Ana içeriğe atla

KÜRDISTAN PARÇALARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER NASIL OLMALIDIR?

Her ne kadar Kürd-Kürdistan’ın tekliği tartişılmazsada yüzyıllardır süren bölünmüşlük gerçekliği doğal olarak her dört parça için ortak ve tek bir ulusal politıka ortaya çıkarılmasına bir çok engel oluşturmaktadır. Bu raelite ışığında yükselen Güney ve Kürdistan’ın diğer parçaları arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiği meselesi bir aciliyet arzetmektedir. Kürd milletinin geleceği için Kürd siyasal önderliğin açığa kavuşturması gereken en önemli meselenin bu olduğuna inaniyorum.Güney Kürd önderliği, devletleşmek istiyor. Bunun için zemin yokluyor. Daha hala ulaşmaları gereken mevziler var. Bunların başında Kerkük olmak üzere daha hala özgürleşmeyen Kürdistan’ın diğer alanları var. Bu alanların özgür Kürdistan’a bağlama çabaları var. Güney Kürd önderliğin en büyük meselesi şu an budur. Güney halklımız 15 Aralık 2005 tarihinde büyük bir çoşkuyla sandık başına gitti. İradesini ortya koydu. Önderliğinin arkasında olduğunu beyan etti. Resmi olmayan açıklamalara bakılırsa „Kürdistan ittifak“ listesi büyük bir başarıya imza attı. Ali Bapir önderliğindeki „Kürdistan İslam Birliği” ve PKK’nin uzantısı PÇDK, misyonlarına uygun olarak Kürd millet çıkarlarına karşı düşmanın tam da istediği bir politika ile Kürd oylarını bölerek ihanetlerini bir kez daha ortaya koydular. Her zaman yaptıkarı bir iştir.Fakat işin tuhaf tarafı daha hala “PKK duyarlılığı”nı seslendiren bilinçi kırık siyasetçilerimiz var. Bunca olup bittenden sonra daha hala “PKK´nin duyarlı davranışı”nı seslendirenlerin varolduğu Kürd politik ortamında sıradan halkın PKK´ye destek vermesini normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum. Bu desteğin sürmesinde “PKK duyarlılığı”nı diline dolayan siyasetcilerimizin önemli katkı payinın olduğunu görmek insanı korkunç derecede rahatsız edsede varolan bir gerçekliğimiz..Daha hala Türk egemenlik sisteminin “Kürtçü”sünü Kürd tarafi olarak inatla sürdüren bilinçi kırık siyasetcilerimiz var oldukça düşmana bile gerek olmadığı bir başka gerçekliğimiz.Neymiş efendim yanılmışmışız. Niyeymiş o? Hani PKK Güneylilere saldıracakmış demişizde “PKK’nin duyarlı davranışı” buna meydan vermemişmiş. Aman Allahım! Bu ne PKK sevdası? Be adam PKK’nin efendisi tüm çırpınmasına rağman tükürdüğünü yaladı. Efendinin saldıramadığı Güney’e efendinin gölgesinin saldırması bir kere mümkün mü? Bu bilinçi kırık aydınlarımız hangi dünyada yaşıyorlar? Ortadoğu siyasal coğrafyasında yaşamadıkları kesin. Neyse konuyu fazla dağıtmadan esas meseleye gelelim. Süreç Kürdlerin bölünme dönemi değildir. Kürd millet birliğini sağlama dönemidir. Kürd önderliğin bu konu da bir ulusal politıkası olması lazım. Herkesin buna uyma mecburiyeti gerekir. Garabaldi’nin İtalya’da, Kaiser Willhelm’in Almanya’da izledikleri birlik politikasının gereklerini yapmak hayati bir meseledir. Bu politıkaya karşı duranların düşman safında görülmesi ve ona uygun bir muameleye tabi kılınması Kürd millet çıkarınadır. Demokrasi adına bu