Ana içeriğe atla

BIR KEZ DAHA A. ÖCALAN VE PKK GERCEKLIGI!

BIR KEZ DAHA A. ÖCALAN VE PKK GERCEKLIGI!

Hasan H. YILDIRIM

Sömürgeci sistem, sömürgeci sol, A.Öcalan ve örgütü, elbirligi ile Kürd milletini yok etmek icin kendi aralarinda yapmis olduklari görev bölümü geregi cok yönlü bir mücadele sürdürüyorlar.

Sömürgeci sistem hem sol´unu, hem de A.Öcalan ve örgütünü iyi calistiriyor. Kürd millet düsmanligi temelinde yapilan is bölümü geregidir.

Ayni merkezden üretilen senaryolar degisik ambalajlarla Kürd milletine dayatilmaktadir.

TC devletinin bir kontrasi olan A.Öcalan ve örgütü “Kürt ulusal hareketi” olarak yuturulmaya calisilmaktadir. Türk Genelkurmayinca üretilen senaryolar A.Öcalan tarafindan “Kürt tezleri” adi altindan piyasaya sürülmektedir. Arkasinda Türk sol hareketi devreye sokulmaktadir.

Tütk sol hareketi, bir bütün olarak „Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede "ekolojik toplum" modeli üzerinde oluşacak
"konfederal" bir sistem olarak tanımladığı projesini“ „Kürt siyasi hareketinin yeni projesi“ olarak sunuyor.

„Kürt hareketinin benimsediği "konfederalizm", "ekolojik toplum" siyaseti“ „Kürt konfederalizmi“ vs. olarak lanse edilen A.Öcalan´in düsüncelerini “Kürt siyasi hareketinin yeni projesi” olarak lanse etmek icazetli sol´un son görevi olsa gerek. Sömürgeci sistemin kendi sol´una savundurdugu bir anlayistir.

Türk solu, sahibi sömürgeci sistem kapisina bagli bir sol´dur. Kürd millet düsmanligi ruhuna islenmistir. Bu nedenle Kürt milletine zarar vermek icin her yol ve yönteme bas vurmayi daima siyaset edinmistir.

Melih Pekdemir, bir taraftan „Öcalan daha önce de bütün görüşlerini "devlet"in dolayısıyla "Genelkurmayın bilgisi dahilinde" avukatlarına beyan edebildiğini bizzat kendisi çeşitli kereler ifade etmiştir.“ der.

Ama öbür tarafta bir kontra olan A.Öcalan´in görüslerini “Kürt siyasi hareketinin yeni projesi” olarak lanse eder. Bu nasil olur sormayin. Karsinizda “anli-sanli sahibine yakisan Türk sol hareketi” var.

Bu yaklasim sadece Melih Pekdemir´le sinirli degildir. Bir bütün olarak Türk sol hareketin temel yaklasimidir. Bir kontra olan A.Öcalan ve örgütünü ilahi “Kürt siyasi hareketi” olarak bize yuturmaya cabaliyorlar. Birileri hala A.Öcalan´i ve örgütünü Kürd tarafi olarak bize yuturmaya calisiyorsa bu iste bir bit yenigi olsa gerek. Kürd siyasetcisi, aydini bunu sorgulamak zorundadir.

Kürd yurtsever hareketi, siyasetcisi ve aydiniyla bu konu da üstüne düseni yaptigi söylenemez. Siyasetci, kosullarin esiri olmus. Günü birlik siyaseti kurtulus bilmis. A.Öcalan ve örgütünün varolus nedeni kavrayamamis, kavrayanlar geregini yapamamis.

Aydini ayri bir telden calmis. Rant elde etme, siyasi kariyer edinmek icin kontra A.Öcalan önünde secdeye varmis, biat etmis, basimizsin demis. “Ordu bozanlik” eden olmussa da tehdit edilmis, susturulmus, sindirilmis. Aydinlarimiz bunu kabullenmis. Buna “haklilik” kazandirmanin teorisini yapmis. Bana dokunmayan yilan binyil yasasin felsefesine teslim olmus. Mesele bu olunca A.Öcalan ve örgütünün gercekligi üzerindeki sis perdesi henüz bugün de kalkmis degildir.

PKK gercekligi henüz anlasilmis degildir. Nedensiz degildir. Dahasi kolay degildir. Anlayan cevrelerde „komplo teorisyenligi“ ile suclanir.

PKK, bir döneme damgasini vurdu. Milyonlarin destegini aldi. Bünyesinde yeralanlarin beyin, enerji, birikim, fedakarliklariyla güc kazandi. Gelinen yer itibariyle bazi kisi ve cevreler, bir saskinlik yasasalarda PKK sürecinde oynadiklari rollerinden ötürü PKK gercekligini gercek anlamiyla teleffuz etmeyi kendilerine yedirememektedirler.

Harun TAK, bu kesimin bilerek veya bilmiyerek tercümani oldu. Ilginc bir yaklasim oldugu nedeniyle sorunun anlasilabilinmesi icin makalesinin uzun bir kismini vermek istiyorum.

“şu günlerde yaşanan tartışmanın temel noktası ´Apo ta başından beri devlet adına çalışıyordu´ söylemi. Bu düşüncedeki birçok Kürt aydını aynı zamanda kurulan örgütün yani PKK nin de devlet güdümünde, devletin çıkarlarına hizmet eden bir oluşum olduğunda birleşiyor.Bu temeldeki yaklaşımların tamamında Kuzey Kürdistan da yaşanan tasfiyede ki kendi paylarını kapatma çabasını” görmek gerek.“

“Bu yaklaşımı benimseyen tüm kürdistani aydın yazar ve parti yöneticileri “Apo ajandır” diyerek işin içinden sıyrılmayı- kendileri için- çok kolaycı bir yaklaşımla benimsemekte, aynı zamanda sorumluluklarının üzerini de örtmeye uğraşmaktalar.“

“Ne dersek diyelim bu kurgu içinde bizlerin varlığını bu insanlara anlatamayacağımız ortada. Bizler bu kavga içinde "aldatılan piyonlarız”

“Hocam duygusal tepkiler aslında insanın varlık nedenidir de. Biz bu örgütten bir şekilde ayrılan ya da yollarını ayıran insanlar için yukarıda değindiğim düşüncelerin tamamı ne kadar zorlama yorumlar olarak geliyorsa da’ bizlerin dışında böylesi bir düşüncenin yaygın olduğu gerçeğini de görmemiz gerek.“

„Son olarak bir dostuma yazdığım bir paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum „

“Apo ve onun PKK’si vardı! Birde bizlerin ütopyalarımızda yaşattığımız PKK vardı. Bizimkisi "hayal" onunki gerçekti.. .Biz insan, hak, adalet, özgürlük, sevgi, yaşam diyorduk o tüm bu değerleri önümüze sürüp bizim hayalimizi bizleri kendine, çarkına hizmet etmede kullanıyordu. Onca insanın zerre kadar değeri yoktu. Bu savaşta halk adına yapılıyordu! Acı ama gerçek bizler; yaşayarak öğrendik tüm bunları. Geriye bizlerden hiçbir şey kalmadı. Ne düşünüyorum biliyor musun dostum: Halkımın tarihinde bizler "suçlu" diye anılırsak asıl ona yanarım. Bir kuşak on binleri ifade eden insan bu halka hizmetten başka derdi olmayanlar! Birde halkının tarihinde suçlu diye anılırsa...“

Bana kalirsa Harun Tak, gercegi yakalamistir. Fakat bunu ifade etmekten korkuyor. „Aldatilan“ olmayi kendine yediremiyor. Oysa bunu arkadasina yazdigi mektubunda dile getiriyor. Iste mesele bu. Eger bu sonuca varilmissa „Apo basindan beri ajandir“ diyen kesimlere tepki duymanin bir anlami yok.

