Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi on 25 May 2012

Aso Zagrosi: Genel olarak “Ulusal Kongre” tecrübeleri hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?

Tahsin Sever: “Ulusal Kongre” , ulusal kurumlaşmanın en üst biçimini ifade eder. Olağan şartlarda “Ulusal Kongre”işlevini ulusal parlamento yerine getirir. Ulusal-demokratik mücadele sürecinde ise “Ulusal Kongre”; siyasal talepleri formüle eden, bir başka anlatımla ulusal stratejiyi belirleyen ve toplumun tüm kesimlerinin kendi özgün yapısıyla temsilini sağlayan organdır. Hindistan’da Kongre partisi, Güney Afrika modeli, FKÖ ulusal örgütlenmenin üst modelleri olarak işlev gördüler. Kürtlerin yüz yıla yaklaşan mücadele tarihlerinde “Ulusal Kongre”ye en yakın model Azadi örgütlenmesidir.

Aso Zagrosi: Tarihsel olarak Kürdlerin “Ulusal Kongre” girişimleri oldu mu? Eğer Kürdlerin böyle girişimleri olduysa bugüne kadar neden başarılı olamadık?

Tahsin Sever: Kürtlerin “Ulusal Kongre” işlevi gören örgütlenme çabaları olmuştur. İsminin Ulusal Kongre olup olmaması detaydır. Önemli olan ulusal bir kompsete sahip olmasıdır. Ulusal sorunda stratejik düşünmesi; siyasi taleplerini, örgütlenme modelini ve müttefiklerini ulusal stratejiye hizmet edecek tarzda belirlemesi ve pratiğe geçirmesidir. Bu çerçeveye en yakın örgütlenme Azadi’dir. Sorunu kavrama, örgütlenme modeli ve çözüm önerileri Kürdistani’dir. Azadi, Osmanlıcılık, Pan İslam ve Pan Türkizm’inden kendini sıyıran ve kurdi zemine oturan kadroların öncülük ettiği bir yapılanmadır. Azadi örgütlenmesine baktığınız zaman, Kürdlerin tarihinde ilk kez aşiret reisleri, din adamları , aydınlar, örgütlü güçler(sol ve liberaller dahil) aynı çatı altında, özgün yapılarını ve hassasiyetlerini dikkate alınarak bir araya getirilmiş, ortak hedef için hareket gerilmeye çalışılmıştır. Ortak hedef; tüzüğünün birinci maddesinde ifade edilen “Kürdlerin devletleşmesidir”. Xoybun, Azadi örgütlenmesinin devamı sayılabilir. Ancak; Xoybun’da ciddi zayıflıklar söz konusudur. Birincisi; ülke zeminin de değildir. İkincisi; metropol merkezli aydınlar öncülük etmektedir ve bunların ülke içinde ciddi toplumsal karşılıkları yoktur. Xoybun, Ağırlıkla 1925 Hareketine katılmadıkları hatta devletten yana tutum aldıkları halde, devletin hışmına uğrayan kesimleri örgütlemeye çalıştılar. Bu kesimler İhsan Nuri Paşa gibi Azadi’den gelme kadrolarla birleşince Ağrı Ayaklanması ulusal bir karakter kazanmıştır.

Aso Zagrosi: Kürdistan gibi parçalanmış bir ülkede “Ulusal Kongre” ne anlama geliyor? Kürd siyasi yapıları tüm dünya halklarının sahip oldukları ulusal hakları talep etmek için bir “ Ulusal Kongre” de birleşmeye hazır mı?