düşman mihraklara karşı sessiz kalınmamalıdır.Mücadele bitmedi, yeni başladı. Kürdler bu seçimle ayakları daha da yere basan bir güçle varolan sorunlarını ulusal birlik temelinde çözmeye çalışacaklar.Güney Kürd önderliğin önünde zorlu görevler var. Saddam yönetimi döneminde yerlerinde edilen Kürdlerin eski yerlerine dönme problemini bu dönem kesinlikle çözmeleri gerekir. Kerkük başta olmak üzere işgal altında olan diğer Kürd yerleşim alanlarının özgür Kürdistan’a katılması gerekir. Kürdistan’ın sınırlarının kesinlikle belirlenmesi lazım. Güney Kürd önderliğin devletleşmeye adım adım ilerlerken ilk etapta yapması gerekenler bunlar.Kürdlerin devletleşmesi için başka sorunları yok mudur? Hemde nasıl!Alt yapı sorunları, polis ve ordu inşasının tamamlanması, ağır silahlara sahip olunması ve herşeyden önemlisi iki yönetimin birleştirilmesi vs. olarak sıralanabilinir. Dahası dünya ve bölge dengelerinin Kürdlerin lehinde bir gelişim seyri izlemesi gerekir. Ortadaki verilere bakıldığında eksi ve artıların atbaşı seyretiğini söyleyebiliriz. 2006-2007 yılları Kürdlerin kader yıllarıdır. Bir bütün olarak Kürdlerin bu dönemi çok iyi değerlendirmesi gerekir. Bu da Kürd milli çıkarlarına uygun ulusal bir politıkaya sahip olmayı gerektirir. Parçalar arasında böylesine bir politıkanın yokluğu en büyük açmazımızdır. Bu bir yana parçalar arasında çıkar çatışmaların boy verdiği gelişmeler var. Bunu kabullenmek zor olsa da realitemiz budur. Bunu aşmak herkesten çok Güney önderliğine büyük sorumluluklar düşmektedir. Fakat Güney önderliği bu konu da hiçte doğru bir politıkaya sahip olduğu söylenemez. En aşağı söyledikleriyle bu gerçeklik ortadadır.Güney Kürd önderliğin bölge sömürgecı devletlere yönelik mevcut uzlaşmacı tavrın taktik gereği olduğuna kendimizi ikna edelim mi? Bir arkadaşın deyimiyle verilen mesajların onları oyalamak için önlerine atılan birer kemik olduğuna inanalım mı? Bu biraz saflık olmaz mı?Bence Güney Kürd önderliğin şuna dikkat etmesi gerekir. Her ağızlarını açtıklarında şu Türk denilen ucubelere paye biçmemeliler. Güney Kürd önderliği bunu yaptıkça bu herifler kendini bir şey sanıyorlar. Ondan sonra da başımıza kalkıyorlar ve çekilmez oluyorlar. Bu nedenle Güney Kürd önderliği, Türkler için söyleceği her sözü önceden tartmalı ve ondan sonra söylemelidirler.Dahası şu an dünya dengelerine bakıldığında Türk denilen mahluklara Güney Kürd önderliği tarafından bu kadar paye biçilmesini anlamış değilim. Bu mahluklar bunu ne hak ediyor, ne de bu politıkadan kazanılacak bir kazanç var. Kürd milletinin Türk mahluklarına değil, onların Kürd milletine muhtaç oldukları görülmelidir. Yükselen Kürd gücünün farkına varılmalıdır. Yunanlı bir gazetecinin dediği gibi „Kürdistan petrol cumhurriyeti doğuyor.