TAŞERON REHBERLİK VE DALKAVUKLUK HÜNERİ
Bu yakın zamanda, o günlerin başbakan sıfatını taşıyan, malum şimdi Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlarından, şimdi kendiside yeni hükümet kabinesinde yer alan Yalçın Akdoğan’ın yaptığı bir mülakatta Abdullah Öcalan hakkında şu vurguda bulunmuştu; ‘’…Öcalan süreci çok iyi okuyan birisi, gelişmeleri iyi takip ediyor. Çok doğru tespitlerde bulunuyor,’’ bazında çok övücü atıflarda bulunmuştu. Bunun bir tesadüf olmadığı; bir gerçek. Öcalan’ın kişisel korunma çıkarları, ve devletten aradığı; ‘’…Devletten bir şey istemiyorum, yeter ki; deyin ki; Öcalan işini iyi yapıyor, başka bir şey istemiyorum,’’ bazında ki, kirli telkinleri, devletin sömürgeci elit ve zümrenin çıkarlarıyla örtüşüyor.
Aslında, Öcalan’ın akıllı birisi olmadığı, ama; ondaki psikolojik savunma reflekslerinin had safhada olması vesilesiyle; saf, iyi niyetli, ama cehalet içinde olan adamların ve kitlesi karşısında, takındığı tutum, ki bu; onun erken uyarı refleks sisteminden geliyor, hem onu güçlü bir konuma çıkarıyor, hemde; aynı mekanizmanın farklı refleksleri sonucu kendi içsel korkularına karşı, kendinden uyandırdığı koruma iç güdüsü, onu güçlü olanın gölgesine itekliyor. Başarı gibi dışarıya yansıyan Öcalan profilinin çizdiği program bu.
Bunu "oligarşik yerel TC Devleti’ni" yöneten Küresel Güçler çok iyi biliyor.
Onun bu diyagramı iktidarda bulunan güçlerin hem işine geliyor, hem de iktidar zümresinin bütün katmanlarına –ki buna gazeteciler dahil olmak üzere- bir tür ekonomik imtiyaz sunuyor, (ekonomik imtiyaz sunmayanlarada, kendini entekletüel bazda konuşturtmak isteyen, bir anlamda varlık nedenini öylesi bir simülasyonda gören ki; bunlara baldırı çıplak Kürd okur yazarları olmak üzere) bütün bu çevrelerin uğraşılarının merkezine doğal olarak Öcalan ikonu oturtulmaktadır.
O’da bütün bu karmaşık ilişkilerin hangi bilimsel teknik analizlerle örüldüğüne dair, bilgiden yoksun olduğundan, bunu doğuştan gelen bir tür "dahiliğe" yorumluyor. Bundan dolayı, ikide bir Ergenekoncu Hasan Attila Uğur’a "... Babam hep derdi senin alnında fetih işareti yazıyor. Öğretmenlerim bana böyle devam edersen yakında artık uçarsın; Abdullah, derdiler... Üstelik ben böyle halis bir Kürt’te değilim."
Neyse; biz, kendimizi global eksende bölgeye ve gelişmelere bakış ve yaklaşım tarzına saplanmadan, sadece; "Türkiye" açısından bakılan yörüngede olaylar üzerinde yoğunlaştıralım. Gerçi yerel yörüngede, gelişmelere ve olaylara nasıl bakıldığının, uzun vade de kıymet-ı harbiyesi yoktur.
Onun için tekrar Öcalan’ın konumuna dönersek; durup dururken Öcalan’a dönük, bütün bu övgüler boşuna yapılmıyor. Dolayısıyla yapılan, Öcalan’ın ihanetçi imajı, kitle nezdinde düzeltilmeye çalışılarak, devletin önüne koyduğu, ‘’Yeni Cumhuriyet’’ vizyonu hayata geçirilmektedir.
Üstelik bu vizyon Kürd’lerin kanı dökülerek yapılacağını, bu yakın dönemde, şimdinin emekli Albayı; Ergenekoncu Hasan Attila Uğur’un, Öcalan’la yaptığı sorgu sohbeti, -‘’Ulusal Basın Aydınlık yayın kuruluşları’’ tarafından- inter-net ekranlarına aktarıldığını her kes gördü yahut işitti.
