Ana içeriğe atla
Submitted by Bahoz Şavata on 26 February 2010

[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6352]

Orduda Avrasyacı-Kemalist askeri zümre tasfiye edilirken, ilk defa sivil bir AKP hükümetinin bu tasfiyede siyasal iktidarını kullanma cesareti göstermesi dikkate şayandır. Türkiye demokrasisi adına yeni bir çıkıştır. Olay Türk devlet geleneğinde 1820'lerdeki 11. Mahmut dönemini anımsatır. Fakat bu iki olayda da göze çarpan ortak nokta belli bir dış desteğin varlığıdır.

Bazı kesimlerin yaşanan olayları değerlendirirken Türk devlet geleneğinin bir diğer özelliği olan darbeci ve otoriter kimliğini yaşanan bu süreçte kaybetmeye başladığını ileri sürmeleridir. Olayları bu şekilde yorumlamak büyük bir yanılgı olur.

Türk devlet geleneğinde siyasal iktidarlara kendi egemenliğini hakim kılan askeri yapıyı besleyen önemli faktörlerden biri devletin rantçı karekterinin bir rejim olarak örgütlülüğüdür. Türkiye'de en büyük rantçı yapılanma devlettir. Haliyle bu ranttan aslan payını alanlar da daima silahlı aparatını bu uğurda hep kullana gelmiş olan ordudur. Siyasal rejimde tersten bu aparatları hep koruya gelmiştir. Çünkü bu devletin beslemeleri her alanda mevcuttur. Bir diğer gerçek Türk Ordusunun bu karekterini bilen dış güçlerin onu yaşanan süreçte; özellikle 12 Eylül darbesi sonrası kontrol edebilmiş olması ve ordu içinde kendi kontrolünden çıkan güçleri çok iyi tanıyor oluşudur. Darbe sivil yapılarca bu defa Türk ordusuna karşı yapılıyormuş gibi lanse ediliyor. Oysa operasyonun bir ayağı ordu içindedir. Yani AKP hükümeti demokratik bir görünümü edinmesi demokratik reflekslerden değil, kısmen olsa da dış güçlerin sürece müdahele ediş biçiminden bu görünüme kavuşuyor. Çünkü Türkiye'de kendi iç dinamikleriyle oluşmuş bir demokratikleşme operasyonu yaşamıyoruz. Dış destekleri daha çok ön plana çıkmış bir siyasal operasyonel süreci yaşıyoruz. Örtük de olsa AKP hükümetinin bu tasfiyede ABD'nin kontrolündeki Türk ordusundan ve bizzat ABD'den aldığı destekle işini kolaylaştırdığı özellikle sırıtır.

Diğer yandan Türk demokrasi geleneğinin oligarşik-büroratik ve askeri kişiliğini sürekli besleyen bir iç sömürge olan Kürdistan/Kürt sorunu var. Türk siyasal geleneği bu sömürgeci kişiliğini kaybetmedikçe demokratik düzen yada sivil demokratik iktidarlar Türkiye'de bir hayaldir. Kürt/Kürdistan sorunu sürdükçe darbeci askeri kişilik yeniden organize olur. Çünkü sorunların çözümü olmadığı için Kürt muhalif güçlerin dayatmaları bir yerde tersten askeri atmosferi bir biçimde yaratıyor. Bu atmosferden de askeri aparatlar besleniyor.

Daha geçen seçim öncesi Anayasa Mahkemesi tarafından kapanmanın eşiğinden dönen AKP, bu gün geçmişte kendisinin işini bitirmek isteyenlere karşı saldırgan ve egemen bir iktidar haline geldi. Bu ABD tarafından ağ ağ örülmüş stratejik bölgesel bir operasyonun sonucudur. Türkiye'deki bu operasyonlara Laiklik-ılımlı İslam tartışmaları ve AKP Hükümetinin demokratikleşme politikaları vesile edilerek gelinmesi bu operasyonun başarısı için gerekli olan sivil desteklerin sağlanması amacıyladır. Operasyonun eylemsel demokratik araçları; Kürt meselesi, Alevi Meselesi, Baş örtüsü, Ordunun vesayet yönetimine karşı oluş, vs. sorunlar/eylemlilikler sadece bu operasyonun başarısı için birer politik argüman yada araçtırlar. Fakat bu meselelerde tarafların kendi demokratik taleplerindeki haklılığı ve siyasal güç olarak potansiyel nüfuz ağırlıkları da gözden uzak tutulmamalıdır. Yani Türkiyede en demokratik taleplerini edinmek isteyen kesimlerin emperyalistlerin bölge politikalarıyla buluşan bir siyasal aksiyonuda söz konusudur.

Bu proje bölgenin stratejik geleceğiyle öngörülen siyasal bir projenin gereği olarak yapılmıştır. ABD patentlidir. ABD, Irak'taki, Balkanlardaki, Kafkaslardaki ve Afganistan'daki konumunu güçlendirmek istiyor. ABD bölgedeki çıkarlarına muhalif olan İran, Suriye, Rusya'nın olası tehditlerine ve bölgenin anti-ABD'ci siyasal güçlerine karşı partneri olduğu devletlerin iktidar erkinde elini güçlendirmek zorunda. Bu nedenle ABD bölgedeki yandaş iktidarların sorunlarına el atarak, stratejik amacına ulaşmak zorunda kalıyor. İran'da atom bombası üretme krizi, Pakistandaki iktidarın muhafazakar İslamcı güçlere karşı güç kaybı ve Afganistan'daki Taliban ile Irak, Yemen ve Sudan'da El Kaide ile olan sıcak çatışmaları ABD'nin Türkiye'deki bu politik projelerini hızlandırdı diyebiliriz. Sonuçta Türkiye'de uzun bir zamandır devletin çeşitli kurumlarında ABD'nin bölge politikasına muhalefet eden kesimlerin tasfiyesi kaçınılmaz hale geldi. ABD bölgede yaptığı operasyonlarda nasıl ki Irak'ta Kürtlere karşı -Kerkük meselesi nedeniyle- belli zorlamalar içinde kalarak burada partneri olan Arap hükümetine destek sunuyor. Türkiye'de de ABD'nin bölgesel Irak, İran, Ermenistan ve Afganistan politikalarına karşı direnen Avrasyacı-Kemalist yapılara karşı alınan önlemlerin bir sonucu olarak politik güç alanlarında ve devlet katında bu tasfiye politikasını operasyonel olarak sürdürerek kendi yandaşı olduğu AKP Hükümeti vasıtasıyla elini güçlendiriyor.

Türkiye'de bu kuşatma ve operasyonların Üniversitelerde, medyada, orduda başlayan ve hemen hemen sonuçlanmaya yöneldiği bu dönemde yargıda da yapılacak reformlar ile yol alınacağı ön görülüyor.
Bu operasyonların bir yüzü; Türkiye'de demokrasinin güçlendirdiği görünümüdür. Bir diğer yüzü artık insanların özgürleşmesinde bir foksiyon olmaktan çıkmış, absürdleşmiş kimliksel haklara dair AKP Hükümetinin yaptığı sözde reformlar ve yapılması lanse edilen reformlarıdır.

Biz Kürtleri ilgilendiren yaşanan süreçte emperyalist, anti Kürt politikalara karşı çıkmak ve bölge halklarının ihtiyaç duyduğu demokratik ve barışçı bir politikanın taraftarlığını yapmaktır. Elbette devlet katında Kemalist ve Avrasyacı yapıların tasfiyesinin dolaylı olarak bu taraftarlığımıza hizmet edeceğini de ön görerek bölgedeki politik yapılara karşı esnek politikalar içinde kalmak elzemdir. Bu esnek politikanın tek istisnası Kemalist-darbeci-Avrasyacı kesimlere karşı tasfiyeciler ile dolaylıda olsa dayanışma içinde kalınmasıdır. Fakat diğer yandan halkların ABD tarafından güdüm altına alınmasına da karşı durmayı dikkate almalıyız. Çünkü ABD nin bölgedeki esas dostları sömürgeci iktidarlardır. Kürtler hala ABD ve Batılı güçlerce beşinci bir güç olarak güdülmek isteniyor. Diğer yandan AKP'nin Kürtlere karşı politikası yeni bir egemenlik biçimidir.

ABD ve Türkiye Kürt politikasını yeniden şekillendiriyor. Bu politikaların demokratik sunumu Kürtlerin gerçekte yaşamsal gereği olan özgürlükler olmaksızın gerçekleşmeyeceği dikkate alınmalıdır. Yapılanlar Türkiye'de demokrasiyi bir adım ileri iter gibi görünsede aslında gerçekte olan halkların yeni tarzda bir sömürüsü için yeni emperyalist tahakküm tarzıdır..*

*Bu konuyu da daha ilerde ele alacağım.

[/url]

merhaba baglasik bulma onemli bir konudur Kurdlerin bolgede veya bolge disinda CIKARLARINA dayali baglasiklari kim olacak? (soru yuklu soru oldugu icin secmeli siklari yaziyorum) 1-bolge haklari? bunlarin kritalize olmus siyasi temsilcileri ortada turklerin akp bir yanda ordu-chp-mhp ote yanda. geride odp vs gibi dernek duzeyinde bile sayilmayacak yapilar var. bunlar mi baglasik olacak ve devasa prosesde bunlardan mi pratik fayda saglayacagiz 2-abd nin kendi cikari icin saga sola bulastigini kendi yayainlarinda yazip duruyorlar (bkz foreign affairs dergisinde suru suru makaleler.bizat siyasetin karar vericileri tarafindan yazilanlar). buna emperyalist deyin su deyin bu deyin, bu enerji-kotu veya iyi-bolgedeki en belirleyici enerji. bu eneji ile kurdlerin iliskisi nasil olacak? karsi mi duracaklar? niye? 3-abd nin kerkuk konsunda araplari destekledigine adir elde gercekten ciddiye alinir veri kanit var mi? 4-iran suriye ve araplar bunlar da boge halklari. iran da arapar da turkiye de cok degil bir kac yuz yil oncesi imparatorluklari olan kalintilar. hepimiz bilyoruz ki bu nufuslari cekip ceviren inteligensia icinde gecmisteki emperyal hakimiyetlerinin duslerini kuranlar var. bu halklarin bu mecraya akma potansiyelleri de egilimleri de var. burda kurdlere ne gibi fayda var? (daha dogrsu bu apacik tehdid degil mi? bu net tehdid varken anti-emperyalist slogani ile anti abd ve anti bati politika kurdleri nerye goturecek? onurlu gurulu kahraman ve darmadagin olmaya mi? sorulardan anlasilacagi gibi benim cevaplar belli, ben senin yaptigin onerinin nasil justify edecegini merak ediyorum buyur HeK

önce merhaba, zekice sorularýnýz var. her biri bir makale konusu. saygý ile cevap vermem gerekiyor. çünkü oldukça geç kaldým. okuyucularýn yorum sorularýndan haberdar deðildim. Ta ki site yöneticisinin uyarýsýna kadar... Ýlk sorundan baþlarsak; Kürtler için bölgede baðlaþýklýk sorunu oldukça göreceli bir meseledir.Bölgedeki aksiyoner güçler ile olasý çýkar ortaklarý üstüne düþünmek gerekir. Kürt sorununun parçalý karekteri, bölgeye müdahil güçlerin bölgesel öncelikleri, bölge devletlerinin kürt siyaseti ve bir çok diðer farklýlýklar bir karmaþa yaratýyor. Emperyal politikasýna raðmen bir abd yeri geliyor baðlaþýk olabiliyor. Ama bazen güneyde bazen kuzeyde. ab ülkeleri hepsi ayný kategoriye konmasada Kürtlerin reformist taleplerine yandaþ olurken baðlaþýk görünüyor. Bölgesel çýkarlarý için Kürt kalkýþmalarýna terörist tanýmý ile yaklaþýmý ise onu baðlaþýklýktan uzaklaþtýrabiliyor. Yani tam bir karmaþa.. Bölgede stratejik olarak baðlaþýk güçler pek görülmez. zaten sýkýntýda burada. Kamplarýn olduðu dönemde görüntüde de olsa ideolojik baðlaþýklýklar vardý. fakat bu dönemdede as olan bölgede bugünkünden farklý bir durum yoktu. baðlaþýklýklarý tespit etmekten daha çok kiminle hangi baþlýk altýnda nereye kadar gidileceðini ön görmek bölgedeki herkes için en iyi politika olur sanýrým. ikinci soruyu daha sonra yanýtlarým. by..

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.