"Payina Düşeni Yapmak"!
«Payina Düşeni Yapmak»!
(Bir Kizilderili Efsanesi)
Mehmet Müfit
Cezayir asilli fransiz olan Pierre Rabih’i okursaniz, onun sikça bahsettiği mükemmel «Colibri» adli bir «Amerindienne» Kizilderili efsanesine mutlaka rastlarsiniz. İlgili herkes için son derece öğretici olan bu efsanenin kahramani olan küçücük Colibri kuşunu anlatan Pierre Rabih, ayni isimle 2006 yilinda Fransa’da gittikçe yayilarak mevcut sisteme karşi örgütlenen bir hareket kurmuştur.
Bu efsaneye göre, bir gün ormanda oldukça büyük bir yangin çikiyor. Bütün hayvanlar çaresizlik içinde büyük bir korku ve dehsetle ne yapacaklarini bilmeksizin yangini seyretmektedirler. Tam bir moral bozukluğuyla takatsiz ve biçare konumdaylarken yalnizca Colibri kuşu, son derece aktif bir hareketlilik içinde minnacik gagasiyla bir-iki damla su taşiyarak ateşin üzerine söndürmek için atiyor. Ve bu icraatini yorulmadan hizla tekrarlayarak sürdürüyor. Colibri’nin bu umutsuz ve sonuç alinamayacak hareketliliği karşisinda son derece rahatsizlik duyan «Tatou» (Amerika kitasinda yaşayan bir hayvan), ona dönerek «Colibri! Deli misin? Bir kaç damla suyla sen bu ateşi söndüremezsin!» Colibri, Tatou’nun gözlerine bakarak ona diyor ki, «Ben de bunu çok iyi biliyorum, ama ben payima düşeni yapiyorum».
Son derece yerinde ve öğreticiliği bakimindan mükemmel olan bu efsane, Kürdistan’in mevcut gidişatindan rahatsiz olan, vijdanlari «çaresizlik» içinde sürekli sizlayan vatanseverler için yazmak istedim. Pierre Rabih, bu efsaneyle duyarli olan her insanin bir enerjiyi temsil ettiğini anlatmak istemektedir. Sürekli yakinma yerine her duyarli olan kişinin kendi payina düşeni yapmasi gerektiğini vurgular.
Şayet «bilinç sosyolojisi» yapmaya çalişirsak, insanlardaki enerjinin sahip olunan bilinç ve etik değerlerle bir bağlantisinin olduğunu söylemek mümkündür. Bilinç ve etik, sahip olunan enerjiyle ayni çizgide buluşmasi ve bir bütünlüğü oluşturmasi gerekiyor. Siyasi derinliğe ulaşabilmek ancak bu yolla sağlanmiş olunur. Bu bağlamda, hangi enerjinin temsil edildiği sorulabilir; şayet söz konusu olan Kürdistan ulusal kurtuluş hareketiyse, doğal olarak «Bağimsizlik» enerjisiyle ilgilidir bizim ifade etmek istediğimiz ve bağimsizlikçilar bu enerjiyi temsil ediyorlar. Uzun yillardir kronikleşmiş yakinmalar ve hiç bir yere götürmeyen, çoğu zaman muhtevasi ve derinliği bakimindan belli bir içerikten yoksun olan «kuru» eleştiriler yerine artik «payina düşeni yapmanin» esas olduğu bilince çikarilmalidir. Bununla anlatilmak istenen eleştirinin yapilmamasi değildir, aksine eleştiri gereklidir ve o olmadan ilerleme sağlamak mümkün değildir. Bizim kastettiğimiz «ruhsuz», düşüncede ve pratik arayişta siçrama yaratmayan «kisirlaşmiş» verimsiz eleştirilerdir. Pierre Rabih’in aktardiği «Colibri» efsanesi eleştiriden pratiğe geçişin bir çikiş anindan, sistemi değiştirmek için «Değişim için İşbirliği» hareketine dönüşmüştür.
