بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 17 October 2010

bati ile bizim de icinde oldugumuz doguyu karsilastirisak
liderligin batida kabaca burokratik bir gelenege dosutugu
dogu da ise hala KIsiler uzerinden yurudugudur

bu bizde kurdlerde daha fazla turklerde buyuk olcude artan bir hizla batiya benzemekte.
(ordulari icinde kislerden bagimsiz bir burokratik gelenek kurduklar kesin-partileri icinde hala kisi bir olcude onemli ama
o kadar da degil, inonu bir cipida ecevit tarafinda alasagi edilebildi, erbak da tayip tarafinda, yarin tayip gitse hizla gul gelebilir, turk kamuoyu bu kislere kurdlerin apo ya taktigi kadar takmis degil. onlardaki geride kalan tek person takintisi babalari ataturk dur, onunda suyu isinda, son savuncusu pespaye kurd apo kaldi. onun kadar istahli mistafa kemal savunucusu kalmadi

simdi
devlet kurmak
veya var olan devletin icinde kendine power alani acmak isin
sevimsiz bir istir
illa demokratik, hakkaniyeli ahlaki filan olmaz
olsa cok iyi olur ama malasef olmaz
bu sureci mesru sayacak kesimler (buan dis dunya diyelim icine demokrasiyi insan haklarini dilinden dusurmeyen
butun batili devleleri de koymus olalim)
bunlarin devlet kurmaya veya varolan bir devleti kendine de hak alani acarak yeniden bicimleme surecine mesruyet vermesi
ahlaki hakkaniyet kriterleri ile olmaz
neyle olur?
YARATACGIN CAYDIRICILIK
VE
SENIN HAKIM OLDUGUN GUC-ORDER ILISKISI
order in yerine turkce kelimeyi tam bulamadim ama temsil ettigin kitle icinde
senin sozunu yasa gibi dinleyen ve bunu harmonik bicimde yapan bir kitlenin intizami diyelim.

bu isleri beceren kisinin orgutun
susuna busuna bakilmaz
sevilmeyen bir orgut bile olsa
onu muhattab almak ZORUNDA kaldiklarini hissedince bal gibi MUHATAB alirlar
onu yok saymanin daha buyuk belalara davetiye cikaracagini gorurlerse bu ise karsi cikarlar
bu devletlerin neredeyse refleksi gibidir
saplantilari ile paralize olmus Turk devletinde bu refleks gelismemis, bana gore boyle
bu da ilk bakisat bizim icin kanli planlar anlamina gelse de
gidere daralan dunyada bu buyuk bir avantajdir

tem da burda
burokratik bir gelenek yaratabilmis PKK cok oenmli bir kavsak da duruyor
melun ve got korkusu ile her turlu satisa hazi apo yu
munasip bicimde yana itekleyip
EJ nin asagida yazdigi bicimde
artik kurdlerd burokratik liderlik enstutulesmesinin basarildigini gstermesi gerekiyor
bunu yaparken o pandersit pespayeye de temsili-sembolik bir rol de verebilir
asla islevsel olmamali bu rol
ve o melunun atabilecegi satis adimlarinin onunu kesmek icinde
o adami toplum icinde desifre edecek malzemeyi de elinde tutarak.

PKK nin etkili oldugu buyuk bir kitlesi var
bu kitle uzerinde net bir otoritesi de var
order sagama konusunda (veya TC nin nizamini bozma konusunda yeteneklerini yeterince gosterdi)
korkun aayak bagi abdullah ocalan olmasaydi
bu gosteri coktan dunyanin her yerinde munasip adreslere ulasacaktir
ancak
bu adresler abdullah ocalan in Turkler le olan pamderist iliskisini ve bu adamin tiyniyetini coktan kayitlara gecirmis oldugu icin PKK bu alanda caydicicilgina internationalestiremiyor
baglasik bulamaiyor
ne buluyor
iran gibi hatta isaril gibi bela.
simdi
PKK nin onude burokratik liderlik yapma gorevi var
bu isi oyle demokratik memeokratik bicimde de yapmasi gerekmiyor
tekrar soyluyorum keske kosullar buna uygun olsaydi nda oyle olsaydi
ancak bu isi INTEGRITEYI
hem ulusun kollektif INTEGRITESINI
hem de kendi integritelerini kollayarak yapmasi gerekiyor.
apo gibi
ilk can korkusu ile "anam trk hizmete hazirim" diyerek bu isler olmuyor
bu kara bir lehva gibi wikpediada duruyor
kurdleri kim temsil ediyor?