Tahsin Sever: “Ulusal Kongre”, yüz yıllık bir ihtiyaç. Bizim gündemimize son iki yıldır girdi. Gündemimize neden girdiğine dair bir tartışma yada analize pek rastlamadım. Son elli yılda “Ulusal Kongre”” ihtiyacı” hissedilmemiş. Sadece herkesin dilinden düşürmediği birlik söylemi var. Birlik söylemi çoğaldıkça parçalanma hızlanıyor. Örneğin 1977 ile 1979 arasında PKK hariç bütün siyasi hareketler(Rızgari, Kawa, Özgürlük Yolu, KİP, KDP-KUK) peş peşe bölündüler. Bu bölünmelerin nedenleri ve sonuçları üzerinde bugüne değin tutarlı analiz yapılmamıştır. Bunun vebali o günün lider kadrolarının omuzlarında durmaktadır. Bütün bu gelişmelerin devlete rağmen olduğu kanısında değilim. Süreci 1960’lardan itibaren iyi okumak gerekir. 49’lar Olayı, Sivas Kampı ve T-KDP tasfiyesi ile TİP’in Kürdistan örgütlenmesi beraber düşünülmelidir. 1920-1940 sürecinde kırılan Kürt egemen sınıflarının arta kalan çocuklarına devletin ceberut yüzünü gösterip, Kürd Sorununa bulaşmamalarının “öğütleyen” devlet; öğrenci Kürd kitlesine TİP’i “adres” olarak gösterdiği açıktır. Akabinde Kürd siyasetinde yer edinen siyasi kutuplaşma ve şiddetin içselleştirilmesi ve tüm topluma egemen kılınması bir tercih değil, bir dayatmaydı. Kürtler buna mecbur değillerdi ama “mecbur” edildiler. En önemlisi de o günün siyasi aktörlerinin sürecin genel gidişatı ve devletin muhtemel projeleri hakkında fikir sahibi olduklarını söylemek zor. Bu nedenle; “UDG” veya “Faşizm karşı cephe” türünden toplumsal karşılığı olmayan, zihin karıştırıcı “birlikteliklere” imza attılar.

Parçalanmış bir ülkede “Ulusal Kongre” , ulusun kaderini belirleyen tarihsel bir rol oynayabilir. Yukarıda çerçevesini çizmeye çalışımız “Ulusal Kongre”’den bahsediyoruz. Böylesi bir ulusal kurumlaşmanın çok zor olduğunu bilmemiz gerekir. Geçmişi 1400 yıla dayanan parçalanmışlığın yaratığı fiziki ve düşünsel farklılıklar kadar, parçalarda boy gösteren Kürd örgütlerinin mevcut devletlerle veya uzantılarıyla girdikleri ilişkiler; “Ulusal Kongre” gibi stratejik bir kurumun düşünülmesi, örgütlenmesi ve hayata geçirilmesine en büyük engeldir. Mevcut devletler, Kürdistan sorununa bütünlüklü bakmakta; her parçadaki gelişmeyi yakından izlemekte ve hamlelerini buna göre atmaktadırlar. Düşünün ki Güney Kürdistan’da Saddam rejimi 182 bin Kürdistanlıyı soykırımdan geçirirken, kendisini ilk ziyaret edenlerin başında “şair ruhlu” Bülent Ecevit ve FKÖ lideri Yaser Arafat geliyordu. FKÖ, Kürd örgütlerinin gözdesi; ancak Saddam Hüseyin’de başta gelen destekçisiydi. Sadece Ecevit’in CHP’si ve FKÖ’ye karşı takınılan tutuma baktığınızda Kürd siyasetinin ne kadar sorunlu bir yapıya sahip olduğunu görebiliriz. Bu nedenle Kürd siyasal hareketi, egemen devletlerin soruna bütünlüklü baktığı gibi bakıp siyaset üretemezlerse, sürecin aktörleri olamazlar.

Aso Zagrosi:Kürdistan’ı işgal eden ve sömürgeleştiren ülkelerle farklı parçalardaki Kürd partilerinin girdikleri ilişkilere baktığımız zaman dünya Kürdlerin gerçek taleplerini nasıl programlaştırabilir?