Kürdistan’da düşüncede, siyasette ve örgütlülükte yeni bir alternatifin oluşturulmasi ve yaşatilmasi, sahip olunan bağimsizlikçilarin enerjisinin «kendi payina düşeni yapma» bilinci ve yeni bir siyasi etiğin oluşturulmasiyla olacaktir. Bağimsizlik geleneğine yeni bir içeriğin kazandirilmasi böylece sağlanmiş olunacaktir. Burada herkes kendi sorumluluğuyla karşi karşiya bulunmaktadir. Ne var ki, sorunun kişisel boyutu olmakla birlikte hadise esasen kollektiftir. Enerjinin kollektif boyutu «yakalanamadiği» için eleştiriler örgütlülüğe dönüştürülememiştir.
Bilindiği gibi, bagimsizlik mücadelesi ciddi boyutlarda bir düzensizlik içinde dağiniklik yaşamaktadir. Yeniden bir düzene sokulmasinin şarti yeniden örgütlenmektir. Ulusal kurtuluş hareketinin doğal düzeni bağimsizlikçi hareketin ciddi bir örgütlülüğe kavuşmasiyla mümkündür. Hepimizin bildiği gibi, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi, olağan üstü bir dönem ve süreç yaşiyor; bu dönemi belirleyen iki başta gelen olgu söz konusudur, birincisi, milli iradenein düşmanin eline geçmiş olmasidir. Ikincisi ise, bağimsizlikçilarin örgütsüzlüğü oluşturuyor. Millet ve ülke olma esaslari üzerinden yaratilacak örgütlü siyasi bir alternatif, süreç içinde milli iradenin aslina dönmesinin de yolunu açacaktir.
Ne var ki, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi tarihinde en olumsuz olan yan, siyasette ve örgütlülükte bir devamliliğin sağlanamamiş olmasidir. Türkler, söz konusu meselede olasi bir devamliliği engellemek için özel bir çaba içinde olmuşlardir. Bunu tespit etmek ve bilince çikarmak, sadece tarihi tecrübe edinmek için değil ayni zamanda nesiller arasi kopmaz bir bağin kurulmasini sağlamak için son derece önemlidir. Bir takim Kürtler de buna subjektif ve objektif olarak bilinçsizce «destek» sunmuşlardir. Hadiseyi idrak etmeyen, düşmanini tanimayan bir takim apolitik kişiler, kendilerinden önce mücadeleye atilmiş olanlari «dinazor» yada «müzelik» olarak görüyorlar! Büyük askeri stratejisti Çin düşünürü Sun Tzu, «kendinin yapmak istemediğini düşmanina yaptir» der. Türk devleti, Kürdistan’da siyasi nesiller arasinda bir kopukluk yaratmak, güvensizlik ve itibarsizlik oluşturmak istemesi icraatlarinin en iyisini yine Kürtlere yaptirmasinin görülmesi bu bakima oldukça önemlidir. Birileri, Kürdistan bağimsizlik hareketinin milli sembolleri haline gelen ulusal şahsiyetlerin itibarsizlaştirilmasi için uğraş verir, bir diğerleri ise, belli bir birikime sahip olan günümüzün bağimsizlikçi kadrolarini hedef tahtasina koyarak, ister kasitli yada ister bilinçsizce olsun, Türk devletinin yapmak istediğini yaparak olumsuz rol oynarlar.
Daha önceleride ifade etmeye çalişmiştim; siyasi miras özgürlük okuludur, nesilden nesile zenginleştirilerek aktarilmasi şarttir. Milli hafizanin bu yolla, zenginleştirilerek güçlendirildiğini bilmek oldukça önemlidir. Bu bakima, milli hafizanin taşiyicilari, koruyuculari ve zenginleştiricileri olan aydinlari korumak, onlara değer vermek ve saygi göstermek esastir. Unutmamak gerekiyor ki, Kürt milletinin siyasi taleplerini anlama ve anlatim kapasitesine sahip olan geleceğin dirijanlari örgütlü siyasi mücadele içinde yer alan bu aydinlarimizin kollektivitesi içinden çikacaklardir. 28.04.2014
Mehmet Müfit