anam tirk firsat verilirse size hizmete hazirim
diyen bir pespaye
bu kara lekenin bir an once burkratik lidelrikle temizlenmesi lazim.
ulusal projeniz varsa
bir yaninizi azami oranda GERCEKLERE-caydirici olabilmeye
ote yaninizi da isin tabiati itibari ile romantik ogelere dayandirmak zorundasiniz
"anam tirk, firsat verilirse hizmete hazirim!"
ne o yana ne bu yana yerlestirilebilecek bir seydir
dupeduz kurd tarihinin en buyuk kepaazeligidir
bir tek PKK bu pisligi hakkiyle temizleyebilir.
bakalim

HeK

  Tüm kürt yurtseverlerin gündeminde tıkanan kuzey hareketinin önü nasıl açılacak meselesi bu konuda farklı görüşler var çoğu fakat, ama, olursa, yaparsa ile süslü plan-proje yok olması için ortada bir örgütlülüğün olması şart ortada olmayanda bu durumun vehameti ortada ondan sonra ne olur? Denizde boğulmakla karşı karşıya olanın yılana sarılır misali ortaya çıkar EJ ve Hek bu durumu yaşıyor elbette sadece onlar değil bu çıkmazı yaşayan sayısız kişi var kimse bunu bir yerki olarak algılamasın kişi olarak bende aynı çıkmazı yaşayanlardanım çıkış şudur, budur desekte sorun çıkış yolunu göstermesin ötesinde seyrediyor çıkış yapacak aktörlerin yokluğu esas sorunumuz EJ ve Hek bu çıkışı PKK'den bekliyor bana sorulursa en çok hayal kırıklığı yaratacak bir beklenti pkk'de öyle bir dinamik yok eskide buna uynayan oldu akibetleri biliniyor şu an bu rolü oynayacak aktöründe PKK içinde kalmadığı ayrıca veriler gösteriyor ortada bir Şener, bir Dilaver, bir Davut, bir Enver, bir Faruk ve liste uzun bunlar yok olan beynen ve ruhen rehin alınmış mankurtlaştırılmış dahası kultuklar var ortada büyük bir rant var bunlardan yararlanma kurulu dengelerle uyumlu mevcut kadro yapısı bunları bozmak istemiyor bozacak, dahası ki bu da ihtiyaçtan doğuyor balans ayarı gerektiğinde bunuda imralidaki yapıyor burada şu çıkıyor birden fazla pkk yok bir tane var o da imralıdır tersi düşünen ki EJ ve Hek bunların içinde boşuna bir iyi niyet sahibidirler yanılmayı çok isterdim şimdi bende EJ ve Hek'in beklentilerine “keşke”(!) deyip rahatlamayı çok isterdim ama keşke desemde rahatlamayacağımı biliyorum perşembenin gelişi çarşambadan belli misali kadar açık imralı düşkününden “iyi şeyler” beklemek ne kadar akıldışılıksa onun mankurtlarındanda beklemek o kadar mantıkdışılıktır düşünmek gerek bir geriye dönüp bakmak gerek pkk'den ayrılanlara bir bak on tane pkk malzemesi eder eğer bir şeyler yapabilselerdi yaparlardı yapamadılar, yapamazlar niyesini en iyisini onlar bilir fakat dışarıya sızan şu iki kişinin bir araya gelecek bir güven ortamı yok aynı şey şu an pkk içindeki kadrolar içinde geçerli pisliğe bulaşmayan yok tetikçilik yapmayan yok hepsi yazılı ve arşivli bırak bizi kurtarmaya soyunmaları şu an kendilerini nasıl yaşatacakları derdine düşmüşler ha yanlış anlaşılmasın bunlar yurtsever değiller mi? Kuşkusuz yurtseverler hemde benden ve sizden fazla ama bu yetmiyor bulaştırıldıkları pislikten kendilerini kurtarıp bizi kurtarmaya koşullarını yitirdiklerini görmek gerek denilebilir ki, o , bu değil peki çare? valla kelin ilacı olsa önce kendisi kullanır hürmetler   17 Ekim 2010