Anlasildigi kadariyla Harun TAK, PKK´ye hizmet vermis ve kendini ihanete ugramis biri olarak görüyor. Fakat bunun nedeni görmesine karsin isim koyamiyor. Durumun nedenini izah etmeye calisan kesimlerin söylediklerinide kendine hakaret sayiyor. Aslinda bunu asabilse her sey apacik ortaya cikar. Sorun Harun Tak/lar´in kisisel sorunu degildir, hepimizindir. Bir bütün olarak Kürt milletinindir. Bunu hep birlikte tartisip asmaliyiz.

Sorun tartisilirken PKK´ye emek veren Kürt yurtseverlerini suclu ilan etme kurgusu ile yaklasilmamalidir. Ayrica soruna böylede bakilmiyor. Bu nedenle ne hic kimse PKK´yi destekledigi icin, ne de A.Öcalan ve sisteminin gercekligini ifade eden birey ve cevreleri suclu görmemek gerekir. Sorun, her iki kesimin tartisilmasiyla aciga cikarilacak.

Örnegimizde görüldügü gibi Harun Tak, ki sadece o da degil, A.Öcalan ve sisteminin varedilis nedenini tartisan büyük bir kesimi sanki kendilerini “suclu” ilan edecek psikolojisiyle yaklasiyor. Samimi olarak girdigi kavganin “suclu”su damgasi yiyecegi kaygisini tasiyor. Dogal olarak buna karsi reflekslerini harekete geciriyor.

Medetide PKK´ye ilk katilan „abi ve ablalari“ndan beklemektedir. Fakat bugünden sonra Harun TAK´in duygularina hitap edebilecek bir „abi ve abla“da ortalikta görünmüyor. Peki o zaman Harun Tak/lar gercege nasil ulasacakları

“Apo basindan beri ajandi” diyen kesimler, “aynı zamanda sorumluluklarının üzerini de örtmeye uğraşmaktalar.“ belirlemeside havada kalmaktadir. Aponun basindan beri ajandi meselesi ve bunu diyen kesimlerin kendi sorumluluklarinin üzerini örtmeye calismalari farkli bir seydir. Bu iki konuyu ayri ele almak gerekir.

Diyelim Apo basindan beri ajandir diyen biri kalkip, “ben üstüne düsen yurtsever görevimi tamamiyla yapmadim/yapamadim” derse bu A.Öcalan´in ajan olup olmamasinin kistasi olur mu? Olmayacagi bilinir.

PKK gercekligini kabullenemiyorlar. Isim koyamadiklari bir cok olumsuzlugu yasadiklari, sahit olduklari, acaba sorusunu kendilerine sorduklarini, ama iddia edilene inanmadiklarini ifade etmeleride gercegi ifade etmiyor.

Herkesin kafasinin bir yerinde ortalikta dolasan iddialarin izleri vardir. Dahasi kendileri gelismelerin canli taniklaridirlar. Sahit olduklari olaylarin normal bir mantiki aciklamasi yoktu. Bu, herkesin kafasinda bir soru isaretiydi. Bu soru isaretiyle yüzlesip yüzlesememeleri ayri bir tartisma konusu.

PKK gercekligiyla yüzlesenlerin kimisi kurulu mekanizma tarafindan imha edildiler. Kimisi intihara sürüklenerek yok olmasini sagladilar. Kimisi kurtulusu devlete siginmakta buldu. Kimisi kacip yillarca illegal yasadi.

Ilke belliydi. “Davadan döneni vur” icsellestirilmisti. PKK gercekligiyle yüzlesipte canini kurtaran ender insan olmussada binlerle ifade edilebilecek insan imha olmaktan kurtulamamistir. Bu uygulamalarin sayisiz örnegi vardir.

PKK ve A,Öcalan´in maskesinin düsürülmesi, Kürd millet vicdaninda mahkum edilmesi icin “Özgür Bir Vatan Icin” kendi bedenlerini ortaya koyan Kürd genc kiz ve delikanlilarin düsmandan önce düsman adina “Apoculuk” tarafindan imha edilenlerin tümünün aciga kavusturulmasi, ulusal bir görev olmasinin ötesinde insani bir görevdir. Bu görev, herkesten öte yasanan olaylara tanik olanlarin omuzlarindadir.

A.Öcalan ve örgütünün gercekligi ancak herkesin bildiklerini ortaya dökmesiyle mümkün oldugunu anlamak gerek. Bunun geregini yapmak gerek.

Herkes kendi cephesinde bildiklerini ortaya dökerse A.Öcalan ve örgütünün resmi ortaya cikar. Bu yapilirken kisisel kaygilardan uzak, ama Kürt millet cikari esas alinmalidir. Soruna bu sekilde egildiginde TC devletinin A.Öcalan´i niye sokaga saldigida anlasilir.

A.Öcalan, aslinda bunu her vesileyle zaman zaman dile getirmistir. Ama kimse “yav bu adam ne diyor” demekten öte anlayanlar susmayi, dalkavuklarda “serok taktik yapiyor”, “bir bildigi vardir” deyip “derin anlamlar” yüklemekle meskul oluyordu. Oysa denilenlerin hicte anlasilmayacak bir yani yoktu. Denilenler o kadar acik ve sade idi ki, bunu anlamamak icin ya gör, ya üc maymunu oynamak, ya mürit, ya da sistem adina bir seyler kotarma amacli olabilirdi.

Simdi asagiya alacagim alintida anlasilmayacak ne var? Bunlar 1999 tarihinde, yani A.Öcalan´in Türkiye´ye döndükten sonra söylenmis sözler degildir. PKK´nin en zir zir döneminde, yani 1991 tarihinde söylenmistir. Bu nedenle 1999 öncesi ve sonrasi ayirimlara gidip PKK hakkinda yanilsama yaratmanin bir anlami yoktur. Iste 1991 tarihinde A.Öcalan´in kendi agzinda PKK gercekligi.

„ Bizler Demirel´in demokratik düsüncelerini hayata geciren bir hareketiz. Bizler neler yaptigimizin farkindayiz. Demirel´in referandum ile yeniden siyaset sahnesine cikmasi bizim 15 Agustos ayaklanmamizin dolayli bir ürünüdür. Bunu inkar edemesiniz.“ (A.Öcalan´in Ismet G.Imset ile yaptigi 1991 yilindaki röpörtajinda. PKK Ayrilikci Siddetin 20 Yili .Sf.387)

Bundan anlasilmayan bir sey var miş A.Öcalan ve PKK gercekligini kavramayan veya kavramak istemeyen birey ve cevrelerin bu söylenenler hakkinda acaba ne gibi „derin anlamli“ yaklasimlari olabilir?

A.Öcalan, bunlari sarhosken söylememistir. Bilincli söylemistir ve eklemistir. „Bizler Demirel´in demokratik düsüncelerini hayata geciren bir hareketiz. Bizler neler yaptigimizin farkindayiz.“ Simdi burada A.Öcalan´i düzeltmek kimin isidir diye sorma geregi duyuyorum. Ve soruyorum. Devlet adina bir seyler kotarma pesinde olmayanlarin disinda bir kontra olan A.Öcalan´i düzeltmeyi vazife bilenler neye hizmet ettiklerinin farkindalar mi?

„Demokratik düsüncelerini hayata“ gecirmeye calistiklari adam tanidik. Bir kac kez derin devletin kazigini yesede, ismi derin devletle özdesen biri. Buna itirazi olan var mi? Eger itiraziniz yoksa, derin devletin kendisi olan Süleyman Demirel´in hangi
„demokratik düsünceleri“ var diye sormayacagim, ama onun düsüncelerini „hayata gecirmeye calisan hareket“ ne olabilir acaba?

"Gazeteci Avni Özgürel'den de duydum. Özgürel bana şunları söyledi: 'MIT'in yan teşkilâtları vardı. Gençlik yıllarımda, oralara gittiğimizde, Abdullah Öcalan'a rastlardım, çaycılık yapıyordu.' Eski Emniyet ıstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu da, Öcalan'ın ilk başlangıçta bir MIT elemanı olduğunu bana anlatmıştı. PKK provokatif bir harekettir. Ve Öcalan Gladyo'nun eseridir."

