TÜRK DEVLETİ PKK'Yİ NEDEN KURDU? / Müslim Korkmaz
PKK Türk Devleti'nin cinayet şebekesi olan Ergenekon tarafından kuruldu. Ergenekon cinayet şebekesinde, devletin genelkurmayından tutun, askeri elemanlar, özel tim elemanları, mit, emniyet genel müdürleri, milletvekilleri ve kiralık katillere kadar her kesimden elemanlar vardı.
1970’lerde gelişen ve giderek yükselen KUKM, Türk Devleti'ni tedirgin etmeye başladı. O zamanlar TC askeri de tamamen hantallaşmış ve askeri teçhizat bakımından donanımlı değildi. TC kendisi için tehlike arz eden KUKM'ni ancak paravan bir Kürd örgütü kurarak engelleyebilirdi. Bu paravan Kürd örgütü için, kariyer düşkünü psikopat Apo'yu ölçüp biçip yetiştirdiler. Yanına da MİT Pilot Necati'yi verdiler. Öcalan Şam'dayken, Med TV'ye bağlanarak Yalçın Küçük'ün bu konudaki sorusuna verdiği cevapta, ''Evet doğrudur. Ben Pilot Necati'nin getirdiği parayla, örgütü tam bir buçuk sene ayakta tuttum. Akılları sıra onlar beni oyuna getireceklerdi, ama ben onları oyuna getirdim'' diyordu. Tam alçakça bir itirafı boyayıp sunmaya çalışmak buna denir. Apocular ne kadar kıvırırlarsa kıvırsınlar, bu itirafın diplomasi ve siyaset dilindeki karşılığı, ''evet ben TC'nin ajanı ve işbirlikçisiyim'' demektir. Apo, İmralı duruşmalarında bu doğrultuda ifade verdiği gibi, zaten şimdi kendisi de bunu kendi ağzından itiraf ediyor. Hatırlayanlar bilirler! 1970'lerde bırakalım MİT elemanı ile çalışmak, bir Türk polisinin selamını almak bile halk arsında nefretle karşılanıyordu. Ama Apo ne yapıyor? Necati Ajanını yanına alıp Ankara'da polis karakolunun karşısındaki daireye yerleşiyor. Şam'da ise, TC Büyük Elçisi Cem Duatepe ile alt üst aynı binada kalıyor. Bunlar ne yaman ''tesadüfler'' değil mi? Çiler Hükümeti, Apo'ya bombalı saldırıyı planlarken, yine hükümetin içinden Mesut Yılmaz, C. Duatepe'yi uyardıktan sonra suikastın boşa çıkarılması da bir tesadüf olmadığı gibi. Mesut Yılmaz, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de burnunun üzerine yediği bir MHP'linin yumruğuyla ''mükâfatlandırıldı.'' Bu da bilinen bir durum. Apo'cu cinayet şebekesinin Türk Devleti eliyle kurulduğunu belirten çok sayıda delil vardır. Hepsini yazmak için sayfa sayfa kitaplar gerekiyor. Apo'nun okuduğu yıllarda Demirel'in komünizmle mücadele konferanslarına sürekli katılmasını mı anlatalım, yoksa gazeteci Nazmi Özel'in, ''Apo Üniversite yıllarında MİT’in çay bahçesinde çalışıyordu'' diye TV açıklamaları ve yazdıklarını mı anlatalım? Bunlar ancak bir ajanın kırabileceği çürük kabuklu fındıklardır.
