Ana içeriğe atla

Kürd Milletinin Önündeki Tek Alternatif

Peşinen söyleyeyim. Uzun bir yazı oldu. Eski yazdıklarımın bir tekrarı oldu. Sorun değişmeyince, sorunun çözümü için söyleceklerimde değişmiyor. Bu nedenle yaklaşımımı bilenlerin zamanlarını boşa harcamamalarını söyleme gereğini duyuyorum. Tercih sizin.“Abant Platformu” adı verilen girişim, Bolu Abant Palace Otel'de iki gün süren toplantısı “sonuç değerlendirme” diye lanse ettikleri bir bildirge ile sonuçlandı.Katılımcıları renkli ve ünvanlıydı. Herbirinin isimlerinin önünde tespih taneleri gibi ardı ardına uzanan sıfatlar diziliydi. Uzun bir geçmişleri de vardı. Ama aralarında mazisi temiz olanı çok azdı. Çoğu, Türk egemenlik sistemi ile direk ve dolaylı ilişkileri olanlardı.Kürdistan'a “Doğu ve Güneydoğu bölgemiz” dediler. Kürdleri, azınlık olarak bile ifade edemediler. Kürdistan sorununu “Kürt sorunu” derekesine indirgediler. ''Türkiye'nin öncelikli ve en önemli sorunlarından biri olduğu'' söylediler.Girişimlerini sorunun çözmeye katkı olarak ilan ettiler.“Sağlıklı bir diyalog ortamının oluşması, ön yargıların yıkılması ve karşılıklı güvenin tesis edilmesi”, “elverişli bir iklim, dil ve zeminin oluşmasına katkıda bulunmak”, ''Amaç bir çözüm programı etrafında tarafları mutabakata ikna etmekten ziyade, diyalogsuzluğu sona erdirmek için sağlıklı ve dinamik iletişim kanalları açmaktır'' olarak misyonlarını dile getirdiler.Dediler demesinede, dediklerine kendileri bile inanmamış olacaklar ki, bir de çözüm önerdiler.''Kürt sorununun çözümünde Türkiye'deki demokratikleşme sürecinin devamı elzemdir. Bu bağlamda Avrupa Birliği perspektifinin muhafazası, hem demokratikleşme sürecinin devamı hem Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracaktır.''Buna da eyvelah dedik. Dedik ama adamların durduğu yok. Habire Kürdleri aşağılayip teoriler üretip duruyorlar.“Barışı ve geleceği hedefleyen çözüm arayışımız yüzyıllardır ortaya konan bütünlük içinde birlikte yaşama iradesinden güç almaktadır'' deyip işi, “yöre insanlarının şeref ve haysiyetlerinin hak ettikleri gibi yüceltilmesi de zorunludur” terbiyesizliğine vardırdılar.Kimi arkadaşım bu nasıl yaklaşım deyip başımın ettini yiyeceğini biliyorum. Ama buna rağmen terbiyesize terbiyesiz demek gerekir diye düşünüyorum. Sorun kişisel bir sorun olsaydı es geçilebilirdi, ama sorun Kürd milletinin kaderini belirliyen bir durum olunca; hiç kimse kusura bakmasın. Hiç kimse Kürdlerin gözünün içine baka baka yüzyıllardır inkar ve imha yoluyla yaşatılan tüm insanlıkdışı uygulamaları, “yüzyıllardır ortaya konan bütünlük içinde birlikte yaşama iradesi” olarak değerlendirmelerine kafa salamamızı beklemesin. Bu, Kürd-Kürdistan için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyan, gözünü kırpmadan ölüme giden milyonlarca şehidimizin anısına saygısızlıktır. Hele hele insanlıkdışı uygulama sahiplerinin insan