"PKK, Kürt gençlerinin önemli pozisyonlara gelmeye başladıkları bir dönemde piyasaya çıkan bir provokasyon hareketi!.."

“Kürt sorununu terörize eden sistemdir. Su ve hava gibi doğal olan hakkını arayan kimse niye terörist olsun. Ortadoğu’da Pers, Arap ve Türklerle beraber yaşayan Kürtleri insan haklarından, dilinden, kültüründen, örf ve adetinden mahrum bırakmak insanlık suçudur. Hele ona insanlık dışı muamele eden komıuları olursa bu bağışlanmayacak bir ar ve utanç kaynağıdır. Türk gladyosu özel harp dairesi Kürt çocuklarının üniversitelerde çoğalmaları, devlette memur olarak görev almaları, ticari hataya atılmaları ve nüfus planlama oranlarını aşarak çoğalmalarından endişe duyarak asimilasyon planını aşarak daha önce uygulanan jenosite yeni bir yön vermek için provakasyon uygulamalarının yönetmeliğini hazırladılar. M. Ali Kışlalı’nın bir kitabında bunu teyit ettiğini bulabilirsiniz. Üniversiteli Kürt gençlerinin değişik fraksiyon örgütleri vardı. ıstihbarat örgütü (bu örgütün başkanlığına kadar yükselen bir zatın hala ne? olunmamış hatırasında bu söylediklerim zaten vardır) 10-15 Kürt gencine Ankara Çubuk barajı mevkiinde bir örgüt kurdurtmuşlardır. Bu örgütün rumuzu PKK’dir. Kuran gençlere göre “Partiya Karkeren Kurdan” yani Kürd ışçi Partisi, kurduranlara göre ise Partiya Kemalistê Kurdan yani Kürd Kemalist Partisi’dir.” (Abdülmelik Firat)

Bu söylenenleri algilama, yorumlama ve sonuc cikarma hepimizin görevi. Sorun A.Öcalan´in bugün söyledikleri degildir. A.Öcalan´in bugün söylediklerine takilmanin bir anlami yok. Cünkü kendisi oynamak istedigi rolü acik ve net olarak bozuk plak gibi döne döne nakaratliyor. Kürt yurtsever hareketin bu denilene karsi nüans farklari olsa da ortak tespitlere ulastigi biliniyor. Fakat sorun bu degildir.

Esas sorun A.Öcalan ve örgütünün varedilis nedenidir. Tartisilmasi ve ortak bir anlayisa varmak cok önemlidir. Bu konuda Kürt yurtsever hareketi ortak bir anlayisa ulasmis degildir. Uc noktalarda seyreden bir cok yaklasim mevcuttur. Mesele bu olunca yasanan sürec anlasilamamistir. Yurtsever hareket, yapmasi gerekeni yapmamistir. Bu sorun anlasilmadan, asilmadan hic kimsenin bir sey yapmasida mümkün degildir. Cünkü bugün yasanan tikanikligin kökleri gecmise uzanmaktadir. Gecmis dogru olarak tanimlanmasa bugün yasanan tikanikligin neden ve sonuclari aciga cikarilamaz. Ve gelecek örülemez.

„Diğer Kürt örgütleri ve daha önce PKK’den ayrılan grup ve şahısların bilinen nedenlerden dolayı ciddi bir alternatif yaratamadıkları bilinmektedir. Bu sadece onların hatalarından kaynaklanmamaktadır. Koşullar bu kesimler açısından son derece elveriğsizdi…PKK’nin boğucu, baskıcı sistemi tüm parti ve grupların nefesini kesmişti.“(N. Tas)

Burada bir gercegin teslimi vardir. Ama yeterli degildir. Bunu daha da acmak gerekir. “PKK’nin boğucu, baskıcı sistemi”nin ismini koymak gerekir. Yapilmayan budur.

Mehmet Can Yüce, „Büyük ve Cok Boyutlu Oyun „ makalelerinde sunlar söylenmektedir.

„Tarih, aynı ve tek karargahtan yönetilen iki düşman ordusunun savaşına tanık olmamıştır!

Ama ne yazık, bugün, bu hilkat garibesi olaya tanık oluyoruz. Kürt kanı üzerinde gelişen, Kürdün umudu ve özsaygısını doğrayan bir oyun ile karşı karşıyayız. Yine ne yazık bu gerçeklik büyük bir demagoji ve yalanlarla perdelenmekte, “Özgürlük savaşı” olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.„

Söylenenler yerindedir. Fakat eksiktir. Söylenenler sadece son gelismelerlerle sinirli tutulmamalidir. Bunu geriye tasimak gerekir. A.Öcalan´in sokaga salinmasina kadar uzatmak gerek. Eger Mehmet Can Yüce, akli selim düsünürse bu durumu kavramakta
zorlanmayacaktir. Buna eminim. Bu, bir yerde kendi gecmisleriyle bir hesaplasma anlaminada gelir. Bu konuda cesaretli olmak zorundadirlar. Bu hem kendilerine, hem halkimiza kazandirir. Gerisi ise A.Öcalan´in kontra kimliginin gizlenmesine hizmet eder. Bu görülmelidir.

N. Tas´da, „Türk ordusunun elinde bir taşeron örgüt gibi hareket eden Kongra Gel“ belirlemesini yapiyor. Bu da dogru, ama bu yeni bir sey degil ki. Bunu daha da gerilere götürmek gerekirken bu sahsiyetler, bu durumu unuturmaya calisiyorlar. Tarihi kendi kisisel tavriyla baslatiyorlar. Bilinir ki, PKK daha bastan TC Devletinin bir taseron örgütüdür. Bugün PKK veya Kongra-Gel´e tavir alan eski PKK veya Kongra-Gel bünyesinde mücadele eden sahsiyetler bunu itiraf etmekten kendilerini alikoymalari var olan bu gercekligi yok saymiyor.

“Türk Disislerinin kremasi basinda dar bir kadroyla Ankara palasta bulustu. Toplantiya katilan gazetecilere 5 Ocak 1999 tarihini tasiyan on bir sayfalik resmi olmayan bir not dagitildi.

Basligi, “Türkiye, Avrupa, Terörizm ve Kürt Sorunu” olan kagitta ilginc degerlendirmeler yer aliyordu.”

“Bazi cevrelerin de süregelen bu catisma ortamindan cesitli bicimlerde yararlandiginin, siddetin sona ermesini cikarlarina uygun görmediginin ve gelismeleri kendi cikarlari dogrultusunda sekillendirmeye calistiginin teslim edilmesi gerekir.” ( Hasan Cemal. Age.Sf. 456 ve 458).

Simdi akli selim düsünelim. TC devleti, catismali bir ortami kendi cikarlarina uygun görmedigini düsünelim - Ki sorun tam da bunun tersidir. Türk savas kurmayi daima catismali bir ortami kendi cikarkarina görmüslerdir ve bunun geregini yapmislardir - Catisanlar iki taraf olduguna göre TC devleti bu durumu nasil saglacakı Bu, ancak PKK´nin onayi ile olabilirdi. TC devletinin cikarina olan bir durumu kabullenmek KUKM ile celistigine göre, eger PKK, TC devletinin istemi üzerine böylesi bir ortami kendisi hazirlarsa bu durum PKK´nin niteligini sorgulamaz mi? Eger serin kanlilikla bu sorgulandiginda PKK´nin varolus, ya da varedilis nedenide kendiliginden ortaya cikmaz mi?

Bu konuya iliskin defalarca yazdik cizdik. „Komplo teorileri“ icat eden ilan edilsekte yazmaya devam edecegiz.

„Abdullah Öcalan’ın esir düştükten sonra yaptığı ilk değerlendirmelerde Kürt isyanlarını gericilikle suçlaması ve kemalizme övgüler dizmesi tesadüf değildir”(N. Tas)

Burada bilincli veya bilincsiz bir maniplasyon hareketiyle karsi karsiyayiz. Dogrular yanlislara kurban edilme cabasi verilmektedir. Bir kere A.Öcalan esir düsmemistir. Kendi degimiyle “Ciktigi Ankaraya dönüs yapmistir.” Bu bir. Ikincisi, eski Kürt isyan ve ayaklanmalarini gerici ilan etmesi A.Öcalan´in Ankara´ya dönüsü sonrasi degildir.

