Doğu Kürdistan’da İran sömürgeciliği 2
Doğu Kürdistan’da İran sömürgeciliğinin incelendiği bir önceki yazıda 1960’a kadar olan dönem ele alınmıştı. Arada geçen sürede “İran İdam Cumhuriyeti” Kürtlere karşı keyfi politikalar çerçevesinde Kürt katliamına hız vermeye başlamıştır. Orta Doğu’da gericiliği temsil eden ve değişime direnen Türk, Fars ve Arap sömürgeci rejimleri Kürtlere karşı safları sıklaştırak özgürlük ve aydınlık düşmanı tavırlarını bir daha teyit etmişlerdir. Tarihe karışan İran Şahı bile uluslararası kamuoyu karşısında bir İdam Cumhuriyeti olan molla rejiminden daha fazla duyarlıydı. Zira, muhalefet istemeyen İran Şahı Kürt hareketinin etkisini kırmak için 1959’da 3’ü Kürdistan Demokrat Parti merkez komite üyesi olan 4 kürt 1959’da hakkında verdiği idam kararından Kürtlerin ve uluslararası kamuoyunun baskıları karşısında vazgeçmişti. Kürt ulusal direnişini kırarak İran’ı kendileri için dikensiz gül bahçesi yapmak isteyen mollalar mayıs 2010’da Kürt katliamına hız vemişlerdir. İran’da son otuz yılda rejim değişikliğine gidilmesine rağmen, Doğu Kürdistan’da baskı ve katliamlar daha yoğunlaşarak devam etmiştir. 1960’lı yıllar Dünya genelinde ulusal bağımsızlık hareketlerinin yoğunlaştığı ve bir çok ülkenin bağımsızlık kazandığı bir dönem olmuştur. 1958’de darbe yapan General Kasım Güney Kürdistan’a dönen Molla Mustafa Barzani’ye verdiği sözleri yerine getirmeyence Kürtler 1961 eylülünde silahlı direniş başlatmıştır. Barzani hareketi 4 parçada Kürtlerin ümidi haline gelmiştir. Özellikle Doğu Kürdistan Barzani hareketi için bir geri cephe haline olarak Peşmergelere silah, giyecek, yiyecek, para yardımının sağlandığı bir üs olmuştur. Kesintisiz olarak yapılan yardımlar 5 yıl boyunca 1966’ya kadar direnişin sürdürülmesinde tayin edici bir rol oynamıştır. Doğu Kürdistan KDP’sinin Güney Kürdistan’daki savaşa sunduğu destekle bir taraftan Doğu Kürdistan’daki mücadele canlı tutulurken, diğer taraftan iki Kürdistan’î fiili olarak birliğe götürdüğünü gören Şah KDP’yi zayıflatmak için Barzani’ye doğrudan yardım yapma kararı vermiştir. Şah 1966’dan itibaren Barzani’ye direkt yardıma başlamış ve Doğu Kürdistan’dan gelen yardımlar önemini yitirmiştir. Şahın Barzani hareketine yardım amacı bir taraftan Barzani’yi kendine bağımlı kılarak bağımsızlık şansını ortadan kaldırmak iken, diğer taraftan Doğu Kürdistan’daki Kürt ulusal hareketini nötralize etmekti. Şah Barzani hareketinin savaşı sürdürebilmesini İran’dan sağlanan yardıma tam bağımlı kıldıktan sonra Barzani’nin Doğu Kürdistan KDP’sine yardımını kesmesini ve Doğu Kürdistan’daki mücadeleyi pasifize etmesini şart koşmuştur. Bu koşulları red eden binlerce Doğu Kürdistan’lı savaşcı 1967 başlarında Barzani’nin Güney Kürdistan’daki kamlarından ayrılarak Doğu Kürdistan’a dönmüştür. Şahın baskılarından bıkan Doğu Kürdistan’lı köylüler dönen savaşcılardan da destek alarak Mahabad, Baneh Serdeşt bölgesinde bir isyan başlatınca KDP bu bölgede bir devrim komitesi oluşturarak gerilla mücadelesini başlatmıştır. Hızla yayılan ve büyük halk desteği alan gerilla mücadelesi 18 ay sürmüş ve 1968 yılında İran ordusu ve Barzani peşmergeleri arasında sıkışan gerilla hareketinin tecrubesiz liderleri Şerif Zadeh, Abdullah Muini ve Mala Avara İran ordusu tarafından katl edilmiştir. Bundan sonra Güney Kürdistan’dan İran’a geçerek mücadeleyi devam ettirmek isteyen Abdullah Muini’nin kardeşi Süleyman Muini yakalanmış ve Barzani’nin emriyle öldürülmüş ve cesedi İran’a teslim edilmiştir. Muini’nin cesedi Doğu Kürdistan’nın bir çok şehrinde teşhir edilerek Kürtlere gözdağı verilmiştir. 