şeref ve haysiyetinden bahsetmesi kabullenilecek bir olay değildir.Herkes şunu iyi bilsin. Kürd milletinin şeref ve haysiyeti hiçbir zaman yere düşmemiştir. Yüzyıllardır başı dik, elinde silah düşmana boyun eğmeyişleriyle bunu dostada, düşmanada göstermiştir. Bunun ne demek olduğunu bilmeyecek kadar aşağılık şeref ve haysiyet düşkünlerinin şeref ve haysiyet dağıtıcılığa soyunması hayre alamet değildir. Sakın ha sakın toplantıya katılan şerefsiz ve haysiyetsiz Kürd ile Kürd milletini birbirine karıştırılmasın. Şeref ve namustan nasibini almamış Kürd, ortalıkta ayak altında dolaşınca, elin oğlu da bu kadar pervansızlaşır.Kürd-Kürdistan işgal altında. İşgalcı istenmiyen zoraki misafir. Asimilasyoncu, katlıamcı ve soykırımcı. Barbar ve katil. Kaba inkarcı ve ihmacı. İkiyüzlü ve yalancı. Varlığını Kürd millet varlığının yok edilmesi üzerine kurmuş. Kendini yaşatmak ve varlığını sürdürmek için Kürd milletini yok etmeyi hedefliyor. Bunun için ne gerekiyorsa ona baş vuruyor.Türk'ün olmuş Kürd'ü toplantıdan toplantıya taşıması, onların ağzında Kürd millet haklarından vazgeçmeyi vaaz ettirmesi bu planın bir parçasıdır.Düşman cephesinde bunlar oluyor.Kürd cehahta milli bir mutabakat yok. Çok telden çalınıyor. Kimi bağımsızlık derken, kimileri düşmanın kapısında kendini bağlama, yani Türkiyecilik siyaseti güdüyor. Türkiyecilik yapan Kürd birey ve çevrelerinin kendilerine sormaları gereken bir iki soru olmalı. Biz kimin hesabına çalışıyoruz? Kime hizmet ediyoruz? Eğer bu ve benzeri sorulara doğru cevap verirlerse izledikleri politıka ile kime hizmet ettikleri ortaya çıkar. Durdukları yer netlik kazanır.Öcalan ve örgütü bu sorulara yoruma yer vermeyecek kadar açık ve net olarak cevap vermiştir. Onlar, Türk devletine hizmet ettiklerini inkar etmiyorlar. Doğrudur, varoluş veya varediliş sebebleride budur.Türkiyecilik yapan diğerlerinin varoluş nedenleri bu kadar açık olmasada, söyledikleri ve yaptıklarıyla onlardan pek bir farkları olmadığı ortadadır.Türkiyecilik politıkası, Türk egemenlik sistemine teslim olma politıkasıdır. Düşman minderinde yenilgiyi bilerek kabullenmedir. Kürd yurtseverlerin politıkası değildir.Söyledikleriyle, yaptıklarıyla, oynadıkları rolle Kürd milletine ihanet ediyorlar. Her mikrakın kendine göre gerekçeleride vardır. Ama üstünde anlaştıkları esas gerekçeleri;“Kürt milletinin devletleşmesi, imkansız ve gereksiz” olmaktadır.İhanetlerini böyle formüle ediyorlar. Ondan sonra da “kardeşlik”, “barış”, “ortak yaşam” vs. gibi bir türkü tuturmuş mırıldanıyorlar. Karşıdaki düşmanın ne düşündüğü, ne yaptığı onları pek ilgelendirmiyor. Bu da Kürd milletine kaybetiriyor.Jan Dost'un dediği gibi;“Büyük amaçlar uğruna çalışmak meşrudur, insan o amaca ulaşmıyacağını bilse bile.”Bir milleti millet yapan, düşmanına duyduğu kin ve nefrettir. Bunun bir çok haklı nedeni vardır. Eğer siz bu ruhu öldürürseniz, milleti