بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 5 Gul 2009

Yıllardan beri Kürd Ulusal Kurtuluş hareketi, Kürdistan’ın farklı parçalarında Kürdlerin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele içindedir.
Bu mücadelede Kürdler yüzbinlerce kayıp verdi. Binlerce Kürd yerleşim birimi yerle bir edildi. Hayatın tüm alanlarında Kürdler jenosidlerle karşı karşıya kaldılar.
Fakat buna rağmen Güney Kürdistan'daki Raperin kazanımları hariç tutulursa, Kürdler hâlâ somut, anayasal zemine oturtulmuş el ile tutulur kazanımlar elde etmiş değiller.
Her tarafta Kürd düğümü oluşmuş.
Yıllar boyunca Kürd siyasal yapıları kadın ve erkek ayırımı yapmaksızın tüm Kürdleri özgürleştirecekleri yönünde propaganda yaptılar.
Partiler, programlarına kadınlar maddesini de koydular.
Her ne kadar süs olarak bazı kadınlarda işin içinde oldularsada, ama pratikte tüm Kürd örgütleri “erkek örgütü“ olarak kaldılar.
Bu süreç içinde bazı kadınlar ön plana çıktılar, ama onlarda kısa zamanda erkeklerin çok kötü kopyaları oldular. Bu kadınlar adeta kadın elbisesi giymiş erkekler gibiydiler.
Zaten bir çoklarıda onları kadından saymazdı.
Yine o süreçlerde bazı önplana çıkan kadınları, örgütlerin erkek eliti, imam nıkahı hariç şu veya bu nikah ile tapuladılar.
“İmam nikahı hariç“ diyorum, çünkü o dönemler herkesin kendisine akıl hocaları olarak aldığı Marx, Engels, Mao ve Stalin'in eserlerinde bu imam nikahı yoktu.
Eğer bunlardan biri “kilise evliliği“ hakkında bir şey söylemiş olsaydı, bizimkiler tüm kadınları apar topar imamlara götürürlerdi.
Ayrıca ben 12 Eylül öncesi bizim çevrede ve başka bir çok Kürd hareketinde “ağa çocuğu“ ve “Bey çocuğu“ duymamıştım.
O dönem sadece ayrılan bazı arkadaşların “ağa çocukları“ olduklarını herkes gibi bende duyuyordum.
Yani “proleter devrimciler“ in kıtabında ağalık ve beylik tasfiye edilmesi gereken “çağdışı“ kurumlardı.
Onlar Kürdistan Devriminin önündeki engellerdi. Bazılarına göre “esas“ bazılarına göre “tali“ ama sonuçta herkesin hedef tahtalarıydı bizim ağalarımız ve beylerimiz.
Bunların içinde bazılarını “geçici yol arkadaşı“ olarak görüyorduk. Bunlara bir yerlerde “Milli“ etiketini yapıştırmıştık. Tam bilemiyorum ya birileri onların koyun ve ineklerini sayarak yada onların aile secerelerini çıkarak böyle bir sorucu bize sunuyordu.
Bazen de bizim düşmanımız olan ağaya “karşı“ olan ağa da “Milli“ olabiliyordu.
On iki Eylülden sonra Kürdistan tümden ağalaştı.
Benim tanıdığım bir çok insanların ezici çoğunluğu yani eski “proleter devrimcilerin“ bir çokları “ağa oğlu“ yada “ağa kızı“ çıktı. Bu “tarihsel sırları“ gizliyenlerde deşifre edenlerde bu insanların kendileriydi.
Artık ağalardan ve beylerden geçilmiyordu. Aslında 12 Eylül öncesi bize söyleseydiler “ağa babalarını“ “devrim vergisine“ bağlardık. Belkide o kadar hazırlıksız ve silahsız barbarların insafına kalmazdık.
Demek ki “ağababalarının“ sınıf niteliğini gizleyerek servetlerinide korumuşlardı. Fakir Kürd köylülerinden kopardığımız bir kaç kuruşu da bu “ağa çocukları“ istedikleri gibi harcıyorlardı.
Sonuçta ağaların ve şeyhlerin günlük zevklerine dair bazı alışkanlıkları var.
Bunun içinde para gerekiyordu.
Ayrıca biz o dönemler bu arkadaşların “ağa çocukları“ olduklarını bilseydik onları “sınıf intiharına“ tabi tutardık.
Onları “sınıf intiharı“ ile Durkheim'in “ intiharı“ arasında tercihe zorlardık.
Ama, olmadı.
Artık tanıdığım çevrelerin bir çokları “ağa çocukları“ çıkanca, kişinin günlük yaşamı “temiz aileden“ aranmaya başlayınca bende ailemin kökenini araştırmaya koyuldum.
Biliyordum, benim babam Celalidir. Ama, Celalilerin bazı geleneklerinden dolayı bu gerçeği kimseye açıklamıyordum.
Yani babam tarafından ağa yada şeyh bulmayınca bende “Celali“ olduğumu söyledim..
Bu sefer bana “At Hırsızı“ diye tuturmasınlarmı?
Sonuç olarak “at hırsızlığı“ “eşek hırsızlığından“ daha kaliteli olabileceğini düşünerek kendimi teseli etmeye çalıştım.
Neyse bizim köyde ağa yok. Herhalde bizimkiler Birinci Dünya Savaşı sırasında ağalarından ayrı düştüler.

Kadınların içinde ve kenarında bulunduğu “erkek örgütlerinde“ Devrim nikahlı “ kutsal ailelerimizde bayağı çoğalmıştı.
12 Eylül darbesiyle birlikte duvara kafalarını çarpan “devrim nikahlı“ “Fırtına çocukları“nında akılları başlarına gelmeye başladı.
12 Eylül öncesi o romantik dönemde ortalığın devrim naralarıyla toz ve dumana büründüğü bir ortamda fazla görüşme imkanı olayan ve birbirlerinin naralarına “aşık“ olanlar, fırtına dindiğinde yollarını büyük oranda ayırdılar. Çünkü, 12 Eylül sonrası birbirlerinin yüzüne bakmaya başladılar. Bu çiftler 12 Eylül sonrası birbirlerinin yüzüne bakarak “benim evlendiğim erkek yada kadın bu muydu?“ diye sorgulamaya başladılar.
Kürdlerin haklarını yemiyelim. Bu ayrılıklar da Türk solu yine önderliği ele geçirmişti. Bizim Kürdler bu konuda onları geriden takip ettiler.
Bu konuda bizimkiler biraz daha gelenekselci davrandılar.
Devam edecek.

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.