Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 September 2011

THANK YOU!!!

(( Uzman_Aktarmaci ))

* * *
Bireyin kendine göre bir tarih anlayýþý olabilir. Geçmiþ ve bugünü kendine göre yorumlama hakký olabilir. Ancak bilim adýna tarih yapan, bu iddiada olan biri ‘kendine ait’ olaný bir kenara býrakmakla yükümlüdür. Üstelik bu kiþi tarihsel olgular karþýsýnda kavramlarý ruhuna uygun kullanmasýný bilendir. Çünkü “tarihçi çaðýnýn insanýdýr ve çaðýna insan varoluþunun koþullarý ile baðlýdýr. Kullandýðý –demokrasi, imparatorluk, savaþ, devrim gibi kelimelerin kendilerinin bile, onlarý ayýramayacaðý bugüne özgü anlam yükleri vardýr.”(1) ‘Tarih nedir’ sorusuna yanýt arayan ünlü Ýngiliz diplomat-tarihçi Edward Hallet Carr, tarihçiyi geçmiþin deðil, yaþadýðý dönemin insaný olarak görür. Ancak çok önemli bir belgeyi ele geçiren herhangi bir tarihçi, bu belgeye gerekli sorularý sorma cesareti ya da duyarlýlýðý gösteremezse, bilimsel bir noktaya ulaþamaz. Vakavünist olanlarýn böylesi bir zorunluluðu yok. Bu türlerin yorumlarý kendilerine ve olayýn sahiplerine aittir.

Yine bu nedenle bilim adýna tarih yapanlarýn yorumlara yükledikleri anlamlar karekteristik özellikler gösterirler. Suçlamamý bir ders performansýna dönüþtürmeye hiç niyetli deðilim ve bu gerekli de deðil. Ayrýca, bir veri alaný olarak suçlamanýn kesinleþmiþ belgelerine de ulaþmýþ deðilim. Sadece bilinçli bir eylem içinde olan –son yüzyýla nakþedilen moda deyimle, ‘gönüllü sürgünlerin’ düþüncelerine ve eylemliliklerine ait sezgilerim var. Yine de bu, benim soru sormama engel deðildir. Bugün için somut, elle tutulur bir belge yoksa da, gören gözlerim ve diðer duyularým beni bir o kadar belgeye yaklaþtýrmaktadýr. Sezgilerle de olsa, eðer bugün bunu söylemezsem, biliyorum ki tarihe karþý suçlu duruma düþeceðim. Çünkü tarih ayný zamanda bir ‘sezgidir’, ‘fýsýltýlara kulak vermek’tir, baþlangýç ve sona bu duyarlýlýðý katabilmektir. Hele gözümüzün önünde geçen olaylar hakkýnda bir þey sezemiyorsak, yine Carr’ýn deyiþiyle “ya siz duyarsýzsýnýz ya da tariçiniz alýk bir adamdýr.”(2)

Ýþte günümüzde ‘la raison d’Etat’nýn yani ‘hikmet-i devlet’in kullandýðý en önemli alanlardan biri olan medyanýn kamuoyu oluþturmada oynadýðý en önemli rol, insanlarýn sezgilerinin yönünü deðiþtirmekte gösterdikleri becerilerdir. Tarihçi ise bu tuzaklarý aþtýðý için ünvanýna layýktýr. Peki, Türkiye’de olan nedir? Tarih adýna tarihsizleþtirilmeye çalýþýlan koskoca bir dönem aktörleri olan birilerinin ‘bilim’ adýna bizi desenformasyona uðratmalarý, onlarýn ne kadar ayaklar altýnda olan politik ahlakla davrandýklarýný gösterir. Politikacýlýk ve tarihçilik karýþtýðý için, sorun daha da karmaþýk bir hal alýr... Suçlama iþte bu tiplere karþýdýr. Ya politikacý olunuz; yaptýðýnýza ve yazdýðýnýza öyle deðer biçelim, ya da kelimenin tam anlamýyla tarihçi olunuz, evrenselleþiniz. Politikanýn reelliðiyle, tarihselliðin bilimselliði arasýnda sýkýþan biri yolunu seçemezse, psikolojik faktörler kendisini onda acýmasýzca gösterir. Bizim özgülümüzde bu iki dere arasýnda sýkýþan Sayýn Prof. Yalçýn Küçük’tür. O’nun son çalýþmasý olan ‘ÞEBEKE’yi uzun zamandan beri elimin altýnda tutmama karþýn, Orhan Pamuk ve Ahmet Altan’ýn romancýlýklarýna ait kritikleri bitirip bir türlü 267. sayfaya gelemedim. Bir politolog olarak romanlar üzerinde gösterdiði kritik ustalýðý ve estetiði, politikanýn ana sorunlarýnda her nedense gösteremiyor. Oysa ben, ve sorunla ilgili olan çok geniþ bir kamuoyu bunu görme hakkýna sahip olduðumuzu düþünüyorum. Çünkü; Yalçýn Küçük, yaþamýnýn 7 yýlýný Türkiye’ye en aðýr sorunlarý yaratan PKK çevresinde geçirdi, Orhan Pamuk’un yanýnda deðil. Ne ‘Aydýnlýk Zýndan’ ne ‘Sýrlar’ ne de ‘Þebeke’ adlý çalýþmada günümüzün yakýcý sorunlarýna ve bu arada 7 yýllýk yaþamýn –hatta devam eden yaþamýn demek daha doðru olacak- sonuçlarýna deðinme gereði duymuyor. Birþey söylememek için konuþuyor, konuþma özgürlüðünü kullanýyor. Oysa ben soruyorum. Kamu adýna soruyorum. Þebeke adlý çalýþmanýn 267. sayfasýndan 274. sayfasýna kadar sýðdýrdýðý bu döneme iliþkin belirlemelerini tekrar bir soru olarak kendisine yöneltmek durumundayým.