ebedi olarak öldürmüş olursunuz. Ebedi olarak köleliğe mahkum etmiş olursunuz. Düşmanlarına karşı kin ve nefret duymayan milletlerin milli refleksi dumura uğrar. Ona karşı savaş psikolojisini kaybeder. Türkiyeci çevrelerin siyasi mücadele tarihinde oynadıkları rol bu olmuştur.Bir milleti millet yapan beka kaygısıdır. Kendi bekası üzerinde titremiyen milletler, kölelikten kurtulamazlar. Milletlerin beka kaygısının hamuru milliliktir. Bir milleti geleceğe taşımak, yaşatmak, çağdaş milletlet içinde onurlu yerini almasını istiyorsanız, milliliğini geliştirin, güçlendirin. Millilik yoksa, milletin geleceğide yoktur.Bu nedenle mevcut koşullarda milli ruhu körelten, yokeden düşmana yönelik “kardeşlik”, “barış”, “ortak yaşam” edabiyatından uzak kalmak şarttır. Tersini yapanlara karşı mücadele verilmeden, maskeleri indirilmeden tehlike büyük demektir. Milli ruhu öldürmeye yönelen tüm mihraklara karşı milli seferberlik başlatmak kurtuluşun olmasa olmaz şarttıdır.Orta da bir sorun var. Çözümünü dayatmıştır. Yapılması gereken orta da olan sorunun üstünü örtmek değil, onu yaratan sebebleri ortadan kaldırmaktır. Bu da düşmanın işitmek istediği sözleri değil, işitmek istemediğini söylemeyi gerektirir. Onların zemininde yürümek değil, aksine onu çileden çıkarak bir dil kullanmayı ve gereğini yapmayı zorunlu kılar. Türkiyecilik yapan Kürd çevreleri, bunu doğru bulmuyorlar. Terörizm veya goşizm olarak adlandırıyorlar. Onlar, sahte ve gülünç bir “kardeşlik”, “barış”, “ortak yaşam” türküsünü tuturmuş gidiyorlar.Beylerimiz bunu yapınca, beyaz adam kulaklarında tutup, Bolu Abant Palace Otel'e toplantıya misafir ettirir. “Kürt sorunu etrafında hukuk devleti sınırları dışına çıkan bütün uygulamaları reddediyoruz” diye kamuoyuna teslimiyeti deklere ettirir. Daha da ileri giderek Kürdistan'daki sömürgeci sistemi görmemezlikten gelerek Kürd milletinin meşru müdafa hakkını şiddet olarak adlandırıp, sanki olup bittenlerin sorumlusu Kürdlermiş gibi bir de şu nasihatı yaptırır.“Her türlü şiddetin ve şiddet içeren yöntemlerin mutlak olarak reddedilmesini, Kürt sorununun çözümü için vazgeçilmez bir ön şart addediyoruz'' dedirttir.Peki Kürdistan'daki milyonluk ordu, polis, MİT, bürokrasi vs. ne olacak? Ona laf ettirmezler. Ama Kürdler meşru müdafa hakkını kullanmaya dursun hemen “terörist” damgasını yemekten kendilerini kurtaramazlar. Kimi aydın bozuntusuda şiddet der işin içinde çıkar. Bunu özelikle Kürd'e dedirtmeyi politıka eder. Türkiyeci Kürdlerde bunu seve seve yaparlar. Amaç bellidir. Kürd milletini rehavete sevketmek. Bunun sonucu düşmana kendi politıkasını uygulama fırsatı verir. Bu, büyük bir tehlikeye işaret ediyor. Üzerinden çok düşünmek gerekiyor. Çünkü bir milletin ölüm-kalım meselesidir.Her şeyden önce Kürd milletinin dikkatini buraya çekmek gerekiyor. Ama nasıl? Bu yazıp çizmekle olacak bir iş değildir. Sözden ötesidir. Bunun