Kaldı ki; bu vizyon yeni değildir; Sakarya’dan Kerkük’e uzanacak bir vizyon olan defalarca Mehmet Ağar’ın, Osman Öcalan’ın sık sık altını çizdiği, ama; Öcalan’ın yerli yerine oturtmaya çalıştığı, Kürd kazanımından ziyade Kürdü bitirmenin projesi olarak hayata uyarlanacaktır.
Öcalan’ın bütün tarihi; fırsatları iyi kollayarak, kılıktan kılığa girip, kendi bireysel yaşantısını Sömürgeci egemen devletlerin kucağında oturarak irdeleyen ve yönelişlerini yine bu devletlerin çıkar hesapları temelinde şekillendirip, ele aldığı; bütün tarihsel belgelerle ortadadır. Kaldı ki; Öcalan kendisi bu ihanet sürecine övgüler dizerek, T.C’nin kendisiyle yaptığı yukarda söz konusu yaptığımız, aynı sorgusunda, devlete nasıl yararlanıp, bizzat PKK’ye karşı yaptığı katliamlarda, binlerce Kürd gencini öldürdüğü, bu amansız ihanette nasıl zorlandığını, görsel videolar ve yazınsal basına sızan belgelerle, her kesin bilgisi dahilindedir.
Demek ki; dün Suriye’de Öcalan neyse, bugün ‘’İmralı’daki’’ Öcalan odur. Bunu Makyavelist siyasal bir anlayışla yaptığını söylemek; vicdanlar bilinçsiz ve saf değilse, bilinçli ve vicdansızca bir çarpıtmadır. Nitekim, bunu kimi devlet gazetecileri ve Apocu (Light Apocu) yazar çizer takımı böyle yansıtmaya çalışıyor olsalar bile, bunların; kirli ve aynı ihanet içinde oldukları ve de kendi bireysel imtiyazlı konumlarının kibir, övgü, kariyer ve gelir kaynağını koruduklarından dolayı yaptıkları da aşikardır. Bu bireysel amaç güdülen tutumun, makyavelizm’le uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.
(Makyavel’i okuyanlar bilir ki; siyasal bağlamda Makyavelizm; insan için sağlıklı bir devlet erkinin ortaya çıkartılmasının; bütün yol ve yöntemin mubah sayıldığıyla ilintili, siyasal bir tez olduğudur.)
Her ne kadar bilinçsiz kitleler makyavelist siyasal temayı anlamıyor olsalar bile, bu vicdansız şer güçlerin amacı, bu kavram kargaşalığı içinde, sanki; Öcalan, Kürdler için büyük işler yapıyor imajı bırakarak, kitlelerin kafasında Öcalan’ın ‘’siyaset’’ yapıyor izlenimini bırakmak istediklerindendir. Oysa; Öcalan, bizzat Hasan Attilla Uğur’a, amacının Türk egemen güçlerin sömürgeci egemenlik çıkarları doğrultusunda, planlarını hayata geçirmek yönünde, olduğunu kendisi çok net ifade etmiştir.
Üstelik; yine aynı Öcalan, göz göre göre her kesin yüzüne bakarak ve her Kürdü alaya alarak, üstelik, kendi elemanlarını bile Halaç pamuğu gibi kullanacağını ve bunlara karşı nefretini kustuğu, ihanet yaptığı ortada olmasına rağmen, bu ihanetine neden tavır geliştirilmemesinin tek bir nedenine işaret ettiğinde, şu noktanın altını net çiziyor; en az kendisi de ve halkın arasına saldığı katiller çetesiyle, dünün Suriye Muhabarat kuruluşlarıyla bugünün Türk devletinin MİT ve istihbarat kuruluşlarının olanaklarıyla, İŞİD gibi vahşet ve katliamların yarattığı korkudan olduğunu, (balık hafızalı değilsek) kabul etmemek için, başka hiçbir neden yoktur.