Tahsin Sever: Kürdistan’da egemenlik kuran devletlerin Kürd yapılarıyla ilişkileri uzun tarihsel bir geçmişe sahiptir. İstanbul’da biçimlenen Kürt milliyetçiği sorunludur ve etkisi yüzyılları kapsayacak sonuçlar yaratmıştır. Osmanlı’da iktidar mücadelesini kazanan Kemalistlerin, ilk aktif müdahale alanı Güney Kürdistan’dır. Şex Mahmud’un bağımsızlığı ilan edip, kendisini de Kürdistan Kralı ilan etmesi kulağa hoş gelen kavramlardır; ancak bu madalyonun bir tarafıdır. Diğer tarafı ise bu tutumun takınılmasında Kemalist hareketin oynadığı roldür. Kemalistlerin tek hedefi vardır: Bölge yeniden şekillenirken Kürdler statü sahibi olmamalıdır. Güney Kürdistan’da edinilen özerkliğin, zamanla diğer parçalar için emsal teşkil edeceği ve bu statünün bağımsızlığa doğru evirileceğini tahmin etmek kehanet işi değildir. Orta-Doğu’da emperyalistlere karşı ilk silahlı mücadeleyi Kürtler başlatmıştır türünden sol duygularımızı tatmin eden değerlendirmeleri bir tarafa bırakıp, resmin tamamını görmeli ve bilerek veya bilmeyerek “efendilerimizim” politikalarına malzeme olduğumuzun farkına varmalıyız. Bu nedenle bugünü sağlıklı analiz edebilmemiz için geçmişin yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Tarih bilici dediğiniz şey, dün yaşananların tekrarına izin vermemektir.

İşaret ettiğimiz hususlar yapılamadığından, mevcut devletlerin Kürd örgütleriyle ilişkileri; Kürdlerin aleyhine derinliğine genişleyen, kronik bir hal almıştır. Bunun en somut örneği Suriye sınırları içinde yaşayan Kürdlerdir. PYD, Kürdlere vatandaşlık kimliği bile vermeyen ve Kürdleri yok sayan Esat rejiminin yanında yer alırken, diğerleri muhalefetle harekat etmektedirler. Esad’ın kanlı diktatörlüğü can çekişirken, Kürdlerin yapması gereken; Esat sonrasına hazırlanmak, ulusal-demokratik hakları etrafında kenetlenmek değil midir? Bölge devletlerinin etkisiyle Suriye muhalefeti Kürtlerin ulusal hakları konusunda somut bir programa sahip olmayabilir. Kürtler, eski rejimle arasına sed çekip, ulusal-demokratik hakları konusunda; ortak bir tutuma ve ortak bir programa sahip değilken, Arap muhalefetinden bunu beklemek ne kadar gerçekçidir. Bırakınız ortak tutum takınmayı, tüm kesimlerin katıldığı toplantı yapmak bile mümkün olmuyor. Hewler’de yapılan toplantıya PYD’de katılmayı reddediyor. Güney-Batı Kürdistan’da ortak bir tutum takınamayan Kürd “aklı”, dört parçada ortak bir tutumu nasıl ve hangi zeminde sağlayacaktır?

Dünya, Kürtlerin taleplerini programlaştırmaz. Dünya, kendi talepleri etrafında bir araya gelen; dünyadaki konjoktürel gelişmeleri iyi takip edebilen, siyasi hamlelerini buna göre yapabilen Kürd hareketini ve siyasi taleplerini ciddiye almak zorunda kalır.

Aso Zagrosi: Daha somutlaştırmak gerekirse Türkiye ve İran ile ciddi ekonomik siyasal ilişkiler içine giren Kerkük, Xaneqin ve Musul gibi Kürdistan toprakları meselesinde Irak Araplarıyla ciddi problemleri olan Güney Kürdleri, Kuzey ve Doğu Kürdistan Kürdlerinin ‘ulusal talepleri’ konusunda ne önerebilirler?

Tahsin Sever:Kürdlerin parçalanması meşru olmamakla beraber bir realitedir. Bu realitenin beraberinde getirdiği zorunluluklar olacaktır. Güney Kürdistan’ın Türkiye ve İran’la ekonomik ve siyasi ilişkiler kurması anormal bir olay değildir. Burada altı çizilmesi gereken söz konusu ilişkilerin Kürdlerin aleyhine gelişen bir sürece dönüşmemesidir. Bizlerin Güney Kürdistan’dan beklediğimiz üç parçadaki gelişmeleri dikkatli izlemeli ve meşru zeminde Kürd taleplerini dillendirmelidir. Şüphesiz uç ve maceracı bir siyaset talep etmiyoruz. Ulusal kompsete sahip Kürd siyasal hareketi, Güney Kürdistan’ın elini rahatlatacaktır.

