Açmazlarımız Ve Kozlarımız
Kürdlerin mevcut dünya dengesi nedeniyle politıkalarını ABD’nin bölgede izlediği politıkaya göre şekilendirmesi bir zaaf olsa da başka bir alternatifleride yoktur. Şunu görmek gerekir. Yüzyıldır Kürdistan’a dayatılan statüko bugüne dek Kürdlerin dışında tüm çıkar çevrelerin ihtiyaçlarına cevap vermekteydi. Dünya çıkar çevreleri, çıkarına cevap veren bu statükoyu korumak için aralarında bir konsensus yaratmışlardı. Kürdler, kendilerini boğan bu statükoya savaş açarken aynı zamanda bu statükoyu koruyan tüm güçlerle savaşıyordu. Bu da başarmayı engeliyordu. Sovyet blokunun dağılması ve ABD’nin bölgemize fiili olarak müdahale etmesiyle yeni bir süreç başladı.ABD, Ortadoğuya yeni bir çeki düzen vermeye çalışırken Kürdlerin önünede yeni ufuklar açtı. Bu, bir olumluluk olsa da bir belirsizlikğinde kendisini yakıcı olarak dayatığını görmek gerekir. Bu nedenle Kürd politıkasının ana ekseni ABD’nin icazet sınırları ile sınırlı olamaz. Kürd politıkasının ana ekseni milletsel ve ülkesel zemini baz alan iktidarlaşma hedefi olmalıdır. Kürdleri bölgesel ve uluslararası alanlara siyasi bir aktör olarak taşıyacak yegane politıka millet, ülke ve iktidar olma perspektifidir. Bundan kopuk bir yaklaşım Kürdleri hem bölge, hemde uluslararası arenada bir aktör olmaktan alıkoyacağı gibi, kazanılmış haklarında her an elden gitme riski taşır. Kürdlerin çıkmazlarının yanısıra sayısız kozlarıda vardır. Esas açmazları Kürdistan’a dayatılan statükonuyu deyim yerindeyse tüm dünyanın korumaya çalıştığıdır. Kozları ise sayısızdır. Bu kozlar yer ve zamanında iyi kullanılabilinirse Kürdlere sayısız kapı açacak güçtedirler. Kürdler, kendi güçünün farkına varmalıdır. Buna ulaştıkları andan itibaren siyasi bir aktör olarak kendi haklarının savunucusu ve kabul görenleri olarak kaale alınacaktır. Kürdistan’ın bağımsızlığına ve birliğine giden yol da burdan geçer. Ama bugüne kadar Kürdler, bu politıkadan uzak durdular. Bunu mevcut dünya dengesine uyumlu politıka diye lanse ettiler. Mevcut dünya dengesine uyumlu izlenecek politıka Kürd fermanı olduğunu kavranılamadı. Savaştılar, ama millet olmadan doğan haklarını programlaştırıp dayatmadılar. Bu, kaybetiren bir politıka oldu. Bugünde Kürd siyasi yaşamında egemen olan politıka budur. ABD, her ne kadar Güney Kürdistan’da önemli mevzilere ulaşmanın yolunu açsada, bugüne kadar bağımsız devletleşme yoluna açmış değildir. Sömürgecilerimizinde istemi olan Kürd millet egemenlik gaspı olan “Irak toprak bütünlüğü”nü korumayı Kürdlere dayatılar. Kürdler de bunu kerhen kabullendiler. Irak Anayasasını kabul etmeleriyle bunun siyasi çerçevesini çizdiler. Bu, Kürdistan’ın bağımsızlık ve birlik yolunu kapatan bir gelişmeydi. Bu Anayasayla Kürdler, Irak ve Arap aleminin bir parçası olarak rehin alınıyordu. Güçlenmiş Bağdat merkezli bir Arap Irak’ında Kürdlerin daha evel kazanılmış haklarının garantisini kimse kimseye verememektedir. Sömürgecilerimizin tüm hesaplarıda bunun üzerine kuruludur. Dünya dengeleride buna uygundur. Bu dengeye uyumlu bir Kürd politıkası eski statükoya geri dönüştür.Hele Beker-Hamilton raporu ile Kürdlerin kazanılmış haklarının geri alma mantığını