Yalçýn Küçük son çalýþmasýnda Ýmralý sürecine deðiniyor, “Bazý Kürt Þefleri’nin tümünü bana baðlamasýný ölçüsüzlük saymakla birlikte, kendimi böyle bir discours’un düþünsel hazýrlayýcýlarý arasýnda sayýyorum”(3) diyerek bir gönderme yapmaktadýr. Discours’la sözkonusu ettiði ‘Ýmralý söylemidir’. ‘Bazý Kürt Þefleri’ belirlemesinde ise bir karýþýklýðý önlemek için açýklayýcý olmak zorundayým: Araþtýrma düzeyinde, Sayýn Küçük’ü bilim dýþý iliþkilerinden ötürü zan altýnda býrakan bir çalýþmada bugüne kadar sadece bu satýrlarýn yazarýnýn imzasý oldu. ‘Muhatapsýz Savaþ, Muhatapsýz Barýþ’ adlý çalýþma ‘uluslararasý komplo’ adý altýnda bir dönemi polisiye roman hikayelerine döndürüp unutturmaya çalýþanlara karþý yazýldý. Bu süreç, iddia ettiði gibi, bütün boyutlarýyla kendisine baðlanmýþ ta deðildir. Sürecin bir yerinde ve bir yapýsýnda rol aldýðýný açýklamasý bizim için yeter ve artar bile. Köþe yazarlýðý düzeyinde ise Özgür Politika adlý gazetede yazýlar yazan Yaþar Kaya’nýn açýklamalarý oldu. Yaþar Kaya ise bu eleþtirileri yaparken, neden ve hangi amaç için yaptýðýný bilemeyecek kadar bir yerde ‘þeflik’ yapmaktadýr.

Bulunduðu yerin gerçek þefleri onun bu deðerlendirmelerine bir nebze olsun deðer vermemekle bunu yeterince gösterdiler. Benim ise bu kategorilerle hiçbir iliþkim yok. Dolaysýyla tartýþmanýn bu boyutunda Yalçýn Küçük ile baþbaþa kalýyoruz ve ben bundan, aramýzdaki gereksizler atýldýðý için, fazlasýyla memnunum. Bunu, tartýþmayý daha da kolaylaþtýrýcý olduðu için söylüyorum. Yoksa Yaþar Kaya’nýn günahý kendi boynuna aittir.Yalçýn Küçük’ün ‘Þebeke’ adlý çalýþmasýnda bir kaç satýra sýðdýrmaya çalýþtýðý, Türkiye’nin son çeyrek yüzyýlýdýr. Acýlarýn, gözyaþýnýn, ihanetin ve kahramanlýklarýn belleðimizde hâlâ izlerini taþýdýðý bir çeyrek asýrdýr.