elbette sayısız yolu vardır, ama verili koşullarda en etkili yolu, düşman sahasında, onunla anladığı dilde konuşmaktır. Bunun ilk koşullu; Kürd milletinin millet olmasından doğan haklarının programlaştırılmasıdır. Kürd-Kürdistan'ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü vazgeçilmez hedef olarak bilinçe çıkarılmalıdır. İdeoloji ve siyasete sömürgeci sistemle varolan tüm köprüleri yıkmalıdır. Bunu Türkiyecilik yapanlardan beklemek hayaldir. Bunu yapacak olanlar, Kürd-Kürdistan'ın bağımsızlığını savunan güçlerdir.İkincisi, bu amacın arkasında olmayı gerektirir. Bunun için tüm koşullar mevcuttur. Olmayan önderliktir. Kürdistan'ın Kuzey'inde eksik olan budur. Bu, defalarca dile getirilmiştir. Bir daha, bir daha dile getirmekte sakınca yoktur. Sorun çözülmiyene kadar da dile gitirilecektir. Kürdistan'ın Kuzey'inde yüksek düzeyde Kürd milli potansiyeli mevcuttur. Genç, diri, dinamik ve güçlüdür. Bu potansiyele ulaşmanın yolu sözden ötedir. Buna iman getirmiyenler, gereğini yapmıyanlar ne kadar doğru söyleselerde, bir ehemiyeti olmayacaktır. Kazanmanın yolu bu potansiyele kavuşmaktır. Bu da, ancak düşmanla cepheden savaşmakla mümkündür.Kürd milletine dayatılan statüko, “kardeşlik”, “barış”, “ortak yaşam” gibi sömürgeci sistemi kutsayan bir söylemle aşılamaz. Bu söylem Kürd milletini serseme çevirmiştir. Bir kere Kürd millet literatöründe bu söylemi boşa çıkarmak gerekir. Bunun için Kürd milletinin düşmana karşı duyduğu kin ve nefreti en üst bir düzeye getirmek gerekiyor. Düşmanla ortak yaşamı değil, ondan uzaklaşmak, araya aşılmaz çitler koymak, Kürd milletine bağımsız bir yaşam alanı yaratmayı dayatmak gerekiyor.Bunun için her yol mübahtır. Kürd milletinin kimseden alacağı ahlaki dersler yoktur. Bizim gibi ezilen millet koşullarında kazanmanın yolu budur. Tersini savunanlar kaybetmiştir. Kürdistan'ın Kuzey'inin kaybedişinin bir nedenide hiç kuşkusuz budur.Başarıya ulaşmanın çok yolları vardır. Herşeyin başı niyet, arzu ve iradi müdahale ruhunun egemen kılınmasıdır. Her türlü zorluğu aşmanın yolu budur.Savaştan en çok nefret eden milletlerin başından elbette Kürdler gelir. Çünkü savaşın tüm acımasızlıklarıyla aşina olan bir millet oldular. Fakat bu, onlara savaşmamayı değil, tam aksine savaşmayı zorunlu kılıyor. Savaşı istemeselerde onu kapılarının önünde buldular. Gelecekleri için kapı önlerini temizleri gerekir. Kapı önlerini pisleten Türk, Arap ve Farsı ülkelerinde kovmaları gerekir.Bu, düşmana yalvarmakla olacak bir iş değildir. Düşmanın anladığı dil ile konuşma demektir. İsmi savaştır.Kürd milleti, kendini geleceğe taşımak, yaşamak, çağdaş milletler içinde onurlu yerini almak istiyorsa, savaşmalıdır. Eğer bir milletin egemenliği tahaküm altına alınmışsa, o milletin savaşmaktan başka bir alternatifi yoktur. Bu alternatifi yok saymak, boşa çıkarmak isteyen sömürgeci sistem ve onun olmuş ihanettir. Kürd