Sömürgecilerimizin Lobisi: Irak Çalışma Grubu
Merakla beklenen Beker-Hamilton Raporu, deyim yerindeyse düşük bir doğum oldu. Sorunların çözümü için ileri sürdükleri önerilerinde yeni bir şey yok. Dile getirilenler aslında sömürgecilerimizin dünden bugüne söylediklerinin bir tekrarı. Beker-Hamilton Raporu, ABD’nin resmi görüşü değil, bu nedenle paniğe mahal yok. Sadece bir eğilim. Bunun gibi ortalıkta bir çok eğilim var. Önümüzdeki süreçte Bush iktidarı hangi eğilime yönelir ortaya çıkar. Fakat burada rapora ilişkin şu denilebilir. Rapor Ortadoğu ve Irak gerçekliğinden çok uzak. Raporu yazanlar, diktatör hayranları, darbe heveslileridir. Türk, Arap ve Fars sömürgecilerin sözcüleri gibidirler. Türk, Arap ve Fars lobisi görevini görmüşlerdir. Kürdlerin dışında herkesle görüşen rapor hazırlayıcıları görüştüklerinden bu rapora karşılık ne koparmışlar sorusu insanın aklına gelmektedir. Akla gelme bir yana basına yansıdığına göre Beker’in Suudilerin kapısında maaşlı olduğudur. Türk ve İran’ın buna ek bir ödeme yapmadıklarıını kim iddia edebilir. Rapora sindirilen öneriler, Irak ve Kürdistan halkının çıkarlarından öte sömürgecilerimizin çıkarını gözetiği açık. Halkın %80’ni gibi ezici bir çoğunlukla kabul edilen Irak Anayasasının iptali istenmektedir. Irak ve Güney Kürdistan halkının iradesiyle kabul edilmiş Anayasayı görmemezlikten gelmektedir. Sünni azınlığın istemleri baz alınarak yeni bir Anayasanın hazırlanması önerilmektedir. Anayasa hükmü olan Irak’ın Federal yapısının iptalini, katı merkezi, uniter bir devlet öngörmektedir. Sadece bu tavırlarıyla bile halkın iradesine saygısızlıklarını beyan etmişlerdir.Kerkük başta olmak üzere işgal altındaki Kürdistan topraklarının %30 sorununu çözecek olan anayasanın öngördüğü 140. madde gereği 2007 yılında yapılması düşünülen referandumun ipıali, dahası bu sorunu uluslararası bir komisyona havale edilerek Kürdistan’a katılımını ortadan kaldırılması düşünülmektedir. Peşmerge güçleri dağıtılması ve Irak ordusu içinde yer alması önerilmektedir. Anayasa gereği federe hükümetlerin petrol işletme, üstündeki tasaruf hakkı ellerinde alınmakta merkezi hükümetin tasarufuna bırakmayı öngörmektedir. Bunlar ve buna benzer yaklaşımlarla Beker-Hamilton paşalar sömürgecilerimizin istemini dikte etmişlerdir. Beker-Hamilton paşaların hazırladığı rapor 1925 yılında Londra’da hazırlanan Irak Anayasasını hatırlatmaktadır. Bu raporun 1925 Irak Anayasası’ndan bir farkı yoktur. Her ikisinde de Kürd millet egemenliği gaspı vardır. Her ikisinde de Sünni azınlığa iktidar öngörülmüştür. İşin tuhaf tarafı dün olduğu gibi bugünde Kürd millet egemenliği gaspını öngören bu yaklaşımların dünya ve özeliklede sömürgecilerimizin sağ ve solu tarafından ortak savunuluyor olmasıdır. İster sağ, ister sol olsun sömürgecilerimizin KUKM arkasında yabancı parmak keşfetme çabalarına karşın Batılı ve Doğulu emperyalist gücler ve sollarının, Kürdistan sorununa karşı tutumları dün neyse bugünde aynı olmasıdır. İngiltere tarafından zora dayalı Irak’ta 80 yıldır Sünni azınlık tarafından Kürd ve Şiilere karşı katliam ve soykırım uyguladı. Irak işgalı ile Saddam diktatörlüğüne son verildi. Demokratik seçimler