savunan güçlerin izlemek istedikleri politıka gündeme damgasını vurunca millet, ülke ve iktidar olma politıkasının aciliyetini her Kürd sarsılarak yeniden yaşadı. Belki bu durum biz Kürdlere bir ders olur. Yarınların ne getireceği belirsizliği siyaset etmek yerine ne istediğini bilen bir tavır ortaya koymak ve bunun gerçekleşmesi çabasını vermek kaçınılmaz hal aldığı yaşam bir kez daha dayatmıştır. Beker-Hamilton raporu Kürd siyasi önderliğine bunu kavramasına vesile olmuşsa ne ala. Umalım bundan ders çıkarabilelim. Güney Kürd siyasal önderliğin zorluklarını biliyoruz, ama millet, ülke ve iktidarlaşma konusunda Kürd milletin çıkarlarıyla birebir örtüşen bir perspektiften uzak olduklarınıda görmek gerekir. Bu konu da politıkasızdırlar demek yanlış değildir. Bir millet olarak Kürdlerin hedefi deklere etmiş değildirler. Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik bir politka sahibi değildirler. Varolan politıkalarıda bu parçaları egemenliğinde bulunduran ülkelerde gelişecek demokrasiye havale ettikleridir. Yani diğer Kürdistan parçalarını sömürgecilerimizin insafına bırakma politıkasına sahiptirler.Güney ülkemizin bir parçası. Orda gelişebilecek her olumlu ve olumsuz durum genelde KUKM’ni etkilediği gibi Kuzey’deki mücadeleyide olumlu ve olumsuz etkilemektedir. Bu durum Kürdistan devriminin doğalığı gereğidir. Bir bütünün parçalarının birbirleriyle ilişki ve etkileşimidir.Bu nedenle Güney Kürd önderliğinin kazanımlarını savunur ve korumaya çalışırız. Yanlış gördüğümüz yaklaşım ve icraatlarınıda eleştiririz. Belki bu birileri için bir çelişki gibi görülebilir. Kuşkusuz değil. Çünkü biz ne Güney’in karşısındayız, ne de Güney Kürd önderliğin her dediğini ve icraaatını mürit tavrıyla destekleneniz. Tavrımız açık ve net. Tavrımızın Kürd millet çıkarından yana olduğu ortadadır.Kürdistan sorunu, sadece Güney ile sınırlı değildır. Bir bütün olarak Kürd-Kürdistan sorununu kapsamaktadır. Bugün Güney’de sorunun önemli bir kısmı şu veya bu şekilde çözülmüş olması önemli, ama yetersizdir. Güneyin henüz çözülmemiş çok önemli meseleleri vardır. Bunlar çözülse bile Güneyi tamamlayan diğer parçalarda da sorun çözülmese Güneyin kazanımlarıda her an tehlike ile karşı karşıya olacağını görmemek Ortadoğu üstünde oynanılan oyunları doğru okumamaktır. Kürd-Kürdistan’ı çevreleyen düşman güçlerin plan ve hesaplarını küçümsemektir.Biz bir milletin ve ülkenin birer parçalarıyız. İstesekte istemesekte bir bütünüz. Düşman bunu böyle bilmekte ve bir ayırım yapmamaktadır. Buna uygun bir politıkada izlemektedir. Ayrımı yapan bizleriz. Sözde bunu yapmakla düşmanın tepkilerini çekmemeyi umuyoruz. Gerçekten durum bizim istediğimiz gibi mi gelişiyor? Elbete hayır! Düşmanın politıkası bu konu da açık ve nettir. Özlü olarak söylediği şudur: Ortadoğuda bir yılan vardır. İsmi Kürd sorunudur. Büyümeden başı ezilmelidir. Sömürgecilerimizin ortak tavrı budur. Biz Kürdler, bunu bilmiyor muyuz? Bal gibi biliriz. Peki bu gerçeği bilmemize rağmen kendimizi niye geri taleplerle sınırlarız? Bu durumu bir kez daha aklıselim düşünmek zamanıdır. Bir parçada ister olumlu, ister olumsuz gelişme olduğunda sadece bir parça ile sınırlı kalmamakta ve tüm parçaları negatif ve pozitif etkilemektedir. Bu nedenle benim parçam, senin parçan hesabı üzeri kurulu politıka aslında kendimizin yarattığı handikaplardır. Kürdler, kendi eliyle yarattıkları bu handikapı aşmak zorundadırlar. Çünkü bu politıka kaybetiren bir politıkadır.Kürd siyasal önderliği, bu handikapı aştığında Kürd millet potansiyeline ulaşacaktır. Bu potansiyel yabana atılacak bir güç değildir. 