                                                                Kek Xeyri,her şeyi dümana bırakamayız.TC nin tüm hedefi PKK.Dünyaya yalvarmasının nedeni de PKK.Kürt halkı tüm varını yokunu verdi pkk ya.PKK Öcalanın babasından kalan mirası değildir,yöneticilerinde değildir.PKK merkezine bir yetki verilmiştir Kürt halkı tarafından,sorumludurlar.Bu,yanlışıyla ,doğrusuyla ,edindikleri tecrübeyle bu millet sağ duyulu bir yönetim bekliyor onlardan.Biz ,bazı iç ve dış dayatmaların sarsıntısını, piskolojik bir eziklik yaşadık.Fakat şimdi,Kuzeyi,güneyi,doğusu ile ulusal ,milli bir yönetim bekliyoruz .PKK da her parçadan Kürdistanl gençler vardır.PKK, sadece Kuzeyin kimliğini taşımıyor,bütünün kimliğini taşıyor.Yaşlanan,yorulan sorulu insanlarımız olabilir.Onların yaş itibarı ile normal bir yaşam hakı vardır,PKK nın bu ekonomik olanaklarıda var,yararlanmaları çok doğaldır,yeterki yeni kuşakları tecrübeleriyle donatıp görevlendirsinler yardımcı olsunlar.Öcalanın ailesine,avukatlarına giden para vardır,onlarında bir hakkı vardır.Sosyal kurumlar olmalı.Fakat her şeyden önce; PKK  da ulusal yasalar hakim olmalı.Denetiminde olan insanlar demokratik bir yapıda kendilerini özgür his etmeli.PKK , Öcalanın,veya bir başkasının özel mülkiyeti olarak görülmemeli.Kürt halkı canını malını vererek yarattığı bir değerdir ,millidir.Bizler ve yöneticiler böyle bakmak zorundayız.Güney Kürdistan nasıl Kürt halkının değeriyse bu da böyledir.Güney Kürdistan PKK yı sahipleniyor,Neçirvan barzanı TC ye "PKK dışlanamaz"diyor.Ve sahip çıkıyor,hemde TC nin tüm baskılarına rağmen.Yanlışı doğrusu ile PKK tarihimizin bir parçasıdır.Onu ne Öcalan,ne yöneticilerin çarçur etmesi kabullenilemez. Hangi kurum ne yaratmışsa değerimizdir.Bu Tv kanalları ,yayın organları,sinema ,yayınlar bizim arşivler teşkil ediyor.Şu bu örgütün değil, Kürdistalılar yaratmış,başkası yenileyerek devam ettirecektir.Bir Kürdistan Post'un kapanması üzüntü vericidir.Bizim yapmamız gereken dışlama değil sahiplenme,inadına sahiplenme olmalı. Selamlarımla.

M.Cahit Şener /Ağzı her açıldığında KDP’yi TC ile ilişkilerinden dolayı eleştiren Apo, sömürgecilerin ülkemizi böl-parçala-birbirine kırdır politikasını en kötü  şekilde uygulamanın şampiyonluğunu yapmaktadır. 1990’da başlayan ve Kuveyt’in işgaliyle doruğuna ulaşan Irak-PKK ilişkilerinde, Apo’nun Saddam’a verdiği güvence, PKK’nin bulunduğu alanlara hiç bir Güney Kürdistanlı gücü sokmayacağı biçimindeydi. Bunun karşılığında da PKK Irak-Türkiye sınırını kullanacak ve biraz da silah yardımı alacaktı. Nitekim, bunun bir gereği olarak, 91’in Ocağında, Irak tarafından partiye 9 silah ve 30.000 Dinar para  verilmiştir. Bu ilişkilerin ve alış-verşin bedeli ne oldu? Kürdistan halkı, bizzat Apo’nun talimatları ve yönlendirmeleri nedeniyle,91’in kış ve bahar aylarında büyük bir ihanete daha uğradı. Irak ve ABD’nin başını çektiği emperyalist savaşın hemen ertesinde, bütün Güney Kürdistanlı halk kitleleri ayaklanarak, şehirleri birer birer ele geçirip, düşürürken, Saddam yönetimiyle taktik ilişki yürütüyoruz adı altında, Irak’ın gizli servisiyle aleni ilişkiler sürdürüldü. Ayaklanmaların başladığı anda, Irak Kürdistanı’nda 2000 civarında silahlı gerillamız vardı ve bölgede bizden başka silahlı güç yoktu. Buna rağmen, “bu ayaklanmalar bastırılacak, yönetimle aramızı bozmayalım, duruma müdahale etmeyelim” talimatlarıyla, Güney Kürdistanlı halk kitleleri öncüsüz ve savunmasız bırakıldı. Gerçekten de tarihimizde ve özellikle de 20. yüzyılın hiç bir döneminde kurtuluş olanakları bu denli oluşmamıştı. Bu olanaklar kullanılmadığı