milletinin arzu, istem ve ideali sınırları belirlenmiş bağımsız devlettir. Bu, onun en demokratik hakkıdır. Hiçbir Kürd yurtseveri, şartlar ileri sürerek bu hedeften bir adım geri bir istemi Kürd milletine dayatma hakkına sahip değildir. “Kardeşlik”, “barış”, “ortak yaşam” adı altında Türkiyeciliği Kürd milletine dayatan siyasi bezirganlar afedilecek gibi değildir. Kürdler, ellerinde alınmış egemenlik hakları için daima savaştılar. Öldüler, öldürdüler. Buna saygı duyulması gerekirken, kimi Kürd aydın ve siyasi çevreleri, bunu; “terörizm” olarak ilan ettiler. Sömürgeci egemenlik sistemine karşı savaşı, “Kürtleri terörize ediyor” diye silaha her türlü beduayı ettiler. “Akıllı Kürt politıkacıları” payesi ile müşeref olmak için kendilerini sömürgecinin kapısında sıkı sıkı bağlamak için bir ömür tükettiler.Kürdlerin önünde iki yol var. Bunun ortası yok. Ya Kürdistan'ın bağımsızlığı için savaş, ya da kendini düşmanına tutuklatmak ve tokatlatmak. Birincisi, onur ve yurtseverliktir. İkincisi, düşkünlük ve ihanettir. Kürdistan çıkarı dışında hiçbir beklentisi olmadan savaşmayı göze alanlar yurtsever, “Demokratik yollarla Kürt sorununun çözümü”, “Avrupa yolundaki Türkiye'yi destekleme” diyenler ve gereğini yapanlar, sıfat ve rütbeleri ne olursa olsun, kusura bakmasınlar, ama düşkün ve yalakadırlar.Kürd milli kurtuluş mücadelesi başaşağı edilmiştir. Türk egemenlik sistemi tarafından sokağa salınan Kürd millet yakasına bırakılan Apocu çetenin yarattiği tahribatı bertaraf etmenin yolu Kürdistan'i bir programın ortaya çıkarılışı kadar, bu işin ancak silah ile netleşeceğinide ortaya koymuştur.Kürdistan'ın Kuzey'inde yeni bir anlayış, yeni bir örgütlülük ve yeni bir mücadele yol ve yöntemleri devreye koymayı zorunlu kılıyor. Mevcut olanlar tarihsel rollerini yitirmişler. Halkın güvenini olduğu kadar, kendine olan güvenlerinide yitirmişler. Kendileride bunu itiraf ediyorlar. Fakat ne hikmetse ne kendilerini aşabiliyorlar, ne de kendilerinden sonra geleceklere yol açıyorlar. Gerçi şu an onları aşacak dinamiklerde yok ya. Kelimenin tam anlamıyla felaket.Kürd milleti, bağımsızlık ve birlik arzusunu dayatmıştır. Sömürgeci sisteme entegre olma çabasındaki Türkiyeci kesimler, bunu görmeyecek kadar körleri oynuyorlar. Kürd dünyasında değil, düşmanın dünyasında kendilerini ifade etmek istiyorlar. Tüm çabalar bu gören körlerin görmesine yetmiyor. Olsun! Onlar, yanlışlıkta, suçta ayak diretmeye dursun gerçeklik orta yerde duruyor.“Irak” denilen coğrafyada yaşananlar, bu gerçekliği herkesin gözene sokuyor. İç ve dış güçlerin tüm engelemelerine karşın gelişmeler mecrasında gelişiyor. De Fakto olarak Irak'ta üç yapılanma kendini dışa vurmuş bulunuyor. Güney Kürdistan'da kim nasıl tanımlarsa tanımlasın var olan siyasal oluşum ilan edilmemiş bir devlete tekabül ediyor. Gel de, bu oluşumu görmemezlikten gel. Bu, olacak iş mi yani?Sonuç orta da. Birileri, diyor ki; “Irak'ta üç seçenek var.”Hayır! Irak'ta tüm zorlamalara karşın öne çıkan bir seçenek var. Millet ve mezhep temelinde bir ayrışma var. Gelişmenin vardığı sonuç budur. Bu seyir tersine çevrilemez. Dahası Kürdistan'ın Güney'inin istemi budur. 