Güneye Değil Kuzeye Bak!
Türk çetelerinin Kürdistan’ın Güneyini işgal etme amacı yılan hikayesine döndü. Ordu ile hükümet arasında gün boyu bu konu da karşılıklı top atışları devam ediyor.Son olarak katilbaşı, "Meclis'ten tezkere çıkmazsa, biz içeri girmeyiz" derken, hükümetbaşı, „Karar 4 ay önce kendilerine iletildi“ dedi.Birbirlerini boşa çıkarmaya çalışan iki yalancı diyeceğim, ama değil. Karşılıklı danışıklı bir döğüş olduğu izlenimi bende var. Keşke yanılsaydım diyeceğim, ama o da değil. Sorun Kürdistan meselesi oldumu Türkler açısında şaka kaldırır yanı olmaz. Bu ciddi sorunda, dahası varlıklarını Kürdlerin yokluğu üzerine kuran Türk cenahta, Kürdlere karşı politıkada çatlaklık olmaz. Olmayan çatlaklar üstünde politıka „belirlerim“ beklentisi var olanlar daha çok beklerler. Diyeceğimiz odur ki, bu beklenti Kürdler açısında lüks bir zaman kaybı.Kürdler, Türk cenahın yarattığı suni gündemi tartışa dursun, onlar arasında doğacak çelişki beklentisine girsin Türkler atı almış dört nal ile politıkalarını uyguluyorlar.Anlaşılan karar olsa veya olmasa „içeri“ dedikleri Kürdistan’ın Güneyine giremeyecekleridir. Bu nedenle karar çıksın mı, çıkmasın mı, yetki verilsin mi, verilmesin mi, yetki verildi mi, verilmedi mi tartışması iç politıka malzemesi. Dahası hem Kürdlerin ve hemde uluslararası kamuoyunun dikkatını burada yoğunlaştırarak esas politıkalarına uygulama zeminini yaratmak ve uygulamaktır. Tamam! Türkler, Kürdistan’ın Güneyine giremezler, dahası bunu göze alamazlar. Peki bu olup bittenler neyin nesi? Türk egemenlik sistemin çıkardığı bunca görültünün amacı ne?Bana kalırsa bu karşılıklı atışmaların arkasındaki niyet Kürdistan’ın Güneyini işgal etme arzusundan öte Kuzeyde var olan dinamikleri yok etmeye yöneliktir. Bu kadar görültünün esas sebebi budur.Dikkat edilirse karşılıklı birbirlerini suçlayan ve boşa çıkarmaya yönelik verilen mesajlar normalde iki kurumun -ordu ve hükümet-söyleyeceği şeyler değildir.„Girdik ha gireceğiz“, bu olmadı bu sefer „Biz girmek istiyoruz. Siyasi irade karar veremiyor.“ Siyasi „irade“ cevap veriyor. „İstediğiniz zaman girebilirsiniz“ diyor. Bu da olmadı. Bu kez biri mecliste tezkere çıksın, diğeri 4 ay önce kendilerine iletildi noktasına vardırıldı. Arkasında birlikte „Güvenlik Toplantıları“ adı altında yanyana gelişler.Ortada bir şifre var. Kürdler çözebilir mi bilemem, ama şu karşılıklı atışların çoğu bana danışıklı döğüş gibi geliyor. Aslında sol gösterip sağ vuruyorlar. Ortada bir yalancı var diyeceğiz, ama olan bittenlere bakıyoruz ki, ortalıkta bir değil çok yalancı olduğunu görüyoruz. Aslında bu yalan furyası ile herkesi meşkul ederlerken esas yapmaları gerekeni rahatlıkla yapıyorlar. Kimse onların kendi aralarındaki it dalaşına bakıp aldanmasın. Asıl hedef Kürdistan’ın Kuzeyini tamamıyla teslim almaya yöneliktir. Görülmesi gereken budur. Karşı durulması gerekende budur.Türkiye’nin geleneksel ve değişmeyen klasik Kürd ve Kürdistan politıkası inkar ve imhaya dayalı olduğu tartışılmaz bir gerçek. Kuşkusuz Kürd lehine olan her gelişmeyi daha koza halindeyken yok etme esas politıkası. Bu nedenle Kürdistan’ın Güneyindeki gelişmeleri yok etmek ister. Fakat tüm çaba ve uğraşıları sonuç vermedi. Olacağını sanmam, ama veleyki Türk ordusu Kürdistan’ın Güneyini işgala kalkıştı. Ogünden sonra artık Kuzey, Güney, Doğu ve Batı Kürdistan özeli ortadan kalkar. Kürd’ün olduğu her yer Türklere karşı savaş alanı olur. Bu kötü bir gelişmede olmaz. Bu her şeyden önce Kürd-Türk savaşına dönüşür. Türk egemenlik sistemi bunu göze alamaz. Bu nedenle Kürdistan’ın Güneyine saldırmaktan öte esas amacı „terörizme karşı savaş“ adı altında Kürdistan’ın Kuzeyinde yapabileceğini yapmaktır.Kuzey’de arama, gözaltına alma, işkence etme, tutuklama, katletme ve göçertme yoğun olarak yaşanıyor. Her ne kadar hedef Kürdistan’ın Güneyini işgal etme olarak sunulsada bu aşamada esas amaçları Kuzey ve Güney arasında yasak bölgeler inşa etmek, olumlu etkileşimlerin önünü kesmek, Kuzeyde var