Haklarımız var.
Hayalimiz var.
Bir de gerçekler var.
Her ikisi arasında da sınırsız uçurumlar var.
Haklarımız ve hayalerimizden elbette vaz geçmemeliyiz.
Fakat dünyaya şekil veren karar kılıcıların sorunumuz karşısındaki duruşlarınıda görmek zorundayız.
Kürdistan sorunu tarihsel olarak çözümü gecikmiş bir sorun. Bu bir anormaliğe işaret ediyor. Bunun normalleşmesi gerekiyor. Her çağdaş milletin sahip olduğu haklarına kavuşması bir zaruriyet arz ediyor. Dediğimiz bu.
Kürd milleti kimseden fazladan bir şey istemiyor. Kimsenin hakkına el koymak istemiyor. Sadece ve sadece gasbedilen haklarını elde etmek istiyor. Bundan daha normal ne olabilir?
Kürdler yüzyllardır Türk, Arap va Farisilerin egemenliğinden yaşamaktadırlar. Her Kürd ailesi bu üç barbar devletin zülmundan nasibini almıştır. İşkence, taciz, ırzlarına geçme, öldürülme, tutuklanma, kalorifer kazanlarında yakılma, asit kuyularında eritilme, köprü altlarında kurşunlanma, yurtlarından sürülme vs.
Akla hayale gelmeyecek uygulamalara uğramışlardır. Her Kürd bunları bilir. Çocuklarına anlatır.
Hain Kürdlerin dışında hiçbir Kürd Türk, Arap ve Farisilere güvenmez. Onları katili olarak bilir. Onlardan kurtulmak ister. Onları ülkelerinde görmek istemez. Kendi ülkesinde özgür, mutlu, güven ve barış içinde yaşamak ister.
Bu çok şey midir? Elbette değil.
İnsanım diyen hiç kimse Kürdlerin bu insani istemine karşı gelemez. Ama insanım diyenlerden bahsediyoruz. Fakat Kürd'ün bu insani istemlerine karşı duranların olduğunuda biliyoruz. Bunlar gizli saklı değillerdir. İsimleriyle sanlarıyla ortadadırlar. İsmi Türk, Arap ve Farsidirler. Bir de uluslararası destekleyicileri var. Ek olarak hain Kürdler.
Kürdler, Türk egemenlik sistemine güvenmez. Güvenmesi için bir nedende yoktur. Kendilerine güvence sağlamanın yolu her millet için hak olana sahip olmasından geçer.
Nedir bunlar?
Başta milli bir devletlerinin olması. Ve ötesi...
Kürdistan sorunun çözümünü isteyen herkesin bunu kabul etmesi gerekir. Kabul etmiyorsa sorunun çözümünde samimi olmadığı kabak gibi sırıtır.
Şu an “Türkiyenin devlet ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nü savunan ister Kürd, ister Türk ve isterse bir başka millet bireyi olsun düştüğü durum budur.
Bu durumun ne olduğu ise Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı uyguladığı yüzyıllık icraatlarına ve bu politikayı çıkarları gereği savunan uluslararası güçlerin tutumuna bakmak yeterlidir.
Bunları burada sıralamanın gereği yok. Defalarca yapılmıştır.
Sistemin Kürd milletine karşı bilinen icraatlarının nedeni var olmayan “Türk ulus“ inşasıyla başladı.
Osmanlı imparatorluğunun mirası üzerine inşa edilen TC devleti “Türk ulusu“nu yaratma projesi ile atbaşı gitti.
Anayasasına koyduğu “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür” maddesiyle “tek”lik sistemini başlattı.
Herkes yok sayıldı.
Herkese Türklük dayatıldı.
Kabul etmeyenler katliamdan, asimilasyondan geçirildi, sürgün edildi.
Süreç içinde “tek”liğe dayalı bir korku imparatorluğu oluşturuldu.
Oluşturuldu oluşturulmasına, ama kendini hiçbir zaman güvende görmedi.
Çünkü oluşturdukları “ulus” binbir yamalı bohçaya dönmüştü.
Yamaların çoğu bohçaya uymuyordu, sırıtıyordu.
Ortada bir kan uyuşmazlığı vardı.
Sistemin kronikleşen hastalığının nedenide budur zaten.
Bu hekes tarafından görülmesine rağmen devam ettirilmeyi varlık nedeni görüyorlar.
Varolan durumla sistemin devam etmesi demek yüzyıllık icraatlera yeniden hayatiyet kazandırmak demektir.
Bu nedenle “tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek dil” vs. teklere dayanmak zorundadır.
Bugünde bundan diretmenin nedeni budur.
Velevki bir yamanın çekip alınması halinde bohçanın bir bütün olarak yok olması demektir. Bu da yoktan inşa ettikleri “Türk ulusu”nun yok olması demektir.