Cumartesi Anneleri’nin yanýk yüreklerinin sesinin hâlâ duyulduðu bir dönemdir. Hangi cephede olursa olsun, yüreðine taþ basýlan her annenin artýk bir ‘Cumartesi Annesi’ haline geldiðini bir karanlýk dönemdir bu. Tüm Türkiye insaný açýsýndan bu dönemin aydýnlatýlmasý hem tarihsel, hem de insani bir görevdir. Çünkü analarý, oðullarýnýn yanýna götüren mezarlarýn ýstýrap yüklü yollarýdýr. Birçoðunun bu hakký bile yok... Hangi daðýn baþýnda, hangi derenin kýyýsýnda, hangi kampýn zýndanýnda özgürlük adýna kafalarýna sýkýlan kurþunlarla bu dünyadan göç ettiklerinde bize, sadece adlarýný býraktýlar. Kimi o haktan bile mahrum oldu. Ve bu çeyrek asrýn eylemliliðinin sonuçlarýný savunabilir hale getirmek için Y. Küçük ‘bozulma’ teorisine sarýlmaktadýr. O’na göre “Kürtler bozulmuþ”tu!..

Ýsmail Beþikçi Hoca’nýn bu bozulmayý Ýmralý süreciyle baþlattýðýný, kendisine göre ise Kürtler içinde çok önceden beri ‘bozulma’ yaþandýðýný söylemektedir. Kesin bir tarih vermemekle birlikte ‘bozulma’nýn Eylülist politikalar sonucu olduðunu biliyoruz, çýkartabiliyoruz. Eylülist politikalar, dünya genelinde, toplumsal laboratuvarlar’da yapýlan denemelerin bir sonucu olarak, büyük güçler tarafýndan, 12 Eylül’den çok önce uygulamaya konmasýyla biliniyor. Küçük’ün Türk toplumu üzerinde ‘küçültme ve kazýma’ olarak belirttiði Eylülist politikalar, Kürtler arasýnda ‘bozulma’ olarak ortaya çýkýyordu. Bozulma, toplumun kendi kendisine yabancýlaþmasýdýr. Bu kavramý yerli yerine oturtmak için biraz geçmiþe dönmek ve Kürtler’in, uzun bir sessizlik döneminden sonra kendileri için politika yapar hale geldikleri, þehirleþmeyle birlikte entellektüel yapýnýn nisbeten geliþtiði ve buna baðlý olarak demokrasi ruhunun uyandýðý 1960 sonrasý Kürt eylemliliðine bakmak yerinde olacaktýr. Yalçýn Küçük TÝP dönemini anlatýrken, demokrasi talebinin bu parti aracýlýðýyla Kürtler’de nasýl yoðunlaþtýðýna dikkat çekiyor ve ‘Doðu Mitingleri’nin Kürt siyasetini ve siyasetçilerini nasýl ön plana çýkardýðýna parmak basýyor. Bunlar Kürt uyanýþýnýn, -þimdilerde kafalara kazýnýrcasýna söylendiði gibi- PKK hareketi ve Öcalan ile ortaya çýkmadýðýnýn sosyolojik verileridir ve baþkalarý tarafýndan da ayný dikkatle izlenmekteydiler.

Denebilir ki eðer Ýsmail Beþikçi bu mitinglerin “çocuðu” sayýlacaksa( 4) PKK ve Öcalan bu sosyal deðiþimin ancak bir sonucu olabilirdi. Onlar bunu bile layýkýyla oynayamadýlar; Demokrasi ruhunun yükseldiði bu dönemi redderek toplumu kendisine yabancýlaþtýrmanýn dozunu arttýrdýlar. Apoizm denen teori bütün bu dönemin reddi olarak ortaya çýktý. Kendi tarihini tanýmayan bir kuþak böyle yetiþtirildi. Ýþte bozulma buradaydý. Tarih ve kimlik saptýrmasý kolonyalist politikalardýr. Parodokslar ülkesi olan Türkiye’de, “ulus diye, ulus diye” ulussuzlaþtýrmak bu eller vasýtasýyla yapýldý. Sokaktaki insanýn bu kadar propoganda bombardýmaný altýnda Kürt sorunu deyince PKK’yi aklýna getirmesini anlýyorum ama, bilim adýna yola çýkanlarýn neden bu popülist eðilimleri ölçüsüz biçimde kullandýklarýný anlayamýyorum.