gibi, takınılan tavır nedeniyle de partimiz, Güney Kürdistan’daki halk kitlemizin  öfkesini ve antipatisini topladı. Ağzı her açıldığında ilkel milliyetçi ve feodal küçük burjuva güçleri ülkeyi satmakla ve savaştan kaçmakla suçlama sevdalısı olan Apo’nun, 91’in başlarında, güneydeki kurtuluş olanaklarını nasıl tepelediği ve kaça sattığı tüm halkımız tarafından merak edildiği gibi, devrimciler, yurtseverler ve bütün parti kadroları ve savaşçılar tarafından da anlaşılmayan ve anlaşılmadığı içinde rahatsızlık duyulan bir konudur. Nitekim ayaklanmalar bastırılıp da büyük göç başlayınca, bazı parti kadrolarımız “ne olursa olsun duruma müdahale edeceğiz” diyerek, tamamen yurtsever ve devrimci kaygılarla harekete geçip, savaşçı yapıyla birlikte, halkımızın peşine düşen Saddam güçlerine karşı savaşmaya başladılar; Zaho mıntıkasında bir taburu savaş dışı bıraktılar, onlarca askeri ölümle cezalandırıp,  bir çok araç ve gerece de el koydular. Daha büyük eylemler ve saldırılara hazırlanan güçlerimiz, Apo’nun telsizle gönderdiği talimatla durduruldu. “Irak yönetimiyle eski taktik ilişkilerin yolları aransın ve askeri tavrımız durdurulsun” talimatından sonra, partimiz yeniden “taktik ilişkiye” zorlandı. Kendi gücümüzle ve giderek halkı da içine alacak olan savaşçı tavrımızla, bir çok alanda denetimi ele geçirebileceğimiz halde, halkımız emperyalistlerin sahte kurtarıcılığına emanet edildi ve başta ABD olmak üzere, tüm emperyalist güçler halkın umudu haline getirildi. Oysa partimizin, 90’ın 12. ayının son on günü içinde ve savaş ortamında yapılan IV. Kongresinin aldığı kararların “Acil Hedefler” bölümünde, Güney Kürdistan’da uygun koşullar doğarsa, bağımsızlık ilan edilecek, hükümet kurulacak ve bunun sağlanması için gerilla ve cephe düzeyinde gerekli hazırlıklar yapılacak, deniliyordu. Daha IV. Kongremizin aldığı kararların mürekkebi bile kurumadan, bu kararlar yok sayıldı ve tam bir ihanet politikasıyla, yukardaki tavır geliştirildi. Ulusal bağımsızlık politikamız, uzun süreden beri PKK’deki Apo önderliği tarafından tamamen tasfiye edilmiş durumdadır. Yaşanan gerçek, bağımsızlık ve devrim hedefimizin, artık sadece edebiyatının yapıldığıdır. Ulusal mücadeleye katılan Kürt feodalinin tavrı, kendi gücüne güvenmemek ve mutlaka bir dış güce dayanmaktır; bu da olmazsa, kendini egemen güce pazarlamaktır. Sözde yıllardır partimizin bağımsızlık savaşını halkımızın bağımsızlığını ipotek altına almış olan güçlerin kucağında yürüten ve bu güçlerin talimat ve yönlendirmeleriyle hareket eden Apo, özellikle 80’li yılların ikinci yarısından itibaren, değişen  uluslararası siyasetle birlikte kontrolü altında bulunduğu güçlerin de değişime uğraması sonucunda, kendi sınıf karakterini daha açık bir biçimde ortaya koymaya başladı. Sovyetlerden beklenen ve bir türlü gelmeyen destek umudu tümden yitirilince, daha düne kadar Gorbaçov önderliğine karşı olumsuz bir tek söz bile söylememek için kendini zorlayan önderlik, bir anda Sovyetleri emperyalist bir ülke olarak ilan etti ve bunun uzun bir geçmişe dayandığını söylemeye çalıştı. Geçmişe yaklaşımın özeleştirisi yapılmadan ve parti kurullarında tartışılmadan -doğru ya da yanlış olmasının önemi yok- bir günde Sovyetlerin emperyalist  ilan edilmesi, önderliğin ne kadar tutarsız bir tavır içinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hiç kuşkusuz, bu