olan Kürd milli potansiyelini tasviye etmeye yöneliktir. Bu konu da yoğun bir seferberlik başlatılmış bulunmaktadır. Bu mücadelede Türk ordusu ve güvenlik güçleri yanlız değildir. Hükümeti, muhalefeti, üniversitesi, iş veren kuruluşları ve bütün olarak sivil kurum ve kuruluşları elbirliğince kendi cephelerinde Kürdlere karşı savaşıyorlar. Deyim yerindeyse Türk toplumu yekvücüt olarak Kürdlere karşı konumlanmış durumdadır. Bu koşullarda kimse bedavadan yiğitlik taslamasın. Güneyi koruma palavrası atmasın. Güneyin sahipleri var. Ve aslanlar gibi kökredikleride ortada. Kuzeylilerdende bir beklentileri yok. Dahası ciddiye aldıkları yok. Kelin ilacı olsa kendi kullanır misalı Kuzeylilerden de bir maharet olsa Kuzey için kullanırlar mantıkları var. Bundan da haklıdırlar. Bu nedenle Kuzeyliler kendi açmazlarını görmek zorundadırlar. Güneye gidip Türklere karşı savaşmak gibi atmasyonu bir yana bırakmalıdırlar. Kuzeyde Türk işgalcilerine bir taş atma zahmetine katlanmayı düşünmelidirler. Dahası Güneyi savunmanın yolu Türklerle Kuzeyde hesaplaşmaktır.Kuzeyliler, Güneyi gözetlemeli, imkanları ölçüsünde gözü gibi korumaya çalışmalı, ama esas görevleri Kuzeyde Türk egemenlik sistemine karşı yapması gerekeni yapmalıdırlar. Kuzeylilerin Güneyde yapacakları pek fazla bir şeyleri olmaması bir yana yapacakları hiç bir şeyi yok. Bu nedenle kimse ne başkasını, ne de kendi kendilerini kandırmaya kalkışmasın.Bakınız. Kuzey yanıyor. Kürdistan’ın orta yerinde azımsanmayacak derinlik ve genişlikte yasak bölgeler ilan ediliyor. Kürd millet tarihinde yasak bölgelerin ne anlama geldiği bilinmeyen değildir. Katliam, soykırım, göçertirme, teslim alma demek olduğunu biliniyor.Türk Genelkurmayı, Şırnak, Siirt ve Hakkari'deki bazı yerlerin „Geçici Güvenlik Bölgesi“ ilan etti. 9 Haziran'dan 9 Eylül 2007 tarihine kadar “Geçici Güvenlik Bölgesi”ne giriş yasağı getirildi. Genelkurmay, 5 ve 29 Mayıs'ta da bazı bölgelere giriş yasağı uygulamıştı. Türk yetkilileri bunun „normal bir uygulama olduğu“ yönünde fikir beyan ediyorlar. Kürdistan’ın her karış toprağını savaş alanı ilan edip Kürd milletini katliamdan geçirmenin ve göç ettirmenin ismi „normal bir uygulama olduğu“ şeklindeki iddialarına bolca servis ettikleri „şehit cenaze törenleri“ ile herkese kabul ettirmeye çalışıyorlar.Dünya güç odaklarıda „Türkiye’nin kendini koruma hakkı var“ şeklinde değerlendirilmelerde bulunuyorlar. Türk barbarlarının Kürd katletmenin suç ortakları olan bu güçler, şu an olup bittenlere ve yeni katliamların „haklı“lığını „Türkiye’nin güvenliği“ penceresinde bakıyorlar. Barbar Türkler, katliam dahil her türlü insanlıkdışı politıkalarına hayatiyet kazandırırken dünya sadece „prestıjiniz yara alır“ uyarısında bulunmakla yetiniyor. Üstüne üstlük sürü çobanları hergün başta Kürd milleti olmak üzere kendileri gibi düşünmeyenleri düşman ilan etmekte ve yoketmekle tehdit ettikleri herkesin malumudur. Dünyanın bu olup bittenler karşısında üç maymunu oynadığıda bizim malumumuzdur.Türklerin coğrafyamıza ayak basışıyla yerli halklara karşı ”tenkil” ve „tedip”, „devşirme“ ve „katli vacip“ politıkalarıyla çok yönlü ölçüsüz bir savaş sürdürdüğü ve bunun sonucu sayısız millet ve milli topluluğu tarih sahnesinde yok ettiği sabittir. Ama gelgörki tüm bu insanlıkdışı uygulama ve yaptırımlar bu barbarların yanında kar kalmıştır. Hesap sorulmamıştır. Şu an bile dosyalar paslı raflarda tozlanmaya yüz tutmuştur. Türk barbar sürüleri bunu bildiklerinde işlemiş oldukları suçlara yenilerini eklemekten çekinmiyorlar. Sözde demokrasi havarileride timsah gözyaşı döküp gerdan kırmakla meşkuller.Tüm bunların ışığında yapılması gereken kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yapılması gerekenin iradisizleşmiş Kuzey yurtsever hareketin derlenip toplanması olduğu açıktır. Görev Kürdistan’ın Kuzeyinde Türk egemenlik sistemine karşı anlayacakları dilde konuşacak Kürd yurtsever hareketini derleyip toparlamaktır. Güneye nefes aldırmanın yoluda burdan geçer.12 Haziran 2007