yapıldı. Anayasa hazırlandı ve Irak denilen coğrafyada yaşayan halkın %80’ninin onayı ile kabul edildi. Bu Anayasaya göre Irak’ta Federasyon kabul gördü. Ve bu süreç başladı. Şimdi birileri kalkıyor diyor ki, “Yok efendim bu olmadı sil baştan yapalım. Uniter sistemi yeniden getirelim. Federasyonu boşa çıkaralım. Merkezi uniter bir devlet kuralım. Eski Baascıları af edelim ve kamu yönetiminde etkin kılalım.” Şimdi bu oldu mu? Beker-Hamilton paşalar istedi diye bu olacak bir şey mi?Beker-Hamilton paşalar, bunu nasıl ve kimlerle yapacaklarını hiç düşünmüşler mi? Gerçi Türkiye, İran ve Suriye’yi bu işe memur tayin etmişlerdir. Fakat bunun Kürdler ve Şiiler tarafından kabul edileceğini nasıl hükmetmişler bunu anlamak zor. Bu soğuk savaş dinazorları kendilerini ne sanıyorlar? Biz istiyoruz demekle herkes bunu istemeli mantıksızlığı bir yana kimin bunu yapma mecburiyeti var diye hiç düşündüler mi? Anlaşılan bu haddini bilmezler, herkesin bu paçavralara boyun eğeceklerini sanmışlar. Avuçlarını yalarlar.Baker-Hamilton paşalar, 21. Yüzyıl ABD politıkasından habersizlermiş gibi bir izlenim yaratmışlar. Kendilerini 1950-1990’da yaşadıklarını sanıyorlar. Ogünden bugüne çok şeyin değiştiğini göremiyorlar. Belki de görmek istemiyorlar. Eğer görmek isteselerdi, en geç 2008’de ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesini, güvenliğin Irak ordusu ve polisine devrini ve merkezi ordunun eğitimi için bir kısım ABD askerinin bırakılması önerilmezdi. Bunlar bile Beker-Hamilton paşaların ABD’nin GOP ve Irak gerçekliğinden bihaber olduğunu gösteriyor. Hiç düşünülmüyor. ABD, Irak’ı niye işgal etti? Peki ABD, şunun için mi Irak’ı işgal etti? “Saddam’ı devirdik, iyilik yaptık, size bir de demokrasi dersi verelim, işimiz bitti, haydi bize eyvellah.” Denilen bu mudur? Anlaşılan Beker-Hamilton paşalar meseleye böyle bakıyor. Peki 21. Yüzyılın ABD projesine ne oldu? Irak ordusunun reorganize edilmesi ve güçlendirilmesinden bahsediliyor. İstikrarsızlığa son verilmesi, güvenliğin sağlanması isteniliyor. Irak’ta kendini Irak devlet ve ülkesine karşı sorumlu tutan bir ordu mu var? Olmadığını bilmezler mi bu dinazorlar? Irak’ta varolan Şii ve Sünni milislerdir. Bunların Irak’tan ziyade bağlı oldukları partilerin çıkarını korudukları ve iç çatışma ve savaşın tarafı olduklarını bilmezler mi? Eğer bilmiyorlarsa sözkonusu raporu hangi verilere göre kaleme aldılar? Yok biliyorlarsa Şii ve Sünni milisleri nasıl uzlaştıracaklar? Ellerinde bizim bilmediğimiz bir sihirli förmül mü var? Şii ve Sünniler hergün birbirlerinden onlarca insan öldürüyor. Birbirlerini yok etmek için kıyasıya savaşıyorlar ve bunlar ordu dedikleri nemenem yapının içindeki Şii ve Sünni gruplar oluyor.