Hafızanızı biraz zorlayın; İŞİD’in bugün yaptıklarının benzerini dün Öcalan’ın direktifleriyle onlarca katliam yapıldı: ‘’…koruyuculara acımayın çocuklarını, kadınlarını ibret olsun diye öldürün, tavuklarına bile kadar acımayın’’ diye Hogir’lerin, Kör Cemal’lerin, Terzi Cemal’lerin, Şemdin Sakık’ların katiller çetesini, halkın üzerine salanın, Öcalan’dan başka kimse olmadığını, bu kişilerin ‘’…Biz Önderliğin direktiflerini ve çizgisini uyguladık’’ beyanlarıyla ortadadır.
Vicdan, dürüstlük ve onur varsa yine şu yönlü bir hafızanızı zorlayın, Öcalan’ın inter-net’e yansıyan video görüntülerinde bizzat kendisinin kararlarıyla binlerce PKK’lının infaz edildiğini söylerken, her hal bunların öldürülmesi sırasında kendilerine çikolata yedirilerek zehirlendirilmemişlerdir? En az kullanılan yöntemler; İŞİD’in kullandığı yöntemlerden farklı değildir. Tek farkı Apocuların yaptığı infaz ve vahşi işkencelerin belgelerinin İŞİD gibi basına sunulmamış olmasıdır.
Eğer; bu gün Öcalan’ın içinde bulunduğu bu ihanetçi konumunda, başka biri bulunmuş olunsaydı, güç ve korku şemsiyesi altında hizaya girmiş sürü kitleler, Apocu katil çeteler, Light Apocular, o insanları diri diri ateşin üzerinde kızartarak, kül edip, ‘’ihanete bulaşmasınlar’’ diye, muska yapıp çocuklarına takardılar.
Demek ki burada yürekler susmuş, vicdanlar donmuş, insanlık ölmüştür. İnsanlığın öldüğü yerde dürüstlükten dem vurup, ‘’aydın’’ olmaktan ahkam kesmenin de, insan olarak kendine biçim vermenin de, hiçbir kiymet-i harbiyesi de yoktur.
Ne yazık ki; bugün binlerce insan ister PKK geleneğinden gelmiş olsun veya ister başka örgüt geleneklerinden olsun, ölü toprağına başını sokmuş, ezilen halk kitlerinin cehaletine, acılarına, çaresizliklerine, fedakarlıklarına sahip çıkmanın namuslu dürüst tavrını gösteremediklerinden dolayı, Öcalan’ın bu ihanetine tavır koyup, sağlıklı bir siyasal duruşu ortaya çıkaramamaktadırlar.
Kim ne derse desin; tarih, bu körlüğün bedelini bu kesimlere ve bu kesimlerin yeni kuşağına çok acı şekilde bir gelecek sunacaktır. Eğer; yaşanan kaos sağlıklı siyasal bir duruşu ortaya çıkarıp, kötülükler dengelenmezse ve bu kötülüklere geri adım attırılmazsa, bu bataklık, bu suskunluk toplumun her kesiminden çevrenin mezarı olacaktır, ve bu da Kürd’ün kendi toplumsal ve bireysel tükenişinin sonu olacaktır.
30 Yıllık kirli savaşın mimariyesinin hareket ettiği nokta gerek Öcalan’ın ağzından beyan edilmiş olsun ve gerekse diğer devlet yetkililerinin ağzından beyan edilsin; bütün bu kirli icraata yol açan bu kirli devlet aklı ve bu kirli devletin sürekliliğini, sömürgeci elit zümre için, garanti altına almaktır.
Her gün beyan edilen ve ortaya atılan ‘’yeni’’ stratejik vizyonlar, halkların kaderlerine farklı yöntem ve farklı ‘’siyasal’’ yönelişlerle, yeni provokasyonların ve komploların dayatılmasıdır.
Ve bundan olacak ki; Öcalan arkasında Türk Devletinin bütün gücünü ve onayını garantileyerek ve bunlardan (Nasıl ki; dün Suriye Devletinin gücünden) almış olduğu kuvvet ve cesaretle, HDP yöneticileriyle yaptığı görüşmelerde, olası yönelişlerinin sinyalini çok açık ve hiçbir muğlaklığa meal vermeden tavrını ortaya koymaktadır.
23 Eylül 2014