ne ideolojik, ne de politik yaklaşımla açıklanabilir. Sorunun özü, politikadaki pragmatizmdir, ilkesizliktir. Apo, M. Ali Birand’la yapılan son görüşmede aynen şunu söylüyor: “Ben ABD’nin her şeyine karşı değilim; ABD’nin TC’nin özel savaşını desteklemesine karşıyım”. Özcesi, M. Ali Birand’la ABD’ye ulaştırılmak istenen mesaj, “Kürt sorununa önereceğiniz ve öteden beri TC’ye dayattığınız özerklik çözümüne hazırım, savaş diye bir derdim yok” mesajıdır. M. Ali Birand ile Özal’a ulaştırılan mesaj ise şudur: “Özal cesur olsun, O bir adım atsın, biz iki adım atarız”. Özal, hangi noktada cesur olacak? Bağımsız bir Kürdistan adımını mı atacak? Karşılığında sen iki adım atarak ne vereceksin? Özal’ın böyle bir adım atmayacağı açıkken ve ancak reformist bir çözüm için adım atabilecek durumdayken, senin atacağın iki adım nedir?  Bütün bunlar, M. Ali Birand ile Apo arasındaki sırlardır. Öyle ki, hiç bir partilinin bu görüşmede hazır bulunmasına izin verilmemiş, MY üyesi arkadaşımız bile dışarı çıkarılmıştır. Siyasi yorumlarında belli bir olgunluğa ulaşan gazetecilerin bile bir kısmı, Apo’nun son basın açıklamalarındaki yaklaşımını yüzeysel değerlendirdiler ve onu “ne yaptığını bilmeyen biri “ olarak nitelediler. Aslında , Apo’nun yaşadığı sıkıntı, reformist çözümleri parti yapısına nasıl kabul ettirebileceğidir. Yoksa Apo’nun hedefinde bir belirsizlik yoktur, belirsizlik, böyle bir çözüm karşısında, parti içinde çıkması muhtemel bir direnişi nasıl kırabileceği ve etkisizleştirebileceği noktasındadır. Özal Hanedanlığı TC’yi, emperyalistlerin Kürt formülüne hazırlarken, bazı özel elçilerle Apo’ya da mesaj ulaştırmış bulunmaktadır. Özal’la büyük ölçüde gizli bir anlaşmaya varmış olan Apo ise, partiyi buna hazırlamak için yoğun bir çaba içine girmiş bulunmaktadır. Apo’nun PKK’yi reformist bir çözüme yanaştırma planı iki aşamalı bir taktiğe dayanıyor: Önce gerçekten dürüst ve savaşı yürütebilecek kadrolar tasfiye edilecek ve böylece savaşımız bir çıkmaza sokulacak, ardından da “ben ne yapayım, savaşı yürütemiyor, götüremiyorsunuz” denilerek özerklik planına yatılacaktır. Dürüst devrimci kadroların tasfiyesi, zaten öteden beri, her türlü yöntem uygulanarak sürdürülmektedir ve 91’in başından bu yana da büyük bir hız kazanmıştır. Bazı kadrolar görevlerinden alınarak, daha alt düzeylerdeki görevlere düşürülmüş, bazıları hakkında soruşturma açılmış, bazıları tutuklanmış, bazıları hakkında ise ölüm cezası kararı alınmıştır ve bu kararların uygulanması aşamasına gelinmiştir. Bunlar Apo’nun PKK’yi tamamen bitirme planının parçaları olarak gündeme gelmekte ve keskin bir savaş edebiyatının arkasında gizlenmektedirler. Savaşa bu kadar sevdalı olan bir generalin, bir komutanın, neden ordularının başına geçmediği, neden savaş alanına gitmediği sorusu ise hep askıda kalıyor tabii. Eğer bunca insan bu savaşı yürütemiyorsa, halkın bir an önce kurtuluşa ulaşması için, en beceriklimiz olan sen neden silahını kuşanmıyor ve binleri aşan şehidimize analık eden dağlarımıza gelmiyorsun? Gelmek istemiyor, çünkü bireysel yaşamını örgütlemiştir. Gelmek istese de gelemiyor, çünkü sahibi onun boynundaki ipi sağlam kazığa bağlamıştır. Apo’nun boynundaki ip vasıtasıyla kazığa bağlanan, savaşımızdır, politikamızdır, ideolojimizdir, örgütümüzdür. Partimiz PKK’de yaşanan böyle acı bir gerçekle karşı karşıyayız.  

