Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 19 March 2011

 

Demokrasi ve özgürlüklerin tarihi, eski, birbirleriyle paralel ve iç-içe geçen, gelişen olgulardır. Demokrasi, eski Yunan Antik Devleti’nde ortaya atılan ve uygulama alanı bulan bir paradigma, siyasal ve toplumsal bir sistem. Demokrasi’de bahsedildiği ve bir sistem olarak dönemin koşullarına göre yapılandırıldığı zaman, kölelik sistemi, (köle sahipleri/ağaları ve köleler ) vardı. Köle sahipleri/ağaları, toplumda her şeye sahip olan, yönetici, mal ve mülk sahibi olan sınıftı. Bütün özgürlükleri tepe-tepe kullanıyorlardı. Köleler ise, mal ve mülk sahibi olmadıkları gibi, bütün özgürlüklerden mahrum, mal gibi alınır-satılır, sahip değiştirir, yaşam hakkından mahrum yönetilen, güdülen topluluktu.

Demokrasi’nin tarihsel gerçeği, demokrasi ile özgürlüklerin iç-içe ve paralel gelişen olgular olmasına rağmen, demokrasiden bahsedildiği zamanlarda bile, temel bazı hak ve özgürlüklerin hâlâ var olmadığı, ya da bu temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmeye devam edildiği gerçeği söz konusu.

Toplumsal ve tarihsel gelişmeler, demokrasiler, hak ve özgürlükler olmadan, hak ve özgürlüklerle bezenmeden ve örülmeden demokrasinin olmayacağı saptama ve kabulünü kesin bir hüküm haline getirmiştir.

Bu bağlamda kesinlikle söyleyebilirim ki, 21. Yüzyılda, özellikle soğuk savaşın son bulması ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, hak ve özgürlükler, demokrasinin olmazsa-olmazları olmuştur. Hak ve özgürlüklerin düzeyi ve kapsamı, kendisine demokrasi diyen sistemleri sorgulayan temel aktörler haline gelmiştir. Hak ve özgürlükler, demokrasinin özneleri konumuna tırmanmış, en üst sıralarda yerine almıştır.

Bu olgu, “Türk Demokrasisi” için de önemli bir kriterdir. Türk Devleti, 1946 yılında çok partili sistemle demokrasiyi benimsediğini ileri sürmekle birlikte, hak ve özgürlükler alanındaki gelişmemişlik, yoksunluk, yokluk, “Türk Demokrasisini” hep sorgulamış, onun demokrasi olup-olmadığını adalet terazisine koymuş. Bu terazide, yamalı, Filipin Demokrasisi, yarı-demokrasi, asker demokrasisi gibi tanımlarla “Türk Demokrasisinin” ele alınmasını zorunlu hale getirmiştir.

******

Türkiye’de hak ve özgürlükler, çok köklü ve temel bir sorunsal olma özelliğini hep korumuştur. Halen de bu özelliğini korumaya devam ediyor. Türkiye’de hak ve özgürlük alanının sorunlu durumunu anlatan en son belge, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye İlerleme Raporudur. AB Türkiye İlerleme Raporunda, düşünce, ifade, örgütlenme, basın özgürlüğü alanında; Kürt alanıyla ilgili hak ve özgürlükler konusunda temel sorunların ve köklü aksaklıkların var olduğu dile getirilmektedir.

AB’nin son Türkiye İlerleme Raporunda dile getirilen görüşlerle ve saptamalarla, geçmiş dönemde dile getirilen görüş ve saptamalar arasında nitelik olarak bir fark olmamasına rağmen; yeni raporda somut tanımlanan konuların olduğu, eleştirinin dozunun arttırıldığı görülmekte.

Buna rağmen, Başbakan, Türk Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığının geçmiş raporlardan farklı ve sert bir tutum içine girdiler. Başbakan, bu raporu dengesiz bulmakla kalmadı, raporu hazırlayanları da “dengesiz” olarak tanımladı. Raporun, “sipariş üzerine” hazırlandığını, “Türkiye’nin gerçekleriyle de bağdaşmayan” bir rapor olduğunu ifade etti. Bazı hükümet yetkilileri, raporun “bezirgân mantığıyla hazırlandığını” dile getirmekten de geri durmadılar. Dış İşleri Bakanlığı, raporu, “tek taraflı, gerçeklerle bağdaşmayan ve kabulü mümkün olmayan unsurlar içeren” bir belge olarak nitelendirdi. Bunlar, AB Raporunu hazırlayanların değil, varolan acı gerçeklerin, Türk yetkililerinin dengesini bozduğunu ortaya koydu.

*****

AB Raporu da çerçeve olarak ele alındığı zaman Türkiye’deki hak ve özgürlüklerle ilgili kara tablo ortaya çıkar.

Kürtler açısından soruna bakılırsa:Kürtlerin varlığı hukuken kabul edilmiş değil ve fiili bir kabul söz konusu. Kürtler, kendi düşüncelerini, özellikle de Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin hakkına ilişkin olarak evrensel ölçülerde görüş belirtmeleri yasak ve baskı altındadır. Bu konuda, mevcut rasyonelleri ve devletin resmi sınırlarını zorlayan Kürtler ve Türkler yargılanıp cezalandırılıyorlar. Son günlerde, İsmail Beşikçi, “Kürdistan” kavramını ve “Kürtçenin “Q” harfini kullandığı için 15 ay cezaya çarptırıldı. Yine bu düşüncelerinden dolayı, onlarca yılla yargılanan Kürt yazarlar, Kürt Gazeteciler, Kürt düşünce adamları/kadınları var. Benim, 9 yıla yakın cezam bu alanla ilgili ve halen Yargıtay aşamasında. Kürtler, kendi “Kürt” kimlikleri ve ülke kimlikleri “Kürdistan” adıyla siyasi örgütlenme hakkında sahip değiller. Kürtler, kendilerini temsil hakkından ve kendi kendilerini yönetme hakkında mahrumlar. Kürt dili, resmi dil kabul edilmemekte, Kürtçe eğitim ve öğretim yasak. Kürtçe eğitim ve öğretim hakkından bahsetmek bile cezalandırılma ve yargılanma nedeni. TRT 6 Devlet televizyonu olarak, Dünya TV devlete ve hükümete yakın televizyon olarak 24 saat yayın yapmalarına rağmen, Kürtçe televizyon ve radyolar hukuki bir statüye kavuşmuş değil. Kürtçe dergi, gazete, yayınevleri üzerinde baskılar ve yasaklar devam ediyor.

Bunun yanında, Türk Devleti’nin kuruluşundan sonra katliamlar, jenosidler, toplu öldürme metoduyla Kürtlerin ortadan kaldırılan yaşam hakkı özgürlüğü, günümüzde de tehdit ve tehlike altında,

Türkiye genelinde de, diğer etnik grupların: Ermenilerin, Süryanilerin, Gürcülerin, Çerkezlerin de doğal, siyasal, kültürel hakları büyük bir kısıtlama altında. Din ve mezhepler üzerinde baskı ve kısıtlamalar devam ediyor. Din ve inanç özgürlüğü alabildiğine sorunlu bir alan.

Basın özgürlüğünün baskılandığı açık. Onlarca gazeteci tutuklu ve cezalandırılmış durumda. Basın alanındaki ifade özgürlüğü, devletin ve var olan statüko rasyonellerin içinde olmadığı zaman, baskılanan ve yasaklanan bir durumda.

Oysa uluslararası sözleşmelerin düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuya ilişkin yüzlerce kararı, ABD Yüksek Mahkemesi’nin ilgili kararları, resmi devlet politikalarına karşı olan, şok ve sarsıcı olan düşünceleri ifade özgürlüğü kapsamında tanımlamaktadır. ABD Yüksek Mahkemesi, sarsıcı, şoke edici, devletin resmi görüşlerine karşı olan görüşleri, görüş kabul ediyor. Diğer düşünceleri, düşünce kabul etmiyor.

Bu tablo, Türk Demokrasisinin gerçek ve evrensel standartlara sahip bir demokrasi olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’de demokrasinin olmazsa olmazlardan birinin Kürtlerin kolektif haklarına sahip olmasıdır. Türk demokrasisi bunu gerçekleştirmeden, bu ölçüde bir kapsayıcılığa sahip olmadan, gerçek anlamda bir evrensel demokrasi standardı kazanamaz.

Seçim öncesinde, Yeni Anayasa sorunları tartışılırken, bu temel hak ve özgürlükler, Kürtlerin kolektif hakları üzerinde yoğunlaşmak; Kürtlerin, Türklerin, bütün etnik grupların devleti olacak bir devlet tasarımını ortaya çıkarmak, bunların gerçekleşmesi için çalışma yapmak, mücadele yürütmek gerekir.

Amed, 16. 03. 2011

 

 

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.