SEVGİLERLE YIKANDIK BİZ !
**************************
(Geliştirilmiş 2.Yazım)
Çok kozmopolit ve güzel bir köydü köyümüz!
Her milletten ve çok yardımseverdi köylümüz...
Sadece, köyün kurucusu Ermeni kardeşlerimiz eksikti !
İşte orada başladı bizim öykümüz...
(.......)
Bizler henüz çok küçükken,
yoksul, ümmî, ama “halk bilgesi” analarımız,
akşama kadar koyun-kuzu, mal-davar-kaz gütmekten,
köyün yeni yetme, cilveli kızlarını kovalamaktan,
ve sonsuz mavi gökler altında,
kırlarda-bayırlarda, derelerde,
kendimizden geçersesine,
toz-toprak, çal-çamur içinde,
oynayıp yuvarlanmaktan,
kömürcü çırağına dönmüş,
çelimsiz, cılız, ama ele avuca sığmayan bedenlerimizi,
soyundurup, tahta tekneye oturtur ve
bakır taslarla boca ederlerken kaynar suyu tepemizden,
usta natırlara taş çıkartan,
iri ve nasırlı sert ama şefkatli elleriyle,
kalıp sabunlarla köpürte köpürte,
Kürtçe- Zazaca,Terekemece ve Türkçe türkülerle,
hikâye ve masallarla banyo yaptırırlardı bizi,
taa ki üst derimiz soyulana kadar !..
o kocaman kalıp sabunlar,
ne de «nahlet» şeylerdi !
Cam kırıkları gibi dolar ve
korkunç acıtırdı gözlerimizi !..
Kesmemiz için ağlamayı, zahmetkeş analarımız,
Şu mâniyi söylerlerdi:
«Selam olsun, göğde uçan kuşlara !
Ağırlığım/ uğur(suz)luğum kara kara taşlara !..
Haber verin, aşıklara sazlara !
Oğlumun aha bu çükü değsin, arsız/urvatsız kızlara !.. »
*
Ardından kahkahaları koyuverirlerdi: Hahahaaaa !...
Ne çok hoşumuza giderdi o son beyit !
Ağlamayı kesip, bizler de başlardık gülmeye !
Sonra da popomuza bir şaplak vurup,
«Ahha da bitti, benim bitli oğlımın banyosu !
Gelsin hele görelim, onun o yosma tangosu!.. » deyip
giyindirirlerdi apış araları bilerek açık bırakılmış,
donsuz ve yamalı pantolonlarımızı !..
Sonra yallah, biz yine,
ayak yalın, başı kabak başlardık,
oyun, koyun-davar-kaz ve kız peşine !..
İşte böyle geçti dostlar,
aç ve yoksul çocukluğumuz köylerimizde,
Ama, alabildiğine özgür, şefkat ve sevgiyle !...
* * *
FİLOZAN
(1 Ağustos 2010-
28 Aralık 2010 )
XXX