Şimdi bunları nasıl milli bir orduya dünüştürebilecekler? Mümkün mü? Bu biraz zor. Zor çünkü ortada Irak ordusu yok. Varolan silahlı güçler mezhep gruplarının vurucu güçleri konumunda. Bunları aşıp milli bir ordu oluşturma beklentisi boşuna zaman kaydı olacağı kesin. Bugünden sonra Şii ve Sünni mezhep grupları arasında birlik sağlanılması çok zor. Beker ve Hamilton bunları bilmezler mi? Bilirde bunu öneriyorlarsa bunlar kafayı mı yemiş desek yanlış olmaz, ama mesele başka. İnsan başkasının kapısında maaşlı olunca efendisinin çıkarını elbete savunmak zorunda.Beker-Hamilton Paşalar, “Irak’ın üçe bölünmesi”nede karşı çıkıyorlar. Raporlarında, "Irak liderleri her fırsata ülkelerinin bölünmesini istemediklerini söylüyor. Ama önde gelen Kürd ve Şii liderlerin, ulusal uzlaşma hedefine pek de bağlı olmadıklarını gördük.. Kürdistan Bölge Hükümeti Başkanı Mesut Barzani'nin, Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde Irak bayraklarının indirilip Kürd bayraklarının çekilmesi için talimat verdiği” denildikten sonra devamla Irak'ı, gevşek bir merkezi kontrole bağlı üç yarı-özerk bölgeye ayırmanın maliyeti çok yüksek olacaktır” denilmektedir.Beker-Hamilton paşalar, bugünden sonra birleşik bir Irak’ın hayal olduğunu göremiyorlar. Ve hiç kimse kendini buna adamıyor. Ama gel gör ki, Beker-Hamilton paşalar alışkanlıktan olsa gerek Saddam’ı arar duruyorlar. Uniter bir Irak hayalini kuruyorlar. Onlar, hayal alemlerinde yaşıyorlar. Ama Irak gerçekliği ile karşılaşmak istemiyorlar. Hiç önemli değil. Dünya onlara rağmen dönüyor. Önerilerinden birisi ABD’nin Irak’a komşu olan ülkelerle ilişkilerin sıcak tutmasını, “İran ve Suriye ile doğrudan temas” önerilmektedir. Türkiye ve bazı Arap ülkelerinide katarak “uluslararası konferans” önerilmektedir. Bu 1990’lı yılların politıkasına dönüş anlamına geliyor. Burada bir kaç soru sormak gerekiyor. Irak niye işgal edildi? Suriye ve İran hakkında bunca söylenenler ne anlama geliyor? Çuval ve benzeri olayların sebebi neydi? Hani yeni bir Ortadoğu yarattılacaktı? Bunlara ne oldu? Demek gerekmiyor mu?Gerçi bu konu da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Amerikan The Washington Post gazetesine verdiği demeçte, "Irak'ta barış pahasına Lübnan'ın egemenliğini Suriye'ye satmak ya da İran'ın nükleer silah elde etmesine izin vermek" istemediklerini demekle şu an ki, ABD politıkasını ortaya koydu. Bu Rice’nin Beker-Hamilton raporunda önerilen bu yönlü önerileri reddettiği anlamına gelmektedir.Beker-Hamilton raporunda öngörülen önerilerde Kürd milletine reva görülen mevcut statükonun devamıdır. Bu nedenle Irak Dışişleri Bakanı Kürd Xoşyar Zebari, Financial Times, gazetesine verdiği demeçte, “Bizim kendi görüşümüz var, uluslararası konferans konusunda endişeliyiz, çünkü bu aşamayı geçtik” diyerek restini çekti. Bu tepkiyi beklemiş olacaklar ki, Beker-Hamilton paşalar, elerinde Fars ve Türk sopasını eksik etmiyorlar.Ne demek? “Türkiye, kendi iç istikrarına tehdit olarak gördüğü Kürt milliyetçiliğinin önünü kesmeye çalışıyor.” Bunu anladıkta, peki raporu yazanlar ne yapmak istiyor? Raporu yazanlara göre Kürdler, kazanılmış tüm kazanımlarından vazgeçmesi gerekiyor. Ve devam ediyorlar. "Türkiye Kürdistan'ın bağımsızlık ilan etmesini engellemek için Kuzey Irak'a, İran da güney bölgelerinde istikrarı sağlamak ve belki de petrol alanlarının kontrolünü elde edebilmek için bu ülkeye asker gönderebilir'' diyorlar. Kürd ve Şiilere Türk ve İran sopasını gösteriyorlar. Aslında sopanın gösterildiği adres ABD’nin kendisidir. Bunu bile anlamayacak kadar geri zekalığa oynuyorlar. Daha öteye giderek Iral’taki terrör olaylarının