M. Cahit Şener / Apo’nun kadroları kendisine bağlı tutmasının tek yolu, onları beceriksiz ve güvenilmez kişiler olarak lanse etmesidir. Her nedense, bir türlü becerilemeyen ve başarıyla yürütülemeyen savaşı yürütme işini üstüne almayan Apo: “benim ülkeye gelmem provokasyon olur, çünkü düşman bana ulaşmak için bütün gücünü üstümüze yollar ve eziliriz” bahanesini öne sürerek, devrim kaçkınlığına kılıf hazırlamaktadır. Yeri geldiğinde kadroları suçlamak için,  “siz Kürdistan dağlarının kıymetini bilmiyorsunuz, bu dağları kullanmasını bilseniz, yenemeyeceğiniz ordu yoktur” diyen bu savaş kaçkını, her nedense Kürdistan dağlarının kendisini koruyacağına inanmamaktadır.Yaşanan gerçek nedir? TC’nin bugüne kadar Apo’yu yok etmeye yönelik tek bir saldırısı bile yokken, ülkedeki gerillamız, her yıl kendisini yok etmeyi amaçlayan yeni bir ordu saldırısıyla karşı karşıya kalmaktadır. 89’da Serxwebun gazetesinde çarşaf çarşaf yayınlanan bir ajan saldırısı senaryosu uyduruldu. Partinin başına çöreklenen bu savaş kaçkını, salt “TC bana böyle yöneliyor, beni vurmak için her türlü girişimi uyguluyor” imajını yaratmak için, oniki kadro adayını öldürttü. Hepsi de mücadeleye katılmak için gelen bu devrimci arkadaşlarımız,  TC polisinin dahi uygulamadığı işkence yöntemleriyle ve Esat Oktayvari itiraflarla ajan olduklarını söylemeye zorlandılar ve kurşuna dizildiler. Yine aynı durumda olan onun üzerinde devrimci kadro adayı, parti içinde yapılan devrimci bir müdahaleyle ölümden kurtarıldı; bunlardan bazıları daha sonra şehit düştü; bazıları da şu anda düşmana karşı savaşmaktadır. Apo, yapılan eleştiriler karşısında, sözde ne kadar demokrat olduğunu göstermek için, parti kadrolarına “isterseniz hizip kurun ve benimle öyle mücadele edin” demektedir; fakat öte yandan da, kendisinin verdiği talimatlara en ufak bir eleştiri yöneltildi veya bu talimatların benimsenmediği  hissettirildimi, böyle bir tutum içine girenleri, komplocu, provokatör ya da parti üzerinde hesapları olan kişiler olarak ilan edip ve sonunda  da işkence ve fiziksel olarak yok etme de dahil her türlü yöntemi uygulayarak tasfiye etmektedir. Öyle ki, her hangi bir bildiride veya raporda “Yaşasın Başkan Apo!” sloganını atmamak veya “Parti Önderliğine söz veriyorum” dememek, parti içinde soruşturma gerekçesi olmaktadır. Partiyi kendi babasının tekkesi gibi yöneten savaş kaçkını önder bozuntusu, partili arkadaşları da kendi mülkü gibi görmekte ve öyle kullanmaktadır. Bugün partimizin tepesine çöreklenen bu despot yüzünden partimizde tam bir ahlaksal yozlaşma ve çürüme yaşanmaktadır.  “Her şeyinizle önderliğe bağlanacaksınız ve önderliği uygulayacaksınız”, “Tüm sevgiler bende birleşmeli, bende (önderlikte) birleşmeyen hiç bir sevginin pratik anlamı yoktur. Yurt sevgisi, parti sevgisi, yoldaşlık sevgisi, önderlik sevgisinde anlam bulur” diyen Apo, onlarca bayan yoldaşımızı kendisiyle ahlaksız ilişkilere zorlamış, bir çoğunu düşürmüş, düşüremediklerini de, “partiyi kavramamış, bizi kavramamış” kişiler olarak niteleyerek, üzerlerinde ağır baskılar uygulamış, bazılarını da ajan olduklarını öne sürerek katlettirmiştir. Bu durumda olan bayan arkadaşlarımızdan bazıları hala tutuklu bulunmakta ve işkence altında, ajanlık senaryosuna yarayacak itiraflar yapmaya zorlanmaktadırlar. Apo, kendisine olumlu yanıt vermeyenleri, yukarıda anlattığımız şekilde, Dehakvari yöntemlerle ezerken, böyle onursuz bir ilişki içine girmeyi kabul edenleri ise, kadrolar arasında birer muhbir gibi çalıştırarak, muhbirlik ağını geliştirmekte, bazılarını da en üst düzeyde görevlere atayarak  ödüllendirmektedir. Parti içindeki kadın-erkek ilişkileri, Apo’nun sarayında haremlik-selamlık ilişkilerine dönüşmüş ve bir çok bayan arkadaşımıza, bu kişi tarafından cariye gibi davranılmıştır. Partinin bu şekilde dönüşüme uğramasının bilimsel olarak açıklanması, Apo yönetiminin sınıfsal karakterini ortaya çıkaracaktır: bu da feodal komploculuktur. Büyümek isteyen feodalin her yolu mübah gören makyavelizmi, bu şekilde partiyi özünden boşaltırken, partinin dışa dönük siyasetini de  içerikten yoksun bırakmaktadır. Nitekim, bu savaş kaçkını önderlik, partimizin ulusal politikasını da tamamen tasfiye etmiş bulunmaktadır. 12 yıldır ülkeye adımını bile atmayan sahtekar önderlik, yurt dışında, şehitlerin kanı ve Kürdistan halkının emeğinin ürünü olan milyarlarca liralık servet birikimini elinde toplayarak, tam bir feodal-burjuva gibi palazlanırken, öte yandan da ulusumuzu emperyalizme ve TC’ye pazarlamaya başlamıştır. 