“ Kürd milletine en aşağı petrol kadar güc katacak olan su’yumuzun etkiside düşünülürse Türk mahluklarına bundan sonra kapımızda temizlik işçiliği düşer.Bu bir realite. Kürd siyasal önderliği bu realiteyi görmeli. Buna uygun davranmalı. Dahası var. Soğuk savaş dönemi çoktan bitti. Dünya dengelerinde Türk’ün sözünün pak para etmediği biliniyor. Peki bunlar bilinmesine rağmen Güney Kürd önderliği ne yapıyor? Türk mahluklarının hiçte haketmediği bir paye ile ödüllendiriyor. Güney Kürd önderliği ve TC devlet yetkililerinin karşılıklı verdikleri mesajlar var. Orta da bu measajların gereklerinin yapıldığı gerçeğı var. Dünden bugüne yaşananlar var. Peki tüm bunlardan sonra Kuzey Kürdleri bundan ders çıkarmayacaklar mı? „Hassas dönem“ deyip Kuzey yine Güneyin çıkarlarına kurban edilmesine göz mü yumulmalı? Birileri bunu grupsal ve bireysel çıkarları gereğı es geçebilir, ama kendilerini Kuzeyin kurtuluşu için var olduğunu söyleyen politik güçler ve aydınlar her ne anlama geliyorsa „hassas dönem“ adına buna seyirci kalmalı mı? Bence hayır!Yanlış gördüğümüzü seslendirmeye devam edeceğiz. Gördüğümüz yanlışlara kaşrı eleştirilerimizi sürdüreceğiz. „Gücün her şeyi yönlendirdiği ve her şeye hakim olduğu bir ortamda övgü dizmenin riski yoktur, üstelik mükafati vardir.“ (Goran Koçgiri). Kürd milletinin çıkarı gereği biz bu politıkanın vereni olmayacağız. Ha sessimiz nereye kadar işitilir, bu ayrı bir meseledir. Yalnız hiçkimse rant elde etmek adına Güney Kürd önderliğin gözüne girmek için söylediklerimiz doğruları Güney Kürd önderliğini yıpratığımız gibi bir niyetimizin olduğuna hükmetmesin. Bu bedbahtlığa düşmesin. Bunun vabali büyüktür, günahtır.Güney Kürd önderliğine karşı tutumumuz açık ve nettir. Dünden bugüne değişen bir şey yok. Her iki gücüde yurtsever gördük ve de görüyoruz. Kendilerine eleştirilerimiz yok mu? Var! Eleştirilerimizden rahatsız olduklarıda yok. Ama birileri onlar adına yetkisiz avukatlığa soyunmuşsa bunun hiçte onaylanacak bir yanının olmadığı bilinmelidir. Güney Kürd önderliği ile dünden bugüne seviyeli ilişkilerimiz var. Biz birgün sayın, birgün hain, ertesi gün yine sayın diyenlerden değiliz. Kimse bizi ne kendileriyle, ne de bir başkasıyla karıştırmasın.Dahası Güney devriminde emeğimiz var. Şehitlerimiz var. Yaptıklarımızdan dolayı Mesud Barzani ve Celal Talabani’nin yazılı taktirleri var. Birileri bunu küçümseyıp bizi „gardiyanlıkla“ suçlasada, evet biz düşmanın gardiyanlığı yaptık. Bugünde yaparız. Kürdistan devrim çıkarı için ne gerekiyorsa yapabileceğımizi yaparız.Tekrar başa dönüyorum. Kuşkusuz Güneyin kazanımları gözetilmeli. Bunlar korunmalı. Bunlar hoşta, peki Güney Kürd önderliğin Kuzey alehine izleyeceği Türkiye politikasını onaylamamız mı gerekiyor? Buna da hayır!Güney Kürd önderliğin „gönüllerinde geçenleri“ değil, dünya ve bölge dengelerini gözeterek,  öngörerek Güneyin çıkarlarına uygun reel politıka yaptıkları doğru. Buraya kadar anlaşılır bir politıka. Fakat bu yapılırken diğer Kürdistan parçalarının alehine yapılacak anlaşma ve uygulamalara karşı çıkmakta bizim görevimiz. Bunu da Güney Kürd önderliğin anlayışla karşılaması gerekir.  