A.Öcalan, TC devleti tarafindan sokaga salinmasiyla beraber Kürt isyan ve ayaklanmalarini gerici ilan etti. Kürt millet tarihini yok saydi. Tarihi, sokaga salindigi tarihle baslatti. Kürt milletine
“düsürülmüs” dedi. Kendini “kurtarici” ilan etti. Kendisi disindaki herkesi “objektif ve subjektif ajan”ilan etti.

Bunun bir anlami yok mudur? Bir amaci yok mudur? A.Öcalan´a yurtsever ve devrimci paye bicenler bu denilenleri devrimci ve yurtseverlige nasil bagdaslastirabiliyorlar, bunu anlamak benim acimda anlasilmaz bir seydir.

PKK´nin kirli teori ve pratigi bu mentalite üzerine kuruldu. Yasananlar biliniyor. Yasananlar PKK gercekliginin dogal sonucudur. Varedilisin sonuclaridir.

Önemli gördügüm bir yanilsamaya daha dikkat cekmek istiyorum. Asagiya N. Tas´a ait iki alinti alacagim. Yorumu okuyucuya birakacagim. Burada iki seye dikkat etmek gerekir. Birbirini distalayan bu iki yaklasim, en iyi bir niyetle ya kafa karisikliga yorumlanabilinir, ya da yapilanin bilincli bir yanilsama olduguna hükmedilebilinir. Ama her halükarda bu iki anlayis birden dogru olamaz.

Alinti 1: „PKK’nin; Türk ve diğer bölge devletlerinin istihbarat birimleri tarafından bilinmeyen hiçbir sırrı yoktur. PKK ve daha sonra Kongra Gel yönetimi yıllardır dostluk ilişkisi adı altında ıran, Suriye ve Irak devletlerine belirli aralıklarla ayrıntılı raporlar sunmaktadır. Bu devletlerin istihbarat birimleri ile yapılan görüşmelerde isim listelerine dek her türlü bilgi verilmektedir.”(N.Tas)

Alinti 2 : “Kürt özgürlük hareketi; otuz yıl boyunca özelde Kürdistan, genelde Ortadoğu’da mevcut statükonun parçalanması için destansı nitelikte bir mücadele vermiştir. On binlerce şehidin kanı pahasına gerçekleştirilen bu mücadele sadece Kürdistan’ın değil, giderek birlikte yaşadığı tüm halkların çehresini değiştirmeye başlamıştır. Kürt özgürlük mücadelesi; gerek baskıcı, despot rejimlerin aşılması ve gerekse toplumların demokratikleştirilmesinde belirleyici, öncü bir role sahiptir.”(N. Tas)

Umarim N. Tas, bu söylediklerinin ne anlama geldigi biliyordur.

Dört sömürgeci devletin ihtiyacina göre rapor sunan bir güc
“Kürdistan özgürlük hareketi” olabilir mi? Dahasi kucaginda oturduklari, sakalarini sivazladiklari bölge sömürgeci devletlere karsi ne gibi bir özgürlük savasi verebilir? Neyin öncülügünü yapabilir?

Akli selim oturup düsünmek gerekir. PKK/Kongra-Gel yönetimleri, yillarca dört sömürgeci devletle dostluk iliskisi kurmuslar. Her konuda belirli araliklarla rapor sunmuslar. Attiklari her adim onlarin bilgisi dahilinde seyretmis. Oh ne ala!

Bunlar hos güzelde, peki be kardesim bu nitelikteki bir hareket nasil oluyorda “Kürt özgürlük hareketi” oluyor? Nasil oluyorda dört sömürgeci devletin istihbarat güclerinin ihtiyaci üzerine rapor sunan bu örgütünüz özelde Kürdistan, genelde Ortadogu´da destansi bir mücadele vererek mevcut statükoyu parcalamisı Kürdistan halki ile beraber birlikte yasadigi tüm halklarin cehresini degistirmis, despot rejimlerin asilmasinda ve toplumlarin demokratiklesmesinde belirleyici öncü rol oynamisı vs. Siz saka mi yapiyorsunuz, yoksa basta Kürdistan halki olmak üzere bölge halklariyla dalga mi geciyorsunuz?

Yapmayin etmeyin arkadaslar. Uzun süre iki ata oynayamasiniz. Ya PKK´nin resmi tarih anlayisini sürdüreceksiniz, ya da bunu asarak yeni bir durum degerlendirmesi yapacaksiniz. Yeni durum degerlendirmesi ise PKK resmi tarih anlayisini asmayi öngörür. Bunu yapmadiginiz sürece PKK´den ayri durmanizin bir anlami ve onlardan bir farkiniz olmayacaktir. Cünkü bu Kürdkiran hareketi daha hala Kürdistan halkina sevdirmeye calismaktasiniz.
N. Tas, A.Öcalan´in Türkiye´ye gitmesiyle PKK´nin „tilsimi“nin bozuldugu iddiasindadir. Bu anlayis bile tek basina PKK gercekligini gizlemektir. PKK´nin hic bir zaman TC Devleti acisinda gizli bir „tilsimi“ olmamistir.

A.Öcalan, PKK hakkinda her dönem TC Devletine rapor sunmustur. Suriye´ye gitmeden önce ani anina TC devletine rapor sundugunu yazdigi “Devrimin Dili ve Eylemi” kitabinda uzun uzun izah etmistir. Diyarbakir´da karargah olarak sectigi daire bile MIT tarafindan tutulmus, kirasi verilmis, dayanmis düsenmis, anahtari A.Öcalan´a teslim edildigini yine adi gecen kitabinda yazip cizmistir. Suriye´de iken de gazeteci kilikli MIT ajanlari vasitasiyla iletilen raporlar bilinmeyenler degildir.

Mehmet Sener bunlari acikladigi icin katledilmistir. Fakat icin tuhaf tarafi A.Öcalan, kendi kimliklerini M. Sener´e atfetmistir. „Mehmet Sener ihaneti“ne hükmetmistir. Bu PKK yapilanmasi tarafindan kabul görmüstür. Sener´in aciga cikarmaya calistigi PKK gercekligi tüm PKK yapilanmasina carpmistir. Bir kontra olan A.Öcalan´i
“Serok” ve bu da yetersiz gelmis olacak ki, “Kürt ulusal önderi” olarak paye bicilmistir.

Bu nedenle Kürt halki, A.Öcalan gercekligini kavrayamadi ve tüm degerlerini ona sundu. A.Öcalan ve ceteside bu degerleri Kürt halkina karsi TC Devleti cikarina tepe tepe kullanarak Kürdistan sorununun bu kadar agirlasmasina neden oldu. Bunun tarihi A.Öcalan´in Ankara´ya dönüsüyle olmadi. Bunun tarihi A.Öcalan´in Ankara´dan cikisiyla basladi. Bu kavranilmadan 1970´lerden bu yana kirilan KUKM anlasilamaz. Yapilmis ve yapilacak hic bir tahlil gercegi ifade etmeye yetmez.

Dogrudur, onbinlece Kürt genci bu savasta imha olmustur, ama kirli bir amacin kurbani olmuslardir. Belki bu dün savasin tozu-dumani icinde görülmedi, ama bugün bunu görmemek, ya kör olmak, ya da bilincli olarak ayni rolü sürdürmek demektir. Bunun baska bir anlami yoktur. Yasananlar ortadadir.

Peki ne yasandi?