Bunun devamý daha da beterdir: 1989 yýlýnda Toplumsal Kurtuluþ adlý dergide ‘PKK içindeki Apo liderliðini bir kiþinin fiziksel varlýðý olarak deðil, yoðun bir kollektif liderlik olarak’ gören Yalçýn Küçük, 1993 yýlýnda kendi ifadesiyle “gönüllü sürgüne” çýkarak PKK çevresine ve bu kanalla Kürtler içine yerleþti. Yine kendi ifadesiyle “keþif kolu” olarak bu yapýlar içinde analizler yaptý, sonuçlar çýkardý. Ýþte bu sonuçlarýn uygulamaya konmasýnda Öcalan ile iþbirliði yaptý. Bir yanda PKK’nin kongreleri yapýlýyor, resmi kararlar çerçevesinde kadrolar daðlara gönderiliyorken, diðer yandan parti lideri olarak Öcalan, örgüt dýþý unsurlarla farklý bir dil kullanýyordu. Yalçýn Küçük bu ikili dili en çok dinleyenlerdendi. Hafýza-i beþer nisyan ile malümdür -isterse bunlarý yalanlayabilir, ama onun hafýzasýna tam bir güvenim var- unutmuþ olmasý mümkün deðildir; Suriye Krizi’nin çýkmasýndan çok önceleri Med-TV’de yapýlan bir programda konuþan Küçük, yaklaþýk olarak þunlarý söylüyordu: “Öcalan ile bütün konularda aynen düþünüyoruz. Yalnýz onlarýn kendi soluna karþý tavýrlarýnda ayrýlýyoz.”

Demek ki ‘Ýmralý dýscours’unun iskeleti çok önceden hazýrlanmýþtý. Peki bundan, býrakalým PKK’yi, bugünkü Baþkanlýk Konseyi arasýnda bulunanlardan kaçýnýn haberi vardý? Gerçi, bu soruyu sormanýn artýk hiçbir anlamý kalmadý. Ama etik açýdan sorulmasý gereken soru da hâlâ ortada duruyor: Ayný düþünülen konular neydi ve nasýl olurdu? Bu sýralar PKK ve ona baðlý olan organlar peþ peþe kongreler, konferanslar toplayarak kararlar alýyorlardý. Politik açýdan yasal sayýlabilecek olan bu toplantýlarýn sonuçlarýný son derece iyi bilen Yalçýn Küçük, bir bilim adamý olarak nasýl olur da, örgütün yasal kararlarýyla 180 derece farklý düþünen bir liderle ortak anlayýþlarda birleþebiliyordu?

Ýþin daha trajik yaný, bu kararlarý aldýranýn, ya da alýnan kararlar karþýsýnda ses çýkarmayanýn da Öcalan olmasýdýr. Öyleki Öcalan edebiyatcýlar derneðinin bile ne yönde kararlar alacaðýný dikte ettirecek kadar olaylarýn içinde olan bir enerjiye sahiptir. Ancak gemide toplananlar geniþ hayalleriyle yaþarlarken, rota baþka yöne doðru gidiyordu. Bu insanlar okyanusun içinde nereye gittiklerini bilmiyorlardý. Belki de kýyýdaydýlar ve kendilerini okyanusta sanýyorlardý. Pusulalarý yoktu ve varsa da, onu sadece bir tek kiþi kullanýyordu. Peki; bu anlayýþla “tüm konularda birleþmek” örgütün, kadrolarýn, kitlelerin aldatýlmasý anlamýna gelmiyor muydu? Bir halkýn politik olarak aldatýlmasýna aracý olmak hangi bilim etiðinde vardýr? O’nun ‘Ýmralý discours’u nu doðru bulup/bulmamasýný eleþtirecek bir yan yok.

Bu discours’un hazýrlayýcýlarý arasýnda olabilecek olan -ismini burada anmayý gereksiz bulduðumuz- baþka kiþiler de olabilir. Öcalan orta yerde herkesten daha fazla discours’a sahip çýkarken, onlarý eleþtirebilecek durumda deðilim. Ama hem yasal örgüt kararlarýnýn alýndýðý bir dönemde, bir devrimci, bir sol’cu bir bilim adamý gibi bulunup, PKK’nin propogandasýný yapacaksýnýz, hem de örgütün bu kararlarýyla baðdaþmayan iþler yapan biriyle ortak hedefler saptayacaksýnýz.

Peki bunun adý ‘bozulma’ deðil mi? Bozulmayý en etkili eller kanalýyla sahipsiz býrakýlmýþ bir halka dayatma deðil mi? Bunun adýnýn komploculuk olduðunu siyasetin içinden gelen Yalçýn Küçük bilmiyorsa kim bilebilir!.. Kendisine yabancýlaþan, yabancýlaþtýrýlan toplum, bozulan toplum deðil midir? Ne devrimci, ne bilim adamý sýfatý bu iþlerde rol almasýna neden deðildir. Bir tek sýfat dýþýnda; ve bu sýfatý açýklamayý kendisine býrakýyorum.Daha da geriye gitmeye gerek var mý? Biraz olsun geriye bakma cesareti gösterebilirsek orada hesaplanan hedefin Yalçýn Küçük’e devrediliþ öyküsünü buluruz. Politik olarak Öcalan’ýn partisine dayattýðý ‘bozulma’, Doðu Perinçek ile yapýlan yakýnlaþmada ifadesini buluyordu.

Bugünkü ‘discours’un ilk verileri o günkü iliþkilerde þekilleniyordu. Hâlâ hatýrlardadýr; ‘14 Aðustos Atýlýmý’ denen gerilla savaþýnýn þokunun toplumda yaþandýðý bir sýrada 2000’e Doðru dergisi PKK propagandasý yaparak ilgi topluyordu. O günlerde ‘Perinçek’in kendi hesaplarý’ denip geçiþtirilmiþti. Þimdi ‘baþkasý’nýn da bu hesapta payý olduðunu kim, nasýl inkar edilebilir? Öyleyse; kuruluþundan beri Kürt toplumunun dinamiklerine ‘ulusallýk’ adýna saldýran bir örgüt, ‘bozulma’ siyasetinde baþrole oynatýlmýþtýr. Bu nedenle ayný verilerden hareket edersek, PKK hareketine, Kürtler’in içinde yaþadýðý deðerler sistemini parçalayan, Eylülist bir hareket olarak bakmak yanlýþ olmayacaktýr.

PKK üzerinde oynanan kontrol mekanizmasýyla bu deðerler sistemiyle oynanmýþ, Ýmralý süreciyle de bu halk teslim alýnmaya çalýþýlmýþtýr. Öcalan’ýn ‘Bekaa Discours’larýna bakýnýz. Yerden yere vurduðu, küfrettiði, elinden tutuyor gibi yapýp tekrar yere çaldýðý insan, artýk kiþiliðini yitirmiþ, kelimenin tam anlamýyla teslim olmuþ bir et yýðýnýdýr. PKK’de kitle ‘yýðýn’ haline getirilmiþtir. Zor karþýþýnda kendilerini güvence altýna almak için, zor’a teslim olan aydýnlar ise, bozulan toplumun habercisidirler. Kendi tarihine ve kiþiliðine yabancýlaþtýrýlan insandan ne olur? Bunlarýn anlamýný Küçük gibi biri bilmiyorsa, tarih’te bir yerde duruyor demektir.

Yalçýn Küçük bunu çok daha kýsa özetle þöyle açýklýyor “kendi deðerler sistemini yitirmiþ bir halk, teslim olmaya her zamandan çok hazýrdýr”(5) O, ‘Sevgili Baþkan’ ile buluþmaya gittiði tarihlerde ‘bozulma’ teorisinin iþlediðini bir bilim adamý olarak görüyordu ama, bu mekanizmanýn baþýnda bulunan Öcalan’a ‘kurumsal’ bir iþlev yüklemekten de geri durmuyordu. Ne anlamý olduðunu þimdi detaylandýramayacaðým bir olgu daha var; Öcalan da kendi cephesinden bu tür komplimanlara yanýt vererek Yalçýn Küçük için, “O’nu tek kiþilik bir parti” olarak gördüðünü açýklýyordu. Bu belirlemenin toplumsal hiçbir dayanaðýnýn olmadýðýný biliyoruz; olsa olsa ancak bilinmeyen bir ‘güç’tür sözkonusu edilen.

Öyleyse Apoizm denen keþmekeþlik Eylülist bir politikadýr. Eylülist politikalarda baþrolü oynayan din, þimdi sýrasýný Öcalan’a devretmiþtir. Politikanýn dinselleþtirilmesine sözde karþý çýkmanýn hiçbir geçerli yaný yoktur. Çünkü din bu discours’un sadece bir parçasýdýr. ‘Discours’unu desteklediði Öcalan peygamberce sözler etmeye devam ediyor ve kendi topluluðu tarafýndan mesih ilan ediliyor. Görüyorsunuz ki Eylülizm, Kürtler’i hem biçiyor, hem küçültüyor. Apoizm dinsel bir espri ile politik söylemin içine aktarýlýyor. Kutsal topraklardan bahsediliyor. Ýmralý’da lanetlediði geçmiþine peygamberler diyarýnýn topraðýný katarak kutsamaya çalýþýyor. Bütün bunlarda mistik bir anlayýþý bulmak ta mümkündür: Tüm lanetli, bozulmuþ toplumlara bir kurtarýcý gelmiþtir. Peygamberler bu tür toplumlarýn içinden çýktý, ne var ki, Öcalan’ýn yolunu týkayan, kendisini son peygamber ilan eden Hz Muhammed olmuþtur. Þimdi Muhammed’in bu öngörüsünü takdir etmemek mümkün mü?

