بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Zoru Zor İle Zapt Etmek Yada Ahtapotun Diğer Kolu: AKP TC devletinin demokratikleşmesi mümkün müdür? Bence asıl soru budur! Bu soruya yanıt vermeden evvel, anayasaya evet demenin neler getireceğini ortaya koyalım. Yeni anayasanın Kürdlere bir şey getirmediğini Prof. Ahmet Altan, anayasanın eksiklerini sıralarken şöyle ifade ediyor: ''Seçim barajlarını indirmemesi bir “demokrasi“ ayıbıdır. Kürtlere “eşit vatandaşlık“ tanımaması, en temel meselelerden birini görmezden gelmesidir.'' http://www.taraf.com.tr/makale/10734.htm Buna rağmen, Prof. Altan bize ölümü gösterip bunu 'yeni' anayasayı desteklemeye çağırmaktadır! Kürdler şimdiye kadar yapılan anayasa değişikliklerini, kendilerinin durumunu düzeltmeyi talep etmeden hep desteklediler. Böylece inkar ve imhayı dayatan yaklaşık yüz yılı devirdiler. Şimdi dikkate alınan bir güç durumundayken, durumlarını düzelten bir yasa içermeyen sözde yeni anayasayı desteklemeliler midirler? Kimin safına düşeceğimizin önemi yok, hele Öcalan ile aynı safa düşmekten daha fenası hiç yok! Kürdistan'ı, kimliğini, dilini ve savunmasını Kürd'e geri vermeyen bir anayasaya evet demek, TC devletinin ömrüne ömür katmaktan başka bir sonuç getirmez! Demokratikleşme ise asla söz konusu edilemez! Peki başka yol var mı? Gelin bunu Profesörlerle tartışalım. Mustafa Erdoğan 'Kuvvetler ayrılığı nedir?' başlıklı makalesinde şöyle yazıyor: ''Kuvvetler ayrılığı teorisi özetle şunu söylüyor: Devletin yasama, yürütme ve yargı şeklinde üç branşa veya bölüme ayrılması siyasi özgürlüğün tesis ve idamesinin esasını oluşturur. Bu üç organın her birine kendi niteliklerine uygun birer devlet işlevi karşılık gelir: Yasama, yürütme, yargı. Bu nedenle her bir organ sadece kendi işlevini yerine getirmeli ve diğer organların işlevlerine karışmasına izin verilmemelidir. Bu şekilde organların her biri diğerini frenleyecek ve tek başına hiçbir organ devlet mekanizmasını kontrol edemeyecektir. Yani, kısaca, hem organlar hem işlevler hem de bunları yerine getirecek kişiler ayrı olacaktır. Aslına bakılırsa, bugün “kuvvetler ayrılığı“ diye andığımız şey bu doktrinin “saf“ halinden veya “ideal tipi“nden farklıdır. Yukarıdaki kısa açıklamanın da gösterdiği gibi, başlangıçta, kuvvetler ayrılığı devlet organlarının yetkisinin frenlenmesine “negatif“ bir yaklaşımı ifade ediyordu. Buna göre, belirli işlevleri olan farklı, özerk karar-verici organların varlığı, kendi başına, iktidarın bir yerde toplanmasını ve kötüye kullanılmasını önlemeye yeterdi. Fakat, yine Vile'ın dikkat çektiği gibi, teori zamanla pozitif bir unsuru, “frenler ve dengeler“ anlayışını da içine alacak şekilde değişikliğe uğradı. Bu şu demek: Orijinal “kuvvetler ayrılığı“ yasama, yürütme ve yargı işlevinin her birini yerine getirecek organları -kimsenin diğerlerinin işine karışamayacağı şekilde- birbirinden bağımsızlaştırmanın yeterli bir fren olacağını varsayar. Montesquieu'nun dediği gibi, “kuvveti kuvvetle durdurmak“ gerekiyordu. “Fren ve denge“ anlayışı ise, buna ek olarak, her bir kuvvetin diğer kuvvetin işlevine bir ölçüde katılmasını sağlamanın da aynı amaca hizmet edeceğini söyler. Bu anlayışa uygun olarak tasarlanan 1787 ABD Anayasasıyla birlikte, böylece, fren veya frenleme kavramı olumlu bir anlam da kazanır hale geldi.'' http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mustafa-erdogan/kuvvetler-ayriligi-nedir-252921.htm Profesörler Mustafa Erdoğan, kuvvetler ayrılığı meselesini anayasa değişikliğini desteklemek vesilesiyle ele almaktadır. Yazısında vurguladığı gibi, ''fren ve denge'' rolü nedeniyle devlet gücünün birbirinden bağımsız ayrı üç merkeze bölünmesinin, demokratikleşmenin realitesi bakımından son derece önemli olduğu kuşku götürmezdir. Bir devletin iç hukukunda kuvvetler ayrılığının önemi açıktır. Bunu tartışmaya gerek yok! Ancak, TC devletinde kuvvetler ayrılığının sözü edilemez, kuvvetlerin tümü askerin elindedir. Yasaların gücü bunu halletmeyle yetmemiştir, yetmez! Yasaların askerlerin istemi üzere Kürdistanlılar söz konusu olduğunda çifte standartla uyguladıkları ortadayken, TC devleti Kürdistan'lıya saldırmayı sürdürdüğünde, fren ve denge rolünü kim yerine getirecek? Kürdistan realitesi, TC'nin karşısına askeri bir kuvvet olarak çıkmadan önce, Kürd'ün esamesi okunuyor muydu? Hayır! Profesör Erdoğan'ın Montesquieu'dan aldığı 'kuvveti kuvvetle durdurmak' sözü durumu daha güzel anlatıyor. Demek ki alternatif çözüm, zoru zor ile dengelemektir. Ancak bu kuvvetler ayrılığı ile değil, Kürd'ün karşı zoru ile gerçekleşecek şeydir. Çünkü TC devlet zorunu, Kürdistani zor durdurmuştur ve durduracak tek güç de budur! Nitekim, Kürdistan gerillası teslim olma sinyali saldığından beri, Kürdistan ülkesi ve Kürd ulusal hakları yeniden inkar yoluna gidiliverilmiştir. 