50 milyonluk genç, dinamik bir potansiyeldir. Bu potansiyel üzerine oturacak bir önderlik hem bölge, hem uluslararası arenada siyasetin çok güçlü bir aktörü olarak kendini konuşturabileceği gibi, başkaları tarafındanda ciddiye alınacak ve hesaba katılacaktır. Bu, Kürd milletine çok kapı açacaktır.ABD, 21. Yüzyılın projesini coğrafyamızda başlatmıştır. Mevcut statükoya yönelim olarak algılamak gerekirse bunu Kürd millet çıkarlarıyla birebir örtüşmenin çabasını vermek gerekir. Bu da parçacı anlayışlarla olmaz. Bir bütün olarak Kürd-Kürdistan sorun ve potansiyeli ile masaya yatırmak gerekir. Sorunum bu, potansiyelim bu demek gerekir. Bunu bir koz olarak dayatmak gerekir. Dahası var. Kürd millet potansiyeli Güney Kürdistan ile sınırlı değildir. Eğer Güney Kürd önderliği bir bütün olarak Kürd millet potansiyeline oynarsa eli dahada güçlenecektir. Bu, bir çok güçün işine gelmesede seni kabullenmek zorunda bırakacaktır.Kürd-ABD ilişkilerine bu temelde ele almak gerekir. ABD’ye bir millet olarak Kürdleri bir bütünselik içinde ele almaları gerektiği perspektifini vermek gerekir. Fakat bunun önceli ilk olarak Kürdlerin bu perspektife ulaşmaları gerekir. Bugünkü Kürd politik önderliği bu yaklaşımdan epey uzaktır. En zayıf noktasıda budur. Aslında bu zaaflı damarı keşfedebilse, açmazını aşsa, programını millet, ülke ve iktidar olma üzeri inşa eder ve masaya sürerse eli daha da güçlenecektir. Kürdlerin ABD’ye ne kadar ihtiyaçları varsa, ABD’ninde o kadar Kürdlere ihtiyacı vardır. Yeterki Kürd önderliği, bunun bilinçinde olsun. Ama bu da yetmez. Mesele bunun pazarlığında. Kürd önderliği, elindeki kozları milli çıkarlarımıza uygun olarak pazarlayabilirse koparmayacağı hiç bir taviz olmaz. ABD, bölgemizde kalıcıdır. Bugünden yarına gidici hayalini görmek isteyenler, sadece sömürgecilerimizdir. Çünkü ABD’nin bölgemizdeki varlığı kendi ulusal güvenlikleri açısında tehlikeli bulmaktadırlar. Sorunun merkezinde de en korktukları Kürd-Kürdistan sorunu vardır. Ve hepsinin ortak görüşüde ABD bu belayı başlarına sardıklarıdır. Bu nedenle ABD karşıtı bir politıka sahibidirler. ABD ile uyumlu çalışan sadece Kürdlerdir. Bu, Kürdler açısında büyük bir avantajdır. ABD, Kürd desteğini gözardı edemez. Kürdlere düşende bu desteğin karşılığını istemek ve koparmaktır. Bunun karşılığı sömürgecilerimizin “toprak bütünlüğü” içinde ismi ne olursa olsun alt kimliklerle kalmak değildir. Kürd istemi bunun ötesinde olmalıdır. Bu da tam bağımsızlıktır. Kürd önderliği, bu konu da dayatıcı olursa elde edilemeyecek bir hedef değildir.ABD, olası bir İran ve Suriye saldırısında bu alandaki Kürdler üzerine hesap yapmaktadır. Bu hesabı Güney Kürd önderliği diğer parçalardaki Kürd önderlikleriyle birlikte eşgüdüm olarak niye