de bölgedeki Hıristiyanların Doğu Kürdistan’a gidişi olsun farklı bir tablo ortaya çıkarıyor. Ainsworth’un 1840 yılında sözünü ettiği Suryani/Keldani aşiretleri 1915 ve hatta günümüze kadar varlıklarını sürdürüyorlar.
Ayrıca l'abbé
Eugène Griselle, 1917 yılında Paris’ta yayınladığı “Syriens et Chaldéens: leur martyre, leurs espérances” adlı eserinde pek de 30 yada 40 binleri doğrulamıyor. Baş Papaz Eugène Griselle hem Müslüman Kürdler ve hemde Bedirxan hakkında olumlu düşünceleri olmamasına rağmen Bedirxan tarafından katliama uğrayan Hıristiyanların “10.000 cıvarında olduğunu” yazıyor.(age, sayfa 19)
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Protestan, Katolik ve Ortadoks misyonerleri çeşitli devletlerin ideolojik aygıtları olarak ve devletlerin desteğinde ilk dönemler illegal ve daha sonra açık bir şekilde faaliyet içine girdiler. Bu misyonerlerin önündeki en büyük engel Kürd beyleri, Mirleri ve din adamlarıydı. Kürd Mirleri Misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerini hiç hoş karşılamıyordu. Çünkü onların girişimlerini kendilerine karşı düşmanlık olarak görüyorlardı ve üzerilerine sert bir şekilde gidiyorlar. Ayrıca Avrupalı Misyonerler bölgedeki Asuri/Keldani/Suryani ve Ermenilerden söz ederken çok aşağılık tanımlamalara gidiyorlardı. Bir çok Nesturi çaresizlikten bir Protestan, bir Katolik ve bir Ortadoks olabiliyordu. Nesturilerin bazı kesimleri de Kürd Mirlerine giderek bu misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerine karşı rahatsızlıklarını ifade ediyorlardı.(Bu konularda yoğun belgeler var. Hatta Misyonerlerin mektuplarında yüzlerce örnek verilebilinir. Bu konuları ayrıca ele almak lazım)
Daha fazla uzatmadan Hakkarili Asurilerle-Bedirxan ilişkileri konusunda bir belgeyi sunmak istiyorum.
Georges Bohas ve Florence Hellot- Bellier’in 2008 yılında Paris’te yayınladıkları “Les Assyriens du Hakkari au Khabour” adlı eserinde Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşıyan Chamacha Yosep Zaya ile yapılan söyleşiden bir parça vermek istiyorum.
Kitabın yazarı Chamacha Yosep Zaya’ya siz Patrikin Qotchanes’e gelip yerleşmesinden söz ediyorsunuz?
Chamacha Yosep Zaya: Qotchanes Hakkari bölgesinde bir köydü. Hakkaride Asurilerin 6 aşireti vardı: Çelo, aşağı Tiyari, Tkhuma, Dez, Yukarı Tiyari ve Baz. Mar Şemun Hakkari’ye geldiği zaman bu altı aşiret vardı. Mar Şemun bu aşiretlerin içine yerleşme yerine daha bağımsız olan Qotchanes köyüne yerleşti. Mar Şemun Hakkari’ye yerleşmeden önce Asurilerle Kürdlerin ortak federal otonom bir hükümetleri vardı. Federal hükümetin şefi her zaman Kürdtü. Amir yada Prens deniliyordu. Meclis’te Kürdler ve Asuriler birlikte toplanıyorlardı.
Kürdlerle Asuriler arasında düşmanlık yokmuydu?
Evet vardı. Daha önceleri iki taraf yüzyıllar boyunca sürekli savaş içindeydiler. Fakat sonuçta bir araya gelerek en iyisi Bazekke’yi kurmaya karar verdiler. Bazekka muttefik demektir. İki taraf sağ ve sol Bazekka’ları kurdular. Asurilerden Çelo, Tkhuma ve Dez; Kürdlerden Dostiki, Pinyaniş ve Oramar Sağ Bazekka’yi oluşturdular. Asurilerden Aşağı Tiyari, Yukari Tiyari ve Baz, Kürdlerden ise 2 Ertoşi aşireti Sol Bazekka’yı oluşturdular.
Biraz daha fazla Bazekka sistemi hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum?
Bazekka kanat yada parti anlamına geliyor.
Acaba bir ideolojisi varmıydı?
Asuri ve Kürdler birleştiği zaman Mir(yada Prens) her zaman Kürdtü. Kürdlerle Hıristiyan arasında diş bilemeyi ortadan kaldırmak amacıyla Bazekka sistemi oluşturuldu. Kürdlerle Asuriler arasında dengeyi sağlamak amacıyla sağ ve sol Bazekka sistemi oluşturuldu.
Her Bazekka’da Kürd ve Hıristiyan vardı. İki kanat arasında ne fark vardı?
Hiç. Yalnızca Meclis’te Sağ Bazekkalar Mir’in sağına Sol Bazekkalar Mir’in soluna oturuyorlardı. Var olan iç sorunlarını bu şekilde tartışmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Kürdlerle Asuriler arasında anlama ve anlaşılma vardı. Örneğin eğer Sağ Bazekka’daki bir Asuri Sol Bazekka’daki bir Kürd ile çatışsaydı, Sağ Bazekka’daki Kürdler, Sol Bazekka Kürdlerine karşı Sağ Bazekkalı Asuri destekliyorlardı.”(age, 89-90)
Chamacha Yosep Zaya uzun söyleşisin devamında Mir ile Asurilerin arasındaki ilişkilerin bozulmasının sorumluluğunu Mar Şemun’un vergi toplanmasına bağlıyor. Fakat bu konuda diğer bir çok konu gibi daha detaylı araştırmalara muhtaçtır.
Ama, Chamacha Yosep Zaya’nın gündeme getirdiği BAZEKKA SİSTEMİ benim için yeni bir bilgi. Kürdlerle Asuriler binlerce yıl boyunca aynı arada yaşadılar, mutlaka ortak bir hukukları olması gerekiyordu. Bu açıdan Bazekka sistemi anlamlıdır.
Sonuç olarak “katliamlarla” ilgili verilen rakamlar ciddi bir şekilde irdelemeye muhtaçtır. Hiç bir araştırmaya girilmeden misyonerlerin ve batılı devletlerin çeşitli amaçlarla ve bilinçli bir şekilde verdikleri rakamları Kürdler karşı kullanmak gerçeklerin peşine düşen araştırmacılar işi olmamalı. Ayrıca bu konularda Misyonerlerin yaydıkları kirli bilgileri tekrarlamak yeni bilgileri içermiyor.
Bu konuda Kürd tarihçilerine büyük bir görev düşüyor.
Silav û rêz
Aso Zagrosî
Bedirxan Bey ve