50 bin insanimiz TC-PKK tarafindan danisikli-dögüslü kirli savasta katledildi. Bir o kadari sakat birakildi. Onbinlercesi onlarca sene zindanlarda cürütüldü. 4000 yerlesim birimi yakilip yikildi, haritadan silindi. 4-5 milyon insanimiz Kürdistan´dan sürüldü. Kürdistan insansizlastirilmaya calisildi. Ittirafci bir ordu olusturuldu. 100 bini bulan köy korucu sistemi yaratildi. Kürd kültürü tahrip ve yok edildi. Ormanlar yakildi. Kürdistan coraklastirildi. Hayvancilik ve ticaret yasaklandi. Ekinler yakildi. Kürd milleti acliga ve sefalete mahkum edildi. Fuhus, kapkaccilik, hirsizlik, uyusturucu gelistirildi. Kürd milleti dejenere edilmeye calisildi ve calisilmaktadir.

Sömürgecilik yeniden egemen kilindi ve kurumlastirilmaya calisilmaktadir.

Tüm bu gelismeler tesadüfü olmadi. Belli bir plan - program ve uygulama sonucu iradi olarak gerceklestirildi. Cünkü PKK, bastan TC Devletinin bir taseron örgütü olarak kuruldu. Bugün PKK veya Kongra-Gel´e tavir alan eski PKK´li veya Kongra-Gel bünyesinde mücadele eden sahsiyetler bunu itiraf etmekten kendilerini alikoymalari var olan bu gercekligi yok saymiyor. Bunu A.Öcalan´in yakalanmasiyla baslatmakta kimseyi kurtarmiyor.
N.Tas´in „Türk ordusunun elinde bir taşeron örgüt gibi hareket eden Kongra Gel“ belirlemesi dogru, ama bu yeni bir sey degil ki. Bunu daha da gerilere götürmrk gerekirken PKK icinde eskiden mücadele eden sahsiyetler, bu durumu unuturmaya calisiyorlar. Tarihi PKK´den ayrildiklari tarihle baslattiyorlar. “Apocu” mantigin devamidir, bu.

Dikkat edilirse PKK´den ayrilanlar, PKK´nin resmi tarihi gibi, PKK´nin kirli teori ve paratigini „PKK’nin binlerce şehit vererek kazandığı mücadele değerleri“ olarak tanimlar, Kürd-Kürdistan´in ugradigi korkunc yikim bu cümle icinde kaybetirilmeye calisilir. Bu mantiga yakindan bakalim.

Agizlarda pelezenk yapilan ve ikide bir gevelenen „PKK’nin binlerce şehit vererek kazandığı mücadele deşerleri“ dedikleri gercekten nedir? Hic kimse bu budur diyememektedir. Hangi kazanc, hangi mevzi, hangi kazanimdan bahsediliyor? Ortada böyle bir sey mi var? Bu bir maniplasyon hareketidir. PKK´nin Kürd milleti cikarina kazandigi bir sey yoktur.

Eger kasdedilen tv, günlük gazete, dergi ve kurumlarsa bunlar, Kürd milleti icin kazanimlar olmayip Kürd milletine karsi kullanilan araclar olmustur.

PKK´nin Kürt milletine sonsuz zarar verdigi ortadadir. Bunlar defalarca sayilip ortaya döküldü. Bilinmeyenler degildir. Isin gercegi ortadayken ikide bir „PKK’nin binlerce şehit vererek kazandığı mücadele değerleri“ iddialari basindan beri TC Devletinin bir taseron örgütü olan PKK´nin Kürt milletine karsi ihanetini unuturmaya calismaktan öte bir anlami yoktur.
„Türk devleti… marjinal sol örgütleri Kürt özgürlük mücadelesinin başına musallat ederek PKK'nin ulusal birlik yaklaşımını rayından çıkarmıştır. Kürdistan'ın diğer parçalarını temsil eden Kürt örgütlerinin sürekli işbirlikçilik statüsünde gösterilmesi tesadüf değildir. Bu söylemin altında Kürt ulusal birliğini parçalamaya dönük haince bir plan vardır.“(N. Tas)

N. Tas, PKK´yi kurtarma operatörlügünü üslenmis durumdadir. Ama bosuna bir caba. Cünkü PKK´nin basindan beri TC Devletinin bir taseron örgütü oldugu hic kimse tarafindan unuturulacak gibi degildir. TC Devletinin bir taseron örgütü olan PKK´nin bir ulusal birlik yaklasimindan bahsetmek PKK gercekligini örtbas etmeye yöneliktir.

PKK´nin hic bir dönem ulusal bir politikasi olmadi ki, rayindan ciksin. Herkes sunu cok iyi bilir. PKK´nin TC Devleti tarafindan sokaga salinmasindan bugüne gecmis Kürt hareketlerini gerici saydigi gibi, mevcut olanlarida „MIT ajani“, „Genelkurmay uzantilari“ ilan ederek kendilerine yöneldigi ve kendileriyle catismadigi hic bir Kürd parti ve örgütü birakmadigi ve yüzlerce yurtsever Kürdün katledildigi bilinmeyenler degildir.

PKK´nin ulusal birlik politikasinin olmadigi 1993 yilinda baslatilan “ulusal cephe” calismalarina bakmak yeterlidir. PKK adina bu calismaya katilanlar sagdir. Tüm calismalarin bittirildigi, sadece ilan edilmesi gereken “ulusal cephe” niye ilan edilmedi sorusunun cevabini bu kisiler iyi bilmektedirler. Bu kisilerden birisi Faysal Dumlayici´dir. N. Tas, daha ögrenmemisse, kendisine sorup ögrenebilir. Ogünden sonra da bu isin günahini A.Öcalan´nin boynundan alip baskasinin boynuna asmaktan kendisini alikoyar. Eger samimi ise tabi.

Gercekler bu kadar acik ve netken PKK´nin ulusal birlik yaklasimindan bahsetmek gercekleri tersyüz etmekten baska bir sey degildir. Ha bu konuda Kemalist Türk sol harekertleri de yangina kürükle gittikleride bir sir degildir. Ama dumanin ciktigi yerde atesin yoklugunu inkar etmek hic kimse bir sey kazanamaz.
Sadede gelmek lazim. Cocugun ismini dogru okumak lazim. Bu cocugun isim babasinida dogru tanimlamak lazim. Kürd milletine kazandiracak olanda budur. Bundan kacinilarak yapilacak her tahlil gercegi ifade etmeyecegi gibi Kürd milletine de bir sey kazandirmaz. Bugüne dek bu yaklasimlarin Kürd milletine zararlari ortadadir. Hic olmasa bu zararlari bugün´den sonra yok etmek lazim.

Bunun yoluda PKK´nin gecmis kirli teori ve pratiginde olumlulaklar kesfetmek degildir. Ki hic kimse bu tür bir ulumlulukta kesfedemez. Yapilaninda bir zorlamadan öte bir sey olmadigini bunu yapanlarda bilir. Bilirler, ama buna niye bas vururlar bunuda acmak lazim.

Bu insanlar bu hareketin bünyesine yillarca inanarak mücadele ettiler. Binlerce arkadasini sehit verdiler. A.Öcalan tarafindan tetikci olarak kullanildilar. Kürd ve Kürdistan´a büyük zararlar verenleri oldular. Oysa bunlar yola cikarken Kürd ve Kürdistan´i kurtarmaya kendilerini inandirmislardi. Bu ugurdada yapmadiklari hic bir fedakarlikta birakmadilar. Ama yillar sonra bir kapana kisildiklarini farkettiler. Ihanete ugradigini gördüler. Bunu samimi olarak ifade etmeleri beklenirken bunu kendilerine yedirememektedirler. Bu samimiyeti gösterememektedirler.

“Abdullah Öcalan'ın teslim alınması ardından Kongra Gel; artık Ankara'nın güdümünde ve kemalist çizgiye yakın bir anlayışa sahiptir.“(NT) demek, kimseyi kurtarmiyor. A.Öcalan´ni „teslim alinmasi“ bir maniplasyondur. Böyle bir sey yok. A.Öcalan, sadece yuvaya geri dönüs yapmistir. „Ciktigi Ankara´ya Yürümüstür.“ Bunu kendisi ifade etmektedir. Baskasinin ki, bu baskalari kendilerini Kürdistan yurtseverleri adediyorlarsa A.Öcalan´i düzeltmeyi kendilerine görev bilmemelidirler.