2005 yılında yapılan resmi olmayan referandum da, %98 gibi ezici bir çoğunlukla iradelerini ortaya koydular. Bu onurlu tavır, başkalarını değil, her namuslu Kürd'ün istemiydi. Kimileri onursuzluğu kabulleniyorsa, kimsenin yapabileceği bir şeyleri yoktur.Bırakın kendilerine şerefsiz ve haysiyetsiz dedirtenler, Türk ipiyle sömürgeci egemenlik sistemin kapısında kendilerini bağlasınlar. Kürd millet haklarından diretenler, bağımsız Kürdistan diyenler, sözden öte yapmaları gerekenlere kafa yormalıdırlar. Fazla zamanlarının olmadığının hesabını yaparak...Yalnız umudu daima sıcak tutmak gerekir.Hayat üretkendir ve sayısız alternatifler sunmaya devam etmektedir.Kürdistan Güney'inin kayıp gözü ile bakıldığı bir süreçte küller arasında doğan Kürd güneşi ışınları Kuzey'e ulaşmaya az bir zaman kaldı.Kimin hesabı ne olursa olsun, Kürd milli yürüyüşü bilinen mecrasında yürüyecek.Geç mi olur, erken mi olur bilemem, ama bu yürüyüş bağımsız Kürdistan kurulana kadar devam edecektir.08 Temmuz 2008

Yazdiklarinin hepisi güzel de bunu kim yapacak.Bir adim atarsan belki arkanda gelenler olur.Bilesin ki eskiye ragbet olsa bit pazarina nur yagar.Yazip duruyorsun,yazmaklada olmaz diyorsun peki cözüm.Herhalde birisi deseki "HAYDI KÜRDISTANA" acaba cevabin ne olacak.Avrupada durmaya gerek yok.Gidilmeli ve Kürdistanda yasanmali diyorum.

YAZDIKLARINI UZUN SÜRE SAVUNDUK.ŞİARIMIZ ÖLÜM DAHİ HER TÜRLÜ ENGELİ AŞACAĞIZ!ESECEĞİZ RÜZGAR OLACAĞIZ.....HOŞİMİNİN DEDİĞİ GİBİ BİZ KARINCA DÜŞMAN FİİL OLSA BİLE BURNUNDAN GİRİP PARÇALAYACAĞIZ VS.VS. AMA MAAALESEF ARTIK BU DÜŞÜNCELERİ SAVUNAN 2. ADAMLA KARŞILAŞMADIM BİZE DE ARTIK KEL AYNAKLAR DİYORLAR.UMARIM BU KADAR ÇABAN HIRSIN BOŞA GİTMEZ VE BELKİ BİR GÜN BÜTÜN KİNİNİ KURŞUNA DÖKER RAHATLARSIN AMA...?DÜŞÜNCELERİNDE SAMİMİYSEN EN AZINDAN KUZEYDE OLMAZSADA GÜNEYDE GÖRMEK İSTER SENİ SEMPATİZANLARIN.HEMŞERİMİZ OSMANI SABRİ BİR BİREYDİ UMUDUNU YİTİRMEDİ SÜREKLİ YAZDI AMA KENDİ TOPRAKLARINDA.AVRUPAYA ÖZEN DİYE BİR KİTAP YAZABİLRDİM ASLINDA ORADA TÜM SEFİLİKLERİ YAŞADIĞIMIZ HALDE FİLMLERE MAHSUS BOLLUKLARINI SADECE SEYREDEREK YILLARIMIZI ORADA TÜKETTİK...HALA ARKADAŞLAR YILLARINI ORADA HEBA EDİYOR.88 DE DEMİŞ TİM AVRUPAYA GİDEN GELMEZ...O KADAR İDİALIYDINKİ BU KONUYU KONUŞMAYALIM ZAMAN İSPATLAYACAK DEMİŞTİN.......HATIRLATMAK İSTEDİM.YAZILARIN MÜKEMEL ..AMA KİMLE NEYLE NASIL? YAZILACAK O KADAR ŞEY VAR Kİ..YAZACAKJLARIMI HEPİMİZ BİLİYORUZ YILLARCA İRADE BİRLİĞİMİZ YOKMUYDU? HER ŞEYE RAĞMEN BAŞARILAR SERKEVTEN DİYORUM. YAŞARSAK ŞAYET FIRTINADAN SONRA BELKİ BİR GÜN YAD EDERİZ.GERGERLİ

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.