بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 27 January 2010

TÜRKLER KÜRDLERE AŞK ÖĞRETEBİLİR Mİ?

Mehmed Husedin

Hiçbir zaman PKK'li olmadım. Bir Kürd olduğum için ve Türkler bana hep yabancı olduğu / olacağı için dağa çıkmayı, gerillaya katılmayı belki çok düşündüm gençliğimde, ama olmadı. Ne dağa çıktım, ne PKK'li oldum.

Çokçasına bu oldu. Onlar PKK'li olarak veya olmayarak dağa çıktılar, gerillaya katıldılar; ülkelerinin düşmanın pisliğinden temizlenmesi için savaştılar / savaşıyorlar.

Kimi okumuştur bunların, kimi okumamış. Kimi tek kelime Türkçe bilmez, kimi tek kelime Kürdçe. Kimi kız, kadındır, kimi erkek. Kimi gençtir, kimi torun torba sahibi yaşlı. Kimi mal mülkünün hesabını bilmezlerdendir, kimi ömrünün bir gününde doyasıya yiyip içememiş. Ve hatta kimi Kürd bile değildir! Şemdin Sakık, Parmaksız Zeki bunlardan biridir. En önemlilerinden biridir. Türk MİT'inin bunca yıllık esaretten sonra halen Şemdin'e yaklaşmasının, Şemdin'den hareketle Kürdlerin moralini bozmaya çalışmasının sebebi başka ne olabilir?

Şahsi görüşümdür, tekrarlayayım. Şemdin Sakık meselesi Kürd dünyasında çözülebilmiş değildir. PKK'nin askeri yapısı ve sürekli savaş hali PKK'yi bu konuyu ele almaktan alıkoyar. PKK'li olmayanlar içindense Kürd dünyasını objektif yanıyla felsefi olarak analiz eden, etmeye çalışan pek çıkmadığından konu ele alınmaz. Dolayısıyla Şemdin meselesi aramızda çözümsüz duruyor. Ya Şemdin'i gömmeye çabalıyoruz, ya da hepten yok saymaya çalışıyoruz. İkisi de olmuyor. Halk her iki tavra da itibar etmiyor. Halk nezdinde kimse kusura bakmasın ama Şemdin meselesi Şemdin'e rağmen olduğu yerde durmaktadır. Şemdin'e halen güç veren, onu önemli kılan budur. Şemdin anlaşıldığı üzere namuslu bir şekilde bu güçten feragat etmektedir.

Can Dündar ise bir palyaçodur. Babası mitçi kendisi mitçi Can Dündar elbette ki aklına estiği, Şemdin'e değer verdiği için uğramamıştır Amed Zindanı'na. Tıpkı Hasan Cemal'in Qandil'e durup dururken gitmediği gibi...

Muhtemelen Duran Kalkan'ın son röportajında bahsettiği ’Türk Devleti'nin PKK'ye karşı topyekün bir savaşa hazırlandığı' tezi gerçektir. Böyle bir durumda savaşçının moralini bozmak elbette savaşan tarafların politikalarından biridir. Şemdin'le röportaj yapılmasının, röportaj sonunda ’beyaz' bir yazıyla Şemdin'in aşağılanmaya çalışılmasının böyle bir sebebi olmalıdır.

Mitçi Can Dündar'dan okuyalım:

“Belli ki Arthur Schopenhauer'in “Aşkın Metafiziği“ni okumuş Sakık...

“Bütün aşkların, platonik görünseler de aslında haz dürtüsünden kaynaklandığını“ öğrenmiş“.

Böyle diyor efendi. Peki biz ne diyelim?

1. Schopenhauer Türk değildir. Sen de global bir şahsiyet değilsin. Sanatın, edebiyatın, insana dair güzel ne varsa onun düşmanı olan siz Türklerden birine, hem de bir MİT ajanına mı kaldı tutsak bir Kürd'ün bir dünya entellektüelinden (Schopenhauer) ne öğrendiğinden bahisle onun seviyesini ölçmeye kalkmak! Haddinize mi?

2. Kürdistan'da yeşeren her çiçeğin düşmanı siz Türkler değil misiniz ki kalkıp Kürdlerin aşkla ilişkisini sorgulayasınız?

Sahi, biz Kürdlerin Mem û Zîn'i varken, sizin neniz var aşk konusunda?

Atanız saydığınız, ulu dediğiniz adamın işi bittikten sonra ömür boyu hapse mahkum edip çürüyerek ölmesine müsaade ettiği, çürüterek öldürdüğünüz Makbule'nizden başka...

Tecavüz ettiğiniz kadınlarımızdan başka...

Kadınlarının önünde cinselliğini aşağıladığınız erkeklerimizden başka...

Sizin bu kültürünüze mi kalmış bizi sorgulamak?