Dahasi A.Öcalan´a karsi olduklari iddiasinda olanlarin böylesine bir zorlamanin icinde olmalari anlasilir bir sey degildir. Anlasilir olan durum sudur ki, A.Öcalan´nin basindan beri bir kontra oldugunu unuturmak ve bu baglamda A.Öcalan´la yürüdükleri süre icinde kendilerinin yaptiklarini olumlamaktir.

Bunun samimi bir yaklasim olmadigi aciktir. Bu durum bu yaklasim sahiplerini kurtarmaz. Dahasi A.Öcalan´a prim kazandirir.

A.Öcalan´nin varedilisi acikca dilendirilmedikce ve bu Kürd milleti nezdinde maddi bir güc haline getirilmedikce A.Öcalan ve örgütü, Kürd halki tarafindan daha cok desteklenir. Bu, kime hizmet eder? Bilinmelidir ki, bu durum Kürd millet düsmanlarinin isine yarar.
Bu, böyle bilinmelidir. Bu nedenle A.Öcalan ve partisinin su anki konumuna karsi olduklarini iddia edenlerin kacak dövüsmesine gerek yoktur. Kendilerinden sürece yayili kirli teori ve pratigin tamamini aciga cikarmalari beklenir. Eger bu konu da samimilerse tabi. Bugüne kadar bu samimiyeti gösteremediler. A.Öcalan´la degil, onun gölgeleriyle savasmayi is edindiler.

„BIrakalım, Türk solunun marjinal yazarları tek başına Kongra Gel basınını kullanarak Kürt halkına küfür etmeye devam etsin. Bu Türk devletinin onlara verdiği bir görevdir.“(N. Tas)

Bu alani Türk sol´una acanlar kimdir? Bunlar A.Öcalan ve adamlari degil midir? Orta da üclü bir cete var. TC, PKK ve Türk solu. Bu yeni bir sey degil ki. Kürd yurtseverleri, bunu yillar önce söylediklerinde baslarina gelmedik hic bir bela kalmadi. „Türk solunun marjinal yazarlari“, PKK basininda Kürd yurtseverlerini bilinmeyen düsmanlarla „iliski“lendirdi. Buna müsaade edenler bu sahsiyetler degil miydi? Bunlar ne cabuk unutuldu. Kendileri yapinca iyide, sira kendilerine gelince ciyak ciyak bagirmanin bir anlami var midir?

Diyelim gercegi anladilar. O dönem de bu politikayi benimsemediklerini iddia edebilirler. Peki bu politikanin mimari kimdi? Dahasi bu politika Kürd millet politikasi olabilir mi? Bu sahsiyetler bunu aciklayamazlar. Cünkü günahkardirlar.

Bu sahsiyetlerin cabasi degilmidir ki, PKK Kürd milletini bu ihanetle yüzyüze getirenı Su an söyledikleri pek fazla bir sey ifade etmedikleri bu sahsiyetlerinde bilmesi gerekmiyor mu? Bugünden sonra A.Öcalan´a „kemalistsin“ demek hic bir sey ifade etmiyor. Cünkü A.Öcalan´in kendisi bunu acikca ifade ediyor. Ki A.Öcalan bunun yenide yapmiyor. Cikisindan bu yana bunu degisik yer ve zamanda dile getirmistir. Eger birileri bunu anlamamissa bu kimsenin sorunu degildir.

Bu sahsiyetlerin A.Öcalan´a körükörüne müritlik yapmasindan kaynaklaniyordu. Bunun suclusunu kendileri disinda baska yerde aramanin mantigi var midir? Samimi olmak lazim. Sezarin hakkini Sezara vermek lazim.

Kürd yurtsever hareketi, yillardir dile getirdigi gercekler var. Bu gercekleri dile getirenleri „MIT ajani“, „Genelkurmay uzantisi“ ilan edenler bu sahsiyetler degilmiydi? Kürdistan ulusal hareketinin su an icine sürüklendigi durum bu mantigin sonucu degil midir? Bunlar bir yana birakilarak „PKK’nin binlerce şehit vererek kazandığı mücadele değerleri“ her ne demekse arkasina siginilarak zeytin yagi gibi üste cikmanin politikasini yapmak kimseyi kurtarmaz.

Gerceklerden kacilmaz. Hic kimsenin buna gücede yetmez. Anladik! A.Öcalan´ni su an ki, tavirini Kemalistlikle utangacta olsa ifade ediyor olmaniz bir ileri adam sayalim. Ama A.Öcalan´i „Kürt ulusal önderi“ olarak bu halka kabul ettirende sizsiniz. Dahasi bu unsurun tüm degerleri igdis etmesinin yegane taniklarisiniz. Bunlari niye aciklamiyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Bu kontrayi niye koruyorsunuz?

Zamaninda yapmayin etmeyin diye diye dilimizde tüy bitti. Ama anlayan kimdi. Bir kontra olan A.Öcalan „Kürt ulusal önderi“ ilan edilip secdeye durulurken, bizler ise bilinmeyen düsmanlarla iliskilendirilerek hakkimizda idam fermanlari cikariliyordu. Evlerimiz tespit ediliyordu. Arabamizin altina bomba konuluyordu. Bunun icraatciside sizler degil miydiniz?

„Diğer Kürt örgütleri ve daha önce PKK’den ayrılan grup ve şahısların bilinen nedenlerden dolayı ciddi bir alternatif yaratamadıkları bilinmektedir. Bu sadece onların hatalarından kaynaklanmamaktadır. Koşullar bu kesimler açısından son derece elverişsizdi…PKK’nin boğucu, baskıcı sistemi tüm parti ve grupların nefesini kesmişti.“(N. Tas)

Iste buna amin denilir. Fakat bu olup bittenleri salt basina A.Öcalan´in manyakligi, psikopatligi, diktatörlügü ile izah etmek mümkün degildir. Sorun, bunu da kapsayan daha da farkli bir karekterdedir. Bu karektere öz ve bicimi verende A.Öcalan´in varedilis nedenidir. Bu neden anlasilmadan yasananlar dogru tanimlanamaz.

Biraz gerilere gidelim. A.Öcalan, daha isin basinda bugün oynadigi rolü tanimliyordu. 20-25 Agustos 1982 tarihinde yapilan PKK 2. Kongresine sunulan MK „siyasi calisma rapor“unda A.Öcalan, bilincli olarak sunlari ifade ediyordu.

„Bu rejim altinda gelecek nasil gelisecektir?...Kürdistan halki acisindan,…siyasi alanda gerici bir ajan grup örgütlendirilerek halkin basina bela edilecek ve bütün bunlarin üzerinde, sömürgeci bir fasist-askeri yönetim yer alacaktir. Iste kurumlasma, „demokrasiye dönme“ olarak adlandirilan bu seyler, aslinda bütün bu gelismeleri rayina oturtmaktan, örtbas etmekten ve kabul edilebilir bir hale getirmekten baska bir sey olmayacaktir.“ (PKK 2.Kongresine sunulan MK calisma raporu. Sf.29)

A.Öcalan ve PKK´si, daha 1982 yilinda 20 sene sonra kendisine oynatilacak rolu böyle acikliyordu. Bunun ne anlama geldigi görülmedi. Kürdistan yurtsever gücleri bunun tedbirini almadi, dahasi alamadi. Dogal olarak TC devletinin PKK eliyle uyguladigi KUKM´ni tasviye girisiminin yolu pürüzsüz oluyordu.

Bu ortam sonucu Kürd millet dinamikleri önemli ölcüde tasviye edildi. Kürd milletine kirli bir savas dayatilarak agir bir bedel ödetildi. Arkasindan 1982 yilinda kendilerince ifade ettikleri gibi kendilerine üstlendirilen rolün geregi olarak „demokrasiye dönme plani“ adi altinda KUKM´ni tasviye etmeye daha da bir hiz kazandirdi.

PKK, sözkonusu 2.Kongresinde camuru at kendisi tutmasa izi kalir misali tüm Kürdistanli politik gücleri, TC´nin kendisine üstlendirdigi misyonla suclarken, aslinda kontra yüzünü gizlemeye calisiyordu.