Güney Kürdistan, ekonomik faaliyetlerinin yanı sıra PKK’nin Kandil’e yerleştirilmesi nedeniyle hem İran’ın hem de Türkiye’nin fiziki saldırısı altındadır. Her iki devlette PKK’e üzerinden Kürdistan Federal Devletinin varlığı tehdit altında tutarken, Güneyin diğer parçalara muhtemel ilgisini rafa kaldırmıştır. “Ulusal Kongre” olacaksa bunları masaya yatırmalı ve çözüm üretmelidir.

Aso Zagrosi: Arap Kürdü, Fars Kürdü ve Türk Kürdü ya da bu devletlerin sınırları çerçevesinde “Kürd Sorunu” çözmeye çalışan hâkim anlayışların olduğu bir “Ulusal Kongre” ye ihtiyaç var mı? Böyle bir “Kongre” geleceğe ilişkin Kürd kuşakların zor durumda bırakmaz mı?

Tahsin Sever: Kürdistan Sorunun çözümü; nihai olarak Kürtlerin kendi kendilerini idare etmesinden geçer. Hangi modelin, nerede hayata geçirileceği sadece Kürdlerin talep etmesiyle sonuçlandırılamaz. Önemli olan, dünyada bütün uluslar için hak kabul edilen kriterlerin Kürdler içinde geçerli olduğunu tartışmasız kabul etmektir. Sürecin ucu açık bir süreç olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Güney Kürdistanlılar yıllarca “otonomi” talebiyle mücadele ettiler. Orta-Doğu’da ki dengelerin değişmesiyle süreç Federal Kürdistan olarak gerçekleşti. Şu hususa dikkat etmek gerekiyor. Mella Mustafa Barzani’nin önderliğinde ki Kürd hareketi; ruhen ve fikren Kürdistani bir hareket. Zaman zaman açmazlar, yanlışlıklar ve öngörüsüzlükler olmakla beraber;hareketin omurgasında demokrat Kürt milliyetçiliği var. Hareket tarzı, Kürdistan’ın toplumsal dokusuna uygundur. Yaratılan zemin koşulların değişmesiyle karşılığını bulmuştur. Kazanımları ileri götürmek, süreci iyi kavrayabilen bugünkü siyasi kadroların görevidir.

Kuzey Kürdistan Kürd hareketi için aynı değerlendirmeyi yapamayız. Reddi-miras üzerinde inşa edilmiş. Kendi tarihsel kökenleri üzerinde yeşermemiştir. TİP’in argümanlarına bakın ve başını BDP’nin çektiği HDK(Halkların Demokratik Kongresi) partileşme bildirgesine bakın aynı mantığı ve bakışı görürsünüz. Ortaya çıkan temsil eklektiktir. Yönetici kadro ağırlıklı olarak Kemalist, fedakarlıklarıyla bu kadroyu ayakta tutanlar Kurdi’dir. Bu bir paradoksu işaret etse de realite budur. Bunlar aşılmadan “Ulusal Kongre” fanteziden ibarettir. Bütün bunlar dikkate alındığında “Ulusal Kongre” ihtiyacı var; ancak şartları yoktur.

Aso Zagrosi: “Ulusal Kongre” ye ilişkin çıkan haberlere baktığımız zaman daha çok sömürgeci güçlere karşı kullanılacak mücadele biçimi ön plana çıkıyor. Siyasal hedeflerden ziyade mücadele biçimleri konusunda bazı kararlar alınırsa ve uygulamaya konulursa Kürdler arasında yeni bir çatışmaya neden olmaz mı?