    anlaşılan temel konuda yani pkk konusunda farklı düşünüyoruz mesele bu olunca buna endeksli diğer sorunlar tali kalıyor bir hareketen bahsedildiğinde akla gelen önderliği, teorisi, pratiğidir kitle desteği ölçü değildir kitle yanlış yerde ama orada bu da bir realite ama bu apocu hareketi doğrulamiyor kürt hareketine vereceği bir şeyide yok beklentisi olanlar yanılır güneyin veya şu bu kişinin pkk'ye sahiplenmeside kimseyi doğrulamaz o konuya girmeyeyim başımıza ne felaket geldiyse bunun en büyük nedenlerinden biride güneyin kuzeye bakışı oldu bunu geçtim fakat bir konuda haklısın kürd halkı tüm değerlerini pkk'ye akıttı korkunç bir birikim var orada elbette bu kürd halkının değerleridir elbette sahiplenilmelidir ama neyine, nasıl ve hangi araçlarla bence açığa çıkarılması gereken bu bu toptancı bir söylemle pkk'ye sahiplenelim demekle olmaz pkk apodur Qandil, BTP, saydığın kurumların hepsi Apo'nun onun iki dudağının arasında onları alıp kullanmak hayal ama geriye kontrol edilemiyen Kürd kitlesi var sorun bu sahiplenmesi gereken bu fakat burada da şu sorun ortaya çıkıyor nasıl ve hangi araçlarla? Benim buna cevabım yok kürdler buna ne zaman cevap bulur bilemem buldukları zaman işler yoluna girmiş demektir sevgiler

Çetin Güngör / Zaten bu tavrın sorumlularının, bırakalım suskunluğu, açıkça tutumlarının doğruluğunu savunmaları, dışındaki devrimci çevreleri aşağılayıcı biçimde yorumlamaları, öte yandan birer mürit ve maşa olmaktan başka hiçbir meziyetinin geliştirilmediği insanlara devrimceleri vurdurtmalarını “kahramanlık” diye övmeleri bizleri çok derin düşündüren endişe verici bir gelişmedir. Zira içine ve dışına karşı bu denli çılgınca bir ön yargıyla eğitilen kadrolar işledikleri suçun bilincine bile varamamakta, aksine iyi bir görev yaptıklarını sanarak şahlanmaktadırlar. Bu tür fanatik ve partizanca eğitimden geçen insanlar daha çok cahil kökenli olduklarından, ileri ki dönemlerde birer psikopat olup çıkmaktadırlar.   Örnek olarak Enver ATA'yi vuran caniyi ele alabiliriz. Bu aciz yaratık yaptığı işin halklarımızın nezdinde ne kadar lanetlendiğinin farkına bile varamamış olacak ki, hâlâ iyi bir görev yaptığını ve “kahramanlıkla” ödüllendirileceğini sanmaktadır. Bu nedenle etrafına sık sık deliliği anımsatan kahkahalar atmakta ve mutlu olduğunu belirtmektedir. Bütün bu garip emaretlerden ötürüdür ki gazetelerin yazdığına göre ruh  doktoruna götürülecek, hasta olduğu anlaşılırsa hapishaneye değil, belkide tımarhaneye yatırılacaktır. Görülüyor ki en büyük  psikopat APO, küçük psikopatlar yaratmış, birer “serseri mayin” gibi halkın arasına salmıştır. PKK'yi yakından tanıyanlar olarak ciddi gördüğümüz ve gelecek açısından sürekli uyarma gereğini duyduğumuz tehlike de burada yatmaktadır. PKK vb. örgütler Türkiye, Ortadoğu ve hatta dünya ölçüsünde zaman zaman görülmüştür. Bütün bunlar arasında ortak mantık noktaları bulmak pekâlâ mümkündür. Fakat yinede gelinen aşamada pratik tavır alış bakımından PKK ile genelde Sol'a bulaşan hastalığı bir ve aynı görmek önemli bir yanılgı olur. Çünkü PKK ve genelde sol'daki hastalığın ortak mantık noktaları olmakla birlikte, ortak olmayan sırf PKK'ye özgü nedenler vardır. PKK'yi bugünkü olumsuzluğa ulaştıran onun uluslararası