Bu durum dün de böyleydi, bugünde böyledir.
Bu nedenle Türk egemenlik sahipleri birinci yolu seçtiler. Bugünde bunun sürdürücüsü konumundalar.
Yıllarca içte ve dışta, “Adriyatik’ten Çin Seddine” nakışlı Türkçü bir politıka izlediler. Bugüne kadar kendini bununla yaşattılar. Ama değişen iç ve dış koşullardan dolayı bu politika iflaz etti.
Şimdi de onun yerine “islam kardeşliği” ve “ortak geçmiş” adı altında bir politıka monte edilmeye çalışılmaktadır.
Fakat Türk egemenlik sistem sahiplerinin Tükçülükten vazgeçildiğini kimse iddia edemez. Yıllardır pişirilen “Türk-İslam sentezi”ni sisteme politıkası yapılmaya çalışılmaktadır. Ne zaman ve nerde Türklük veya islamlığa öncelik verileceği önceden hesaplanır. Anlayacağımız Türklerin argo ağzıyla “her kese uygun sirim çekmek” vazgeçmedikleri huylarıdır. Ama her halükarda solcusunun, sağcısının, liberalinin vazgeçilmez “tek”ler amentüsü korunur.
Bu amentünun vazgeçilmezliği sistemde çıkarı olan tüm kesimlerin varlık yokluk meselesidir. Deyim yerindeyse Türk denilen toplumun istisnalar hariç bir bütün olarak bu anlayış sahibidirler.
Sistem bu haliyle korunma altına alınırken kimi zaman iç ve dış etmenlerin dayatmasıyla “değişiyoruz” havası estirilir.
Bu durum çoğu Kürd kesimleri yanıltmaktadır. Onların uzatığı oltaya takılmaktadır. Onların koltuk deyneği olunmaktadır.
Apocu ihanet çetesinin savundukları sistemin savundukları ile birebir örtüşmektedir. İmralı'daki kontrabaşı dahil onun tayin ettikleri mankurtların nakaratladıkları “uniter Türk devletiyle, sınırlarıyla, bayrağıyla, ulusal marşıyla bizim bir problemimiz” yok şeklindedir.
Onları bir adım arkada takip eden Türkiyeci Kürdlerinde bir aşağı, bir yukarı dedikleri bunlardır.
Türk egemenlik sistemi bu koşullarda esnemez, bükülmez, reforme edilemez, ancak kırılır.
Bu katı tekçi sistemin değişmesinin tek yolu kırılmasıdır. Yani binbir yamalı bohçanın lime lime edilmesidir. Başkada bunun yolu yoktur. Var diyenler yanılır. Bugüne kadar yanıldıkları gibi.
En son yanılgıları AKP hükümetine açtıkları kredilerin karşılığı olarak kendilerine dayatılan “tek”lik sisteminin kendisi oldu. Yanınada Hüzbul-Kontra katillerini eşantiyon olarak verilmesi oldu.
Kendilerine hayırlı olsun diyemiyoruz. Çünkü onlara dokunan bir bütün olarak Kürd milletinede dokunuyor.
Kürd millet düşmanı Türk egemenlik sistemin Kürdistan'daki koltuk deyneği Türkiyeci Kürdler yine sahnelenen oyunun piyonu olmaya hazırlanıyorlar.
Pazar kurulmuş. Kendini satacak Kürd meydanlarda. Türklerin işitmek istediği lafları yuvarlayıp duruyorlar. Simsarlar devrede. Edilen laf ayarında fiyat biçiyorlar. Sistemin farklı kanatlarına transfer ediyorlar.
Türk meclisinede taşıyorlar.
Kendilerinden olmayan namus ve şeref üzerine Türk egemenlik sistemine bağlılıkları üzerine and içiriyorlar.
Kılıfıda bulunmuş.
Kürsü olarak kullanılacakmış(!)
Behey bé namus ve şerefsizler sizde olmayan namus ve şeref üzerine sisteme bağlılığnızı kendi iradenizle bir kere deklere etmişsiniz. Ondan sonra o kürsüyü nasıl kullanacaksınız demezler mi?
Ki o and içiminden sonra kendilerine uzatılan mikrofonlara “tek”lere bağlılıklarını tekrarladıkları biliniyorken.
Ve bu oyun yüzyıldır sürüyor.
Türkiyeci satılmışlar Kürd milletini dilenci konumuna soktular.
Ondan sonra Türkler niye haklarımızı vermiyor demenin bir alemi yok.
Uşak uşaklığını kabul ettiği müddetçe hak verildiği görülmemiştir.
Klasik bir söylemle hak verilmez alınır.
Alınmanın yolu belli.
Yolun sonuna varmak için yolcu gerek.
13 Ocak 2011