Apo, Türkiye'deyken KUKM elamanlarına ve Kürdistani örgütlere saldırdı. Tam bir terör ve cinayet şebekesi haline gelen Apo'culuk, Siverek'te güçlenen ve halkın sevgisini kazanan KAWA önder kadrosu Ferit Uzun'u şehit ederek, TC ile diğer sömürgeci devletlerin desteği ve taktikleriyle giderek güçlenip, sınır dışına, Suriye kamplarına yerleştirildi. PKK içindeki yurtsever ve Kürdistani kadrolar TC zindanlarında işkencelere tabi tutuldular. TC zindanlarında sonuna kadar direnen bu Kürdistani kadrolar, Bekaa kampına gittiklerinde, Apo'nun direktifleriyle ajan ilan edilerek TC'den daha da iğrenç işkence yöntemleri kullanılarak öldürüldüler. Bu ve benzer şekilde tam 17.000 iç infaz gerçekleştirildi... TC, PKK ve diktatör Esat iş birliği sonucu, KAWA Merkez Komitesinin değerli önderleri Suriye Qamışlı'da katledildiler. Ama her ne hikmetse, Avdo ve çetesi Suriye'de serbest bir şekilde fink atıyorlardı. Artık meydan cinayet şebekesi Apo'culuğa kalmıştı. Ellerine silah da verilince, bir taraftan Kürd Halkı'na korku salan, öbür taraftan da silahı seven Kürdleri dağlara çeken, çelişkiler yumağı bir parti çıkmıştı ortaya. Apon'un TC MİT’i ve Ergenekon cinayet örgütüyle olan bu sıkı ilişkilerine rağmen, Apocu müritler, bu ilişkileri yazan arkadaşlarımıza, ''siz TC'nin adamı MİT misiniz? Sizler hainsiniz'' gibi gülünç saldırılara başladılar. Pısırık ve yalaka Kürd aydını, bu saçma suçlamalara ve cinayet şebekesine karşı mücadele verecekleri yerde, aksine Apo'cu cinayet şebekesine çanak tutup destek oldular.
Siyaseti meslek haline getirmiş, ama siyasetin 's' sini bile bilemeyenlerin anlamadığı bir şey daha vardır. O da, ''TC, PKK'yi kurup, 35-40 yıl kendisine karşı neden savaştırsın?'' sorusudur. Bunların anlamadıkları, bu danışıklı kirli savaşın iyice düşünülüp sinsi bir plan üzerinden yürütüldüğüdür. Şöyleki:
1- TC, PKK'yi kurdu, çünkü gelişen KUKM'sini ancak Kürdistani söylemleri dile getiren ve silah patlatan bir paravan Kürd partisi vasıtasıyla engelleyebilirdi. Sindirilmiş, savaş mağduru durumuna düşen Kürd Halkı'nı savaştan soğutarak köleleştirmek ve Paravan Kürd partisi vasıtasıyla Türkiye'ci bir nesil yaratmak kolay olacaktı ve bunu büyük oranda başarmış oldu.
2- Birinci Dünya Savaşı'ndan beri hiç savaşmamış olan Türk askeri tamamen hantallaşmıştı. Silah ve teçhizatı eskiydi. İşte Türk Devleti tam da bu nedenle askerini tatbikat ve eğitimden geçirmesi gerekiyordu. Terör örgütü olarak dünyaya sundukları kendi emrindeki paravan kontra Apo ve örgütüyle sürdürülen danışıklı savaşla, hem kendi askerini tatbikat ve eğitimden geçirdi, hem de terör nedenini ileri sürüp, Avrupa ülkelerinden modern silahlar temin etti.
