Ajan, hain edebiyatı ve Muşîr Heme Suleyman Hemawendî olayı(1)
Kürdistan‘da eskiden beri çok kötü/berbat ve mezara gömülmesi gereken bir gelenek oluşmuş. Bu gelenekte siyasal rakiplerini “ajan”, “hain” “satılmış”, “A’nın uşağı” , “Z’nin uşağı”, “CİA, Mosad” ve “Savak” ajanları olarak değerlendirme bir habitus hali almıştır. Her halde dünyada Kürdler kadar “ajan” üreten bir toplum az bulunur. Birde Kürdlerde (başka halklardada var) tarihsel bazı Kürd hareketlerinin yenilgilerini, Kürdistan’ın parçalanması gibi tarihsel olaylar ve Kürdistan’da sömürgecilerin statülerini yerleştirmeye çalıştığı dönemlere açıklama getirmek için bazı Kürd çevrelerini “hain” ve “satılmış” lar olarak ilan ederek durum açıklaması var. Örneğin Çaldıran savaşı ve Kürdistan’ın Osmanlı ve Sefewi devletleri arasında bölünmesini açıklamaya çalışırken Kürd hareketi “İdris-i Bedlisi” adlı “hain”ini bulmuştu. Ben Kürd yurtsever düşünceleriyle tanıştığım andan itibaren, Kürd siyasal tarihi, Kürd edebiyatı ve Kürd tarihi şahsiyetleri hakkında hiç bir şey bir bilgiye sahip olmaksızın “İdris-i Bedlisi”nin “hain”, “Kürd düşmanı” ve “Osmanlı uşağı” olduğunu bilirdim!!!! İdris-i Bedlisi’nin yaşamı, eserleri, savaş öncesi Kürdlerin konumu ve Çaldıran Savaşı öncesi Betlisi’nin hakkında tek bir kelime bilmeme rağmen onu “hain” olarak görüyordum. İdris-i Betlisi hakkında 1994-1995 yıllarında Güney Kürdistan’da İslami Kürdlerin çıkardığı bazı yayınları okuduktan sonra bu ” hainlik olayı”nın bu kadar kolay olmadığı kanatına vardım. Bedirxan hareketinin yenilgisini “Êzdînşêr” e bağlıyarak işin içinden çıkmaya çalışıyorduk. Daha sonra “Êzdînşêr” Osmanlıya karşı daha kapsamlı bir ayaklanma gerçekleştiriğini gördüğümüz zaman bu sefer “Êzdînşêr haini” “ulusal kahraman” olabiliyordu. Bu hareketler ve liderleri hakkında sözkonusu olan bu tespitler yapılırken, hiç ciddi bir araştırma ortada yoktu. Örneğin Soran Mirliğinin yıkılışını yüzyıllarca Kürd aydınları “Melayê Xetê’nin hainlığına ve fetwasına” bağladılar. Bugün gelinen aşamada ortaya çıkan bir çok belge tam tersi yönde bilgiler vermektedir. “Hamidiye Alaylarını” hâlâ günümüze kadar bir çok Kürd çevresi “hain”, “satılmış”, “Kürd düşmanı” değerlendirebiliyorlar. Osman Aytar “Hamidiye Alaylarından Köy Koruyucularına” adlı bir kitap yazarak bunları aynılaştırabiliyordu. “Hain” ve “yurtsever” demek o kadar sıradanlaşmış ki, bir gün “hain” ve ertesi günü “yurtsever” olabilirsin. “Köy Korucuları” haindi. Birde baktık ki “yurtsever koruyucular” türemiş. Güney Kürdistan’da “Çaşlar hain”di. Süreç içinde Peşmergeler arasında bazı “Çaşlara” “Çaşên welatparêz” denildiğine tanık olduk. Şu veya bu nedenden dolayı devletin silahını almış kesimleri değerlendirirken toptancı yaklaşımlar süreç içinde “yurtsever eşek sipaları” gibi kavramları kültürümüze kazanabiliyor. border=1> Aslında ben “ajanlık” ve “hainlik” bazında “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî Olayı” üzerine durmak istiyorum.. MUŞÎR HEME SULEYMAN HEMEWENDÎ’NİN ŞEYH MAHMUD’UN YENİLGİSİNDEKİ ROLU ÜZERİNE Bilindiği gibi 1.Dünya savaşı sırasında İngilizler Irak’ı ve Güney Kürdistan’ı işgal ettiler. Bu süreç içinde Şeyh Mahmud önderliğinde başkenti Suleymaniye olan Kürdistan hükümeti ilan edildi. Fakat, süreç içinde Şeyh Mahmud ile İngilizlerin arası açıldı ve Şeyh Mahmud Doğu Kürdlerinden olan Mahmudxan Dizli’nin yardımıyla 1919 ilk baharında İngilizleri Suleymaniye’de kovdu ve bazı subaylarınıda esir aldı.Major Soane zorla canını kurtarabildi.