mantıktan kaynaklanan teorisi olmakla birlikte birçok açıdan bazı çevrelere göre de gerisindeki karanlık ilişkilerden ya da ne bilelim psikopatlıktan beslendiğine dair bir ihtimalde kamuoyunda giderek yaygın hale gelmektedir. Bu noktayı açıklığa kavuşturmak lazımdır. PKK'nin kadro eğitim politikası, çalışma ve mücadele taktikleri, kitle kazanma yöntemleri ayrıntılı olarak incelendiğinde çok farklı noktalarda seyreden benzerleriyle ortak yönleri az olan bir örgüt hemencecik belli olacaktır. Bilindiği gibi ülkemiz Kürdistan çok yoksuldur. Oradaki ekonomik, sosyal ve siyasal çelişkiler alabildiğine karışık ve yaygındır. İşte PKK'nin çalışma, mücadele ve eğitim faaliyetleri saydığımız çelişkilerden ve bunların en olumsuzundan ustaca yararlanma üzerine oturtulmuştur. Hemde en sinsi bir tarzda. Siverek, Ağrı, Mardin vb. Yerlerde sürdürülen çalışma biçimleri dikkatli bir gözle incelendiğinde PKK'nin farklı karakteristik özellikleri derhal görülecektir. PKK'nin andığımız yerlerdeki provokasyonları sonuçları bakımından söz konusu toplumsal ve ekonomik çelişkilerin (halk arasında) daha da keskinleşmesine ve karmaşık bir hal almasına yardım etmiştir. Bundan da en çok 12 Eylül darbecileri yararlanmıştır. Geçmişte PKK'nin yaygın faaliyet yürüttüğü alanlar cuntaya en kolay teslim olanların başında gelmiş, halk cuntayı özellikle Hilvan ve Siverek'te davul zurna ile karşılamıştır. (PKK'nin kurtarılmış bölge ilan ettiği, ayrıca bütün Türkiye'ye örnek komün diye gösterdiği Hilvan'da halk sanki PKK'ye inat oylarının mutlak çoğunluğunu, sözde bile olsa cuntanın partisi olduğunu gizlemeyen faşist MDP'ye vermiştir.) Demek ki PKK'nin diğer devrimci çevrelere ve içinden ayrılmak isteyenlere karşı başlattığı saldırıları yukarıda bahsettiğimiz ana taktikten (ya da ana sorundan) ayırmak mümkün değildir. Bunun için PKK içinde  ortaya çıkan sorunlar öyle yaygarasının koparıldığı gibi “teslimiyetçiliğin”, “reformizmin”, “ihanetin” sonçları değildir.  PKK'ye, halka ve devrimcilere yönelik işlemiş bulunduğu suçların açığa serilmesi ve sorgulanmasıdır. İki farklı dünya ve sosyalizm yorumunun PKK içindeki kavgasıdır. İçinden ve dışından bu sakat mantığa karşı susulursa mesele yok. Ama eğer susulmaz ve eleştiriler yükseltilirse o zamanda kıyametler koparılmaktadır; ajanlar, hainler, teslimiyetçiler... vb. PKK yönetimini elinde tutan güçler, şimdilerde örgüte bulaşan demokrasi “mikrobundan” korkmakta ve uykusuzluktan çılgına dönmektedirler. Çünkü gelinen aşamada PKK içinde eskinin hamlıklarını aşarak doğruya geçişin olanaklarını yakalayan kadrolar çıkmıştır ve çıkmaya devam edecektir. Örgütünden doğruyu ve hakkı olanı istemeye başlayan kadroların sayısındaki sürekli artış PKK yönetiminin çıkmazını her an biraz daha derinleştirmektedir. Artık kadrolar eskisi gibi her “dolmayı” yutacak kadar bön değildir ve PKK yönetimi de bu gerçeği gayet iyi bilmektedir. Uygulanan bütün bu çirkin yöntemler dikkat edilirse uygarlık  ve insanlık düşmanı birçok çevre tarafından da geçmişte kullanıldı, hâlâ da kullanılmaktadır. Dolayısıyla PKK'nin mücadele ve çalışma anlayışını mafia'nın ya da herhangi bir karanlık örgütün anlayışından ayırmak artık pek olası değildir. 

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.