„ `Dogu` adina hareket ettiklerini söyleyen Kürt kücük-burjuva gruplari,…bir devrim gerceklestirmeden, „Türkiye´deki burjuva demokratik dönüsümlerle Kürdistaná daha cok okul, yol, elektrik, anadilde egitim, baskilarin hafifletilmesi vb.“ Gibi seyler talep ediyorlardi. Ayrica meseleye sorumlu bir tarzda yaklasan devrimcilerin ciddi cabalarina engel olmaya calismaktanda geri kalmiyorlardi.“( age. Sf. 37-38)

Bu suclamayi bir yana birakiyoruz. Cünkü suclamalarin gercegi ifade etmedigi o dönem ki Kürd yurtsever hareketin yayin organlari incelendiginde kendiliginden anlasilir.Dikkat cekmek istedigimiz mesele bu degildir. Mesele ogünden bugüne ne degisti ki, PKK, tüm Kürdistanli politik gücleri itham ettigi yaklasimlari bugün bulunmaz hint kumasi misali, sanki yeni kesfedilmis cok erisilmez seylermis gibi papagan gibi tekrarlamaktadir. Bu, hangi „sorumlu devrimcilik“le bagdasir diye sormayacagiz. Cünkü TC devletinin kendilerine üstlendirdikleri misyon geregi oldugunu biliyoruz. Kökü gecmise dayatmakta ve aciga cikarilmasi Kürd millet cikarinadir.

Kürd aydininin bu konu da görevini yaptigi söylenemez. Bu ertelenemez görevinde özelikle kendini alikoymasi anlasilir bir sey degildir. Kürd aydini bu sorunu tartismak, ortak bir payda da bulusmak zorundadir. PKK´nin varedilis nedenini acida cikarmak zorundadir. Yasananlar tesedüfü degildir. Bunlar hata olarak adlandirilamaz. Reformizm olarak tanimlanamaz.

Kürt reformist hareketin geri yaklasimlari olsada hic bir zaman kendini PKK gibi paspas ederek „Gercekten Türk´üm“, „Atatürk milliyetcisiyim“, „Kuvay-i milli ruhuna bagliyiz“ vs. Türkcü-Turanci bir yaklasimin savunuculari olmadilar. „Sorumlu devrimcilik“ bu mudur? Bu, olsa olsa „Apocu“ hareketin yüzündeki „Kürtcü“ maskeyi cikarip atmasi, „Özümüzdür“ dedikleri Türkcü-Turanci yüzlerini acikca göstermeleridir.

Dünden bugüne degisen nedir? Bu sorunun cevabi cercevesinde
„Apocu“ hareketin kirli teori ve pratigi incelendiginde varolus nedenide kendiliginde ortaya cikar. Varolus nedenleride TC devletinin planli-programli olarak KUKM´ni tasviye etme, Kürt milletini tarihte silme, Türklestirmek oldugudur.

Bu planin geregi bazen savas, bazen baris adi altinda izlenen yaklasim ve yaptirimlarla yapilmaya calisildi ve calisilmaktadir. Ilk dönemlerde bu planin uygulanmasinda maske kullanildi.Ulusal ve devrimci argümanlar kullanildi. Simdi bunada gerek kalmadi. Tamda „özleri“ne uygun kavramlar kullaniyorlar. Bunun ismi
„sorumlu devrimcilik“ olmaz, olsa olsa ihanet olur.

Ihanet grühünun yaratigi manzarayi kelimelerle tanimlamak mümkün degildir. Yaratilan manzaraya bakildiginda kabaca sunlari görmek mümkündür.

Tabiatiyla, ekonomisiyle, insaniyla, tüm deger yargilariyla tahrip edilmis bir Kürdistan. Onbinlerce ölü. Bir o kadari sakat ve yarali. Iskenceli sorgulardan gecen ve senelerce zindanlarda cürütülen onbinler.

Yüzbini bulan köy korucu sisteminin yerlestirilmesi, onbini bulan itirafci ordusu. Dörtbin köy ve mezranin haritadan silinmesi, bes milyon insanin yerinden yurdundan sürülmesi, mecburi iskanlara tabi kilinmasi. Milyonlari acliga sefelete, fuhusa mahkum edilmesi. Kürt insani arasina onarilmaz düsmanliklarin yaratilmasi.

TC devletinin tüm kurum ve kuruluslariyla Kürdistan´a yeniden egemen kilinmasi. Ve sonuc olarak „sorun önemli ölcüde cözülmüstür“ diyen kontra A.Öcalan´in ciktigi Ankaraýa dönüs yapmasi ve kontra örgütünü idare ve sevk etmesi icin kendisine karargah olarak Imrali adasinin tahsis edilmesi.

Kuskusuz „Apocu“ hareketin yaratigi tahribat bunlarla sinirli degildir. Tahribatin boyutu daha da genis ve derindir.

„Apocu“ hareket yillarca Kürdistali politik gücleri „reformcu“lukla suclayarak, itham ederek sayisiz yurtsever insan öldürdü. Katledilenler hicte onlarin iddia ettigi gibi degillerdi. Isin garibi bir dönem reformcudur diye sayisiz insanin itham ettikleri durumun cok gerisine düstüler. Bu kezde insanlar niye kendilerini inkar etmiyor, Türklesmiyor diye öldürülüyor. Bu iki uc yaklasim yanyana konuldugunda, yani bir zamanlar „reformcu olduklari“, bugünde
„reformcu olmadiklari“ gerekcesiyle Kürdistan yurtseverleri katleden „Apocu“ hareketin varedilis nedenininde ifadisidir.

„Henüz gelismenin baslangicinda bulunan Kuzey-Bati Kürdistan ulusal kurtulus hareketinin ilerletilmesi icin cözümlenmesi gereken problemlere, bir yandan kücük burjuva yaklasim, öte yandan proleterce yaklasim vardir. Ulusal kurtulus propleminin cözümü icin, bir yanda kücük burjuvazinin program, strateji ve taktigi, öte yanda proleteryanin program, strateji ve taktigi sözkonusudur. Ve yogun olarak 1975´lerden beri yasanan bu sürecte, farkli ideolojik, politik ve pratik mücadele anlayislarinin yürürlükte olmasi, hegemonya kurma anlaminda birbirleriyle catismasi söz konusudur.“ (Kürdistan Ulusal Kurtulus Proplemi ve Cözüm Yolu. Sf. 52-53 )

„Apocu“ hareket böylelikle Kürdistan yurtsever politik güclere saldirmanin teorisini olusturuyordu. Bu yaklasim planli-programli olarak KUKM´ne tasindi ve cok yogun olarak uygulandi. „Apocu“ hareketin sokaga salinmasiyla Kürt ulus tarihinin gecmisine saldirmasi bosuna degildi. Bu mantik sonucu kendi disindaki herkesi „MIT ajani, Genelkurmayin uzantisi, provakatör ajan, hain vs“ olarak ilan etmesi bosuna degildi.

Bu mantik kendi disindaki herkese saldiri yolunu aciyordu. Yaygin tanimlamayla „Savas politikanin devami ve yogunlasmis ifadesidir.“ Kendileri disindaki herkesi karsi-devrimci ilan eden
„Apocu“ hareket, böylelikle tüm Kürdistanli politik güclere karsi savas cephesi acti. Catismadigi hicbir Kürdistanli politik güc birakmadi. Bunuda „proleteryanin diger siniflar üstünde hegemonya kurmasi“ ile izah etmeye calisti. Eh günal keciside böylelikle bulunmustu. Bu da proleteryanin kendisiydi.

Sanki Kürdistan´da ulusal kurtulus devrimi degilde sosyalist devrim gündemdeymis gibi bulanik bir hava yaratilarak, ulusal kurtulusta cikari olan tüm güclerin tasviyesinin politikasini yapti. Oysa Kürdistan´da sosyalist devrimin cok uzak bir hedef oldugunu herkes gibi „Apocu“ harekete biliyordu. Bu nedenle anti-sömürgeci güclerin genis ulusal cephesi öngörülmesi gerekirken
„proleteryanin hegemonyasi“ adina tüm yurtsever sinif ve tabakalara karsi oldugu gibi tüm politik güclere karsida savas acti. Bu yaklasim bir misyondu. Bu misyonun isim babasi TC devletinin kensisiydi. Figuranida „Apocu“ hareketti.