(aslında Şeyh Mahmud Hükümdarlığı dönemine ilişkin çok ciddi araştırmalar var, fakat bugüne kadar Refik Hilmi’nin Anıları dışında hiç bir şey Kuzey Kürdistanlıların hizmetine sunulmuş değil.) Böylece İngilizlerle Kürdistan hükümetinin ilişkileri koptu ve savaş ortamına girdiler. Şeyh Mahmud önderliğindeki “Kürd Milli Birlikleri” ile İngiliz orduları arasındaki ilk ciddi çatışma Tazluce’de oldu, Kürdler kazandı. İngiliz ordusunda yer alan Kürd askerlerinin saf değiştirilmesi bu çatışmanın kazanılmasından önemli rol oynadı. İkinci ve en önemli çatışma ise 17 Haziran 1919 yılında “Derbendi Baziyan” da oldu. İngiliz generalı Frayzer komutasındaki İngiliz birlikleri ile Şeyh Mahmud önderliğindeki Kürdistan güçleri arasında yapılan çatışmada Kürdler ağır yenilgi aldılar, 48 Kürd savaşçısı yaşamını yitirdi, yüzlercesi esir alındı ve Şeyh Mahmud yaralı olarak İngilizlerin eline esir düştü. Şeyh Mahmud’un yaralı olarak yakalandığı kayaya Kürdler bugünde “Berdeqehreman”(kahraman kaya) diyorlar. İşte bu savaş esnasında Muşîr Heme Suleyman Hemawendî, İngilizlerle birlikteydi, Şeyh Mahmud’u “Berdeqehreman” adlı kayanın altında yaralı buluyor ve İngilizleri haberdar ediyor. border=1> Daha sonra İngilizler Suleymaniye’yi işgal ettikten sonra Muşîr Heme Suleyman Hemawendî bir kaç Hemawend suwari ile Suleymaniye sokaklarında geziyor. Bu durumu gören Suleymaniye halk “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî Şeyh Mahmud’u yendi!!! Bu hain olmasaydı İngilizler hiç bir şey yapamazlardı!!! Hemawendler haindir!!!” gibi söylentiler her tarafta dolaşmaya başlıyor. Daha sonra Kürd tarihçisi Eladdin Sucadi yazdığı “Şoreşekani Kurd” adlı eserinde Derbendî Bazîyan savaşı üzerine duruyor ve yenilgiden dolayı Muşîr Heme Suleyman Hemawendî’yi suçluyor. Refik Hilmi 1956 yılında yayınladığı Anılarında “Hemewend aşireti reislerinden Muşiri Heme Süleyman’ın rehberliğindeki İngiliz ordusu dağdan tırmanarak, Şeyh Mahmud’un kuvvetlerini arkadan kuşattı. Muşiri Heme Süleyman ile Şeyh Mahmud’un arası açılmıştı. Bu nedenle Muşiri Heme Süleyman İngilizlerin yanına geçti.” Diyor.(Refik Hilmi, Anılar-Şeyh Mahmud Berzenci Hareketi- Nujen Yay .İstanbul,1995, sayfa 33) Daha sonra bir çok Kürd ve Kürdistan tarihçisi bu bilgilere iman getirerek eserlerinde tekrar ettiler. Bunlardan biride Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmedtir. Kemal Mazhar 1963 yılında Sovyetler Birliğinde yaptığı doktora çalışmasında “Eğer Muşîr Heme Suleyman Hemawendî’nin ihaneti olmamış olsaydı, İngilizler hiç bir zaman Kürdleri yenemezlerdi” diye yazıyor.(Dr. Kemal Mazhar, Çend Laperek le Mêjûy Gelî Kurd, Bergi Duyem, sayfa 203) Daha sonra Kemal Mazhar 1967 yılında sözkonusu kitabın ikinci baskısında bu tespitini tekrarlıyor. Dr. Mazhar 1969 yılında hazırladığı ikinci doktora tezinde yine bu mesele üzerine duruyor ve Muşîr Heme Suleyman Hemawendî sert bir dil ile suçluyor. Devam edecek Aso Zagrosi