Dahası bu bağlamda parçalar arasında şefaf bir politıkanın taraflarca birbirlerine taahüt etmesi gerekir düye düşünüyorum. İlişkiler bunun üzerine inşa edilirse varolan sıkıntıların ortadan kalkacağı inancını taşıyorum. Bu konu da diğer parçalar önderliğin daha açık ve şafaf bir politıka sahibi oldukları biliniyor. Zorluk Güney önderliğin bu konudaki sır vermeyen tutumudur. Diğer parçalardaki önderliklere karşı ketum diyebileceğimiz bir tutum sahibi oluşlarıdır. Bu yaklaşımın onaylanacak bir tarafı olmasa gerek.Sorunları ve kavramları yerli yerine oturtmek gerekir. Şunu da akıl da çıkarmamak gerekir. Her siyasal birimin bir gizli, bir de aleni tartiştığı gündemi vardır, olmalıdırda. Güney Kürd önderliğin bölge sömürgeci devletlere yönelik verdiği mesajları bir anlamıyla bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Fakat bununda diğer parça önderliklerinin neden ve niçinleri konusunda ikna edilmesi şarttır. Fakat Güney Kürd önderliğin yapmadığıda budur.Güney Kürd önderliği şu an iç sorunlariyla uğraşmaktadır. Sistemini oturtmaya çalışmaktadır. Bu konudaki sıkıntılarını biliyoruz. Bu nedenle başlarına bir de „dış düşman sorunu“nu almak istememektedirler. Kuşkusuz bu politıka Güney açısında bir yere kadar doğrudur. Fakat biz Kuzeyliler bu politıkayı görmemezlikten gelmeden esas almamız gerekenin Kuzey açısında bunun „getiri“ ve „götürü“nü iyi hesaplamamız ve ne yapmamız gerektiği konusunda görevlerimizi bilince çıkarmamız görevimizin olduğunu unutmamız gerekir .Güneyin korunması Kürd millet çıkarları açısında kaçınılmazdır. Dünya ve bölge dengelerini iyi hesaplanılması şarttır. Güneyin güvenlik meselesi henüz büyük bir problem olarak tüm Kürdlerin sorunu olduğunu kabullenmek gerekir. Güvenliği henüz sağlanmamış bir Güneyin birde durduğu yerde bugün kendisiyle savaşacağı „dış düşman“ edinmesini beklemek Kürd millet çıkarlarına değildir.Birde şunu görmek gerekir. Güney Kürd önderliği ile ABD arasında varolan ilişki ve çelişkilerin arka perdesini tam olarak bilmediğimizide var sayarsak ayağı yere basmayan tahlillerle Güney Kürd önderliğini herkese kılıç salamasını önermek kuşkusuz akıllı bir politıka değildir.Güney Kürd önderliği için herşey gülük gülüstanlık değildir. Mayınlı bir ortamda yönünü tayın ettiği biliniyor. Politıkalarının çoğunu ABD politıkalarına göre ayarladığı ayrıca bilgimiz dahilindedir. ABD’nin Kürdlerin her dediğine evet demediğini açık. Çıkarlarına uygun dengelere göre hareket ettiği de. Özelikle Türkiye’nin ve Arap dünyasının „hasassiyetleri”ni gözönünde bulundurduklarınıda. Güney Kürd önderliğin buna uygun davrandığı, dahası buna mecbur kaldığı/bırakıldığı bir başka gerçekliğimizdir. Bunun ötesi bir politıka yürütmek ise güç meselesidir. Güney önderliğinden beklentilerimiz realist olmalıdır. Beklentilerimizi dilendirirken ABD’nin Arap dünyası ve Türkiye’nin “hasassiyetleri”ni gözetleyen politıkası gözönünde bulundurularak yapılırsa daha gerçekçi olacağı kesindir. Her ne kadar ABD, Kürdlere muhtaçsada, Kürdlerde bir o kadar ABD’ye muhtaçtır.Evet doğrudur. Bugün Güney Kürdistan’da yaşanan gelişmelerden ABD’nin rolü her ne kadar tartışılmayacak kadar barizse, Irak’ta tutunmasıda Kürdler sayasinde olduğuda bir o kadar doğrudur. Bu karşılıklı ihtiyaç ABD ile Kürdleri müttefik güç haline gelmesine yol açtı. Bu nereye kadar sürer bilinmez. Ama şu an çıkarlarının çakıştığı bir gerçek. Fakat ABD, Ortadoğuya Kürdleri kurtarmak için gelmediği de açık. Çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yapacağında da emin olunmalıdır. Yürüteceğı politıkanın her zaman Kürd millet çıkarlarına uygun olmayacağı bilinmelidir. Özelikle Bremer döneminde işi Kürdleri silahsızlandırmaya kadar vardırdıkları hafızalarda. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Ele geçirdiğim saydığı Irak’ta hiçte sanılanın doğru olmadığı kısa bir sürede açığa çıktı. Saddam artıklarından El Kaide’ye, statükocu bölge sömürgecı devletlerden dünya süper güçlere varan bir direniş cephesiyle karşı karşıya geldi. İşte tam da bu nokta da Kürdlere ne kadar ihtiyacı olduğunu kavradı. Bugün ilişkiler bu temelde yürüsede bunun kaygan bie zemin olduğunu bilmemiz gerekir.Güney Kürd önderliği, bunun farkında olduğu ve bu temelde politıkasını oluşturduğuna kuşku yoktur. Güney Kürd önderliğin güçlü ve güçsüz yanlarını bildiğinden hareketle politıkasını oluşturduğunada kuşkum yoktur. Dört tarafı düşmanla sarılı Güney Kürdistan’ın dış dünya ile ilişkisinin kesikliği gözönünde bulundurulduğunda kuşkusuz sınırsız zorluklarla karşı karşıya olduğuna şüphe yoktur. Fakat elindeki kozlarda yabana atılacak gibi değildir. Başta petrol ve su olmak üzere sahip oldukları yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları ve stratejisi Kürdlerin en büyük silahıdır. Bu Kürdlere sınırsız imkanlar sunmaktadır. Bu silahlara dayalı sağlam politıkalar oluşturabilir ve ittifaklara gidebilir.Kürd milletinin önü aydınlıktır. Şu an bile bir çekim merkezine dönüşmüştir. Dünya sermayesinin ilgi alanına mazhar bir ülke konumuna gelmiştir. Şimdiden bile kişi başına yıllık geliri bölge ülkelerindeki kişi başına düşen yıllık gelirini katbe kat aşmış bulunmaktadır. Çok kısa bir zaman da bu seviyeyi yakalamış Güney uzun bir dönemde ve de diğer parçalar ile tarih sahnesine çıktığında Ortadoğu’da süper bir gücün doğduğunun habercisidir. Kürd politik önderliği, buna göre kendini programladığında ve dayatığında başaramayacağı bir şey kalmayacaktır. Dahası bu politıkayı hayata geçirmek için bir bütün olarak Kürd millet potansiyelini ortaya çıkarmasına bağlıdır. Bu da Güney Kürd önderliğin Kürdistan’ın diğer parçalarına ilişkin ortaya koyacağı realist bir yaklaşımla mümkündür.Güney Kürd önderliği, Kürdistan’ın diğer parçalarını egemenliğinde bulunduran devletler hakkında pembe hayaller yaymayı değil, bu ülkeler egemenliğindeki Kürd-Kürdistan sorununu uluslararası platformlara taşıyarak ve sorunun sahibi ve tarafı olduğunu dayatarak çözümünde önayak olmalıdır. Bugün bu politikenın cepheden vereni olabilmenin koşulları var mı, yok mu meselesi tartışılabilinir. Fakat Mesud Barzani’nin bu yönlü verdiği mesajlar umut vericidir. Temenimiz bu mesajların ete kamiğe bürünmesi için çabaların daha da yoğunlaşmasıdır.Ortadoğu’da 21.yüzyıllın süper devleti doğuyor. Bunu engeleyemeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Kürd milleti kazanacaktır! 19 Aralık 2004

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.