arkasındaki, “Irak'ın sınırında büyük bir Sünni Müslüman ülke olarak Türkiye, Irak'taki ulusal uzlaşma sürecini destekleyen bir partner olabilir” denilerek teröristlere teslim olunması istenmektedir. Bununla ABD karşısında duran Tük, Fars, Saddan artıkları ve El-Kaidecilerin elini güçlendiriyorlar. Daha dün İstanbul’da Iraklı teröristlere ev sahipliği yapan bir Türkiye’yi “patner” görmek ne demek oluyor? Bu ne biçim kafa? Bu kafa İran Şahlarını, Saddamları, askeri darbeleri patner sayan kafadır. Kürd milletini jenositlerden geçiren sömürgecilerimize her türlü desteği veren kafadır.Bu kafa yapısının hazırladığı rapor elbeteki Kürd millet karşıtı bir rapor olacaktı. Rapor, Kürdler tarafından kazanılmış tüm haklarını geri alınmasını öngörecekti. Ki öyle de oldu. Raporda önerilenlerin esas sahiplari sömürgecilerimiz oluyor. Beker-Hamilton paşalarda onların istemini dayatıyor. Bilindiği gibi daha önce de Kürd önderliği bu anlayışı “kabul edilemez” diye karşı çıkmıştı. Bu nedenle Beker-Hamilton raporuda Kürdler nezdinde kabul görmedi.Kabul görülmeside mümkün değildir. Kürd önderliği, bu konu da gereken tavrını ortaya koydu. ABD Başkanı Bush’ta bu konu da gerek Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, gerek Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani ile yaptığı telefon konuşmalarında Kürdlerin kazanılmış haklarının korunacağı konusunda güvence verdi. Bu yeterli midir? Hayır! Bush’un söyledikleri önemlidir, ama yeterli değildir. Çünkü Kürd millet hakları kazanılmış haklarla sınırlı değildir. Kerkük başta olmak üzere işgal altındaki Kürdistan topraklarının özgür Kürdistan’a bağlanması sorunu çözülmüş değildir. Kürdistan’ın bağımsızlık sorunu acil bir meseledir. Bugüne kadar Güney Kürd önderliği bağımsızlık konusunda çok temkinli davranmıştır. Bunun esas nedeni başta Kerkük olmak üzere özgür Kürdistan dışında kalan Kürd bölgelerinin durumudur. Bu bölgeler özgür Kürdistan’a katılmadığı müddetçe bağımsızlığın ilanı doğru görmemektedirler. Doğru olanda budur. Kerkük sorununun çözülmesi 2007 yılının sonunda düşünülen referandumun kazasız belasız yapılmasına bağlıdır. Bu konu da ısrar etmek ve ABD’den garanti almak hayati bir meseledir. ABD’nin bu konudaki tavrı çok önemlidir.Bunlar bileşik bir Irak’tan ısrar etmekle halolacak meseleler değildir. Ama Bush, hala birleşik bir Irak’tan bahsediyor. Bush, Amerikan Fox News televizyonuna verdiği demecinde, "Irak'ta 3 özerk bölge Sünni-Şii radikalleri rekabete sokar, Kürtler de Türkiye için sorun yaratır... Ancak ülkeyi bölmek ve 'üç özerk bölge olacak' demek; hem Sünnileri, Sünni ülkeleri, Sünni radikalleri Şii radikallerle bir yarışma içine sokar hem de Kürtler, Türkiye ve Suriye için sorun yaratır. Bu da, şimdikinden daha büyük bir karışıklığın çıkması anlamına gelir... Başbakan El Maliki de aynı şekilde düşünüyor" dedi.Bush’un dahası ABD’nin bunu aşması gerekiyor. Bugünden sonra birleşik bir Irak’ın mümkün olmayacağı gerçegini görmesi gerekiyor. Kürd milletinin istemlerini işitmesi ve bu konu da yol açıcı bir rol oynaması gerekiyor. Türkiye, İran ve Suriye ne der hasabıyla bunlar yapılmadığı sürece sorunların aşılması mümkün değildir.17 Aralık 2006