Tahsin Sever: Mücadele yöntemlerinin tartışılacağı bir “Ulusal Kongre” istendiği düşüncesinde değilim. Öncellikle “Ulusal Kongre” önerisinin ne zaman ve neden çıktığına bakmamız lazım. Önerinin geçmişi iki yıla dayanıyor. “İmralı-Oslo-Kandil” görüşmelerinin sürdüğü dönemde dillendirilmeye başlandı. Görüşmelerde alınacak bir neticenin, bütün Kürtlerin “onayından” geçirilmesi gerekiyor. Karar başka bir mekanizmada alınıyor, “Ulusal Kongre” adı verilen bir toplantıda “onaylatmak” isteniyor. Amaç bütün Kürdleri sonuca ortak etmeyi sağlamak. Hem Devlet hem de PKK açısından anlaşılır bir durum. Muhtemel bir sonucun sorumluluğu bütün Kürdlere dağıtmak ve sonuçlardan doğacak riskleri minimize etme gayreti var.

Türkiye’de 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde “mebus pazarlığı” temelinde atılan adımlar, “Kürdlerin birliği” ‘den ziyade “Ulusal Kongre” diye takdim edilen çalışmanın kuzey ayağını oluşturuyordu. PKK’nin HAK-PAR ve KADEP’i bünyesine katmasının oy potansiyeli açısından bir getirisi yoktu. PKK’nin iki milletvekilliğini HAK-PAR ve KADEP’e bölüştürüp “feda” etmesi,Devlet’le sürdürülen görüşmelerle izah edilebilir. Geriye dönüp baktığımızda hep aynı yöntemlerin işletildiğini görüyoruz.19 93 ateşkes süreci yeterince öğretici bir deneyim. Ateşkes kararının açıklandığı fotoğrafa beraber bakalım. Sayın Celal Talabani’den Sayın Burkay’a kadar “eski” tüfekler boy boy dizilmişler. Herkes fotoğraf karesi içinde yer almak için can atıyor. Sonuç hüsran. Açıklamanın mürekkebi kurumadan Bingöl’de silahsız 33 askerin öldürülmesiyle ateşkes tuzla buz oluyor. Neler olu-bittiğini sormaya cesaret eden olmadı.

Öte yandan PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması ya da sürdürmesi “Ulusal Kongre” meselesi değildir. PKK, silahlı mücadeleyi “Ulusal Kongre” kararı ile başlatmadı ve “Ulusal Kongre” kararı ile bitirmesi gerekmiyor. Silahlı mücadeleyi başlatma ve sürdürme sorumluğunu taşıyanlar, sonlandırma sorumluluğu da taşımalıdır.

Bir birey olarak, PKK’nin sürdürdüğü silahlı mücadelenin Kürd siyasal hareketinin zemini daralttığı düşüncesindeyim. Sorumluluk hisseden her Kürd, her kurum, her çevre, her örgüt Kürdistan Sorununa dair çözüm önerilerini ve mücadele yöntemlerini tartışmalı, ortaya koymalı ve eteğindeki taşları dökmelidir. Bu süreç sağlıklı işletilirse ortaklaşma süreci başlayabilir.
Aso Zagrosi: Türkiye’de bazı çevrelerin “Kürd Ulusal Kongresi” ne “pozitif” yaklaşması gibi bir izlenim var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tahsin Sever: Türkiye’de bazı çevrelerin “Kürd Ulusal Kongre”sine “pozitif” bakmaları, yukarıda işaret ettiğimiz hususlardan kaynaklanmaktadır. İlginç olan hususlardan biride; Türkiye’de sağdan-sola neredeyse tüm çevreler, Kürdlerin ulusal kurumlaşmasını “ilkel milliyetçilik” diye kendilerinin türettikleri ve sosyolojik karşılığı olmayan kavramlarla nitelemektedirler. Bu çevrelere göre dünyada herkes için uygun görülen haklar, Kürdler söz konusu olduğunda “gerici”, “ilkel”, “çağdışı” objelere dönüşmektedirler. Her nedense! “Ulusal Kongre” önerisine sıcak yaklaştılar.