Kürdistan devrimi sosyalist bir devrim degil, ulusal kurtulus devrimiydi. Ulusal demokratik devrim olus nedeniyle bir avuc milli hain disinda tüm yurtsever sinif ve katmanlarin kendi program, strateji ve taktikleriyle katilmasi gereken bir devrimdi. Devrim tüm bu kesimlerin ortak eylemiyle basariya ulasirdi. Bunun yadsinmasi, dahasi «proleterya hegemonyasi » adina devrimin tüm itici güclerine savas acilmasi devrimi tasviye planiydi.

Kimi cevreler, „Apocu“ hareketin bu yaklasimini «sol» olarak degerlendirdi. Bu, cok yanlis bir tespitti. „Apocu“ hareketin yaklasimlari „sol“ olmaktan öte TC etiketli yaklasimlardi. KUKM´ni tasviye etme yaklasimiydi. Bu görülmedi. Görülse bile buna uygun bir teori ve pratik sergilenemedi. „Apocu“ hareketin TC devletinin Kürdistan´daki resmi „Kürtcü“ partisi oldugu seklinde degerlendirilmedi. Bu nedenle bir tavir gelistirilemedi.

Dahasi Kürdistan yurtsever hareketinin kendileri icin söylemesi ve yapmasi gerekeni „Apocu“ hareket, Kürdistanli yurtsever harekete karsi söyledi ve yapti. Kendi üslendigi misyonu Kürdistanli politik güclere atfetti. Pratik olarak kendilerine yöneldi. Kürdistanli politik gücler, bu karsi-devrimci gücün söylem ve yaptirimlarina karsi üstüne düseni yapmadi veya yapamadi. Durum bu olunca sonuc olarak meydan „Apocu“ harekete birakildi. Onlarda KUKM´ni keyfince tasviyesini sagladi. Herkes bu tasviyenin yikintilari altinda ezildi. Bugünün gercekligi budur.

PKK, basindan beri Türk özel savas ekibi tarafindan Kürt milletine kars savastirildi. Bu, sadece Kuzeyle sinirli tutulmadi. Topyekün olarak Kürdistan´in dört parcasindan da sürdürüldü.

PKK´nin hangi söylem ve eylemini ele alirsaniz alin bunu görmemek icin gör olmak gerekir. Ben sadece 1992 tarihinde PKK´nin Güney Kürdistan kazanimlarina karsi nasil savastirildigini örnegini vermekle yetinmek istiyorum. Ve bunu bugün PKK´den ayrildigini iddia edenlerin unuturmaya calistiklarini ve sorumluluk paylarindan nasil siyrilmaya calistiklariyla birlikte vermeye calisayim.

„Kongra Gel; Güney Kürdistan’daki federasyona, düşmandan daha sert tavır takınmasını “ilkel milliyetçiliğe” karşı mücadele adı altında gerçekleştirmektedir. Oysa sergilediği düşmanca tutum “ilkel milliyetçiliğe” değil, Kürt halkının stratejik kazanım ve ulusal birlik yaklaşımına karşı bir tavırdır.“(N. Tas)

PKK acisinda bu yaklasim yeni degil ki. PKK TC Devleti tarafindan sokaga salindigi günden bu yana KUKM veren yurtsever Kürd hareketini “ilkel milliyetcilik” adi altinda her yol ve yöntemi mübah sayarak yok etmeye yönelmistir.

PKK bünyesinde yer alan tüm sahsiyetler bu kirli teori ve pratigin vereni olmuslardir. Kuskusuz bugün geldikleri yer olarak bazi sahsiyetleri olumlamak mümkündür. Ama bu sahsiyetlerin sunu da yapma görevleri var. PKK´nin gecmis kirli teori ve pratiginide itiraf etmek zorundadirlar. Samimi olmanin ölcüsü budur. Örnegin 1992 PKK-Güney savasini irdelemelidirler. PKK´yi Güney´e karsi kim savastirdi ve bu savasin amaci neydi? Bakin düsman ne diyor? Peki siz buna ne diyorsunuz?

«Türkiye, PKK ile diger Kürt örgütleri arasindaki cekismeleri derinlestiren bir cizgi izledi. PKK´nin Türkiye üzerindeki Kuzey Irak´a uyguladigi ambargoya kolaylik tanidi. PKK´nin Kuzey Irak´taki gücünü ve etkisini abartarak, Kürdistani Cepheyi ona karsi kiskirtti. Genelkurmay Baskani Dogan Güres, 28 Ekim 1992 tarihli Cumhuriyet´te söyle diyordu : «Zaman gectikce, pesmergelerin altini oyuyor, PKK. Biraz gecse, Barzani ve Talabani ortadan kalkacak ve dev gibi bir PKK ortaya cikacak gibi bir durum var.»(2000´e Dogru. Sayi 44. Sf. 9. 9 Ekim 1992.)

TC devletini temel ve hedef politikasi buydu. Bu politika KUKM´ne cok büyük zararlar vermesine ragmen basariya ulasmadi.

4 Ekim 1992 tarihinde Kürd Federe Devleti ilan edildi. TC devleti dört gün sonra Bakanlar Kurulunun bir karariyla Kürd Federe Devletini tanimadigini acikladi. Hatta Kürd Federe Devletinin ilan edilmeden niye Türkiye´ye bildirilmedigi küstahliginda bile bulundu. Bunu savas nedeni saydi. Fakat uluslararasi kosullar buna yol vermedigi icin dediklerini yuttular. Fakat kendi yapamadiklarini kendi “Kürtcü” partisi PKK eliyle yaptilar. PKK´yi Kürd Federe Devletiyle savasa sürüklediler.

Kürdistan´i egemenliginde bulunduran devletlerin daima bas vurdugu bir politika “Kürdü Kürde kirdirma” olmustur. Bu politikanin bilincli Kürd aktörleride her zaman bulunmustur.

Ayni dönemde Kuzey Kürdistan´da da sergiledikleri teori ve pratikleri ile KUKM´ne bilincli olarak büyük bir darbe vurdular. Bu kendiliginde olmadi. Planli-programli olarak devreye sokuldu. Kürdistan halki yenilecegi bir kalkismaya sürüklendi ve yendirildi. Halkimiza güvensizlik egemen kilinirken devlete zafer kazandirilarak psikolojik üstünlük kazandirildi.

1992 yilinin ilk aylarinda sanki iki ayri merkezmis gibi bir yanda TC devleti, diger yanda sistemin «Kürtcü»sü «Apocu» hareket, karsilikli tirmandirdiklari «toplu ayaklanma» ve «topyekün savas» in ortak bir hedefi vardi. Bu da Kürdistan halkini terörüze etmekti.
Karsilikli tirmandirilan ve uygulamaya sokulan yaklasim ve yaptirimlar önemli bir islev gördü. «Kurtarilmis» denilen Botan bir günde koruculastirildi.

TC ve «Apocu» hareket, birgün de Botan´i düsürdü. Buna cok sevinmis olacaklar ki, bunun akibinde „Dersim Botanlasmali“ slogani attildi. Hedef Dersim´ide insansizlastirmakti. Bu plan bugün de devrededir. Sevgili bervarto´nun «Dersim'de oynanan oyunlarin perde arkasi....” makalesi bu acidan incelenmeye degerdir.

TC, A.Öcalan ve örgütünün Dersim üzerine politikalari bile tek basina A.Öcalan ve örgütünün varedilis ve de TC-PKK danisikli-dögüsü aciklayacak yeterliktedir.

“Acaba Türkiye´de demokrasiyi istemeyenler mi yaratti Apo´yu?” (Celal Talabani)

“Acaba” kelimesi fazla. ?

23 Mayis 2005

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.