'Kürdistan açılımı' kaldırılmış veya sadece TC'nin demokratikleşmesi meselesi öne çıkarılmıştır. Tek başına bu bile Kürdistan zorunun ne kadar vazgeçilmez olduğunu göstermeye yetiyor! Oysa yeni bir anayasa yeni bir konsensüs demektir. Yani anlaşamayan tabakaların ortak bir zemin üzerinde karşılıklı tavizlerle yeniden uzlaşmaları demektir. Mevcut düzene isyan eden kim? Anlaşamayan taraflar kim? Yeniden dizilmeyi talep edenler kim? TC devleti, sanki Kürdistanlılarla 40 yıla yakındır savaşmamaktadır. Yeni bir düzenlemeye giderken asıl uzlaşacağı kesim olan Kürdistanlıları dikkate almaya yanaşmamaktadır. Bu durumda aslında yeni bir anayasa gerekli de olmamaktadır. Çünkü eski anayasa, Kürd ileri gelenler zindana tıkıldıktan sonra kendi kendilerine üzerinde mutabık kaldıkları bir metin olarak ortaya çıktı. TC toplumu yüzde doksan dokuzlara varan bir oranla buna mutabık kaldı. O günden bu yana da bu anayasaya temel olarak muhalefet edenler sadece Kürdistanlılardır. TC devleti Kürdistan zorunu (Kürdistani güçleri) hesaba katmayınca, doğal olarak haklarını da tanımıyor. ABD ve Avrupa Kürd'ü bir daha TC'ye teslim olmaya itiyor (zorluyor). Yeni anayasada Kürdlere hak tanınmamasının arkasındaki realite budur. Bu da Kürdistanlılara iki seçenek bırakıyor. Ya teslimiyet yada savaşa devam! Halbuki, TC devletindeki antidemokratik tüm uygulamaların sebebi vesilesi Kürdistan'ın inkarıdır. Dolayısıyla dünyanın en demokratik anayasası olsa dahi, Kürdistan-TC sorununu çözmeyince yürümeyecektir! Nitekim 1960 anayasası, şu yeni metinden de oldukça daha demokratik değil miydi? Kürdler söz konusu olduğunda antidemokratik olduğu için değiştirilmeye çalışılan şimdiki yasalar dahi çiğnenmedi mi? Kürdistanlılar, kendi ulusal çıkarlarını hesaba katmayan bir anayasaya evet dediklerinde, artık yer yüzünde dertlerini anlatacak bir kul bulamayacaklardır. Çünkü, şu haliyle bile TC devletinin antidemokratik olduğunu anlatmaya zorlanıyorduk! Avrupalılar 'TC demokratik parlamenter bir sistemdir' deyip duruyorlardı! Sözde demokratikleşmiş yeni anayasasıyla antidemokratik uygulamalara giriştiğinde, derdinizi kime anlatacaksınız, adama demezler mi 'madem antidemokratikti niye desteklediniz'? Avrupa'lıların, demokratikleştiği desteğimizle onaylanmış bir TC'yi yere göğe sığdırmayacakları açıktır. Yeni anayasa TC'ye nefes boruları olacaktır. Yani yeni kan ve can olacaktır. Bu nedenle TC'nin, Kürdistan-TC sorununa çözüm üretmeyen yeni değişikliğini tasvip etmememiz zorunludur. Belki birkaç yıl daha zorlu savaş günleri yaşanabilir, ancak sonunda kazanan mazlum Kürdistanlılar olacaktır! Kısacası tutumumuz net olmalıdır. TC'ye bir asır daha nefes aldıracak düzenlemelere bin kere hayır! Kürdistan ülkesini, Kürd kimliğini, dilini, savunmasını ve ulusal haklarını teslim etmeyen düzenlemelere kesinlikle hayır! Cani ile Kurbanı aynı zamanda sevindirmek mümkün değildir! Cani ile kurbanı birlikte memnun edemezsiniz. Caniyi memnun ettiğinizde kurbana haksızlığı desteklemektesiniz! 'Demokratikleşme'ye sevinenlerin kimliğine dikkat etmek yeterlidir! 'Anayasaya değişikliğini desteklememek Ergenekon'a desteğe dönüşür' anlamındaki söylemler, ölümü gösterip TC'ye boyun eğmeye Kürd'ü zorlamak içindir. Eğer Ergenekon bir realite ise, uygulamalarının ve sonuçlarının da gerçek olması gerekmez mi? Yani bu gün köşe tutanların hepsi (Gül, Erdoğan, Altan, Cemal, Çandar, Birand, Calışlar vd.) o fişlenmeden 'yürü ya kulum' ekibine seçilmiş Ergenekon'cular değil midirler? Kürd, Alevi ve solculara bırakın devletin zirvesine çıkma, işçisi olmaya bile tüm yollar kapatılmadı mı? Yoksa Ergenekon bir hallucination (var sanı, sanrı) mu? Yemezler, sizi gidi Ergenekoncular sizi! 04/04/10

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.