Terör ne, Terörist kim?
Son dönemlerde yoğun bir şekilde tartışılan ve tartıştırılan Taşeron’un yanı sıra "Terör" kavramıda gündemdedir. Başta siyasi sistemi ve devlet modeliyle, Türkçede kullanılan bazı temel kavramları Batı Avrupa dillerinden ithal edildiğinden, son dönem Osmanlı yöneticileri ile TC kurucuları “Batılılaşmayı” ulaşılması gereken bir hedef olarak önlerine koymuşlardır. Batıdan aldıkları sistem ve kavramlar bu coğrafyanın toplumsal gelişmelerinden üretilmediği için çoğu zaman topluma uymamaktadır. Diğer bir konu ise TC ve taşeronları batıdan aldıkları sistem ve kavramların içini boşaltarak uygulamakta ve/veya topluma empoze etmektedir.
Terör, terörist ve terörizm kelimelerinin tarihi
Terör kelimesi de Taşeron kelimesi gibi Fransız dilinden Türkçeye geçmiştir. Latince “Terror” kelimesinden 1355 yılında Fransızcaya “Terreur” olarak geçen kelimenin anlamı insanı felce uğratan aşırı korku durmunu ifade etmektedir. 1789 Fransız devriminden sonra iktidarlarını yerleştirmek isteyen “Jakobenler" halkın direncini kırmak üzere uyguladıkları politikaları terör olarak adlandırılmıştır. Fransız devriminin iki döneminin tanımlandığı süreçte; Fransa’da uygulanan olağanüstü hal dönemi ilegal ve aşırı baskı politikalarından dolayı terör dönemi olarak adlandırılmıştır. Terör döneminin birincisi 10 ağustos ile 20 eylül 1792 arasında uygulanmıştır. Dönemin temel özelliği, olağanüstü suç mahkemesi olarak kurulan devrim mahkemesi kararlarının itirazsız uygulanmasıdır. İkincisi ise haziran 1793’te Jakoben’lerin (tepeden inmeci) Gironden’leri (ademi merkeziyetçi) yenilgiye uğratmasından sonra 27 temmuz 1794’e kadar süren "Thermidor" dönemidir. İkinci dönemde, bir taraftan Cumhuriyetin uygulamaları yaygınlaşarak tüm Fransa’yı sararken, diğer taraftan “devlet terörü” kavramına kaynaklık ve merkezi yönetimin ademi merkeziyetçilik aleyhine gelişmesi sağlamıştır. Terör döneminde giyotinle idam edilenlerle yargısız infaz edilenlerin sayısının 40 000 dolayında, toplam ölümlerin ise 200000’den fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Fransa tarihini inceleyen Patrice Gueniffey’i terörü “devleti yöneten politik gücün belirlediği hedeflerin halk tarafından kabul edilmesini sağlamak için gerekli korku düzeyini yaratmak üzere uygaladığı starteji” olarak tanımlamış. Ve hükümetin meşruyetini sağlamak için terörü bir yönetim aracı olarak kullandığını göstermiştir. Feodal dönemin idari sistemi yok olurken, onun yerini alan kapitalist sistem kurucu mecliste şiddeti otoritesini tesis etmek üzere esas almış ve iktidarını sürekli kılmak için terörü bir yöntem olarak seçmiştir. Terörü uygulamak için ise kendine sürekli olarak düşmanlar yaratarak onlarla mücadele içinde, kapitlizme has olan ve egemenliğini sözde halktan alan ulus devleti yaratmıştır.
Terör, bireyler üzerinde sosyal anlamda özel bir etki yaratmayı amaçlar. Terör ile yaratılan bu sosyal korku durumu tüm toplum üzerinde uygulanarak totaliter ve diktatoryal sistemler oluştulur.
Bu perspektifte gelişen terörle yönetime karşı olan krallık yanlıları da terörü bir araç olarak kullanınca buna da beyaz terör denmiştir. Bu anlayışın diğer bir ifadesi ise Rus devrimi sırasında Çar yanlılarının Sovyetlere karşı eylemleri de, beyaz terör olarak anılmıştır. Yani terör, uygulayana göre isimlendirilebilen yönetim araçlarından birisidir.
Her ne kadar terör kelimesi 14 yüzyıla ait bir kavram ise de terörizm ve terörist kelimeleri; 1794 yılında Devrim uygulmalarına göre Fransız dilinde üretilmiş kelimelerdir. Tabiki bu kelimelerin kullanımı ve anlamı da süreç içinde değişmiştir. Neticede günümüzde terör; büyük bir tehlike karşısında kişilerin ve/veya bir halkın korkudan bloke olma durumu olarak tanımlanmaktadır.
Avrupa konvansiyonun 10 ocak 2000’de, "bir sivili ya da çatışmalara doğrudan katılmayan bir bireyi yaralama veya öldürmeyi amaçlayan her türlü eylem ile uluslararası bir kurum, bir hükümet ve bir halkı bazı kararlar alması ve/veya uygulamasından vaz geçirmeyi amaçlayan eylemleri terörizm” olarak tanımlamıştır.
