Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 20 December 2011

Sultan Sahak, gizli öğretilerini dünyaya yaymaya hazır olduğunda, ilk dört yoldaşıyla beraber, Sirvan nehrinin yukarı kesimlerinde, Havraman'da, Pirdiwar denilen bir yerde yerleşmeye karar verdi. Yoldaşlarından biri olan Davud, usta bir duvarcıydı ve nehire uzak olmayan bir yerde bir ev inşa etmeye başladı. Ancak ev yapımı için seçilen yer, önemli sihirli güçlere sahip olan ve uzun süredir yörede ruhani hakimiyetini sürdüren Pir Mikail'e aitti. Pir Mikail, tahtına göz diken bu adamın ve müridlerinin gelişine çok sinirlendi ve gizli güçlerini kullanarak onları cezalandırmaya karar verdi. Vahşi bir arslana bindi, zehirli bir yılanı kırbaç gibi kullanarak, vahşi bir savaşçı görünümünde Pirdiwar'a doğru sürdü. Pir'in yaklaştığını gören Sultan Sahak, Davud'a ördüğü duvarı yükseltmesini, duvarın üzerine tünemesini ve Pir Mikail'i karşılayarak ne istediğini sormasını emretti. Sultan'ın emriyle duvar, Davud'u sırtında taşıyacağından mutlu olarak yükseldi. İki binici (biri aslan'da, biri duvar'da) Sirvan nehrinin iki yakasında karşı karşıya geldiler. Davud, Pir'i dostça selamladı. Ancak diğeri çok kızgındı ve "Nedir bu?" diye bağırdı. "Ben Şeyh Sahak'ı bulacağımı sanmıştım. Oysa şu anda duvarlarla oynamaya çalışan sıradan bir büyücü çırağıyla karşı karşıyayım." dedi. Davud, sakince cevap verdi: "Ben Sultan'ın sadece kölesiyim; Sultan'ın dışında, hiç bir şeyin varlığı yoktur!". Pir Mikail; Davud'a, efendisini çağırmasını emretti. Fakat, daha arkasını dönmeden, Sultan Sahak aniden ortaya çıktı. Sultan'ı görünce Sirvan nehri coşkuyla kükredi; Bu ses öylesine güçlüydü ki, nehrin kenarındakiler birbirlerinin konuştuklarını duyamadılar. Sultan, Pir Mikail'e "O kadar güçlüysen, şu nehri yatıştır da görelim" dedi. Tabi ki Pir bunu beceremedi. Bunun üzerine, Sular Tanrısı olan Sultan Sahak, nehire sakinleşmesini emretti ve nehir hemen itaat etti. Sonra Sultan, Davud'a, sihirli halısını nehirin üzerine serip, halının üzerine oturmasını emretti. Ayrıca, Pir'in aç olduğunu da farketti ve elini nehirin suyuna vurur vurmaz, tamamen pişmiş, yenmeye hazır bir balık ortaya çıktı. Balığı Pir'e vererek, tek bir kılçığını kırmadan balığı yemesini söyledi. Pir, balığı yiyip bitirdiğinde nehirden canlı bir balık başını çıkardı ve Sultan'a; "Arkadaşıma ne yaptın? Onu geri istiyorum! Lütfen arkadaşımı geri ver ey Sular Tanrısı!" dedi, Sultan, kırılmamış balık kılçıklarını Pir'den geri aldı ve onları tekrar canlı bir balığa dönüştürdü. Sonra onu nehire bıraktı. Bütün bu olup biteni gören Pir Mikail, Sultan Sahak'ın ruhani üstünlüğünü kabul etti ve onun sadık müridlerinden biri oldu.

Kamo cok sagolasin. internetin bize sundugu imkanin INSAN kalitesi ile nasil  mukemmel kullanilabilecegine guzel bir ornek oldu astigin yazi. su sirada bir proposali yetistirmek uc bes tane de sevimsiz evraki tamamlamakla bogusurken tam da benim okudugum teksti sak diye buraya astin. benim okudugum tekste  rakip kisinin adi sanki G ile basliyor gibi hatirliyordum. her neyse hikaye benim okudugu versiyona cok benziyor. ozellikle kilciklarina hic dokunulmadan yenilen balik hikayesi  benim  "  " sustainibiltiy " (surudurulebilirlik)  yakistirmama tam uygun bicimde- benim de hatirladigim bu bicimdi. isa nin baligindan farki acik. isa ayni baligin yuzlerce kisiye yedirtiyor, elinin altinda habire yenilecek balik cikartiyor. sultan sahak ise eti yenilen baligin orselenmemis kilciginin yeniden ait oldugu ortama suya birakip canlandiriyor. Isa ninkinde sustainabilty yok, sultan sahak inkinde var.  benim yakistirmam da en azindan -seno na vero ben travato- (dogru olmasa da iyi uydurulmus)  sifatini hakkediyor. (italyanca bilenler cumlenin dogrusunu yaziversin ;-). Kamo ya yeniden tesekkurler, Yorumlayan a da Bruinnessen makalesi icin tesekkurler. internet platformlarinin kendi kendimize takrar yakinmalarla dolup tasmaktan kurtarmak lazim.Kamo ve Yorumlayan in yaptiklari tam da bu ise sahane ornekler oluyor. ornek olsun yakinanlara. vakit buldugumda Stanford univ de dinledigim bambaska bir konudaki presentasyondan kaptigim ilham ile  "participatory platform"  (katilimci platform) onerisinde bulunacaktim. konuyu belirleyip bu konuda participatory uruetime yonelik. baska bir makaleden (bu da the newyorker den ) edindigim baska bir ilham ile birlestrip; "az iste cok al" (bu benim ifadem, sozunu ettigim makale new social media nin toplumsal dinamikleri harekete gecirmedeki kabiliyetini ve toplumdan fazla taeplerde bulununca -kabaca az respons alinacagini, az taleplerde buununca ise daha fazl sayida az  ama kolektif olarak cogalmis  responslar alinabiecegine dair guzel ara ornekler veriyordu. tabii butun bunlari hafizamda kalanlara ve o yazilari kavrayisima dayanarak (yanlis anlasilmalarim da dahil) yaziyorum. yazinin benim anladigimdan farkli seyleri soyluyor olmasi da muhtemel. ancak onemli olan o yazinin / sunumun dogru anlasilmis olmasi degil burda (o ayri bir konu, elbette bir seyi ifade edildigi biciminde en dogru olarak algilamak onemli) , burda onemli olan kurd toplumunun-ozellikle genc kusaklarin- kollektif bicimde uretken kanallara kiskirtilmasi uzerine neler yapilabilir  uzerine fikir  alisverisinde bulunmak. kollektf katilimi guclendirmek isinde fazla talepkarliklarka degil (ornek daga cikmaya davete 20 milyonluk kurd nufusundan yilda en fazla 1000 kisiyi ikna edebilrsiniz, basit bir tiklamaya ise yuzbinlerce kisiyi ikna etmek mumkun) verilebilecek seyleri istem sanatiyla mumkun olabiecegini bulmaktan gectigini grmek lazim. dinlenme arasinda internetin ustaca kullanilmasi uzerine kafa patlatmak uzerine yazayim dedim- tekrar sevimsiz evrak tamamlama isine doneyim. dinlenme arasini da boylece bitirmis oldum (yani buraya yazarken dinleniyorum). eglenme arasinda bulusmak uzere.(yani buraya yazarken egleniyorum) Hurmetler HeK

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.