3- TC. Kürdistan'ı, İnönü ve M. Kemal'in raporlar hazırladıkları dönemden günümüze kadar, Kürdsüzleştirmek istiyordu. 1920'den 1938'lere kadar yapılan soykırımların ertesinde yüz binlerce Kürd köylüsü sürgün edildi. Ama tüm bunlara rağmen Kürdlerin milli duygularını yok edememişti. Faşist Kenan Evren, ''Kürdistan'ı toprağa gömüp üstünü betonla kapattık'' derken, TC'nin gerçek niyetini ortaya koyuyordu. TC. tarafından, Kürd Halkı üzerinde baskı, korkutma, işkence, köy meydanlarında toplu halde kızları ve gelinlerinin gözleri önünde çırıl çıplak soyup, işkence yaparak kendi pisliklerini yedirtme gibi iğrenç muamele yapıldı. Kürd köylüsünün, baskı ve işkenceler sonucu, evleri bombalanarak ateşe verildi. Kürd insanı köylerinden sürüldü. 6.000 Köy boşaltılarak büyük şehir bataklıklarında yaşamaya mahkûm edildi. Kontra cinayet şebekesi Apocular da boş durmuyorlardı. On binlerce faili meçhullerin ortak katilleriydiler. PKK içinden, TC zindanlarında direnmiş olan bağımsızlıkçı kadrolara akla gelmeyecek iğrençlikte işkence yapılarak, suça bulaştırma ve öldürmeler sonucu 17.000 iç infaz yapıldı. Bu danışıklı kirli savaşta 70.000 Kürd insanı öldürüldü. On binlercesi, faili belli cinayetlerle yok edildi. Kürdler ne kazandı? Hiç!!! Memyan Nemir arkadaşımızın yazdığı gibi, PKK 40 yıllık savaşın sonunda bir mahalle bile kurtaramadı... Ama Kürd Halkı'nın en büyük kaybı, köylerinden koparılan Kürdler büyük şehirlere göçünce, dillerini, kültürlerini ve milli duygularını da yittirdiler. Kendi haklarını isteme iradesine ve savaşa karşı soğumuş oldular. Türk Devleti'nin istediği Türkleştirme projesi kontra PKK eliyle, büyük oranda gerçekleşmiş oldu böylece.
4- Yayılmacı, ırkçı ve Kürd düşmanı sömürgeci faşist Türk Devleti, 70' yıllarda Güney'de gelişecek olan en ufak mücadeleye karşı saldırgan açıklamalarda bulunarak, ‘Kuzey Irak bizim kırmızı çizgimizdir'' diyordu. Qandil'e yerleştirdiği Apo'nun kontra cinayet şebekesine önce eylem yaptırıyor, ardından da Güney Kürdistan köylerini ''sınır ötesi'' tezkereler dâhilinde bombalıyordu. Ta ki Güney Kürdistan'da Amerikan askerlerince TC. Askerlerinin başına çuval geçirilmesine kadar saldırılarını artırarak devam etti. Ondan sonra kırmızı çizgiler yavaş yavaş solmaya başladı. Körfez Savaşı'nda bu Apo'cu kontra şebeke, Güney Kürdistan peşmergelerine saldırarak, Saddam'ın yanında yer aldılar. Övgü ve gururla 1000 tane peşmergeyi öldürdüklerini açıklıyorlardı. Tıpkı bugün Suriye'de Esat yanlısı olmaları, Güney'de TC'nin kuklası ve vurucu güçleri olmaları ve Kürdistan bayrağını reddetmeleri gibi. Şu anda, çeşitli bahanelerle Güney'de alan açmaya çalışan bu Kürdistan düşmanı kontra örgüt, TC'nin verdiği plan ve taktiklerle Güney'de olası bir oluşum veya bağımsızlığa karşı savaşacaklardır. Bağımsızlık yanlılarına şiddet uygulama niyetlerini Soreş Baliç arkadaşımızı hunharca katletmeleriyle ortaya koydular. Apo'cu cinayet şebekesinin gözü o kadar dönmüş ki, üç yaşındaki kır çiçeği kızımızı bile katlettiler.
TC kendi kontra cinayet şebekesine gizli olarak verdiği desteği, şimdi açıktan vermek istiyor. Türk Devleti'nin bakanları, Qandil'dekileri sözde topluma kazandırma adı altında Türk kolluk elemanları olarak görevlendireceklerini açıklıyorlar. Alın size sahte barışın meyvesi!!!
Güney Kürdistan Yönetimi’nin, bu açıklamalara rağmen hala hiç bir şey yokmuş gibi tavırlar takınarak, içine düştükleri rehavet uykusundan uyanmayıp, tedbirlerini almamaları, Kürdistan'ın ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Güney Yönetimi, bu tehlikeleri ya göremiyor, ya da görmek istemiyor. Ama sonuçta bunun bedelini hem kendileri hem de tüm Kürdistan Halkı çok ağır bir şekilde ödeyecektir. Umarım Rojava'da yaptıkları hatayı bu kez Güney için tekrar yapmazlar, olanlardan ders çıkarırlar.
25 Ağustos 2014