Bugün kısa yazacağım.
Herkes, herşey değişiyor. Bunlar hoş güzelde, bazen bunun cılkı çıkıyor.
Herkes değişimden bahsede dursun, değişeyim derken savruluyorlar. Düşmana karşı yalakalaşmayı yaşam tarzı ediniyorlar.
Ben ayak diretim. Eşyayı kendi ismiyle tanımladım. Bunu açıkça yaptım. Sayısız düşman kazandım. Umurumda olan bu değil. Bu böyle bilinsin.
Bugün değişmeye ayak uydurmaya karar verdim. Eşyayı kendi ismiyle tanımlamayacağım. Kimsenin şimşeklerini üzerime çekmeyeceğim. Fakat eşyayı nitelikleriyle anlatmaya çalışmaktanda vazgeçmeyeceğim.
Eşyanın ismini anmayacağım. Her okuyucu kendince uygun bir isim bulmakta hürdür.
Kürd-Türk ilişkilerini yazmaya gerek yok. Her Kürd'ün bu konuda söyledikleri bir aşağı, bir yukarı aynı kapıya çıkar.
Sorun bu ilişkilerden doğan sorunları aşmada. Bu konuda ters istikametlerde yol alan yaklaşımlar var.
Bugün paylaşmak istediğim bir-iki konu var.
Birincisi, Türklerin şu meşhur iki “ant”lar meselesi.
Birincisi, her sabah çocuklara okutulur.
İkincisi, her genel seçim sonrası seçilen vekillere Türk meclisinde okutulur.
İkisi arasında bir fark yok. Olan fark birini küçüklere, diğerini büyüklere okutulmuş olmasıdır.
Her ikiside Türk ırkçı metinlerdir.
Kürd milletinin inkar içerikli metinlerdir.
Şükür çocuklara her sabah okutulan bu ırkçı içerikli ant tartışma masasına getirildi.
Hatta BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu ant'ı boykot çağrısı yaptı. Ve hatta birinci sınıf öğrencisi kızının ant'ı okumaktan muaf tutulması için bir dilekçeyle Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirmekle öncülükte etti.
Birçok çevre “aman bu ne büyük girişim” diye alkış tuttu.
Bende alkışlayayım dedim. Hemen vazgeçtim.
Neden mi?
Samimi bulmadığım için.
Samimi olup olmamasının testi ortada.
Kendisi genel seçimlerde aday. Seçileceği kesin. Sonra Türk meclisine gidecek. Hangi oturumunda olacağını bilmem. Merak ettiğimde yok.
Seçilenler teker teker kürsüye çağrılıp o ant içirilecek.
Selahattin Demirtaş'ta çağrılacak.
Selahattin Demirtaş eğer ant'ı okumasa bilin ki samimidir. Okursa ki okuyacaktır o zaman samimiyeti nerde kaldı.
Gerçi kızı için böyle bir girişimde bulunması anlaşılmayacak bir olay değil. Mesele bunu doğru okuyabilmekte. Birileri bunu doğru okuyamiyorsa ve bu girişimin propagandasını kendilerine görev biliyorlarsa kimsenin yapabileceği birşey yok.
Bu adam değil midirki, “Açıkça söylüyorum. Ben bu devlet için canımı veririm Başbakan. Ama sen neyini verirsin Başbakan soruyorum.“
Osman Baydemir; “Belki de rabbimin bana nasip ettiği bu son konuşmamdır...Ben bir Kürt evladı olarak çıkıp derim ki askere sıkılan kurşun bundan böyle bana sıkılsın.”
Osman'ın başına diktirilen komiser Hafize İpek hanım efendi 18 Mart Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96’ıncı yıldönümünde Hava Şehitliği’nde tören düzenlen törene katılır.
Hasip Kaplan, yüzlerce Kürd insanının kalorifer kazanlarına, asit kuyularına atıldığı kışlaya giderek bayram kutlamak ister.
Bu insanların bunları yasal olarak söyleme ve yapma mecburiyetleri yok. Yapıyorlarsa eğer bugün ismini koymadığım niteliklerinden dolayıdır.
Haydi bunları anlayalım. Gerçekten anlamak niyetimiz var mı? Varsa iyi yoldayız demektir. Ama siyasi ortama baktığımda hiçte anlama derdimizin olmadığını görüyorum.
İşte yandığımızın resmi budur.
Keşke anlamakta zorluk çektiğimiz sadece bunlar olsa.
Herkes şunu bilsin ki, Kürdlerin birlikte mücadelesini isteyen biriyim. Şu an yazacaklarımın yanlış anlaşılacağını bilerek yazıyorum.
Mesele seçimlerde ortak karara vardık dedikleri şu meşhur “Demokrasi Bloğu”na ne demeli?
Başkalarını bilmem, ama ben kuşku ile bakıyorum.
Benim tanıdığım bu kesimler birbirlerini Türk “işbirlikçisi” görüyor. Sahi bu iş nasıl bir günde pişirildi. Bu çevreler mi değişti, yoksa bu iş TC devletinin gizli dehlizlerinden pişirildi?
Her aklı başında Kürd'ün sorgulaması gerekir.
A. Öcalan bu iş böyle olsun demeden olmayacağını bilmeyen yok.
Türk Genelkuymayının evet demediği hiçbir işide yapmayacağınıda bilmeyen yok.
Eee ne oldu, döndük mü başa?
Burada bir isim koymak gerek.
Yok yok!
Bugün onu yapmayacağım.
Dedim ya!
Değişime ayak uyduracağım diye.
Değiştim gitti.
Kimseye bir sıfat takmadan kazasız belasız bu vartayı aştım.
Bu vartayı aştım aşmasınada, peki eşyanın ismi mi değişti?
Eşya ismiyle ortada.
Yani sorun eşyayı kendi ismiyle tanımlayıp tanımlamamaktan geçmiyor.
Ah bunu bir anlayabilsek!
8 Nisan 2011
Benim itirazlarim sunlar: