Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 28 October 2009

Tarih: 27 Ekim 2009 Salı-Kürdistan-Post'tan aktarilmistir

Son iki –üç ay içinde, Kürtlerle ilgili konuşmalar, tartışmalar yoğunluk kazandı. Tartışmalar, hem yoğunluk kazandı, hem derinleşiyor. Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik projesi, huzur ve güvenlik projesi...Bu konuşmaların, tartışmaların devam edip gitmesi başlı başına bir açılımdır zaten...

Televizyonlarda cereyan eden tartışmalarda, basın mensupları, asker kökenli ve çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışan tartışmacılar yanında bir bazen iki Kürt de görülüyor. Konuşmaların, tartışmaların bir yerinde milliyetçilik gündeme geliyor. Panele katılan Türkler, “Milliyetçiliğe karşıyım, milliyetçiliğin iyisi olmaz. Her türlü milliyetçilik kötüdür“ şeklinde bir görüş ortaya atıyor. Panele katılan Kürtler de, genel olarak, “ben Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim, milliyetçiliğe karşıyım“ diyor. “Bölücü“ olmadığını vurgulamaya çalışıyor.

Bu düşüncenin, bu tutumun biraz irdelenmesi gerektiği kanısındayım. Türk milliyetçiliğine karşı olmak anlaşılır bir durumdur. Çünkü Türk milliyetçiliği çoğu zaman ırkçılığı içermektedir. Örneğin, Kemalist ideolojiyi içselleştirenler Kürtlere hiçbir hak-hukuk tanımak taraflısı değildirler. Kemalistler, Kürtlere, Türk olmaktan, Türklüğü benimsemekten başka bir hak tanımayı düşünmemektedirler. Bu ideolojiye sahip olanlar, Kürleri, dilleriyle, kültürleriyle, tarihleriyle ortadan kaldırabilmek için, Kürtlere, köle muamelesini sürdürebilmek için, her yolun mubah olduğunu düşünmektedirler. Bu milliyetçiliğin ana politikası asimilasyondur. Asimilasyon için de, devletin, okul, din, basın gibi ideolojik baskı araçları, karakol, mahkeme, hapishane gibi zorlayıcı baskı araçları, etkin bir şekilde kullanılıyor. Asimile olmamakta direnenlere karşı yerinden etme, etnik temizlik de, yaygın ve yoğun olarak gündeme getiriliyor, kullanılıyor. Bütün bunların yetmediği zaman, fiili imha da var. Böyle bir milliyetçiliğe, ırkçılığa, elbette karşı durmak, böyle bir anlayışla mücadele etmek gerekir. Kürt milliyetçiliği derken, kastedilen, düşünülen nedir acaba? Acaba, Türkleri, Arapları, Farsları asimile etmek isteyen, bunun için planlar, projeler geliştirmiş, gerekli mekanizmalarını, ideolojik baskı araçlarını zorlayıcı baskı araçlarını kurmuş bir Kürt yapısı mı var?

“Ben Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim“ diyen kişi, nasıl düşünüyor, nasıl hissediyor? Bu kişi kafasında milliyetçi bir Kürt tahayyül ediyor. Bu kişinin, diyelim A kişisinin tahayyül ettiği Kürt, diyelim B kişisi, neler düşünüyor, nasıl bir tutum sergiliyor da, A kişisi ona milliyetçi diyor, kendisinin, onun, yani B kişisinin düşüncelerine ve tutumlarına karşı olduğunu söylüyor. Bu konuyu irdelemek için Kürt toplumunun ve Kürdistan'ın koşullarına bakmak gerekir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dönemin emperyal devletleri Büyük Britanya, Fransa ve onların Ortadoğu'da işbirliği yaptığı Arap, Fars ve Türk yönetimleri tarafından, bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış bir coğrafya, bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış bir halk... Ortadoğu'da, 40 milyonu aşkın nüfusu olan, ama, küçücük bir siyasal statüsü olamayan bir halk. Birleşmiş Miletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, İslam Konferansı, NATO gibi, uluslar arası örgütlerde, hak, hukuk, özgürlük denildiği zaman hiç adı geçmeyen, “terör“, “uluslar arası terör“, “mafya“ denildiği zaman adı ilk planda anılan bir halk...

Türkiye'de, 20 milyondan fazla bir nüfus, temel hakları, insan olduğu için sahip olduğu hakları, Kürt toplumu olmaktan doğan hakları gasbedilmiş bir halk. Anadili, adı yasaklanmış, doğduğu, büyüdüğü yörelerin isimleri değiştirilmiş, Kürtçe olanlar yasaklanmış bir halk...Dili kültürü inkar edilen, çocuğuna Kürtçe isimler veremeyen, Q,W, X, Ê harfleriyle hala sorunları olan bir halk...Anadili Kürtçe'yle eğitim alamayan bir halk...Asimilasyon politikaları ve bu politikalar çerçevesinde yerinden edilen, etnik temizliğe tabi tutulan bir halk...Köylerin yakılmasını,yıkılmasını, temel geçim kaynaklarının tahribini, milyonlarca insanın yerini yurdunu terke zorlanmasını...bu politikalar çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Kürtlere yapılan bu baskılar elbette ırkçı baskılardır. Asimilasyon politikalar, ırkçı politikalardır. Kürt milliyetçiliğinin gelişiminde bu baskı politikalarının, uygulamaların çok büyük rolü vardır. Baskı, inkar, imha, asimilasyon politikaları pek çok Kürt'ün milli bilince ulaşmasını sağlamıştır. Bu durum karşısında bütün Kürtlerin, düşüncesi, tutumu, eylemi, kanımca birbirine benzerdir. Gasbedilmiş Kürt haklarını, Kürtlerin doğal haklarını kazanmak için mücadele etmek. Bu da milliyetçiliktir, milli bilince ulaşmış bütün Kürtlerde görülen bir durumdur. Kaldı ki Kürt sorunu, bundan önce insani bir sorundur, bir vicdan sorunudur. Kürtlerde, “Ne mutlu Kürdüm diyene“, “Bir Kürt dünyaya bedeldir“ diyene rastlanmaz. Kürtlerde, “Türkleri asimile edelim, Türk dilini, Türk kültürünü ortadan kaldıralım“ diyene rastlanmaz. Kürtlerde, “Kürt, öğün, çalış, güven“ diyen birine, “Yüksel Kürt, yüksekliğin senini için hududu yoktur“ diyen birine rastlanmaz. Kürtlerde, “Türkleri etnik temizliğe tabi tutalım, Türkleri yerlerinden yurtlarından sürelim“ diyene rastlanmaz. Kürtlerde, “Kürtler üstün bir ırktır, başka halkları, bu arada Türkleri de yönetme hakkına sahiptir“ diyene rastlanmaz.

Bütün bunların ötesinde, Kürtlerin, Kürt aydınlarının baskı, zulüm altındaki halkı, Kürtçe'yi

baskıdan kurtarmaya çalışmasının, bunun için çaba sarfetmesinin kimseye, Türklere, Araplara, Farslara bir zararı yok ki...Halbuki, Türklerin, Arapların, Farsların, Kürtleri, Kürtçeyi yok etmek, asimile etmek için uyguladıkları politikaların, Kürtlere de aynı zaman bu halklara da çok büyük zararı var. Mehmet Bayrak, Şark Islahat Planı'nın Kürtlere vurulmuş bir kelepçe olduğunu vurguluyor. Bu şüphesiz öyledir. Ama bu kelepçe sadece Kürtlere vurulmuyor, aynı zamanda, Türklere, Türkiye'ye de vurulmuş bir kelepçe oluyor...

Türkiye'nin, inkarcı, imhacı, ırkçı ve asimilasyoncu politikalarının Kürtlerde milli bilincin uyanmasında büyük rol oynadığını ifade etmiştik. Bu durum karşısında, “Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim“ diyen A kişisi de, Kürt milliyetçisi olarak tasavvur edilen B kişisi de, aşağı yukarı benzer talepleri dile getirir. Bu taleplerin dile getirilmesi de çok doğaldır. Bu da milliyetçiliktir. Kürtlerde yaşanması gerekken de budur. Kaldı ki bunlar milliyetçilikten önce insani bir durumdur, vicdani bir durumdur. O zaman, “Ben Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim“ sözü ne anlama geliyor? Bu klişe bir sözdür. Bilgi yüklü bir düşünceyi ifade etmek için kullanılan bir söz değildir. Tutum sergilemek için kullanılan bir sözdür, slogandır. Bunu söyleyen kişi, devletten ve Türk aydınlarından onay almak isteyen, bu onaya ihtiyaç duyan bir kişidir. Devletten ve Türk aydınlarından onay almak ihtiyacını duyması çoğu Kürt aydınlarının önemli bir özelliğidir.

Devletten gelebilecek bir baskıdan, kuşku duymak, korkmak gerekir. Çünkü resmi görüşe aykırı görüşler, resmi görüşe eleştiriler yönelttiğiniz zaman, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu kuşku, bu korku, anlaşılabilir bir durumdur. Ama Kürt aydınlarının çoğu, Türk aydınlarından da korkuyor. Hatta Türk aydınlarından, devletten korktuğundan daha çok korkuyor. Bu, normal bir durum değildir. Kürt aydınları, Türk aydınları tarafından, milliyetçilik yapmakla suçlanmaktan korkuyor. Aslında milliyetçi olan, hatta ırkçı tavırlar sergileyen Türk aydınlarıdır, Türk aydınlarının önemli bir kısmıdır. Çünkü, inkarcı, imhacı, asimilasyoncu düşünce ve eylemle, Kemalizm'le bağını koparamamıştır. “Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim“ diyen Kürt aydınını, Türk aydınının kötü bir kopyası gibidir.

Türk aydını kimdir? Bütün ezber bozma girişimlerine rağmen, Türk aydını resmi ideolojiye bağlı bir aydındır. “Milliyetçiliğin iyisi yoktur, her türlü milliyetçilik kütüdür“ anlayışı Türk aydınlarının çoğunda sürmektedir. “Türk olmaktan, Türkleşmekten başka şansınız yok“ deyerek, baskıyı zulmü sistematik bir hale getirenlerle, bu baskıya, zulme karşı durup kendi değerleriyle buluşmaya çalışanların, aynı kefeye konulması, Tük aydınlarının çoğunun ortak düşüncesi, tutumudur.

28 Ekim 1990 da İnsan Hakları Derneği'nin Üçüncü Büyük Kongresi Ankara'da toplanıyor. Toplantıda, söz sırası kendine geldiği zaman, İHD'nin, Diyarbakır Şubesi kurucu üyelerinden Vedat Aydın kürsüde, konuşmasını Kürtçe yapıyor. Vedat Aydın Kürtçe konuşmaya başlar başlamaz salonda homurdanmalar yükseliyor. Delegelerin, izleyicilerin bir kısmı Vedat Aydın'ın bu tutumunu protesto etmek için salonu terk ediyor. Vedat Aydın Kürtçe konuşmasını sürdürüyor. Divan başkanlığı, Vedat Aydın'ı uyarıyor. “Konuşmanızı kimse anlamıyor, Türkçe konuşunuz.“ Vedat Aydın, Kürtçe konuşmaya devam ediyor. O sırada Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu kürsüye fırlayıp Vedat Aydın'ın konuşmasını Türkçe'ye çevirmeye başlıyor. Konuşma böyle sürüyor. Vedat Aydın'ı ve Ahmet Zeki Okçuoğlu'nu protesto etmek için başkanlık divanı salonu terk ediyor. O arada salonun yarısı zaten boşalmıştır. Vedat Aydın konuşmasını bu koşullar içinde tamamlıyor, kürsüden iniyor.

Salonda olanlar, Vedat Aydın'ı ve Ahmet Zeki Okçuoğlu'nu ayağa kalkarak coşkulu bir şekilde alkışlıyor. Bunlar herhalde çoğunlukla Kürtlerdir, Kürt aydınlarıdır.

İçeride yaşanan bu olaylar üzerine, salonun etrafı polis tarafından sarılıyor, Vedat Aydın ve Ahmet Zeki Okçuoğlu gözaltına alınıp emniyete götürülüyor. Emniyetteki sorgudan sonra, savcılık, mahkeme... Mahkemede her ikisi de tutuklanıp cezaevine konuluyor. Bu olaydan sekiz ay, sekiz gün sonra, 5 Temmuz 1991'de, Vedat Aydın, açık-seçik bilinen failler tarafından gece vakti evinden alınıyor, iki gün sonra bir köprü altında işkence edilmiş cesedi bulunuyor.

İnsan Hakları Derneği'nin Kongresi. Kürtler, İnsan Hakları Derneği Kongresinde kendi anadillerinde, konuşamayacaklar da nerede konuşacaklar? Türk aydınlar, Kürtlerin, Vedat Aydın'ın bu tutumuna neden bu kadar sert tepki gösteriyor, bu tutumu protesto ediyor? Başkanlık divanında kimler var? Başkanlık divanında, 1971 de, idama mahkum edilen gençlerin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının avukatlığını yapmış avukatlar, “herkesin avukatı“ denen avukatlar var. Bu avukatlar neden Kürtlerin kendi anadillerinde konuşmasına tahammül edemiyor? Türk aydınlarının bu protestosu olmasaydı, polis Kürt aydınlarını, kendi anadilerinde konuşuyorlar diye bu kadar kolay ve rahat bir şekilde gözaltına alıp tutuklatabilir, cezaevine gönderebilir miydi?(1)

Bu olay ne zaman oluyor? 28 Ekim 1990. Bulgaristan'da, orada yaşayan Türklerin isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmeye çalışıldığı dönemden (1985-1988) iki yıl sonra. O zaman devlet, hükümet, üniversite, yargı, basın , aydınlar... Bulgaristan Devletini, hükümetini nasıl eleştiriyordu? İsim değiştirme operasyonuna giren devlet, hükümet, emperyalisttir, çağdışıdır, sömürgecidir, faşisttir vs... Anadil, Türkçe isimler, kutsaldır, bu baskılara, zulme rağmen kararlı bir şekilde savunulacaktır...

Tük aydınlarının, Bulgaristan Türklerine ve Kürtlere karşı sergilediği tutumlardaki uzlaşmaz farkı, çelişkiyi görmek gerekir. Burada bir çifte standardın olduğu açık bir şekilde ortada durmaktadır. Çifte standartla hiçbir yere varamazsınız. Çifte standartla ne devrimcilik, ne demokrasi, ne liberalizm olur. Çifte standartla sadece diktatörlük olur. Çifte standart düşünceyi çürüten bir süreçtir. Bu tutumunuzu, istediğiniz kadar devrimci terminolojiyle, Marksizm'in kavramlarıyla süsleyin...Burada vicdanlara hitabeden bir olay vardır. Siz bu çifte standardınızla vicdanınızı karartıp, baskının, zulmün yanında yer alıyorsunuz, demektir.

1960'ların sonlarından beri, yani, “Türkiye'de Kürtler vardır, Kürtçe vardır...“ söyleminin günlük basında kullanılır olmasından beri, bu tutum, bir kısım Türk aydını tarafından “ırkçılık“ olarak algılanmıştır. Bu tür saptamalar, ırkçılık olarak algılanınca, Kürtlere, Kürtçeye yapılan baskının, zulmün kavranması, bilince çıkarılması mümkün olmaz. Hem devletin Kürtlere, Kürtçe'ye yaptığı basıyı, zulmü görmezlikten gelirsiniz, hem de devletinizin bu ırkçı düşünce ve eylemlerini görmezlikten gelirsiniz. Bu söylemi, saptamaları “ırkçılık“ olarak değerlendirmek elbette mümkün değildir. Ama burada amaç daha çok, Kürtleri aşağılamaktır. Kürt aydınlarının, Türk aydınlarının bu tutumlarını eleştirecekleri yerde, “Kürdüm, ama Kürt milliyetçisi değilim“ gibi şeyler söyleyip devletten, aydınlardan onay almaya çalışmaları kabul edilebilir bir süreç değildir. 1990'lardan 2009... Aradan 19 yıl geçmiş. Bu sürede elbette çok büyük değişiklikler oldu. Kürtleri, Kürtçe'yi layıkıyla kavrayan, buna göre tutum sergileyen üniversite hocası, basın yayın elemanı, sivil toplum çalışanı oldu. Ama ana akım etkili bir şekilde ortada durmaktadır.

Türkiye gibi bir ülkede aydın kimdir? Türkiye'de resmi ideoloji, düşün hayatını, bilimi, sanatı belirleyen, yönlendiren temel bir kurumdur. Resmi ideoloji Türk siyasal sisteminin, Türk siyasal rejiminin temel bir kurumudur. Resmi ideolojinin herhangi bir ideoloji olmadığının, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideoloji olduğunu vurgulamak gerekir. Resmi ideolojinin, siyasal sistem üzerinde, siyasal rejim üzerinde, düşün hayatı, bilim ve sanat üzerinde böylesine etkin olduğu, belirleyici ve yönlendirici olduğu bir yapıda aydın kimdir, aydının işlevi nedir? Böyle bir yapıda aydın, resmi ideolojiyi eleştirebilen bir kişidir. Bu eleştir sürecinde, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla karşı karşıya kalıyorsa, bunu doğru-dürüst göğüsleyebilen bir kişidir.

Bugün resmi ideolojiye içeriğini veren esas konunun Kürtler ve Kürt sorunu, Kürdistan sorunu olduğu açıktır. 25-30 yıl öncesine kadar, resmi ideolojinin, komünizme karşı, dinsel akımlara, şeriatçılığa karşı da tavrı vardı.. Bugün devlet, her iki akımı da tehdit olarak algılamıyor. Devlet, her iki akımı da Kürt hareketini frenleyebilmek, engelleyebilmek için kullanabilmektedir.

“Milliyetçiliğin iyisi yoktur, her türlü milliyetçilik kötüdür, her türlü milliyetçiliğe karşıyız“ “etnik milliyetçiliğe karşıyız“ “Her etnik gruba bir devlet gerekmez“ sözleri, Kürtler için, Kürtleri Kürt hareketini durdurmak için icat edilmiş sözlerdir.

Filistinliler, 1960'lardan beri, İsrail egemenliğinden kurtulup bağımsız bir Filistin devleti kurmaya çalışıyorlar. Kimse onlara, “milliyetçilik kötüdür, İsrail'den ayrılmayın, Musevilerle birlikte kardeş kardeş yaşayın!“ demiyor. Dememesi gerekir. İsrail egemenliğinden kurtulmak, ayrı bir Filistin Arap Devletine sahip olmak, Filistinlilerin doğal haklarıdır. Düşünülen, Yahudi-Arap kardeşliği ancak bu koşullarda kurulabilir.

Kıbrıs'ta, Rumların ve Türklerin kardeşliği, ancak, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti'nin, Rumlar tarafından ve uluslar arası kurumlar tarafından tanınmasıyla mümkün olur. Siyasal eşitlik olmadan kardeşlik olmaz.

Kürt sorunun gündeme geldiği zaman Türk aydınları genel olarak bunun emperyalist bir proje olduğunu dile getiriyorlar. Ama Türk aydınları, 1920'lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürt coğrafyasının, Kürdistan'ın, ve Kürt halkının niçin ve nasıl bölündüğünü, parçalandığını ve paylaşıldığını hiç gündeme getirmiyorlar. Halbuki, en kapsamlı, en kalıcı emperyal politika, böl-yönet-yok et politikası, Ortadoğu'nun ortasında, Kürdistan'da uygulanan bu politikadır. Emperyalizmden şikayet eden Türk aydınlarının bu politikaya, bu uygulamalara hiç dikkat çekmemesi dikkate değer bir konudur.

Kürt hareketi yükseldikçe, Türk devleti, Türk aydınları, “Her etnik gruba bir devlet gerekmez“ şeklinde bir görüş de icat ettiler. Kimlere gerekir, bunlara kim karar verir konularına girmediler, ama Kürtlere gerekmediğini, devletin Kürtler için hiç yararlı olmayacağını ısrarla dile getirdiler. “Dünyada onbine yakın etnik grup var. Onbin devlet mi olmalı?“ diyorlar. Ama, Türk aydınlarının büyük bir kısmı, bugün dünyada nüfusu bir milyonun altında olan 40 civarında devlet varken, Ortadoğu'da nüfusu 40 milyondan fazla olan Kürtlerin hiçbir siyasal statüye sahip olmaması konusunda hiçbir şey söylemiyorlar. Böyle bir konu yokmuş gibi bir tutum sergiliyorlar.

1970'lerde, 1980'lerde, gazetelerde zaman zaman şöyle haberler görülürdü. “ABD'de falanca şehirde bir Kürt Enstitüsü kuruluyor.“ Bu tür haberler üzerine, “İşte emperyal proje budur. Bu haber de bu projenin, bu isteğin kanıtıdır...“ denirdi. Halbuki, temel sorun, Kürt Enstitüsü'nün neden Diyarbakır'da veya İstanbul'da kurulamadığıdır. Sorunun bu boyutuna, örneğin Kürtçe yasaklarına ise, aydınlar hiç dikkat çekmiyorlardı.

Bu durumlar karşısında, Kürt aydınlarının, “Milliyetçilik kötüdür, her türlü milliyetçiliğe karşıyız“, “Kürdüm ama Kürt milliyetçisi değilim. “, “Bölücü değilim, enternasyonalistim“, “Kürtler zaten devlet istemiyor, devlet olmak zaten başta Kürtler için iyi değildir...“ şeklindeki düşünceleri tekrarlamaları onay almanın, yani devletten ve Türk aydınları tarafından onaylanma ihtiyacının da ötesine varmaktadır. Bütün bunlar kendi doğal haklarını, Kürt toplumu olmaktan doğan hakları yok saymak anlamına da gelmektedir.

“Ben bölücü değilim, ayrılıkçı değilim“, “Kürtler zaten devlet istemiyor“ gibi sözler tarih bilincinden yoksun sözlerdir. Çünkü bölünen, parçalanan, paylaşılan zaten sensin. Bu tür sözler, bölünmenin, parçalanmanın ve paylaşılmanın bilincine varılmadığını gösterir. Böyle bir bilince ulaşamama, Kürtleri, kendilerine has özelliği olan bir halk yapıyor. Dünyada, 40 milyon olup da küçücük bir siyasal statüye sahip olmayan başka bir halk var mı? Dünyada 40 milyon olup da böylesine bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış başka bir halk var mı? Dünyada ana hasımlarını “kardeş“ olarak belleyen, ama kendi öz kardeşlerini “ilkel milliyetçi“ diye aşağılayan, onları hiçe sayan başka bir halk var mı? Dünyada, baskıdan, zulümden ve asimilasyon politikalarından dolayı, kendi ana dilinde iki-üç satır konuşamayan, ama “ben milliyetçi değilim“ diyen başka bir halk var mı?

***

(1) İskiliplili Atıf Hoca, 1926 yılı başlarında, batılılaşmayı eleştirdiği için ve şapka giymediği için Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından idama mahkum ediliyor. Mahkemenin bu kararından sonra, İstihbarat ( MAH/Milli Amale Hizmet) tan bir heyet tebdil-,i kıyafetle, örneğin bir gazeteci gibi, İskilip'e gidiyor. Çarşı-Pazar dolaşıyor, camilerde şadırvanlarda, dükkanlarda, halkla, Atıf Hoca'nın köylüleriyle (Toyhane Köyü) sohbet ediyor. “Atıf Hoca'yı tanır mısınız?“, “Atıf Hoca ile akrabalığınız, yakınlığınız var mı?“, Atıf Hoca ne yapmıştır?“ “Atıf Hoca'nın kitabının okudunuz mu?“ “Atıf Hoca'nın köyünü biliyor musunuz?“ şeklinde sorular soruyor. İskilpliler, genel olarak, Atıf Hoca'yı tanımam, kimdir, bilmem, ne yapmıştır, bilmem. Köyünü falan bilmem... şeklinde cevaplar veriyor. Atıf Hoca'nın kolayca idamında herhalde bu dıştalama da rol oynuyor. Atıf Hoca, 1910'larda, İstanbul'da, Darülfünun İlahiyat Fakültesinde müderris (profesör)ti. İdam edildiğinde 50 yaşındaydı.

İsmail Beşikçi

25 ekim 2009 Yasin Ceylan ideal Kürt kimdir? Türk kökenli vatandaslarin,Kürtlere hakaret,tezyif ve tenzile cesaretlendiren hukuk ve egitim sistemimiz,Kürtler üzerinde de tarifi ve tamiri imkansiz hasarlar yaratti. Bir Kürtten nasil olmasi beklenir sorusuna farkli cevaplar verilebilir.Kürtler degisik cografyalarda,farkli ulusal kültürlerin etkisinde yasadiklari icin,"iyi Kürt"ün tarifi kültürden kültüre degisir.Milliyetci bir iranlinin gözünde yasiyan bir Kürt,Fars kültürüne ne kadar entregre olmussa o kadar makbuldur.Kuey irakta son 8 yildir belirginlesen Kürt kimliginden sarfi nazar edersek,Irak ve Türkiye de yasiyan Kürtten de beklenen budur.Suriye de durum biraz farklidir.Türkiye de Kürt kimligi resmen kabul eilmezken,Suriye de bu kimlik kabul görüyor ama buna karsilik vatandaslik hakki verilmiyor.Anlasilan su ki,Kürt kimligini kabullenip ona vatandaslik haklarini veren bir ülke yok gibi.Kürtler,Ortadogu da nüfuslari 40 milyona varmasina ragmen ulus-devlet olamayan tek halk.Böyle bir badireyle karsi karsiya kaldiklarindan dolayi,bir arap yazar Kürtler icin,"islam aleminin yetimleri"ifadesini kullaniyor Yok saymak Kürtlerin T.C.Anayasa sinda zikredilen yasal birey anlamindaki"Türk"kavramina dahil olup olmadiklari tartisma konusu.Türk milliyetcileri ve Kemalist ulusalcilar,bu kavramin etik bir grubu belirlemekten cok,Türkiye de yasayan tüm insanlari kastettigini savunuyorlar.Ancak bu kelimenin ayni zamanda "Türk irki"anlaminda da kullanildigi,hem resmi belgelerde hem de Milliegitim de okutulan kitaplarda görmek ve kanitlamak pek zor degil.Bu kelimenin her iki anlama da gelmesi hasebiyle Kürtleri de kapsadigi iddiasini zayiflatiyor.Diger taraftan"Kürt"kelimesinin,bir tabu kavrami olarak,hicbir resmi belgede gecmemesi,Kürtlerin kimliginin inkar edildigi iddiasini güclendiriyor. Homojen bir millet yaratmak adina,nüfusu 15-20 milyona varan bir halki yok saymak veya baska bir kimlige sokmam,bu ülkede yasayan hem Kürte hem de Türke büyük zarar verdi.N kanunda,ne egitimde ne de bir resmi evrakta isimi,dili,kültürü ve folkloru zikredilmeyen bu halka,Türkler saygi duymadilar.Kürt illerinde görev yapan ögretmen,polis,asker ve mülki amirler,ulusal kültür ve egitim disina cikamamislarsa oradaki halka kendilerindenmis gibi davranmadi.Bunda da kismen haklidirlar.Cünkü görev yaptiklari yerlerde karsilastiklari halkin,baska bir dil konustugunu,baska geleneklere sahip oldugunu görünce,buna bir anlam veremiyorlar.Bu realite hicbir resmi belgede anlatilmadigi icin,bu olayin algilanmasi onun bireysel anlayisina birakilmistir.Bu sebeple Kürtler,ulusal kültürün disina cikip hümanist degerlerle kendilerine insanca muamele eden,vicdan sahibi devlet görevlilerine fevkalede saygi duydular,onlari bagirlarina bastilar. Kürt unsurunun devlet tarafindan resmen tescil edilmemesi,baska bir cok kötülüge sebep oldu.Ulusal kültüre ve egitime dogma derecesine inana Türkler,devlet görevlisi olsun veya olmasin,irkciliga varan bir tavirla,Kürtleri"öteki"lestirdi,onlari ayirdi,onlara tahkir ve tenzil etti. Bir cok kitap ve ulusal gazetelerde Kürtleri asagilayan yazilar ve ifadeler kullanildi,kullaniliyor.Evrensel hukukta bu tavir suc sayilip ceza gerektiriken Türk hukukunda Kürt maddesi olmadigindan,bu zülümler,olmayan bir kavime yapiliyor. Bu suclarda cezasiz kaliyor. Türk kökenli vatandaslari,Kürtlere hakaret,tzyif ve tenzile cesaretlendiren hukuk ve egitim sistemimiz,Kürtler üzerinde de tarifi ve tamiri imkansiz hasarlar verdi. Bir cok Kürt,irkindan ve konustugu anadilinden dolayi utanir hale geldi.Ayrimciligin egemen oldugu mekanlarda,kökeni inkar,konustugu anadilini bilmedigini iddia etti.Türklere yakinligini isbat icin cogu zaman bir Türk akraba ihdas etti.Cevresindeki Türkler hala ondan süphe ediyorsa,kendisini kabul ettirmek icin ve kalan süphelerin izalesi ugruna,bu sefer,kendi aslina ve irkina,kültürüne ve diline sövdü.Kbul görmesi icin,Türk kardeslerinin kendisinden bekledigi de budur. "Kürtcü degilim" Türklük tarifine girebilmek icin bunlarin da ötesinde fedakarlikta bulunan zavalli Kürtler vardi.Bu yeni evrede Türkcü oldular.Türk olan bir Türk irkcisindan daha keskin Türkcü oldular.Bunu ispatlamak icin,suikastlarda tetikci olmayi bile göze aldilar.Diger taraftan,bu kendi kisiligini kendi eliyle yikmayi göze alamayan bir Kürt,eger egitimliyse,bir sekilde kökeni soruldugunda,"Kürtüm ama Kürtcü degilim"der.Ikinci cümleyi mutlaka ekler.cünkü Kürt oldugunu söylemek,hukuken ve milli hars geregi,baska manalari ima edebilir.Yok,eger yeterli egitime sahip degilse,"Ben Kürtüm"deyip bunu izah eden bir-iki cümle ilave etmiyorsa,böyle bir kimsenin"Kürtcülük"damgasi yemesi büyük ihtimadir. Kürt kökenli olup bunu inkar eden ve Türklügün cesitli derecesine yükselen vatandaslarin durumuna takrar bakacak olursak,bu kimselerin Türk milliyetcilerinden saygi görmedikleri bir gercek.Türkcüler,Kürtlerden Kürtlüklerini inkar etmelerini ve Türk olduklarini söylemelerini isterler,ama buna kendileri de inanmazlar.Profesör seviyesine gelmis Kürt kökenli Türk milliyetcilerin,Türk kökenli milliyetci kardesleri tarafindan nasil ciddiye alinmadiklarina,istihza ediklerine bizzat sahit olmusumdur. Böyle kisa bir tahlilden sonra,bir felsefe hocasi olarak söyleyecegim sudur.Eger Kürtlerden"iyi vatandas"olmalarini istiyorsak,onlardan kökenlerini,anadillerini inkar etmelerini beklemeyelim.Hatta bir korkulari varsa,bunu izale etmeye calisalim.Cünkü insandan gelebilen her türlü iyilik,o insanin kendisine olan saygisindan gelir.Aslini ve dilini inkar edenin,kendisine sagisi yoktur. Kendi zatina saygisi olmayan ezik kisiliklerin,baska insana da saygisi olmaz. Cünkü o insanda sayginin temeli tahrip olmustur.Kürt kökenini inkar edip Türk milliyetcisi olan bir Kürt,her an,bu ikinci milliyete de ihanet edebilir. Bu sebeple,kökenlerini ve anadilini önemsemeyen ve ögretmek istemeyen Kürtlerin bu durumu,patolijik bir vakadir.Bu durumda keyif almak da agir bir vakadir. Ben bir Türk milliyetcisi olsaydim,soyunu ve dilini ikar eden bir Kürt yerine,soyuna ve anadiline sahip cikan bir Kürtle birlikte yasamayi tercih ederdim.Diger taraftan su da bir gercek ki,büyük dostluklar ve beraberlikler,kavmiyet ve cografi birliktelik gibi doganin koydugu sartlarla degil,insanlarin bizzat kendilerinin yarattigi,erdem ve yüce degerlerele gerceklesebilir.Medeni insan,kendi kanindan ve dilinden olmayan insanla dost olabilen insandir. YASIN CEYLAN Prof.Dr.,ODTÜ Felsefe

sana Minetarim sayin Ismail Besikci hem o dunyada Hem bu Dunyad yerin cenet olsun ufkumuzu aciyorsun evet bende Miletciyim Gasp edilmis Haklari istemek Miletcilikse ben Milletciyim kend dili ile egitip yapmak Milletcilikse bende Milletcim türk irkcilain ve kurd halk önderin ikide bir ben Milletci Degilim ben Atatürkcüyüm ve süzde bazi aydinlarinda bunu irademizdir diye kurd Halkina yuturmaya kalkismasi kurd Halkinin iardesine tacuz etmeten baska Bir sey degilkdir

rezdari. bütün sistem vede idolojilerden önce kürdlügü benimsememis bir kürdün ne kendisine nede baska istemlerede bisey verecegine inanmiyorum! sayet kendisini kürd görüyorsa tabi. o yüzden ben her zaman diyorum! bu sosyalizmmis! bu devrimcilikmis! bu dincilikmis! bu liberalistmis! bunlari ilk önce savunmak kürdlügüyle celiskiye düsmektir! kurdisen: ilk önce kurdligini savunacaksin yok deyilsen o baska seydir. saygilar Nemirdani

sosyalizm öncelikle tutarli bir yurtseverlik gerektirir. PKKnin tepesindeki ilkel komunistlerin anlayamadigi en önemli konu budur, yurtseverliktir. Kürtlerin davasi milli bir davadir ve bu davanin icerisinde yer alanlar ister istemez milliyetci olmak zorundalar. Milliyetci olmayanlara "bu davada ne i$in var" diye sormak gerekiyor. Örnegin Duran Kalkan ve Murat Karayilana " siz yillardir halkin partisinin tepesinde ne yapiyorsunuz" diye sormak gerekiyor. Kürt davasini ne hale getirdiniz, PKKyi ne hale getirdiniz, utanmiyormusunuz? diye sormak gerekiyor. Anla$ilan Murat Karayilanda utanma denen bir$ey yok. slm

haydi bakalim sen iyi milliyetci oldun ve kurd u Kurdistani kurup resisi cumhur oldun. Eee ,bu halkin sosiyal ve ekonomik duzeni nasil kuracaksiniz ? Adeletsiz bir ekonomi ve sosiyal haklara esit olmayan bir duzeni sözde milliyetcisi oldugun halka nasil sunacaksiniz ? Iyi bir milliyetci halkina esit ekonomi ve sosiyal haklar duzenler ama biliyorsunuz ki dunyada sizler gibi bir cok ulkelerde milliyetcilik adina kurulan duzenlerde aclik ve hic sosiyal haklari olmayan haklar ve yunetimler dayatilmis halklarina.

Sevgili Nemirdani , Cok iyi biliyorsunki dunyanin bir cok ulkesinde halklar özgur olup ulusal bagimsiz olduktan sonra halk adeletsiz bir ekonomik sistemle karsi karsiya kalarak aclik ve yoksulukluga terk edilmesi ulusal özgur olan halk "Ben simdide acim ve yoksulum gecmiste oldugu gibi" demesi gibi yarin Kurdistan da halk ulusal bagimsizligi kazandigi zaman halka nasil bir adeletli sistem sunacaginizi merak ediyorum. Kapitalist ekonomide esit olmayan haksiz ekonomik sistemlerde nankörler en guzel dil ile iktidari rahat ele gecirklerini sahid olduk. Kurd halki sizlerinde degindiginiz gibi ilkönce ulusal bagimsiz olmasi gerekiyor fakat kurd halki yarin ulusal özgurlugune kavustuktan sonra ac,yoksul ve ekonomik adeletsizlik dayatilmiyacagini nasil garantliyabiliceksin ? Selam ve sevgilerimle

Ben halkimin derleriyle dertlendigim icin zaten milliyetciyim, ilk önce benim halkim sonra digerleri cünkü dünyadaki birseylere sahip tüm halklar aynisini yapiyor. Öyle oldugu icin 700 binlik halklar bagimsiz yasarken biz trt 6´da "w" harfini kullandigimiz icin hesap vermek zorunda kaliyoruz. Sosyalizm derken, 70 yil bu sistem ne yapti ki? Bu sistem denendi ve basaramadi. Yikildi gitti. Insan kendi gercegine göre bir sistem icerisinde yasamali, yani hayal dünyasinda degil. Insan "EGO"sahibi, diger adiyla "NEFS"... Ilkönce insanlar egolarini yenecekler sonra belki sosyalizim gibibir sistem tutabilir.Kitap üstünde sosyalizim güzel gözükebilir ama gercek hayat daha farkli. Kirmizi hapi yutup matrix´ten cikman gerekiyor ama sen kirmizi hapi yutmak yerine Alice harikalar diyarinda misali orda yasamayi tercih edeceksende bu senin tercihin ve ben buna saygi duyarim ama ben gercek dünyada yerimi almak isteyenlerdenim. Evet, sen sosyalist görüsü savunuyor olabilirsin ama en azindan bir süreligine bu görüsünden biraz olsada taviz vermen gerekiyor cünkü halklar kardes degildir cünkü güclü olan zayifi yeniyor cünkü büyük balik kücügü yutuyor cünkü zayif olan her zaman adaleti arasada bu güclü olanin umrunda olmuyor. Iste biz Kürtler adaletten, kardeslikten ve baristan söz ederken Türkler ne diyor. Türklere Kürdistan sorunu ve Kürt sorunu hakkinda o kadar yazi yaziliyor, o kadar gercekler anlatiliyor ama onlar bunu önemsiyorlar mi?Türk solu !!! Ne kadar seninle esit olabilir ki. Haa ismail besikci gibi birkac prototip olabilir ama onlar bir elin 5 parmagini gecmez. Milliyetci olmak acimasiz olmak anlamina gelmez, Milliyetci olmak tam tersine halkinin hakkini korumak, rüsvet, riya , ückagitcilik, cehalet, fakirlige karsi durmak anlamina gelir. Elbetteki herseyin fazlasi gibi milliyetciligide abartmak cok akillica degil yani isi kafatasi ölcme boyutuna götürmemek lazim.

Murat Karayilan ve Duran kalkan yuzlerce kurdu linc iskencesine tabi kilarak zevkle öldurulmelerine bizat emir ve uygulayicilaridir. Murat Karayilan ve Duran Kalkan birer sadist ve hasta simdi bu tip insan kilifinda olanlar gunde degil saniyede degisip her tip ihanetci kilifa dönuse bilen piskobat kisiliklerini ajan demek dahi mehtap almaktir. Bu sadist insan kilifinda olanlari kitle katliyamlarinda direk olduklari delil ve belgeler varken birlesmis milliyetlerin kuracaklari mahkemelerinde yargilamalidir ki bu insanlik disi insan vampirleri teshir olsun

Hayal dünyasindan gercek dünyaya gelmeye ne dersin. Bu dünyada hala orman kanunlari gecerli. Öyle olmasaydi, 40 milyonluk Kürt halki su an bu durumda olmazdi. Kürt halkinin enerjisini bos hayallere harcamak yerine neden Kürt halkinin dünyada bir yer edinmesine harcamiyoruz? Tabiki, acimasiz olmaktan veya coluk, cocuk öldürmekten bahs etmiyorum ama bu dünyada kendi halkina bir yer saglamadan, ona buna fazladan dagitmak gercekten komik... Kürt halki iste bu duruma düsmüs durumda. BU KARADENIZ FIKRALARINA benziyor. Düpedüz komedi yawww...

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.