Şemdin Sakık hapiste annesi ve kız kardeşinin dışında, bir de Laleş'i düşünüyor. Aşkı uğruna örgütünü terk eden, emirlere karşı gelen, ajanlıkla suçlanan Sakık'a en ağır gelen de, sevdiği kadının ona “hain“ demesi olmuş 18 yıl dağda yaşamış, onlarca cana kıymış, adı “canavar“a çıkmış biri sevebilir mi? Geçen hafta yaptığım Şemdin Sakık röportajındaki aşka dair bölümler çoğu okura bu soruyu sordurdu. Ben soruyu tersten sordum: “Acaba her şeyden önce sevgisizlikten midir birinin dağa çıkması, silahlanması, cana kıyması?“ “Aha budur!“ Belli ki Arthur Schopenhauer'in “Aşkın Metafiziği“ni okumuş Sakık... “Bütün aşkların, platonik görünseler de aslında haz dürtüsünden kaynaklandığını“ öğrenmiş. Kendi deneyimini bu tezle temellendirmiş. 1992 sonbaharında bir gün sabaha karşı, ta uzaktan gelen bir grubun içinde Laleş'i görmüş. İlk bakışta “Aha budur“ demiş. Deyiş o deyiş; bir daha silaha dönememiş. O yol, ben yolcu Öykünün sonrasında aşka ve savaşa dair basit ama hayati bilgiler gizli... “O kızı sevince kendimi de sevmeye başladım“ diyor Şemdin Sakık: “Ondan sonra saçımı taradım, sakalımı kestim, elbiselerime dikkat ettim. Orada burada yıkandım. “O hedefti, ben oktum; o yol, ben yolcu...“ Sonra eğitiminin ekseni değişmiş. O güne kadar savaş eğitimi verdiği militanlarına yaşamı anlatmaya, ölmeyi değil hayatta kalmayı öğretmeye başlamış. Fakat aşkın her kurum, her nizam, her düzen için yıkıcı olduğunu bilenler devreye girmiş. Örgüt “Bu işler devrimden sonra olacak. Önce yuvayı yapalım, çiftleşme sonra“ demiş. Aşka set çekmiş. Ama Şemdin Sakık için artık çok geçmiş. Aşk soğutur savaştan “Sevdiğim anda benim için Kürdistan da, dava da, silah da bitti. Ben ona Türkiye'yi satardım. Aşk beni savaştan soğuttu“ diyor. Soğutmanın da ötesinde; aklını durdurmuş aşk... 18 yıldır dağda onca operasyondan, harekattan kaçabilen aklı, gaflete düşmüş. İlişkide olduğu iki ay içinde üç kez hava saldırısına yakalanmış, iki kez çatışmanın ortasına düşmüş. Öcalan acilen Şam'a çağırmış kendisini... Şemdin de sevgilisine haber yollamış, “Sen de gel“ diye... Ama kızı Kamışlı'da tutmuşlar; bırakmamışlar. Öcalan, en yakını olan Şemdin'i vazgeçirmeye çalışmış: “Kadın şeytandır, güven olmaz. Seni arkadan hançerler“ demiş: “Bak ben de Kesire olayını yaşadım. Bunlar seni değil, komutanlığını seviyor“ demiş; vazgeçirememiş. Bunun üzerine onu yollayıp Laleş'i çağırtmış Şam'a... Ona da Şemdin'i kötülemiş: “Bu adam kadın düşkünüdür; her kadınımıza el atmıştır. Sizi yozlaştırıyor; kutsal davadan koparıyor“ demiş, onu da ikna edememiş. İntikam aşkı, aşk intikamı Bunun üzerine başka bir taktiği sokmuş devreye: Öç duygusunun Sakık'ı nasıl saldırganlaştırdığını görüyormuş. Annesini korumak için babasıyla, kız kardeşinin intikamı için devletle nasıl savaştığını biliyormuş. Sevgilisi ölürse intikam için daha da saldırganlaşacağını düşünmüş. Laleş'i Bitlis dağlarında görevlendirmiş. Bitlis, örgüt içinde gidenin dönmediği bir sürgün yeriymiş. Oyunu anlayan Şemdin, lidere direnip kuşatma altındaki sevgilisini bir telsiz emriyle Diyarbakır'a çağırmış. Laleş kurtulmuş; Bitlis'teki birliği imha olmuş. Ajan suçlaması Şemdin'i hemen sorguya almışlar. “Operasyonu biliyordun. Kızı kurtardın, öbürlerini ölüme terk ettin. Ajansın“ demişler. O sırada Laleş de Hatay'da yakalanmış. Şemdin hemen Hatay'a gitmiş. Birilerini rehin alıp sevgilisini kurtarmayı deneyecekmiş. Ancak olmamış. Kız cezaevine girmiş, Şemdin örgütü terk etmiş. Üç kadın, üç savaş Şimdi hapiste 50 yıllık ömrüne damga vuran 3 kadını düşünüyor Sakık: Biri annesi... Diğeri bacısı... Üçüncüsü yari... Annesi için babasıyla (ve babasının şahsında feodaliteyle) savaşmış. Kız kardeşi (yaralı yakalanabilecekken) gözünün önünde öldürülmüş; onun için devletle savaşmış. Ve nihayet sevgilisini kendisine yar etmediler diye örgüte karşı bayrak açmış. Hem yara hem deva Ama bu arada ummadığı bir şey olmuş. Yüreği içerden vurulmuş. Aşkı uğruna örgütü terk ettiği kız, örgüt uğruna aşkını terk etmiş. Şemdin'i “hain“ ilan etmiş. “Şimdi o cezaevinde... Fotoğrafı hâlâ koğuşumda asılı... Özlüyorum ama ben onun için bir ’hain'im“ diyor. Sonra “olsun“ diye boyun büküyor. Dedim ya başta; belki de “bir bebekten bir katil yaratan karanlık“ın ilk nedeni sevgisizliktir. Hem tuzağımız, hem ilacımız aşk... Hem kurtarıcımız, hem celladımız... En büyük sevincimiz, en derin acımız... Şu halimizin müsebbibi ve yegane çaresi

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.