Başta da dediğim gibi, iyi bir ekip oluşmuştu ve gerçekten bir internet gazeteciliği yapılıyordu. Arkadaşların tümü diyebilirim, Nasname'ye maddi yardım da yapıyordu. Tabii ki bu yardım Nasname'nin ihtiyacından çok Şükrü Gülmüş'ün ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Bunu, arkadaşlar severek ve gönülden yapıyordu. Nasname özgür Kürd bireyinin platformu olacaktı. Ancak Şükrü Gülmüş'ü tanıdıkça ki çoğu arkadaş bana hak verecektir; aslında Şükrü Gülmüş'ün Nasname'sinin öyle bir derdinin olmadığını anladım. Yaptığımız ilk görev paylaşımı toplantımız tam anlamıyla bir fiyaskoydu.
[b]Nasname'ye gelirler ve giderler...[/b]
Şükrü Gülmüş'ün Nasname'sinden Mahmut Gergerli, yanıtlamam üzere birkaç sorudan oluşan bir mail gönderdi. Nasname'de bir dönem yazarlık yapanların hepsine göndermiş.
Bu soruları Murat Dağdalen arkadaşın cevaplarında görenleriniz olmuştur.
Mahmut Gergerli, Nasname'ye 'Emek' verenler şeklinde bir dizi röportaj şeklinde düşünmüş. Emek sözünü tırnak içinde aldım çünkü emeğin değerinin bilinmediği bir yerde emekten bahsetmek biraz abes olur.
Şükrü Gülmüş'ün Nasname'si tabirini de özellikle kullandım ki bu, genel geçer bir kuraldır.
Şükrü Gülmüş'le ülkede HEP gençlik örgütü olarak yaptığımız cezaevi ziyaretlerinde tanıştım. PKK'li tutsaklardan ayrı, diğer sol örgütlerden tutsaklarla kalıyordu. Avrupa'da ise internet üzerinden tekrar iletişime geçtim. Sanırım 2000 yılıydı.
O dönemde Kürd internet siteleri iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. 'Muhalif' olarak yazacak başka yerim yoktu ayrıca Şükrü Gülmüş'ün cezaevi geçmişi de Nasname'de olmamda büyük rol oynadı.
O dönemde hazırlığı süren kitabımın konusu nedeniyle 'Resmi Gazete' adlı köşede yazmaya başladım. Sanırım ben yazmaya başladığımda yazar olarak kendisi ve Murat Dağdelen vardı. Gün geçtikçe aramıza çok değerli arkadaşlar katıldı. Ayrıca Baran Funderman, Recep Maraşlı, Mümtaz Kotan yazılarını gönderiyordu. O dönem yazan arkadaşlardan şu anda aklımda olanlar: Brusk Agiri, Dara Cibran, Hasan Dere, Gürsel Çapanoğlu, Kutbettin Özer...
İyi bir ekip oluşmuştu. Gerek yazılan yazılarla gerekse de yaptığımız haberlerle Nasname bir anda sadece Kürd kamuoyunun değil Türkiye kamuoyunun gündemine de oturdu.
Bu başarının en belirgin nedenleri şunlardı:
Özellikle Abdullah Öcalan'ın o dönemde görüşme notlarını her Çarşamba ya da Perşembe günü ilk ve sansürsüz yayınlayan sadece Nasname'ydi.
Güney'in kazanımları sırasında yaptığımız haberler Türk Basını'nda yankı buldu.
Türkiye seçimlerinde DEP'in Murat Karayalçın'la ittifak kurup hezimete uğraması sebebiyle bizim yaptığımız yorumlar ve eleştiriler basında yeraldı.
İlk Basın şehidi olarak bilinen Aysel Malkoç'un yaşadığı haberi, Irak'ın Genel Kurmay Başkanıyla yapılan röportaj gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Başta da dediğim gibi, iyi bir ekip oluşmuştu ve gerçekten bir internet gazeteciliği yapılıyordu. Arkadaşların tümü diyebilirim, Nasname'ye maddi yardım da yapıyordu. Tabii ki bu yardım Nasname'nin ihtiyacından çok Şükrü Gülmüş'ün ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Bunu, arkadaşlar severek ve gönülden yapıyordu.
Nasname özgür Kürd bireyinin platformu olacaktı. Ancak Şükrü Gülmüş'ü tanıdıkça ki çoğu arkadaş bana hak verecektir; aslında Şükrü Gülmüş'ün Nasname'sinin öyle bir derdinin olmadığını anladım. Yaptığımız ilk görev paylaşımı toplantımız tam anlamıyla bir fiyaskoydu.
Diğer arkadaşları bilmiyorum ama Şükrü Gülmüş'ün hastalığı bende etki yapıyordu. Yıllarca hapiste yatmış ve çürümüştü. Bir Fransız'ın ciğeriyle yaşıyordu. Böyle bir ruh haliyle ben elimden gelen maddi ve manevi desteği sunmaya çalışırken Şükrü Gülmüş bunu, davul benim boynumdayken Ali çalmaya kalkıyordu gibi sözlerle yorumluyordu. Benden hiç bir üstün tarafı olmadığı halde Ali'yle aramızda basamak farkı var diyordu.
Birçok haberde ve yazdığım yazılarda fikir ayrılığına düştük. Özgür düşünme ve tartışma bizim yaptığımız işin en temel kuralıdır. Birisi hakkında belgeye dayanarak sonsuz eleştiri yapabilirsin ama aynı şekilde sana verilen yanıtı ya da eleştiriyi de taşımak gibi erdemli olmak gerekir.
Sadece logonda yazarsan bu orada kalır ancak. En son, Malame sitesinde yayınlanan Osman Öcalan'ın bir yazısı üzerine, bana telefon açıp ağza alınmayacak küfürler ettiğinde neye uğradığımı şaşırdım. Osman Öcalan üstelik o yazısında en çok beni eleştiriyordu.
Aslında bunlar sadece detaylardır. Konu Şükrü Gülmüş'ün karakteri ve durumudur; nankörlüğüdür. İnsanların iyi niyetini çok iyi kullanma yeteneğidir. Şu an orada olan arkadaşlar da bunu anlayacaktır. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi de budur. Yoksa benim için çamurdan uzak durmak her zaman yeğdir.
Böyle bir yazıyı yazmak canımı sıktı bile, okuyandan özür diliyorum.
[b]malame.org[/b]