1968 yılı boyunca Güney Kürdistan’a sığınan militanların taklaşık 40’ı Barzani’nin peşmergeleri tarafından yakalanarak İran adına infaz edilmiştir. Güney Kürdistan’daki Barzani hareketinin Doğu Kürdistan’a yönelik bu tavrı 11 mart 1970 özerklik anlaşmasına kadar sürmüştür. Özerklik anlaşmasını izleyen 4 yıl boyunca Doğu Kürdistan KDP üyesi militanlarla Güney Kürdistan KDP’si arasındaki ilişkiler de önemli iyileşmeler olmuştur. İyi ilişkilerin sürdürülmesi Doğu Kürdistan’da mücadelenin minimum düzeyde tutulmasının sayesinde gerçekleşmiştir. Bu tür çelişkili ve çatışmalı durumlar Kürdistan’da ilk olmadığı gibi son da olmamıştır. 1975’te İran Şahı Saddam Hüseyin’le Cezayir’de anlaşınca, Şah Barzani’ye olan desteği keserek Kürt direnişinin kırılmasını sağlamış ve Kürtlerin dağlardan başka gerçek dostlarının olmadığını bir defa daha göstermiştir. Barzani bu durumu ; “Düşmanlarımıza askeri planda yenilmedik ama bizi dostlarımız katletti” öz deyişi ile teyit etmiştir. Barzani’yi destekleyerek İran Kürdistan’ndaki Kürt direnişini zayıflatan Şah Barzani’den desteğini çekerek güçlenen Güney Kürdistan’daki hareketinde büyük bir darbe yemesini sağlamıştı. Bu arada nüfüsu artan ve şehirleşen İran Kürdistan’ında, Kürtler Dünyadaki gelişmeler paralelinde daha sola yakın bir şekilde politize olmuş ve Barzani yenilgisi Kürtler arasında yoğun bir sorgulama ve politizasyon sürecini başlatmıştır. Bu süreçte, KDP ve Komala özellikle gençlik arasında çok sayıda yeni militan kazanmıştır. Bu gelişmeler, İran genelinde Şaha karşı gelişen muhalefetle bağlantılı olup, Şah rejiminin yıkılmasında önemli roller oynamıştır. Kürtler Şah’a karşı isyana aktif olarak katılırken, mollalara destek olmaktan ziyade Kürdistan’da özerklik elde etme amacındaydı. Kürtlerin islam yolunda bir müttefik olmadığını gören mollalarda Kürtlere karşı son derecede mesafeli ve şüphe duyarak hareket etmekteydi. Doğu Kürdistan KDP ile Komala önderliğindeki Kürtler Doğu Kürdistan’da başta Mahabad, Urmiye, Sanadaj ve Sakız şehirleri olmak üzere geçici bir süre için Şah ve Fars egemenliğine son vermişti. Kürtlerin bu talebi, İran’ın tamamını ele geçirmek isteyen mollaların projesiyle çelişmekteydi. Dolayısıyla, rejimi kısa sürede restore eden mollalar Kürt’lerin özerklik girişimlerini tehlikeli bulduklarından Kürdistan’a yönelik operasyonlar kısa bir süre sonra gündeme almışlardı. Kürtleri islam düşmanı ilan eden Humeyni, İran geldikten 6 ay sonra Temmuw-Ağustos 1979’da Doğu Kürdistan’da kapsamlı bir askeri operasyon başlatmıştır. Humeyni’nin devrim muhafızları din adına Kürdistan’da çocuk, kadın ve sivil ayırımı yapmaksızın insanlık dışı katliam başlatmışlardı. 1979 yılı yaz aylarında başlayan ve yaklaşık 4 yıl süren askeri operasyonlarda 5 000’i gerilla olmak üzere 50 000 dolaylarında Kürt katledilmiştir. Sivillerin daha fazla zarar görmesini engellemek amacıyla hareket eden Kassımlo’nun KDP’si ve Komala şehirlerdeki güçlerini Güney Kürdistan’a çekmişlerdir. Kürdistan’ı pasifize eden Molla rejimi ise, Güney Kürdistan’dan Doğu geçebilecek Kürt gerilla tehdini yok etmek için Doğu Kürdistan KDP başkanları ve yöneticileri “İran İdam Cumhuriyeti” ajanları tarafından 1989’da Viyana’da, 1992’de Berlin’de yapılan suikastlerle katl etmiştir. İnsanlık dışı barbar Molla rejimi bu suikastlar ve askeri operasyonlarla Kürdistan’daki direnişe büyük darbeler indirmiştir. Bundan sonra, Kürdistan üzerine bir örtü serilmiş ve Kürt hareketlerinin faaliyetleri 1990’lı yıllarda