Dilsizleþtirilmiþ, duygusuzlaþtýrýlmýþ, kimliði elinden alýnarak sokaklara býrakýlmýþ halk’a kurtarýcý olarak ‘Ýmralý discours’u büyük bir politik beceriyle sunuluyor. Ve Yalçýn Küçük bu politikalarýn denklemleri içinde yer alarak sol analizler yapmaya devam ediyor... Peki neyin adýna bu yapýlýyor? Öcalan ile iliþkiye giren bir tek yasal devlet organý daha ortaya çýkmamýþken, Yalçýn Küçük neyin adýna ‘Ýmralý discours’unun hazýrlayýcýlarý arasýnda kendisini görüyor. Barýþ gibi kutsal ve saygýn bir kavramýn arkasýna sýðýnarak açýklama yapmak yetersiz kalýyor. Öcalan Ýmralý duruþmalarý sýrasýnda olur olmaz konuþtukça Yalçýn Hoca’nýn “Öcalan fazla konuþuyor” diye tepki göstermesini þimdi daha iyi anlýyoruz.

E. H. Carr ile baþladým, bir tekrar da olsa O’nunla bitirmek istiyorum: “Bir tarih eserini okuyunca, daima fýsýltýlara kulak verin. Eðer bir þey sezemiyorsanýz, ya siz duyarsýzsýnýz ya da tarihçiniz alýk bir adamdýr.”

Ah! Sevgili Aziz Nesin, sani o kadar arýyoruz ki...

Bak; ‘Klinik’ vak’a lar tarihimizi ne hale koydu. Duyarsýzlýðýmýz nerelere kadar ulaþtý!..
Alýk tarihçileri olan bir toplum olduðumuz için mi bu kadar aptalýz?
Bak; Bir tek soru soran yok.

(1) E.H. Carr Tarih Nedir s. 34

(2) ibid.. s. 33 (3) Yalçýn Küçük Þebeke s. 272

“...önemli bir kimlik ve kiþilik arayýþýndan sonra Kürtler içindeki bozulmada birleþiyoruz, politik söylemin dinselleþtirilmesine de her ikimiz birlikte itiraz ediyoruz, birleþtiðimiz noktalar sayýlmayacak kadar çok, ancak, Ýmralý Discours’u konusunda ayrýlýyoruz. Hoca, bu discours’un, kiþilik ve kimlik arayýþýnda önemli mesafeler kaydetmiþ Kürtler arasýnda bir bozulmaya neden olacaðýný düþünüyor ve net bir karþý duruþ alýyor; ben ise hem bu Discours’u doðru buluyorum, bir aþamaya ulaþýlmýþtýr, bu bir ihtiyaçtýr, böyle düþünüyorum ve hem de bazý Kürt Þefleri’nin tümünü bana baðlamasýný ölçüsüzlük saymakla birlikte, kendimi böyle bir discours’un düþünsel hazýrlayýcýlarý arasýnda sayýyorum. Bozulma teþhisinde de kesinlikle birleþmekle birlikte ben bozulmanýn çok daha önce baþladýðýna iþaret ediyorum ve hâlâ ayný deðerlendirme noktasýndayým; çok daha eski tarihli bozulma saptamalarýmýn Büyük Hoca tarafýndan da izlendiðini görüyorum ki, bu ayrýca önemlidir. Daha da önemli olan ise þudur; þimdi Beþikçi, týpký baþlangýçtaki kadar düþünce ve inançlarýnýn adamýdýr ve bozulan ve bozulmayý geniþleten yapý ve kadrolardan uzak durmaktadýr.” (4)Ýbid s.156.(5) ibid, s.141.*Yalçýn Küçük'ün PKK içindeki serüvenine dair 2003 yýlýnda Serbesti Dergisi'nde yayýnlanan bir yazýmý aktüel hale gelmesi bakýmýndan ilginize sunuyorum ...

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.