Aso Zagrosi: Eğer Güney Kürdistanlılar Kerkük, Xaneqin ve Mendeli’nin içinde yar aldığı Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederse ve Irak Araplarıyla çatışma içine girerlerse diğer parçaların Kürdleri belli bir dönem “Bağımsız Güney Kürdistan” için Güneylilerin istemleri doğrultusunda hareket edebilirler mi? Buna hazırlar mı?

Tahsin Sever: Ulusal tutum yanlarında olmayı gerektiriyor. Örgütlü güçler bağlamında ele aldığımızda, ortak bir tutumun sağlamasının ihtimali yok denecek kadar azdır. Her Kürdün gönlünden işaret ettiğiniz tutum geçer. Bu anlamda Mahabad Kürd Cumhuriyeti zengin bir deneyimdir. Bütün parçalar güçleri oranında Mahabad’a yerini aldılar. Bunların başında Mella Mustafa Barzani gelir. Ha keza Güney Kürdistan’da silahlı mücadelenin ön plana çıktığı dönemlerde, Kürdistan’ın diğer parçalarından yoğun destek olmuştur. Halepçe sonrası Kuzeye yönelen Güney Kürdlerine, halkımızın ilgisi fedakarlık düzeyindeydi. Olağanüstü şartlarda halkın sağ duyusuna güvenmek gerekir. Halkın sağ duyusunun zaman zaman yoğun müdahalelere maruz kaldığını ayrı bir gerçek. Mevcut siyasi bölünmüşlük ve ilişki ağı dikkate alındığında, örgütlü güçlerin ortak tutum takınması hayalperestlik olur.

Aso Zagrosi: “Ulusal Kongre” siyasal Kürd partilerinin kongresi midir? Böyle bir kongre yapılırsa hazırlıkları nasıl yapılabilir? Diyaspora Kürdleri nasıl bir rol alabilirler?

Tahsin Sever: “Ulusal Kongre” sadece Kürd partilerinin temsil edildiği organizasyon değildir. Toplumun tüm kesimleri(kanaat önderleri, farklı inançların temsilcileri, diaspora temsilcileri vb) söz konusu çalışmanın, hazırlık aşamasından itibaren içinde olmak zorundalar
Aso Zagrosi: Ekleyeceğinin başka bir şey var mı?

Tahsin Sever: Kürd siyasal hareketi fikri yapısını, siyasal hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmada kullanacağı araç-yöntemlerini yeniden değerlendirmesi gerekiyor. Bununda olmazsa olmaz koşulu geçmişi ile yüzleşmektir. Kürd hareketinin harmanlanması gerekir. Suni birliktelikler değil, saflaşmaya ihtiyacımız var. Bu anlamda TEVKURD, HAK-PAR ve Devrimci- Demokratlar Kürd siyasetinin harmanlanması ve yeni bir paradigma yaratılması için pozitif rol oynayamadılar. Siyasi anlayışları farklı, siyasi hedefleri farklı, tarzları farklı şahıs ve çevreleri eklektik biçimde bir araya getirmeye çalışırsanız; bundan siyasi örgüt doğmaz, kaos doğar. Son zamanlarda HAK-PAR’dan istifa edenlerin gerekçelerine bakın. Bir kısmı Parti PKK’ye yanaştı diye istifa ediyor, diğer bir kısmı Parti PKK’den uzaklaştı diye istifa ediyor. Bunu ister açık ifade edelim yada etmeyelim, ortada partinin programına inanmış ve program doğrultusunda çaba sarf eden bir kitle göremiyoruz.

Kürd siyaseti kendisiyle hesaplaşmak zorunda. Kapsamlı ve derinlikli bir tartışmayı Kürdler başlatabilmeli. Ancak; Kürd aydın ve entelektüel dünyasının çok cılız olması, bu şansımızı çok sınırlandırmıştır. Şunu bilmemiz gerekir bu adımı atamadığımız sürece siyasal kaos artmaya devam edecektir. Saygılarımla.

24.05.2012

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.