minimuma inmiştir. Hatemi’nin 1997’de İran Cumhurbaşkanı seçilmesinin Kürdistan’da yarattığı heyacan uzun sürmemiş, zira bir Kürt katiliolan ve yıllardır Kürdistan bölge valisi olan Hamit Rıza Celalpur görevinde kalmış ve Kürdistan’da katlimlara devem etmiştir. Hatemi 2001’de tekrar Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra Kürdistan milletvekilleri Celalpur’un bölge valiliğini protesto edince, Hatemi Kürt olan Abdullah Ramazanzade’yi Kürdistan bölge valisi olarak atamış ve devamında Kürdistan’da göreli bir rahatlama yaşanmasını sağlamıştır. Bu göreli rahatlama sonucu, Doğu Kürdistan’ın bir çok şehrinde Kürt kültür merkezleri açılmış, Kürt sineması ve müziğide yeni ürünler vermeye başlamıştır. Ayrıca, bir çok Üniversite’nin bünyesinde Kürtçe bölümleri açılmış ve Kürt sorunu belli ölçülerde gündeme gelmiştir. 2005’e kadar süren bu dönem, Ahmedinecat’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sona ermiş ve Doğu Kürdistan’da yeni bir sürece girilmiştir. Molla rejimine güven duymayan Kürtler 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot etmişler ve Kürtlerin 3/2’si oy kullanmamıştır. Ahmedinecat daha görevinin başında haziran ayında bir Kürt gencini katlettirerek, cesedini Kürdistan’da teşhir ettirmiş ve Kürtçe Aşiti ve Aso gazetelirini kapatmıştır. Bunun üzerine Bane, Bukan, Sanandaj ve Sakız gibi Kürt şehirlerinde protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bu arada, 2004’te kurulan PJAK gerillarının 20 yıl aradan sonra İran ordusuna karşı düzenledikleri saldırılarda 10 dolayında ordu mensubu öldürülmüştür. Bu gelişmeler karşısında, Doğu Kürdistan’a asker yığan Molla rejimi ayaklanmaları bastırma bahanesiyle 40’ın üzerinde sivili katl etmiştir. Bundan sonra, Doğu Kürdistan’da silahlı mücadele esas olarak PJAK gerillarıyla İran güçleri arasında süre gelmektedir. Doğu Kürdistan’ın tarihi iki partisinin gerilla mücadelesini minuma indirmesinden sonra kurulan ve mücadele eden PJAK askeri planda HRK’yı kurarak gerilla mücadelesini yaygınlaştırmaya devam etmektedir. Gerilla mücadelesini devr alan ve yürüten PJAK ideolojik planda PKK’ye yakın politikalar yürütürken, KDP ve Komala siyasi olarak örgütlüklerini sürdürmekte ve Doğu Kürdistan için talep ettikleri özerklikten vazgeçerek Federasyon talebini gündeme getirmektedir. Buna karşı, hilelei bir şekilde 2009’da 2. defa Cumhurbaşkanı seçilen Ahmedinecat bir taraftan Kürdistan’ı bir garnizona çevirmeye çalışırken, diğer taraftan İran zindanlarındaki Kürtlerin infazını hız vermektedir. Bu politikalar Kürdistan’ı uluslararası sömürge statüsünde tutan İran, Türkiye ve Suriye devletlerinin ortak politikalarıyla uygulanmaktadır. Böylece Kürdistan sömürge statüsünde tutulurken Kürtlerin temel haklarını talep eden ve bunun için mücadele edenleri yok edecek politikalar da eşgüdümlü olarak işleme konmaktadır. Doğu Kürdistan’da yapılan idamlar ile Türkiye’nin İran’ı korumak için yaptığı uranyum zenginleştirme konusundaki takas anlaşması Kürtlere karşı geliştirilen yok etme politikaların sonucudur. Yani, sömürgeciler Kürdistan’ı uluslararası sömürge statüsünde tutmak için ortak politikaları bir asırdan fazla bir süredir uygularken, Kürtlerin bölünmüşlüğü sömürgecilerin işine yaramaktadır. Buna karşı, Kürdistan’i güçler bu yok etme politikalarına karşı politikalar geliştirmeli ve ortak hareket etmenin araçlarını yaratmalıdır. Neticede, Kürdistan’nın uluslararası sömürge statüsüne son verilmesi ve özgürleşmesi sömürgecilere karşı birlikten geçmektedir. Ahmet ALİM Fransa, 1 Haziran 2010