masaya sürmesin? Bunun karşılığının hesabını niye yapmasın? Bunun önündeki engel ne? Bunu başkaları bize sağlamaz. Bunu sağlayacak olan Kürd siyasal önderliğidir. Bunu sağlayan Kürd önderliği her istediğini elde edemesede kırmızı çizgilerini, hassasiyetlerini bugün ABD, yarın bir başka güce kabul ettirme imkan ve şartlarına ulaşır.Kürd siyasal önderliği küçük değil, büyük oynamalıdır. Bunun hem zemini, hem de imkanı vardır. Sorun bu konu da başkalarından öte kendi kendisini ikna etmesidir. Kendini saran korku çamberini kırmasıdır. Gerisi gelir. Bunu tamamlayacak olan diplomasi ve lobiciliktir.Kürd devlet geleneği henüz yeni. Kürd diplomasisi henüz serada. Bunu görmek gerekir. Fakat eksik ve yanlışlarımızıda görmek ve aşmaya çalışmakta bir görev. Kürd diplomasisinin yetersizliği Beker-Hamilton raporu hazıklık döneminde görüldü. Rapor hazırlanırken her hangi bir girişim olmadı. En aşağı bu konu da kamuoyuna yansıyan bir çalışma görülmedi. Gizli süren bir çalışma var mı, yok mu bilmiyoruz. Ama anlaşıldığı kadarıyla böyle bir çalışmanın olmadığıdır. Bu bizim eksikliğimiz, zaaflarımız. Bunu kabullenmek gerekir. Kürd siyasal önderliğin övülmeye değil, eleştiriye ihtiyacı var. Önderliğin bunu hazmetmesi, aydın ve siyasilerinde bunu yerinde kullanma ihtiyacımız var. Raporu hazırlayanların çoğu sömürgecilerimizin eski dostları ve şimdiki lobicileri olsada hepsi için bunu demek doğru olur mu bilmiyorum, ama Kürd siyasal önderliği zamanında girişimlerde bulunsaydı acaba birkaç üyeyi etkiliyemez miydi? Kuşkusuz bu bir varsayım, ama yapılması gereken bu olmalıydı. Raporun yayınlanmasından sonra gösterilen performasyon haklı, yerinde ve umut verici, ama bu performasyon önce gösterilemez miydi? Günümüz ululslararası diplomasi lobiciliğe dayanır. Bu en çokta ABD’de geçerlidir. Mevcut durumdan kaynaklı tüm kozlarını ABD ile ilişkilere yatıran Kürdler, buna uygun bir diplomasi ve bunun önceli lobicilikte yapmak zorundadır. Bu işler böyle oluyor. Bunun içinde kurumlaşmak gerekiyor. Kişilere dayali diplomasi olmaz. Hele partisel diplomasi hiçte devlet diplomasisi yerine geçmez. Kürdler, bu öngörü temelinde kendi aralarında bir konsesus yaratmalı. Tecrübeli, birikimli insanlarını yanyana getirmeli ve kurumlar oluşturmalıdır. Uzun süreli diplomatik bir atak başlatmalıdır. Özeliklede ABD’nde güçlü bir diplomasi atağı başlatmalıdırlar. ABD politıkasında etkin olan belli başlı lobiler var. Bunların başında Yahudi, Rum ve Ermeni lobileri gelir. Bu lobiler, düşmanlarımızdan ziyade Kürdlere yakındırlar. Kürdler, bu üç büyük lobi grubuyla ilişki kurabilir. Ortak çıkarlar tespit edilebilir. Dostluklar geliştirilebilinir. Kuşkusuz bu çalışmalar anlık bir mesele değildir. Olay kapıya dayandıktan sonra yapılacak müdahaleler sonuç vermez. Bunun önceli olmalı. Bunun alt yapısı önceden hazırlanmalı. Sorun kendini dayatığında hangi kapıyı çalmak gerektiğinde teredüte düşmeden çalınabilme imkanı önceden hazırlanmalı. Çalacağın kapının yüzüne açılacağından emin olunmalı. Bu da önceden yapılacak çalışmalara bağlıdır.Beker-Hamilton Komisyonunun hazırladığı rapordan ders çıkarılırsa Kürdlere en büyük iyiliği bu olur.27 Aralık 2006