Neticede terör, terörist ve terörizm Fransız ve Sovyet Devrimlerinin olduğu ve Dünyanın eski düzeninin yıkıldıgı koşullarda doğmuştur. Kapitalist devletin ürünü olan terör, kapitalizmin gelişmesine paralel olarak biçim değiştererek küreselleşen bir nitelik kazanmıştır. Bu kavramlar 11 eylül 2001 saldırılarından sonra iyice banallaşıtırılarak anlamsızlaştırılmıştır. Artık başta ABD olmak üzere, hükümetler muhalefeti etkisizleştirmek için terörü bahane olarak kullanmakta ve otoriter uygalamalarla iktidarlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Terör konusunun tarihi gelişimini inceledikten sonra Türkiye’ye ilişkin değerlendirmeler daha anlamlı olacaktır.
Türkiye’de devlet terörü
Kapitalizmin gelişimi karşısında güç kaybeden Osmanlı 18’ci yüzyıldan itibaren idari düzeyde reformlarla gücünü koruma yolları aramıştır. Reform çalışmalarında Batıdaki kapitalist gelişmeler örnek alınmış ve ilk reformlar askeri alanda yapılmıştır. Süreç içinde Osmanlı’ya bazı uygulamaları dayatan Batılı kapitalist devletlerden Fransa ayrıcalıklı bir konum elde ederken, fransız dili ve kültürü Osmanlı eliti tarafından batılılaşmanın (gelişmenin) bir kıstası haline gelmiştir. Bu gelişmeler sonucu fransızca tanım ve kavramlar olan terör, terörist ve terörizm türkçeye girmiş ve zaman içinde farklı anlamlar almıştır.
Terör : Fransızca Petit Robert sözlüğünde "Bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku" olarak tanımlanır. Oxford İngilizce Sözlük'te "Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak" olarak tanımlanır. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, "Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş" olarak tanımlanır. 3 ayrı sözlükteki tanımların farklılığı, türkçe terör tanımının içinin boşluğunun ve TC’nin halkı dikkate almadığının başka bir göstergesidir.
Terör kavramına siyasal anlamda ele aldığımızda ise 1908’de Jöntürk iktidarları döneminde terörün bir yönetim tarzı olarak uygulandığını görürüz. Bu dönem Trablusgarb, Balkan savaşları ve 1. Dünya Savaşına denk geldiğinden devletin terör uygulamaları tarihçilerin gözünden kaçmıştır.
1. Dünya Savaşını kaybeden Osmanlı ordusu kendini yeniden var edebilmek için Mustafa Kemal önderliğinde bir mücadele başlatmış ve bu mücadelede Fransa ve Sovyetlerin yardımıyla içerde Aznavur, Çerkes Ethem ve Kömünistleri tasfiye ederken, Kürtleri kısmi yenilgiye uğratırken, diğer taraftan yalnızlaşan işgalcı Yunan ordusunu yenince otoritesini yerleştirmiştir. Mustafa Kemal, yeniden oluşturulan orduya gereken devleti (TC) terör yöntemleriyle kurmuştur. Terör uygulayarak yaratılan TC’nin yaşamını sürdürmesi terör yöntemlerini kullanmayı sürekli ve meşru kılmaktan geçmekteydi. Bundan dolayı devlet terör uyguladığında bunun kanunlara uygun hale getirilmesi ve/veya devletin meşru müdafası olarak takdim edilmesi gerekmekteydi.
Orduyu var etmek için kurulan TC’de ; "her türk asker doğar" ve “ne mutlu türküm diyene” gibi faşist öğretilerle halkı tep tipleştirmeyi amaçlamıştır. Okullarda her gün çocukların beynine kazılan bu öğretiler faşist ve terörist bir uygulama olup 87 yıldan beri uygulanmaktadır. İsmail Beşikçi’nin bu durumu çok doğru bir şekilde tanımladığı gibi : Bu "Her mahalleye bir Karakol yapmak yerine, Karakollar kafaların içine kurulmuştur”. Bundan daha ala terörizm nereden bulunur?
Yukarıda detaylı olarak anlattığımız gibi terör sivilleri hedefleyerek, onları teslim almayı amaçlar. Kürt direniş hareketi geçmişteki bazı eylemler dışında sivillere yönelik eylemlerden kaçınmaktadır. Kürt ulusal hareketi, özellikle son dönemde ağızlara pelesenk edilen terörün gerçek tanımına girmeyen ve ulusal kurtuluş mücadelesi yürütmektedir.
Buna karşın, TC devlet baskısıyla Kürt halkını 87 yıldır terörize etmektedir. Zaten ulusal kurtuluş mücadeleleri çoğu zaman terörizmle eşdeğer görülmesine rağmen, sonradan farklı değerlendirilmiştir. Yoksa İngilizler tarafından terörist olarak ilan edilen Menahem Begin ve İsrail tarafından terörist ilan edilen Yaser Arafat’ın daha sonra Nobel Barış ödülü almalarını açıklamak mümkün olmaz...
Ahmet Alim
[email protected]